Temiz giysiler ve beyaz sandaletlerle uzun sütunların olduğu geniş bir salonda durduğunuzu hayal edin. Salonun uzak köşesindeki tahtta yeraltı tanrısı Osiris’in figürünü görüyorsunuz. Etrafınız, tam 42 adet tanrı ve çeşitli mumyalarla çevrilmiş. Önünüzde bir babun şeklinde tanrı Thoth var. Kaderinize çok kısa bir sonra karar verecek terazinin üzerinde oturuyor. Bu terazi sizin öte dünyadaki yaşamınızı belirleyecek. Kısacası yargılanma gününüzdesiniz. Sınavı geçemezseniz çok acılı bir şekilde ikinci bir ölüm deneyimleyeceksiniz. İkinci ölüm başa gelebilecek en kötü şey. Çünkü ruhun ölmesi demek evrendeki varlığınızın son bulması demek. Ama hiç korkmuyorsunuz. Çünkü elinizde “Ölüler Kitabı” var. Bu kitabın içinde yazan metinler öbür dünyada hayatta kalmak için size bazı sırlar veriyor. Gelin, bu Ölüler Kitabı’nda yazan metinlerden yola çıkarak Antik Mısır’ın öte dünya anlayışına yakından bakalım.
Mısır tarihine ilgi duyuyorsanız; Antik Mısır Mitolojisinde Savaş ve Yıkımın Tanrıçası: Sekmet başlıklı listemiz ilginizi çekebilir?
Antik Mısırlılar ölümden sonraki yaşamı cennete gidebilmek için yapılan yolculuk olarak tanımladılar. Ancak bu, tehlikeli bir yolculuktu. Ruhların yanında daima bir kılavuz kitap olmalıydı
Ölüler Kitabı olarak adlandırılan metin sonlu bir kitap değildi. Herhangi bir doktrin derlemesi olmamakla birlikte inanç da beyan etmezdi. Kitap sadece ruhlara, öte dünyada yardımcı olacak bazı sırlar sunardı. Kitap olarak adlandırılan şey aslında hiyeroglifle yazılmış üzerinde oldukça güzel resimler olan papirüs rulosundan ibaretti.
Antik Mısır halkı için ölümü çevreleyen ritüeller kültürün ayrılmaz bir parçasıydı
Antik Mısır dünyasından günümüze ulaşan piramit, mumya ve mezar gibi kalıntıların çoğu insanların güçlü bir öte dünya algısının olduğunu ortaya koyuyor. Öteki dünyada ölen insanlara yardımcı olabilecek büyü ve formüller ilk olarak M.Ö. 2350 civarında Mısır Beşinci Hanedanlığı döneminden kalan piramitlerin duvarında görüldü. Yaklaşık 400 yıl sonra piramitlerdeki bu duvar yazıları tabutlara, mezar taşlarına ve papirüs kağıtlarına yazılmaya başlandı. M.Ö. 1550’den sonra papirüs sayfalarına yazılan resimli büyü külliyatı Tabut Metinlerinin yerini almaya başladı. Yukarıda bahsettiğimiz Ölüler Kitabı olarak adlandırılan metinler de aslında papirüs sayfalarına yazılan büyü külliyatları. Ölüler Kitabı, ülkede çok büyük değişiklikler olsa da 1500 yıl boyunca kullanılmaya devam etti.
Antik Mısır halkının hazırladığı Ölüler Kitabı’nın standart bir metni yoktu. Her el yazması farklı metinler içeriyordu
O dönemden günümüze binlerce Ölüler Kitabı ulaşmış durumda. Fakat bu metinlerin hiçbiri birbirine benzemiyor. Dikkatle yazılmış ve özenle resmedilmiş olan bu kitaplar, sadece zengin insanların mezarlarında bulundu. Sonsuz yaşamı desteklemek ve öte dünyada hayatta kalma ipuçlarını öğrenmek ek bir lükstü. Fakir halk, bu kitaplara mutlaka sahip olmak zorunda değildi. Ölüler Kitabı’nı mezara koymak, zenginlere özel lüks bir ritüeldi.
