Atıf Yılmaz -tam adıyla Atıf Yılmaz Batıbeki- Türk sinemasının Zeki Ökten, Yılmaz Güney, Şerif Gören, Ali Özgentürk, Halit Refiğ gibi tanınan birçok yönetmeninin yetişmesinde büyük katkısı olan bir bir isim. Yeşilçam denince akla ilk gelen yönetmenlerden olan Yılmaz, birçok önemli filme imza attı. Türk sinemasına kazandırdığı 100’ün üzerindeki filmin yönetmen koltuğunda karşımıza çıkan büyük usta bugün -9 Aralık’ta- doğdu. 2006’da aramızdan ayrılan yönetmenin 90. Yaşını kutluyoruz.
Sinemaya ilk adımı resim ile atar
1926 Mersin doğumlu Atıf Yılmaz, Hukuk Fakültesi’ni okumak için İstanbul’a gelir ve bu sırada Güzel Sanatlar Akademi’sinde resim dersleri alır. Resim eğitiminin sinema gözünü ne denli etkilediği aşikardır. Kendine has sinematografi dilini kazanmasında geçmişte aldığı resim derslerinin etkisi büyüktür.
Yönetmenlikten önce sinema ile ufak ufak flört eder
1951 yılında “Kanlı Feryat” filmi ile yönetmenliğe başlamadan önce iki kez yardımcı yönetmenlik yapar. Bu sıralarda yönetmenliğe adım adım yaklaşır ve deneyimler. Ayrıca yönetmenlik öncesi yıllarında film eleştirmenliği ve senaryo yazarlığı da yapar. Sonrasında muhtemelen yoğunluktan olacak sadece yönetmenliğe kanalize olur.
Önce biraz melodram sonra uyarlama filmler
Asistanlık yaparak sinemaya girer. Yönettiği ilk film 1952 Kanlı Feryat’ta ilk kez kendini gösterir. İlk dönem filmleri ağdalı melodram kategorisinde değerlendirilebilir. Sonraları piyasa romanlarından uyarlama filmler çeker ve henüz çok denenmemiş bir uyarlama geleneğini de başlatmış olur. Çok geçmeden sinema dünyasında Atıf Yılmaz dili tanınmaya başlar.
Kısa sürede kendi tarzını yaratır
Usta yönetmenin denemeci ve yenliklere açık bir tarzı vardır. Belli bir düzeyin altına düşmeden hemen hemen her türde filmler üretir. Önyargılı olmadan her türü denemeye açıktır ve bu şekilde halkın her kesimine de hitap edebilir. Sürekli biçimde kendini yeniler ve gençlerle çalışmaya önem verir. Desteklediği, Türk sinemasına kazandırdığı çok fazla oyuncu ve yönetmen vardır. Çektiği her filmin sanatsal kalitesine özen gösterirken, ticari niteliğini de es geçmez.
Toplumsal konulara her zaman duyarlıdır
Toplumsal konulara duyarlıdır, işçilerin, kadınların, insanların sorunlarına eğilir, buna üretimlerinde de sık sık yer verir. Kadın sorunları, toplumsal eleştiri örnekleri üzerine yoğunlaştığı konulara örnek olarak gösterilebilir. Anlayacağınız o ki usta yönetmen Atıf Yılmaz elini taşın altına koymaktan korkmaz ve lafını da sakınmaz.
Filmleri sık sık devlet sansürüne takılır
Bu cesurluğu sebebiyle çoğu filmi devlet sansürüne takılır. Kendisine ”devlet sanatçısı” sıfatı verilmek istenmiş, ama bunu ”devlet ödül dağıtacağına, önce sanatın önündeki engelleri kaldırsın” diyerek kabul etmemiştir. Tam olarak “kimseye eyvallah demem” ekolünü benimser. Bu özelliği önünde saygıyla eğilmemize yetecek de artacak bir sebeptir.
‘Gelinin Muradı’ filminde bir ilke imza atar
1957 yılında “Gelinin Muradı” filmini çeker, film gerçek bir edebiyat yapıtına dayanan ilk uyarlamadır. Yılmaz bu filmde iki öyküyü birleştirip bir film haline getirir. Ardından öykülerin yazarı filmi beğenir ve bundan bir roman yazar. Bu yönüyle “Gelinin Muradı” filmden edebiyata giden bir tersine ilişkiyi de sinemada gösterir, bu bir ilktir.
