Piramitler, sfenks ve mumyalar Antik Mısır uygarlığının en ilgi çekici keşifleri arasında bulunuyor. Tüm bu değerli keşiflerin yanı sıra insan, hayvan ve nesnelerin sembolize edildiği hiyeroglif yazısı da modern dünyayı büyülemeye devam ediyor. Adını Yunanca “kutsal oyma” anlamına gelen “hiyeroglyphikos” alan hiyeroglif yazısının geçmişi 5000 yıl öncesine dayanıyor. Aynı zamanda bu yazı M.S. 4. yüzyıla kadar kesintisiz bir şekilde kullanılıyor. Mısırlılar tapınakların, anıtların ve mezarların duvarlarını hiyerogliflerle süslediler ve tarihi kayıt altına almak için papirüs kağıdı kullandılar. Bu yazı sistemi o kadar zordu ki o dönemlerde hiyeroglifleri anlayabilen insan sayısı oldukça azdı. Sanat eseri gibi işlenen bu yazı sistemi hakkındaki gerçeklere birlikte bakalım.
1. Mısır geleneğinde hiyerogliflerin kökeni efsanelere dayanır
Antik Mısır anlatılarına göre, tanrı Thoth Mısırlıların toplumsal hafızasını güçlendirmek için hiyeroglif yazı sistemini yaratmıştı. Mısır’da bu yazı sistemine hakim olan kişiler, tanrıların armağanını kullanma konusundaki bilgi ve becerilerinden dolayı büyük saygı görüyordu. Öyle ki hiyeroglif öğrenmek, yukarı doğru sosyal hareketliliğin aracı kabul edilmekteydi.
2. Hiyeroglifler resim yazısı değildir
Antik Mısır yazı sistemine bakıp çeşitli semboller gördüğümüzde, hiyerogliflerin insan, hayvan ve nesneleri temsil ettiğini düşünüyoruz. Ancak hiyeroglifler, tıpkı Roma alfabesindeki karakterlerin yaptığı gibi, Antik Mısır dilindeki sesleri ifade ediyor.
3. Hiyeroglif yazısı sanatla bağlantılıdır
Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü’nde görev yapan Peter F. Dorman, en eski hiyeroglif örneklerinin tarih öncesi dönemlere ait mezar taşlarında bulunduğunu söylüyor. Bu da erken dönemlerde hiyeroglifin mezarları süslemek için kullanıldığını gösteriyor.
4. Eski Mısır’da birden çok yazı sistemi geliştirildi
Hiyeroglif çok karmaşık bir yazı sistemi olduğundan, Mısır halkı daha kolay olan başka yazı sistemleri de geliştirdiler. Bunlardan biri olan hiyeratik yazı, papirüs ya da ostracon ismi verilen kireçtaşı parçası üzerine yazılan bitişik bir el yazısıdır. Bu yazı sistemini, yazma sürecini basitleştirmek isteyen rahip ve katipler icat etmişti. Hiyeratik önce dini metinlerde daha sonra işletmelerde, büyü metinlerinde, iş ve kişisel mektuplarda, vasiyetnamelerde ve mahkeme kayıtlarında kullanıldı. Özellikle katipler, daha hızlı kayıt tutmak için M.S. 300’e kadar bu yazı sistemiyle yazmayı tercih etti. Hiyeratik yazı hiyerogliflere kıyasla daha kolay olsa da halk arasında yaygınlık kazanmadı. Mısır halkı bunun yerine çizimlerin çok daha basit olduğu demotik yazı sistemini kullanmayı tercih etti. M.Ö. 7. yüzyılda kullanılmaya başlanan bu yazı, hiyeratik sistemin çok daha kısa bir versiyonuydu. Hiyeratik, hiyeroglif görünümünün bazı izlerini taşırken, demotik yazıyı hiyeroglifle ilişkilendirmek oldukça zordur.
