Ölümünün ardından 71 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen unutulmayan ve dünyanın geri kalanının bizden çok daha fazla saygı duyduğu, ders aldığı örnek olarak gördüğü, övgüler yağdırdığı Atatürk; benimsediği değerler, gerçekleştirdiği devrimler ve miras bıraktığı koca bir Cumhuriyet için teşekkür sebebidir. Kendi ulusunun değil, “mazlum uluslar”ın da “şükran” ve özür borcu olan bir Atatürk. Hoş, Atatürk olmak kolay değil. Bugün hala iftiraların, mesnetsiz isnatların yapılması kendisinin koca bir kesime umut vermeye, geniş bir kitlede özlem yaratmaya devam etmesinden kaynaklanmaktadır. Atatürk fotoğrafları ve hikayeleri de bunun en büyük örneklerinden.
Yüzlerce korumasıyla halktan uzaklaşmak yerine halk ile iç içe olmayı, nepotik anlayışla kayırmacılığı değil de liyakatla görevlendirmeyi tercih eden Atatürk fotoğrafları ardındaki hikayelerden bazılarını okuyacaksınız. Çünkü Atatürk, bir ulusun en nahif hikayesi oldu. Çünkü Atatürk bir ulusun vazgeçilmezi oldu.
Atatürk fotoğrafları ve bu fotoğrafların umut aşılayan, göz yaşartan, güç ve ilham veren hikayelerini okumaya başladınız.
1. Yeniçeri Atatürk Avrupa’yı sallıyor
Binbaşı Mustafa Kemal, 27 Ekim 1913 tarihinde ataşemiliter olarak Sofya’ya gönderilir. Bu sırada (1 Mart 1914) Yarbay Mustafa Kemal olmuştur. Çanakkale’ye gönderileceği tarihe kadar 15 ay sürecek görevi boyunca bölgeyi inceleme fırsatı bulan Osmanlı subayı Mustafa Kemal, Bulgar tarihi için milli gün olan 11 Mayıs’ta gerçekleştirilecek kıyafet balosuna Osmanlı temsilcisi olarak katılması için davet alır.
Mustafa Kemal bu. Boş durur mu? Pratik zekasını kullanmalı ve Bulgaristan dahil Avrupa’ya bir mesaj vermelidir. O mesajı verilebilecek en iyi şekilde verir…
Mustafa Kemal, balodan günler önce İstanbul Merkez Kumandan Muavini olan Kazım Bey‘e mektup yazar ve müzede bulunan yeniçeri kıyafetinin kendisine gönderilmesini ister. Talimat yerine getirilir; kıyafet, trenle Sofya’ya gönderilir.
Balo gecesi tüm gözler Yeniçeri’deydi
Yeniçeri kıyafetiyle kapıdan giren Mustafa Kemal, bir film sahnesindeymişçesine tüm gözleri üstünde hisseder. Bu his boşuna değildir. Bir anda dikkatleri üstüne çeken Mustafa Kemal, kendisiyle iki çift kelam etmek isteyenlerin etrafını sarmasıyla balonun yıldızı olur.
Bir zaman sonra Bulgar Kralı Ferdinand, Mustafa Kemal’i yanına davet eder ve genç subayı hem över hem de kendisine gümüş bir tabaka hediye eder.
Balo, sabahın ilk ışıklarına dek sürer. Gösterinin bitmesine yakın İspanya Maslahatgüzarı, Mustafa Kemal’i evine davet etmek ister. Davete icabet eden Mustafa Kemal’in ünlü “Yeniçeri Atatürk” fotoğrafı işte bu evin şark köşesinde çekilir.
2. Mustafa Kemal’in basında ilk “gülen” fotoğrafı çekilecek
Kurtuluş Savaşı, son raddeye varmak üzere. Düzenli ordu, cephelerdeki eksiklerin belirlenmesiyle son hazırlıklarını yapmakta. En ufak bir hata koca bir bağımsızlık mücadelesinin sonunu getirme riskini taşımakta. Ve mücadelelerin tüm neferleri bunu iliklerine kadar hissetmekte haliyle.
