Yıldızlara dokunmak, Ay’da yürümek ya da Mars’ın kızıl topraklarına ayak basmak… Tüm bunlar kulağa bilim kurgu senaryosu gibi gelebilir. Ama işin perde arkasında, astronotlar bu deneyimden önce dünyada uzun ve yorucu eğitimler almak zorunda. NASA, yıllardır öteki dünya koşullarını taklit eden farklı yerlerde astronotları eğitmeye devam ediyor. İşte, insanın kendini gerçekten başka bir gezegende hissedebileceği, astronotların eğitim aldığı bölgeler…
1. Idaho – Ay kraterleri
Idaho’nun güneyinde bulunan Ay Kraterleri, lav akıntıları ve kül konileriyle adeta başka bir gezegenden kopup gelmiş gibi. Bu nedenle astronotların eğitim aldığı bölgeler arasında yer alıyor. Binlerce yıl önce gerçekleşen volkanik patlamaların şekillendirdiği bu arazi, renginden dokusuna kadar Ay yüzeyini hatırlatıyor. NASA, özellikle Apollo astronotlarını burada eğiterek, onların hantal uzay giysileriyle engebeli alanlarda hareket etmesi için uzun bir eğitim programı hazırladı.
Sadece yürümeyi öğrenmekle kalmadılar, aynı zamanda kaya türlerini ayırt etmeyi, doğru örnekleri toplamayı ve bilimsel gözlemler yapmayı da deneyimlediler. Bölgedeki lav tüplerinin Mars’takilere çok benzemesi, burayı Mars simülasyonları için de eşsiz kılıyor. Sessizliği ve ürkütücü atmosferiyle buraya adım atan herkes, kısa sürede gerçekten başka bir dünyadaymış gibi hissetmeye başlıyor.
Kanarya Adaları’nın parlayan yıldızı Lanzarote, lav alanları ve volkanik konileriyle tam bir doğa laboratuvarı. NASA, 1970’lerde Apollo programı için astronotları buraya getirerek jeoloji eğitimlerine hız kazandırdı. Astronotlar, jeologların rehberliğinde kayaları tanımlamayı, engebeli yüzeylerde yön bulmayı ve bilimsel saha araştırmaları yapmayı öğrendiler. Hatta bu ada, ay aracı eğitimlerine de sahne oldu.
Astronotlar, araç kullanmayı burada test ederek, Ay’ın tozlu ve kayalık zemininde karşılaşacakları zorluklara hazırlanmış oldular. Lanzarote’nin en büyüleyici yanı, manzarasının insana neredeyse yabancı bir gezegende olduğunu düşündürmesidir. Göz alabildiğine uzanan siyah lav alanları, sanki Ay’a ya da Mars’a açılan bir kapı gibidir.
Yaklaşık 50.000 yıl önce Arizona’ya çarpan bir göktaşı, bugün hala büyüleyici bir manzara bırakıyor: Meteor Krateri. 1,6 kilometre genişliğindeki bu devasa çukur, Dünya’daki en iyi korunmuş çarpma alanlarından biri. NASA, Apollo astronotlarını buraya getirerek krater oluşumlarını incelemelerini sağladı.
Eğitimlerde sadece bilimsel analiz değil, aynı zamanda pratik saha çalışmaları da vardı: engebeli arazide ilerleme, kaya örnekleri toplama ve gözlemlerini merkeze aktarma gibi beceriler kazandılar. Bu çalışmalar, astronotların Ay’daki görevlerinde gerçek birer saha bilimciye dönüşmelerine yardımcı oldu. Özellikle jeolog Eugene Shoemaker’ın liderliğinde verilen eğitimler, astronotların göktaşlarını ve Ay’ın jeolojik sırlarını keşfetme konusundaki meraklarını artırdı. Kraterin büyüklüğü ve etkileyici manzarası, burayı adeta gökyüzünden kopup gelen bir açık hava sınıfına dönüştürmüştü.
4. Kanada Arktik Adaları – Devon Adası
Kanada Arktik Bölgesi’nde yer alan Devon Adası, dünyanın en büyük ıssız adası olarak biliniyor. Soğuk, sert ve ulaşılması zor bu ada, yıllardır NASA’nın Mars simülasyonları için kullandığı bir alan. Özellikle Haughton Çarpma Krateri, astronotlara Mars’ın kayalık ve dondurucu yüzeyini neredeyse birebir yaşatıyor. 1997’den bu yana yürütülen Haughton Mars Projesi sayesinde, astronotlar burada kamp kuruyor, prototip uzay giysileriyle keşifler yapıyor ve uzaktan kontrol edilen cerrahi gibi acil durum prosedürlerini deniyor.
Devon Adası’nın büyüklüğü ve yalnızlığı, Mars’ta yaşamanın zorluklarını gerçekçi bir şekilde ortaya koyuyor. Uzun süreli izolasyon, fiziksel ve psikolojik sınırları zorlayarak astronotların gelecekteki görevler için hazırlanmalarını sağlıyor. Burası, insanın gerçekten Dünya’dan kopmuş gibi hissettiği nadir yerlerden biri.
Şili’nin kuzeyinde uzanan Atacama Çölü, kuraklığıyla meşhur. Neredeyse hiç yağmur yağmayan bu bölgede bitki örtüsü yok denecek kadar az, Güneş ise acımasızca kavuruyor. İşte bu nedenle, Mars’a en çok benzeyen yerlerden biri olarak kabul ediliyor. NASA burada sadece robotik araçları test etmedi, aynı zamanda astronotların gelecekteki Mars görevlerine hazırlanmasına da imkân sağladı.
2016 ile 2019 arasında yürütülen projelerde, araştırmacılar çölde kamp kurarak yaşam destek sistemlerini, keşif araçlarını ve yaşam tespit cihazlarını denediler. Atacama’nın en büyük sürprizi ise, aşırı koşullarda hayatta kalmayı başaran mikroorganizmalar. Bu canlılar, Mars’ta yaşam olasılığı üzerine bilim insanlarına ilham verdi. Çölün büyüleyici manzarası ve insanı sarsan yalnızlığı, astronot adaylarının psikolojik dayanıklılığını test etmek için de eşsiz bir ortam sundu.