Mısır, tarihin en eski medeniyetlerinden birine ev sahipliği yapmış kadim bir coğrafya. M.Ö. 4. binyıldan bu yana sürekli işgal ve savaşlara sahne olan bu topraklar, zamanla birçok büyük şehrin yükselişine ve çöküşüne tanıklık etti. Bir dönem politik, dini ve ticari merkezler olan şehirler, zamanla unutulup gitse de, arkeologlar Mısır’ın kumlarını ve deniz tabanlarını kazdıkça bu kayıp şehirler yeniden gün yüzüne çıkıyor. Üstelik bu keşifler, Antik Mısır dünyasının saklı kalmış sırlarını da ortaya çıkarıyor. İşte yeniden keşfedilen Antik Mısır’ın kayıp şehirleri…
1. Aten: Kayıp altın şehir
“Aten” adı belki size çok tanıdık gelmeyebilir, ancak bu antik şehir, “kayıp altın şehir” olarak da biliniyor ve adını Güneş tanrısı Aten’den alıyor. Bu şehir, 3.000 yıl öncesine dayanan tarihiyle, Tutankhamun’un mezarının keşfinden bu yana en büyük arkeolojik buluşlardan biri olarak kabul ediliyor. İlginç olan, Aten’in aslında araştırmacıların çocuk kral Tutankhamun için bir cenaze tapınağı ararken tamamen tesadüf eseri bulmuş olmasıdır.
Aten’in keşfi, 2020 yılında Luksor yakınlarında başladı. Şehir, Thebes’in antik başkentinin yakınlarında yer alıyor ve Firavun III. Amenhotep‘in hükümdarlık dönemine ait. Bu da, üzerinde firavunun mührü olan kaplar ve tuğlalar gibi arkeolojik buluntularla kanıtlanmış durumda. III. Amenhotep’in döneminde Mısır, altın çağını yaşıyordu ve Aten bu dönemde hem yönetim hem de sanayi faaliyetlerinin merkeziydi.
Kazılar sırasında ortaya çıkan mahalleler, Antik Mısır’da günlük yaşamın nasıl olduğuna dair paha biçilemez bilgiler sunuyor. Fırınlar, metal işleme atölyeleri ve cam üretim alanları gibi yerler, dönemin endüstriyel faaliyetlerini gözler önüne seriyor. Ayrıca, şaşırtıcı derecede iyi korunmuş evler ve tam duvarlarla dolu bir şehir manzarasıyla karşılaşmak, o dönemin ihtişamını anlamak açısından oldukça heyecan verici.
III. Amenhotep’in oğlu, IV. Amenhotep yani Akhenaten, Mısır’ın dini ve politik yapısında köklü değişiklikler yaptı. Akhenaten, Mısır’ın çok tanrılı sistemini terk ederek güneş tanrısı Aten’i tek tanrı olarak kabul etti. Bu değişiklikle birlikte, Aten’deki idari kompleksi terk edip, yeni kurduğu Amarna şehrine taşındı.
2. Amarna: Akhenaten’in gizemli şehri
Amarna, Luksor’un yaklaşık 400 kilometre kuzeyinde, Nil Nehri’nin doğu kıyısında yer alıyor ve M.Ö. 1348 civarında Akhenaten tarafından inşa edildi. Fiziksel olarak kaybolmamış olsa da, Amarna’nın gerçek tarihi, Akhenaten’in halefleri tarafından dikkatlice silindiği için zamanla unutuldu.
20. yüzyılda bu antik şehir, arkeologların ilgisini çekmeye başladı ve yapılan kazılarla birlikte Akhenaten dönemine ait birçok önemli buluntu gün ışığına çıkarıldı. En dikkat çekici buluntulardan biri, Akhenaten’in eşi Kraliçe Nefertiti’nin ünlü büstüdür. Bu büst, yalnızca estetik açıdan değil, aynı zamanda Nefertiti’nin hikayesinin de tarihten silinmiş olmasına dair önemli ipuçları sunuyor.
Akhenaten’in ölümünden sonra, Thebes yeniden başkent ilan edildi ve Amarna’da bulunan idari yapılar oraya taşındı. Ancak, arkeologlar şehrin Akhenaten’in ölümünden sonra bile en az bir nesil boyunca kullanıldığına dair kanıtlar buldu. Zamanla şehir tamamen terk edildi ve yerleşimler Nil Nehri’nin diğer tarafına taşındı.
3. Heracleion: Sular altındaki antik şehir
Antik Mısır’ın kayıp şehirleri yazımıza devam ediyoruz. Bir zamanlar Mısır’ın en önemli limanlarından biri olan Heracleion, tam 1.500 yıl boyunca Nil Deltası’nın kıyılarında suyun altında saklı kaldı. MÖ 7. yüzyılda kurulan bu antik şehir, MS 8. yüzyılda denize gömülene kadar refah dolu bir yaşam sürdürdü. Hatta, İskenderiye kurulmadan önce Akdeniz’in en büyük limanı olduğu düşünülüyor.