Mustafa Kemal, düşman güçlerine indirilecek darbe için hazırlıkları yönetirken 17 Haziran 1922’de Kocaeli’ye geçer. Bu olay medyanın merceği altındadır. Çok sayıda gazeteci bölgede Atatürk’ün teftişlerini duyurma amacıyla Geyve’de konuşlanır.
Atatürk ve Tıbbiyeli Muhterem arasında geçen diyalog
O gün Geyve’deki kalabalıkta Tıbbiyeli Muhterem de bulunmakta. Teftişe ara verildiği bir sırada Tıbbiyeli Muhterem, Mustafa Kemal’in fotoğrafını çekmek ister ve Paşa’ya bu isteğini ifade eder. Mustafa Kemal de isteği reddetmez ve gencin fotoğraf makinesine poz verir. Muhterem Bey’in eli denklanşördedir ama Mustafa Kemal’den bir istekte daha bulunur; “Paşam, fotoğraflarınızda hep sert ifadelerle poz veriyorsunuz. Sizden rica etsem gülümser misiniz?” Bu ikinci istek orada bulunanların şaşkınlık ve Halit Paşa başta olmak üzere bazı kurmayların kızgınlık yaşamasına neden olur. Çünkü bu istek, onlara göre ciddiyetsiz, laubali bir istektir.
Mustafa Kemal ise bu isteği yerinde bulur ve Tıbbiyeli Muhterem’in bu isteğini de geri çevirmez; “Çocuk haklı. Tıbbiyeli bu gencimizin arzusunu yerine getirelim.” Fakat bir şartı vardır Mustafa Kemal’in; Muhterem Bey de bu ölümsüz karede yer alacak.
O Tıbbiyeli Muhterem, gördüğünüz fotoğrafın sol başında yer alan güleç gençtir. Ve Mustafa Kemal’in gülümseyen ilk fotoğrafı o gün çekilir…
3. Sarışın Kurt, Kocatepe’ye tırmanıyor
“Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar;
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.”
Nazım Hikmet’in o güzelim Kuvayi Milliye Destanı’nda yer alan bu satırlar, 26 Ağustos’a atıf yapıyor.
26 Ağustos 1922 sabahı Büyük Taarruz başlamış ve bir ulusun kaderi çizilmişti. Kanlı çatışmalar sırasında Gazi Paşa’nın çekilen fotoğrafı ise ödenen bedellerin simgelerinden biri olarak duruyor.
Fotoğraf, Etem Tem’in objektifinden ölümsüzleştirildi. Tem, o günü ve fotoğrafın öyküsünü 1960 yılında Fikret Otyam’a anlatırken; “ …Sabah Kocatepe’de bulunuyorduk. Taarruz, şafak vakti saat beşte başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, günler ve geceler süren yorgunluğuna rağmen ayakta, vaziyeti adım adım takip ediyor, direktifler veriyordu. Bir ara kumandanlardan ayrıldı. Tek başına, kayalıklar arasında dalgın ve düşünceli dolaşmaya başladı… O kayalık tepenin ucuna geldi. Hafifçe eğilmişti. Başparmağı dudaklarının arasındaydı… Hemen objektifimi çevirdim, adeta nefes almayacak kadar bir sessizlik içinde deklanşöre bastım, resmini çektim. Saat 11.00’di…”
Tesadüfen yakalanan bu karenin yarattığı “saat” tartışması ise hikayenin detayına ışık tutuyor. Çünkü Kurtuluş Savaşı komutanlarından Fahri Belen Paşa, 1983 yılında yazdığı “Türk Kurtuluş Savaşı” isimli kitabında fotoğrafın Tem’in ifade ettiği gibi saat 11.00’de değil 07.30 civarında çekildiğini öne sürüyor.