Erotizmi vurgulamaktan çekinmez
1960 yılındaki “Ölüm Perdesi” erotizmini vurgulayan ilk filmidir. Sevişme gösterilmese de usta yönetmen sevişme sahnelerini perde gerisinden gölgeler biçiminde göstermiştir. Bu yaratıcı yöntemi için ise kendisini bir kez daha tebrike diyoruz.
Özgür olabilmek adına yerli film’i kurar
1960 yılındaki darbeden sonra özgür olabilmek ve gönlünce film çekebilmek için Orhan Günşiray ile Yerli Film’i kurar. Yerli Film’in ilk tecrübesi “Dolandırıcılar Şahı” filmdir. Yerli film başarılı yönetmene dilediği filmleri çekme imkanı tanır. Ancak başrolde çoğunlukla Orhan Günşiray oynar. İkili bir süre sonra ayrılırlar.
İki boyutlu film denemeleri
1965’den sonra halk sineması, ulusal sinema görüşlerinin doğruluğuna inanır ve bu yönde denemeler yapar. Türk ulusal filminin kukla benzeri iki boyutlu yapılarda olduğu ve onu canlı tutmak gerektiği fikrini benimser. Türk resiminin iki boyutlu olmasından yola çıkarak iki boyutlu filmler çekmeye çalışır ama başarılı olamaz. Bu sıra dışı tarz Yılmaz’ın filmlerinde de yadırganmış ve anlaşılamamıştır.
Kendi tarzının anlaşıldığını düşünmüyor
“Her yeni filme başlarken, filmin konusuna, kafamda tasarladığım dünyaya göre, o dünyayı en doğru şekilde gerçekleştirecek bir objektif dizisi seçmeye, bunların filmin dramatik yapısına göre kullanım yerlerini belirlemeye çalışırım. Aynı şeyi filmin aydınlatma üslubu için de düşünürüm. Düşündüklerimi filmin görüntü yönetmeni, şef ışıkçısı ve yardımcılarımla tartışır, uygulamada yanılmamak için objektif ve ışık kullanımının sahnelere göre değişen bir şemasını hazırlatırım… Bu uygulamaların seyirci, hatta sinema eleştirmenleri tarafından farkedildiğini sanmıyorum.” sözlerinden anlıyoruzki kendi tarzının ve çalışma şeklinin izleyiciye hatta sinema eleştirmenine tam anlamıyla geçtiğini düşünmüyor.
Sinema sanatını şöyle tanımlar
“Tabii sinema kitle sanatı. Ayrıca ben sinemayı ciddi bir sanat diye de düşünmüyorum. Yani bir roman yoğunluğunda bir şey anlatacak bir sanat değil. . . . Şu anlamda söylüyorum: bir Stendhal, bir Balzac okuduğunuz zaman çağındaki şeyi görmüyorsunuz. Bugünkü estetik görüşünüz, dünya görüşünüzle görüyorsunuz. Yani masa Balzac’ın anlattığı masa değil, sizin bildiğiniz masa, insan davranışı bugün bildiğimiz şekliyle… Onun için bir roman okurken aslında bir roman yazma imkanımız var. Halbuki sinemada hiçbir şeyi değiştiremiyoruz, bitmiş bir olay. Değiştiremediğimiz için de çabuk eskimeye müsait. Bana sorarsanız on yılda en iyi film bile eskiyor.”
Hayat hikayesini kitaplaştırır
Hayat hikayesini “Hayallerim Aşkım ve Ben” adıyla yayınlar. Yıllar sonra aynı kitabın kapağını değiştirip “Söylemek Güzeldir” adıyla başka yayınevinden çıkartır. Unutkanlığıyla bilinir “hatırlamadığım için anı kitabımın yarısını uydurmuş olabilirim” der.
Birçok filme imza atar, 2006’da hayata gözlerini yumar
Aktif olduğu dönem boyunca 110’dan fazla film yönetir. Kendisinde tek bir filmi yoktur, arşiv yapmamıştır. 2004 yılında yönettiği “Eğreti Gelin” filmi yönettiği son film olur. 5 Mayıs 2006 yılında İstanbul’da vefat eder.
Çocukluğumuzun bir parçası Atıf Yılmaz
Selvi Boylum Al Yazmalım, Kibar Feyzo, Berdel, Aaahh Belinda, Hayallerim Aşkım ve Sen, Mine, Bir Yudum Sevgi, İbo ile Güllüşah, Yedi Kocalı Hürmüz, Keşanlı Ali Destanı, Kadın Severse gibi unutulmaz filmleri yönetmiştir. Çocukluğumuzdan bir parçadır Atıf Yılmaz. O olmasa bu filmler de olmazdı. Bu filmler olmasa çocukluğumuz eksik kalırdı.