Antik Yunan toplumuna ait popüler tasvirlerde Amazonların ne kadar güçlü ve kudretli resmedildiğini görmüşsünüzdür. Özgür, vahşi ve fiziksel olarak güçlü kadınlardan oluşan bu efsanevi grup aslında Avrasya bozkırında yaşayan gerçek göçebe kadınlardan esinlenmiştir. Antik dünyada, bu güçlü kadınlar ataerkil düzen için tehdit oluşturuyordu. Öyle ki bu kadınlar mitolojinin çoğu versiyonunda, erkek gücünün nihai sembolü olan Herakles tarafından kandırılıp, sindiriliyor. Çünkü Amazon kadınları, Yunan toplumunun ideali değildir. Bunun yerine Homeros’un ünlü destanlarından Odysseia’daki Penelope gibi kadınlar idealleştirilmektedir. Güzel bir kadın olan Penelope, yüzlerce talibi varken sadece kocasına sadıktır. Kendini ev işlerine adar ve toplumsal cinsiyet rollerini içselleştirmiştir. Antik Yunan’ın ideal kadını da kendini kocasına ve çocuklarına adayan kadındır.
Tarihçi Paul Cartledge, antik Yunan kadınlarının yaşamları hakkında konuşurken, farklı Yunan şehir devletleri arasında ayrım yapmanın önemli olduğunu söylüyor. Dönemin birçok kaynağı Atina’dan gelse de kadınların Atina toplumundaki rolünün Yunanistan’ın geri kalanındaki kadınların yaşamlarını temsil ettiğini söyleyemeyiz. Örneğin Spartalı kadınların yaşamları, Atinalı kız kardeşlerinden oldukça farklıydı. Kadınlar arasındaki bir diğer önemli fark ise statüydü. Antik Yunan toplumundaki hiçbir kadın kendisini erkeklerle eşit koşullarda bulamamış olsa da kadınların yaşamları büyük ölçüde babalarının ya da kocalarının ne kadar zengin olduğuna bağlıydı. Ancak daha fazla zenginlik, daha fazla özgürlüğe sahip oldukları anlamına gelmiyordu. Atina’da yaşayan bir kadın, ne kadar zenginse özgürlüğü o kadar kısıtlanıyordu. Gelin detaylara biraz daha yakından bakalım.
Annelik ve ev
Antik Yunan kadınlarının yaşamları büyük ölçüde evle sınırlıydı. Erkekler devlete hizmet ederken kadınların alanı -oikos- haneydi. Her evde “gynaikon” adı verilen bir kadınlar bölümü yer alırdı. Eşlerin çocuk doğurması, büyütmesi ve ev işlerini üstlenmesi beklenirdi. Kadınlar genellikle 13 ile 15 yaşlarındayken evlenmekteydi. Antik Yunan toplumunda kadınların itibarları her zaman korunmalıydı. Erkekler için en büyük zafer, karıları hakkında hiç konuşulmamasıydı. Bu da kadınların evden çıkmalarına hiç izin verilmediği anlamına geliyordu. Ancak Spartalı kadınlar için hayat, Atinalı kız kardeşlerinden oldukça farklıydı. Annelik, Spartalı kadınlara gelişmiş bir statü sağlıyordu. 20 yaşından önce evlenmek hoş karşılanmıyordu. Kadınların, geleceğin savaşçılarını yetiştirmesi Sparta toplumundaki en önemli rollerden biri olarak kabul edilmekteydi. Öte yandan Atinalı kadınların aksine Spartalı kadınlar toprak sahibi olabilirdi. Erkeklerin uzun süre askerde olması nedeniyle, kadınlar kendi evlerini tek başına kontrol edebiliyordu.
Çalışma hayatı
Atinalı kadınlar için hayat çok kısıtlayıcı olsa da din, kadınlar için uygun bir kariyer yolu sağladı. Aslında devletin en kıdemli dini makamında -Athena Polias’ın yüksek rahibesi- bir kadın vardı. Bunun gibi Atina’nın dini yapısı içindeki benzer konumlar, kadınlara belirli ölçüde kamu nüfuzu sağlamaktaydı. Öte yandan Agnodice adında öncü bir Atinalı ebenin hikayesi de günümüze ulaşmış durumda. Efsaneye göre, doğum sırasında ölen çok sayıda Atinalı kadın için üzülen Agnodice, erkek kılığına girip tıp okumaya karar verdi. Hikayenin bazı versiyonlarına göre, Agnodice insanların güvenini kazanmak için sadece kendi hastalarına gerçek cinsiyetini açıklıyordu. Bu nedenle tüm kadınlar Agnodice’e başvurmaya başlamıştı. Ancak kıskanç erkek doktorlar, onu hamile kadınları baştan çıkarmakla suçladı.