Atatürk komutanı azarlamak için tepeye çıktı ve o sırada saat 07.30’a geliyordu
En bilinen Atatürk fotoğrafları arasında olan bu fotoğraf için Belen Paşa, yapıtında şu satırlara yer veriyor:
“…Saat yedi buçuğa doğru, avcı hatlarımız 1000 metreye kadar sokuldukları bir zamanda tümen komutanı telefon başına çağırılarak tekdir edildi (azarlamak). Konuşma sırasında kumandanın sarardığını görüyordum. Ordu harekât şube müdürü Cemil Bey’den daha sonra öğrendiğime göre Halis Bey’le telefonda konuşan (yani onu tekdir eden) Başkumandan Mustafa Kemal Paşa idi.
Atatürk’ün Kocaçimen’de (Kocatepe) çekilen meşhur fotoğrafının, telefon başına giderken çekildiğini de yine Cemil Bey’den öğrenmiş bulunuyorum. Saat 09.00’da Belen Tepe’ye çıktık. Ertesi gün, Başkumandan, bir harp hediyesi göndermek suretiyle Halis Bey’i taltif etti (gönül almak)…”
4. Atatürk, Ali Rıza Fotoğraf çeksin diye Meclis’ten tekrar çıkacak
Atatürk, savaş alanlarında kazandığı zaferlerin siyasi ve toplumsal alanlarda desteklenmemesi halinde uzun vadeli ve köklü olmayacağını bilecek kadar büyük bir liderdi.
Hepimizin bildiği o ünlü “Meclis fotoğrafında” saklanan öykü ise Mustafa Kemal’in babacan tavrını sergiliyor. Bilmelisiniz ki o bilindik fotoğrafın öyküsü pek bilinmeyenler arasında yer alıyor.
Cumhuriyet tarihinin en büyük komutanlarından biri olan Fevzi Çakmak’ın kızını evlendirdiği gecedeyiz. Kalabalık arasında Atatürk’ün dikkatini çeken bir çocuk var. Elinde fotoğraf makinesiyle şipşak fotoğraf çeken çocuğun yanına giden Başkomutan, çocuğun adını sorar. Ali Rıza, heyecanlanır ve bir anlık yutkunmanın ardından cevap verir. Cevabından sonra Paşa’nın şen kahkasıyla karşılaşır. Paşa, söze; “Benim babamın adının da Ali Rıza olduğunu biliyor musun?” sorusuyla devam eder. Üsküp’lü Ali Rıza, şaşkın ve bir o kadar gururlu dakikalar içinde Atatürk’ün fotoğrafçısı olma teklifini direkt birinci ağızdan alır. Paşa’nın bir şartı vardır; ona artık “Sarı” lakabını takacak ve öyle seslenecektir.
Atatürk fotoğrafları arasında en bilineni: 29 Ekim 1923 günü meclisten çıkış
29 Ekim 1923 tarihi, TBMM’nin Cumhuriyet rejiminin parlamentosu olduğu tarih olarak kayıtlara geçti. O gün, Ankara’da yurdun geri kalanından ayrı bir bayram havası hakim. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve devlet erkanı TBMM’nden çıkarken bu anı ölümsüzleştirmek isteyen gazetecilerin yarattığı hengame dillere destan… “Sarı” ise o kalabalık ve karışıklıkta oturup ağlamaya başlar. Sebebi ise hengamede bir fotoğraf dahi çekememesi.
Mustafa Kemal, durumu fark edince gerisin geriye dönüp seslenir: “Hey Sarı! Söyle bakalım, neden ağlıyorsun?”
Sarı, durumu anlatır ve pişmanlığını dile getirir. İstiklal Savaşı’nı veren, Cumhuriyet’i ilan eden o kudretli lider ise etrafındakilere tek bir emir verir; “şimdi içeri girip tekrar çıkıyoruz arkadaşlar…” Çünkü Sarı’nın fotoğraf çekmesi gerekiyor.