Mısırlılar öldükten sonra “Ba” olarak adlandırılan ruhun geçici bir süreyle vücuttan ayrıldığını düşünüyordu
Ba periyodik olarak vücuda geri dönüyordu. Bu nedenle vücudun sağlam olması gerekiyordu. Ruh ve bedenin periyodik olarak birleştiği inanışı nedeniyle karmaşık bir mumyalama süreci gelişti. Çünkü ölen kişinin bedeni korunamazsa onun öte dünyadaki yaşamı tehlikeye girecekti. Eğer Ba herhangi bir tehlikeyle karşılaşırsa Ölüler Kitabı’ndan yardım alabilecekti. Bu nedenle kitaplar genellikle tabutun içine yerleştirildi. Hatta bazen mumyanın bandajına sarıldı.
Mısır halkı öte dünyayı vahşi hayvanlar ve canavarlarla dolu tehlikeli bir yer olarak hayal ediyordu
Halk, gerçek dünyada karşılaştıkları vahşi hayvanların abartılmış bir versiyonunun öte dünyada da var olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle yılanlar, timsahlar, böcekler ve “kıçını yutan yaratık” olarak bilinen korkutucu canavarlarla savaşmak için büyüye ihtiyaç duymuşlardı. Aynı zamanda öte dünyada tanrı Osiris’in korkutucu hizmetkarlarıyla karşılaşılabilirdi. Neyse ki Ölüler Kitabı; kötülüklerle savaşmak, tuzaklardan kaçmak ve hayatta kalmak için muhteşem bir rehberdi. Ölüler Kitabı sadece canavarlarla nasıl savaşılacağını öğretmiyordu. Aynı zamanda öte dünyada dışkı yememek ve idrar içmemek gibi bazı nasihatlerde bulunuyordu.
Ruhun, öte dünyadaki kapılardan tek tek geçebilmesi için kapılardaki muhafızlar hakkında bilgi sahibi olunması gerekiyordu
Mısır halkı ebedi yaşam alanına giderken ruhun, çeşitli kapıların olduğu bir yoldan geçeceğine inanıyordu. Ölüler Kitabı’na göre bu yolda geçmeniz gereken pek çok kapı vardı. Kapılar ise korkucu bir ilah tarafından korunuyordu. İşte bu kapılardan nasıl geçmeniz gerektiği Ölüler Kitabı’nın temel konusuydu. Örneğin Ba (ruh) altıncı kapıya doğru yaklaştı. Ölüler Kitabı’ndan altıncı kapıya yaklaşan Ba için şunun söylenmesi tavsiye ediliyor: “Benim için bir yol aç, çünkü seni tanıyorum, adını biliyorum ve seni koruyan tanrının adını biliyorum. Karanlığın hanımefendisi, benim ismim doğruluk yolunda sizinkinden daha büyük, sizinkinden daha güçlü bir isim.”
Kapı geçme sınavlarının ardından dünyadaki yaşamın yargılandığı Büyük Salon sınavı vardı.
Ba, salondaki 42 mumyalanmış tanrının sorusunu yanıtladıktan sonra Tanrı Anubis’in liderliğinde teraziye yaklaşırdı. Ölçeğin birinde gerçeğin görüntüsü diğerinde ise Ba’nın kalbi olurdu. Eğer dünyadaki hayatta iyi biri olmuşsa, ölçekler dengelenir ve Ba’yı pembe bir gelecek beklerdi. Ancak teraziler dengelenmezse, bir sonraki aşamada canavarların olduğu büyük bir salona geçerdi. Süreç tamamlandığında ya güneş tanrısı Ra ile gökyüzüne yelken açılır ya da yeraltı tanrısı Osiris’in korkunç dünyasına giderdiniz.