Ana sayfa » Seyahat » Nan Madol: Mercan Resifi Üzerine İnşa Edilmiş Antik Mikronezya Şehri
Nan Madol: Mercan Resifi Üzerine İnşa Edilmiş Antik Mikronezya Şehri
Pohnpei adasının hemen açıklarında Nan Madol, yani tarihin mercan resifi üzerine kurulmuş tek şehri bulunuyor. Peki bu inanılmaz mühendislik nasıl oluştu?
Pasifik Okyanusu’nun ortasında, ilk bakışta masmavi suların ve tropik doğanın huzur veren görüntüsüyle karşılayan bir yer vardır. Ancak biraz yaklaştığınızda, suyun içinden yükselen devasa taş duvarlar ve birbirine kanallarla bağlanan yapay adalar sizi şaşkınlığa uğratabilir. Nan Madol, insanlık tarihindeki yeri bakımından da son derece sıra dışı bir yerleşimdir. Bir mercan resifi üzerine inşa edilmiş olması onu dünyada benzersiz kılar. Bu taş kentin kalıntıları, bin yılı aşkın bir süre önce Pasifik adalarında gelişen ileri mühendislik bilgisini ve güçlü bir siyasi düzeni gösteriyor. İşte Nan Madol hakkında bilmeniz gerekenler…
Nan Madol, Mikronezya Federal Devletleri’ne bağlı Pohnpei Adası’nın doğu kıyısının hemen açıklarında yer alıyor
Burası, yaklaşık 200 dönümlük geniş bir alana yayılan ve birbirinden kanallarla ayrılmış yüz civarında yapay adadan oluşan dev bir komplekstir. Şehrin adı, yerel Pohnpeian dilinde aradaki boşluklar anlamına gelir ve bu isim, adalar arasındaki su yollarını çok iyi tanımlar.
Bu yapay adaların her biri, doğrudan mercan resifinin üzerine inşa edilmiştir. İnşaatta yaklaşık 750 bin ton siyah bazalt taş kullanıldığı tahmin edilmektedir. Üstelik bu taşların bazıları 40 ila 50 ton ağırlığındadır. Harç kullanılmadan, üst üste yerleştirilen bu dev bloklar, günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır. Nan Madol’un mimarisi ise işlevsellik açısından da dikkat çekicidir. Kanallar, ulaşımı sağlarken, törensel bir atmosfer yaratır. Bu yönüyle Nan Madol, boşuna Pasifik’in Venedik’i olarak anılmaz.
Nan Madol, yaklaşık 1100 yılından 1600’lü yılların başına kadar Saudeleur hanedanlığının kalbi olmuştur. Bu hanedanlık, Pohnpei ve çevresindeki toplulukları tek bir yönetim altında toplamayı başarmış güçlü bir siyasi yapı kurmuştur. Siz bu dönemi düşündüğünüzde, Nan Madol’un bir güç gösterisi olduğunu fark edersiniz. Yönetici elit, halktan fiziksel olarak ayrılmış bu adalar üzerinde yaşar ve törenlerini burada gerçekleştirirdi.
Kent, farklı işlevlere sahip bölümlere ayrılmıştı. Bazı adalar idari ve törensel amaçlarla kullanılırken, bazıları mezar alanı olarak düzenlenmişti. Bu düzen, Saudeleur yönetiminin ne kadar planlı ve merkeziyetçi olduğunu gösterir. Yüzyıllar boyunca çevre adalardan toplanan vergiler ve kurulan ticaret ağları sayesinde hanedanlık gücünü sürdürmüştür. Ancak bu güç zamanla baskıya dönüşmüş, ağır vergiler ve katı kurallar halk arasında hoşnutsuzluk yaratmıştır.
Nan Madol nasıl inşa edildi?
Nan Madol’un nasıl inşa edildiği sorusu, bugün bile tam anlamıyla net değildir ve bu belirsizlik, efsaneleri de beraberinde getirmiştir. Yerel anlatılarda Olisihpa ve Olosohpa adlı iki kardeşten sıkça söz edilir. Bu kişilerin, uzak diyarlardan gelen bilgili gezginler olduğu ve uygun bir ibadet alanı ararken Nan Madol’u kurdukları anlatılır. Bazı hikayelerde onlara büyülü güçler atfedilse de modern araştırmalar bu anlatıların sembolik yönüne dikkat çeker.
Gerçek olan şudur ki, bu şehir olağanüstü bir mühendislik başarısıdır. Dev bazalt taşların nasıl taşındığı ve yerleştirildiği tam olarak bilinmemekle birlikte, sal sistemleri ve eğimli rampaların kullanılmış olabileceği düşünülmektedir. Taşlar, mercan resifinin üzerine sağlam temeller oluşturacak şekilde dizilmiş, ardından kütük ev yapımını andıran bir teknikle üst üste yerleştirilmiştir. Birçok duvarın birleşim noktası, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hâlâ sıkılığını korur.
Nan Madol’u yöneten Saudeleur hanedanlığına ne oldu?
Anlatıların çoğunda Isokelekel adlı bir savaşçı figürü öne çıkar. Küçük bir anlaşmazlık ya da halk ayaklanmasıyla başlayan çatışmaların, 17. yüzyılın başlarında Saudeleur yönetiminin yıkılmasıyla sonuçlandığı aktarılır. Bu yenilginin ardından Nan Madol önemini yitirmeye başlamıştır. Yeni yöneticiler ve halk, zamanla bu taş adaları terk etmiş, şehir yavaş yavaş doğanın insafına bırakılmıştır. Tropik bitki örtüsü duvarların arasından yükselmiş, kanallar sessizliğe gömülmüştür. Yerel halk, Nan Madol’u hiçbir zaman unutmamış olsa da, dış dünya bu yeri uzun süre tanımamıştır.
Nan Madol nasıl keşfedildi?
Nan Madol, 19. yüzyılın sonlarına kadar dünya çapında pek bilinmiyordu. 1874 yılında yapılan ayrıntılı tanımlamalar, bu taş kentin bilim dünyasının dikkatini çekmesini sağladı. 20. yüzyılın başlarında ve özellikle ikinci yarısında gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalar, Nan Madol’un tarihini daha iyi anlamamıza katkı sundu. Bu araştırmalar sayesinde, buranın sadece efsanelerden ibaret olmadığı, somut ve gelişmiş bir medeniyetin ürünü olduğu netleşti.
Nan Madol 2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Alanı listesine girdi
2016 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı ilan edilmesi, Nan Madol için önemli bir dönüm noktası oldu. Bu karar, sit alanının insanlık için taşıdığı evrensel değerin resmen kabul edilmesini sağladı. Ancak aynı zamanda bazı tehditleri de gündeme getirdi. Yükselen deniz seviyeleri, artan fırtınalar ve yoğun bitki örtüsü, taş yapıların geleceği için ciddi riskler oluşturuyor. Tüm bu zorluklara rağmen Nan Madol, Pasifik medeniyetlerinin yaratıcılığını ve mühendislik bilgisini gözler önüne seren eşsiz bir açık hava tarih kitabı olmaya devam ediyor.