Emir yerine getirilir ve Cumhurbaşkanı önde, bakanları, milletvekilleri dahil tüm kurmaylar sadece Ali Rıza’nın fotoğraf çekmesi için binadan yeniden çıkar ve Sarı’nın objektifine poz verirler! Ve en klasik meclis ve Atatürk fotoğrafları arasına girecek bir fotoğraf ortaya çıkar.
O “Sarı” Ali Rıza Tuncay’dır. Tuncay, 94 yaşında 2001 yılında aramızdan ayrıldı. Duydunuz mu?
5. 31 Mart Seçimleri sonrası tartışılan fotoğraf
Sık sık yurt gezilerine çıkmasıyla bilinen Atatürk’ün halkın sorunlarına eğildiği bilinen bir gerçek. Günümüzde alışkın olduğumuz yüzlerce korumanın ördüğü etten bir duvar ve katı güvenlik talimatlarının yarattığı kalın çizgilerden nedense o dönem geçerli değilmiş…
Bu fotoğrafın 31 Mart ile ilişkisi ise bir siyasi tartışmanın fitilinin ateşlenmesine dayalı. Çünkü 31 Mart Yerel Seçimleri sonrası çeyrek asır sonra belediyeyi CHP aldı ve Ekrem İmamoğlu şehrin yerel yöneticisi oldu. Uzun süren tartışmalardan biri de 2 Temmuz 2019’da Türkiye gazetesinden Fuat Uğur’un iddiasıydı. İddia-iftira dilemması içinde süren tartışmalara son noktayı tarihçi Sinan Meydan koydu: “O fotoğraf ,1924’te Erzurum’da değil 1930’da Tokat’ta çekildi. Derdini anlatan köylünün Fethullah Gülen’in dedesi Halil Efendi olduğu iddiası da yalandır!”
Sinan Hoca, tokadı vurduğu yetmiyormuş gibi 8 Temmuz (2019) tarihli yazısında tüm tarihi dayanak hatta kanıtlarıyla ilgili detayları verdi ve fotoğrafı çeken ismin de Cemal Işıksel olduğunu açıkladı.
6. Atatürk, çocukları ağırlar
Nermiye Tüzün Özkazanç, Ankara’nın ilk Valisi olan Mehmet Atıf Tüzün’ün kızı. Nermiye Hanım, oldukça şanslı. Babasının Atatürk ile olan ilişkileri ve sonrasında liseye geçtiğinde öğretmenlerinden birinin Afet İnan olması ve hatta üstüne İnan sayesinde Çankaya Köşkü’ne davet alıp Atatürk’le farklı zamanlarda birden fazla kez karşılaşıp unutamayacağı anılara sahip olması onun ne kadar şanslı bir çocukluk geçirdiğinin kanıtı olabilir.
Ankara Kız Lisesi öğrencisi Özkazanç, 9 Mayıs günü çok heyecanlı. Çünkü Atatürk ile ilk karşılaştığı 1924 senesinin üzerinden tam 10 sene geçmiş ve 17 yaşındaki Genç Nermiye Cumhuriyet’in Ebedi Şefi’ni bir kez daha görme şansına erişmştir.
Nermiye Tüzün Özkazanç o anları anlatırken duygulanıyor:
“Afet Hanım bizim sınıfı aldı Köşk’e götürdü. Atatürk’ün banyosuna, yatak odasına kadar girdik. O siyah gömme banyo hâlâ gözümün önünde. Sonra Atatürk bizi Çiftlik’teki havuzlu köşke de davet etti. Havuzun yarısına sınıfın bir bölümünü diğer yarısına da diğer bölümü koydu ve bize oyun oynattı. Havuzun içinde itişe kakışa harp oyunu oynadık. Ondan sonra oturdu, sırayla elini öptük. Şu anda o pamuk el hâlâ aklımdadır. Ve Atatürk’le olan bu fotoğraflar orada çekildi.”