5. Hiyeroglif bugüne kadar icat edilmiş tüm yazı sistemlerinden daha zordur
Hiyeroglif yazı sisteminde kelime arasında boşluk ve noktalama işareti yoktur. Bu nedenle okuyucuların; kelimeleri, cümleleri, paragrafları ayırabilmesi için Antik Mısır diline iyi bir şekilde hakim olması gerekiyordu. İyi eğitim alan az sayıdaki insan bile bir mesajın bağlamanı anlamakta zorlanırdı. Sistemi zorlaştıran bir diğer unsur ise modern dillerin aksine hiyeroglifler sadece yatay olarak okunmuyordu. Soldan sağa, sağdan sola, dikey, yatay gibi çok farklı şekillerde yazılıyordu. Yazıları okumak için bilinen tek ölçüt sembollerdeki figürlerin baktıkları yöndü.
Bu yazı sisteminde anlamı ifade eden 24 temel ünsüz bulunuyor. Ancak ünsüzleri destekleyen ve anlamı tam olarak ifade eden yedi yüzden fazla işaret var. Bazı işaretler sadece bir sese karşılık gelirken bazıları iki sese, bazılarıysa tek bir kelimeye karşılık gelir. Sembollerin dışında, yazılan kelimeyi güçlendiren ya da anlamı tamamlayan bazı çizimler de vardır. Örneğin bastonlu adam sembolünün yaşlı kelimesini karşılaması gibi.
6. Hiyeroglif yazı sistemi çok uzun bir zaman kullanıldı
Antik Mısır’da farklı yazı biçimleri ortaya çıksa da hiyeroglif, uzun bir süre kullanılmaya devam etti. Günlük hayatta daha çok demotik yazı kullanılmaktaydı. Hiyeroglifler ise anıt ve tapınakları süsleme görevi üstlenmekteydi. Dikdörtgenler halinde gruplanan semboller, inşa edilen anıtların ihtişamını vurgulardı. Bilim insanları ilk başta, Mısır halkının hiyeroglifleri okumayı unuttuğu için ortadan kaybolduğunu iddia ediyordu. Ancak bu yazı sistemi Batlamyus hanedanlığının sonunda hala kullanımda kaldı. Erken Roma döneminde Hıristiyanlığın yayılmaya başlamasıyla hiyeroglif yazı, temsil ettiği kültürle birlikte hafızalardan silinmeye başladı. 7. yüzyılda Arap dünyası Mısır’ı fethettiğinde, Mısır halkı sanki daha önce hiç bu yazı sistemini kullanmamış gibiydi. Çünkü Araplar, yazıların tercüme edilmesini istediğinde yazıları anlayabilen tek bir kişi çıkmamıştı.
7. Rosetta Taşı büyük bir atılıma yol açtı
1799’da Mısır’da Napolyon’un emriyle görev yapan ve Rashid kasabasında bir kaleyi onaran Fransız askerler, Rosetta Taşı olarak bilinen bir taş levha keşfettiler. Bu levha; demotik, antik Yunanca ve hiyeroglif olmak üzere üç farklı yazı sistemiyle kaplıydı. Tek bir taşa kazınmış üç dil, araştırmacıların hiyeroglif yazısını deşifre etmesini sağladı. 1814 yılında taşı incelemeye başlayan İngiliz bilim insanı Thomas Young, ilk olarak bazı sembollerin kraliyet adlarının fonetik yazımları olduğunu düşündü. Daha sonra 1822 ve 1824 yılları arasında Fransız dilbilimci Jean-Francois Champollion, hiyerogliflerin fonetik ve ideografik sembollerin kombinasyonu olduğunu gösterdi. Bunun üzerine M.Ö. 196’da Mısırlı rahiplerden V. Ptolemy’e yazılmış bir metni deşifre etmeyi başardı. Nihayetinde Champollion, uzun çalışmalarının ardından dilin neredeyse tüm özelliklerini keşfetti.
8. Bilim insanları hiyeroglifleri okumakta bugün hala zorlanıyor
Hiyeroglif yazıyla yazılmış metinleri deşifre etmek, bilim insanları için büyük bir zorluk olmaya devam ediyor. Çünkü bu metinler belirli bir miktarda öznel yorum gerektiriyor. Profesör Dorman’a göre çevirileri zorlaştıran şey fonetik işaretlerin kullanımı değil, Antik Mısır dilinde var olan tüm seslerin yazılı olmamasıdır. Başka bir ifadeyle metinlerde yazan kelimelerin söylenişi bugün dahi gizemini korumaya devam ediyor.