Tarihçiler Agnodice’in varlığını bugün hala tartışıyor. Yine de kadınların tıptaki varlığını desteklemek için bu efsane anlatılmaya devam ediyor. Bununla birlikte, dönemin birçok kadını için en yaygın meslek seks işçiliğiydi. Bu işçiler arasında hetairai ve pornai adı verilen iki özel işçi grubu vardı. Bir hetaira okuma yazma bilir ve toplumdaki yüksek sınıflar için istihdam edilirdi. Aynı zamanda bir refakatçi olarak da hizmet ederlerdi. Belki de hetairaları Japon kültüründeki geyşanın rolüyle karşılaştırabiliriz. Bu arada pornai (modern pornografi kelimesini buradan alıyoruz) zamanının çoğunu bir genelevde çalışarak geçirirdi. Onlardan hem zengin hem de yoksul, şehrin tüm erkeklerine hizmet etmesi beklenmekteydi.
Eğitim ve siyaset
Spartalı kadınlar diğer tüm alanlarda olduğu gibi eğitime daha fazla erişebiliyorlardı. İlk eğitimleri bir okul yerine evde gerçekleşse de kadınlar Sparta toplumunun önemli bir parçası olarak görülmekteydi. Normal şartlarda soylu kadınların özgürlükleri daha fazla kontrol ediliyorken bu durum Sparta’da tam tersiydi. Sparta Kralı I.Kleomenes’in bilinen tek çocuğu Gorgo (daha sonra Kral I.Leonidas ile evlendi) edebiyat, kültür ve beden eğitimi dersleri aldı. Aynı zamanda güreş ve dövüş konusunda da oldukça iyi eğitim görmüştü.
Yunan tarihçi Herodot, Gorgo’yu büyük bilge kadın olarak not etti. Babasına devleti yönetme konusunda yardımcı oluyor, askeri konularda tavsiyelerde bulunuyordu. Hatta kendisi tarihin ilk kriptanalistlerinden biri olarak kabul ediliyor. Sparta’da durum böyleyken Atinalı kadınların siyasi ve sosyal yaşama katılma özgürlüğü yoktu. Atina, demokrasinin doğduğu yer olarak bugün hala övülmeye devam ediyor. Ancak Atinalı kadınlar hiçbir zaman yasaların önünde gerçek bir yetişkin olmadı. Bu eşitsizliğin 20. yüzyıla kadar süren yankıları oldu. Modern Yunanistan’da kadınlar 1952 yılına kadar kayıtsız şartsız oy kullanma hakkından yoksundu.
Bu içeriğimiz de ilginizi çekebilir:
Demokrasinin Doğduğu Yer: Antik Yunanistan’da Demokrasi Nasıl Gelişti?
Sanat ve kültür
Antik Yunanistan’da kadınlar her alanda olduğu gibi sanattan da dışlanmıştı. Ancak dönemin en ünlü şairlerinden biri Sappho adında bir kadındı. Midilli adasında varlıklı bir ailede doğan Sappho’nun şarkı sözleri ve şiirleri özellikle kadınlar arasındaki tutku ve cinselliği ön plana çıkarıyordu. Eserleri o kadar etkileyiciydi ki M.Ö. yedinci yüzyıl şairi Plato tarafından “Onuncu İlham Perisi” olarak bile adlandırıldı. Bununla birlikte M.Ö. 650 civarında yaşayan Kora gibi başka kadın sanatçıların olduğu da bilinmektedir. Kora, babası Dibutades ile birlikte kabartma modellemeyi icat etmeleriyle tanınır. Rivayete göre, Kora babasının çıraklarından birine aşık olur ve yüzünün ana hatlarını bir duvara kömürle çizer. Dibutades ise daha sonra ana hattı kil ile doldurur ve ilk kabartmayı yaratır. Kalıpları yıkan bir başka kadın sanatçı ise M.Ö. 400’lü yıllarda yaşayan Timarete’dir. Onun hakkındaki bilgiler kısıtlı olsa da toplumsal cinsiyet rollerini reddetmesiyle ün salmış ve kendi dönemine damga vuran resimler yapmıştır.
Kaynak: 1