Heracleion, hem Mısır hem de Yunan tüccarlar ve zanaatkarlar tarafından iskan edilmiş, bu kozmopolit yapıyı suyun altından çıkarılan eserlerde de görebiliyoruz. Şehirde bulunan Afrodit’e adanmış bir Yunan tapınağı, bronz ve seramik eserlerle doluydu. Ayrıca, Nil Nehri’ni korumakla görevli paralı askerlerin kullandığı Yunan silahları da bu antik şehirde keşfedildi.
Bugün Heracleion’un kalıntıları, Mısır kıyılarından yaklaşık 7 kilometre açıkta, 10 metre derinlikte bulunuyor. Sualtı keşiflerinde tapınaklar, büyük heykeller, mücevherler ve Yunan seramikleri gibi pek çok değerli eser gün yüzüne çıkarıldı. Ayrıca, geleneksel bir Yunan mezarlığı olan höyük de şehirdeki arkeolojik bulgular arasında.
Araştırmacılar, şehri çevreleyen duvarları ve birbirine bağlanan kanalları ortaya çıkardıklarında Heracleion’un büyüklüğüne ve ihtişamına hayran kaldılar. Kanallarla ayrılan mahalleler arasında, yaklaşık 70 gemi enkazı ve 700’den fazla antik çapayla karşılaşıldı.
Zamanla, bölgedeki depremler ve yükselen deniz seviyeleri Nil Deltası’ndaki toprakların su altında kalmasına neden oldu. Toprağın sıvılaşması sonucu Heracleion’un taş yapıları dengesizleşti ve şehir yavaş yavaş Akdeniz’in derinliklerine gömüldü. İlginçtir ki, tarihi kayıtlarda Heracleion hakkında çok az bilgi bulunuyordu. Şehrin kesin yeri ancak 2000 yılında tespit edilebildi.
İlginizi çekebilir:
Astrologdan Bira Üreticisine: Antik Mısır’ın En Saygın 5 Mesleği
4. Tanis: Kaybolan ticaret şehri
Indiana Jones filmleriyle popüler hale gelen kayıp şehir Tanis, aslında çok daha gerçek bir tarihe sahip. Mısır’ın kuzeydoğusundaki Nil Deltası’nda bulunan bu antik şehir, İskenderiye kurulmadan çok önce önemli bir ticaret merkeziydi. Mısır’ın 21. ve 22. hanedanları döneminde ise Aşağı Mısır’ın kraliyet başkenti olarak hizmet verdi.
Arkeolojik kazılarda, 1939’da kraliyet mezar kompleksi bulundu. Burada, yaklaşık 3.000 yıl boyunca bozulmamış mezar odaları keşfedildi. Bu mezarların içinden altın maskeler, mücevherler ve gösterişli lahitler gibi göz kamaştırıcı eserler çıkarıldı. Ayrıca, adı ve hikayesi kaybolmuş olan Kral Sheshonq II’nin mezar odası da bu keşifler arasında en dikkat çekici olanlardan biriydi.
Tanis, Mısır’da siyasi gücün dağınık olduğu bir dönemde yükseldi. Ancak zamanla güçler birleşti ve başkent Memphis’e taşınınca Tanis terk edildi. Nil Nehri’nin yatağının değişmesiyle birlikte, bir zamanlar zengin ve canlı olan bu şehir kum ve siltle kaplanarak unutuldu.
5. Abydos: Antik Mısır’ın kutsal şehri
Antik Mısır’ın kayıp şehirleri yazımızın sonuna geldik. Abydos, Yukarı Mısır’da yer alan ve Antik Mısır’ın en kutsal şehirlerinden biri olarak bilinen bir bölgeydi. Şehir, özellikle Seti I’in görkemli tapınağıyla ün kazanmıştır. Mısır’ın ilk hanedanlarından önce kraliyet ailesinin mezarlarına ev sahipliği yapmış, sonrasında ise Osiris kültüne adanmış bir hac merkezi olmuştu.
Bu antik nekropolde yapılan kazılarda, Mısır’ın hanedan öncesi dönemine ışık tutan eserler ve yazıtlar ortaya çıkarıldı. Özellikle seramik kaplar üzerinde bulunan yazılar, Mısır yazı dilinin çok daha erken bir dönemde geliştiğini gösteriyor.
Seti I Tapınağı, 3.000 yıl önce inşa edilmiş ve tarihi açıdan büyük önem taşıyan bir yapı. Tapınaktaki oymalar, Mısır’ın cenaze ritüellerine dair önemli sahneler sunuyor. Ayrıca, Abydos’ta dünyanın bilinen en eski bira fabrikası da keşfedildi. Bu fabrikanın 5.000 yaşında olduğu ve bir seferde yaklaşık 6.000 galon bira üretebildiği tahmin ediliyor.
Zamanla firavunlar, mezarlarını Abydos’tan daha kraliyet merkezlerine yakın yerlere inşa etmeye başladılar. Ancak Abydos, Osiris’e olan inanç sayesinde önemli bir hac merkezi olmayı sürdürdü. Antik Mısır aristokratları, Osiris’e yakın olmak istedikleri için buraya daha fazla mezar ve tapınak inşa etmeye devam ettiler.
Kaynak: 1