Ana sayfa » Tarih » Antik Çağlarda İnsanların Baş Tacı Ettiği Kutsal Kabul Edilen 9 Hayvan
Antik Çağlarda İnsanların Baş Tacı Ettiği Kutsal Kabul Edilen 9 Hayvan
Tarihte yolculuk yaparken kutsallığın sadece insanlara özgü olmadığını; kimi zaman bir köpeğin, kimi zaman bir yılanın, hatta bir keçinin bile ilahi anlamlar taşıyabildiğini görmek insanı gerçekten büyülüyor.
Antik çağlar sadece tapınaklar, tanrılar ve destanlardan ibaret değildi; bir de insanların baş tacı ettiği, adeta kutsal saydığı hayvanlar vardı. Kimileri için inek, huzurun dört ayaklı haliydi; kimileri için bir kedi, evin kutsal koruyucusu! Bazıları için ise bir kurt, soyun köklerini taşıyan efsanevi bir rehberdi. Düşünsenize; bir köpeğe çiçek kolye takılıyor, bir timsahın mumyası yapılıyor, bir keçi uğruna şiirler yazılıyor… Ve tüm bu hayvanlar, zamanla sadece doğanın değil, inançların ve kültürlerin vazgeçilmez bir parçası olmuş. Bugünkü yazımızda, antik dünyayı biraz hayvan gözünden keşfe çıkıyoruz. İşte antik çağlarda kutsal olan hayvanlar…
İnekler, Hindistan’da sadece dört ayaklı otçullar değil; neredeyse yürüyen birer huzur ve bereket kaynağı! Hindular için inek, bir hayvan olmaktan çok daha fazlası. Adeta Dünya Ana’nın vücut bulmuş hali gibi. Neden mi böyle? Çünkü inekler sadece süt vermez, aynı zamanda mitolojideki yerleriyle de büyük bir anlam taşırlar.
Krishna’nın çocukken inekleri otlatması boşuna değil. Bu sevgi dolu tanrı, ineklere olan yakınlığıyla Hint halkının gönlünde taht kurmuş. Ama yanlış anlaşılmasın; Hindular aslında ineklere “tapmıyor”. Onlara dua etmekten çok, onları yüceltip korumayı tercih ediyorlar. Etini yemek zaten söz konusu bile değil.
Hindu kutsal metinlerinde Tanrıların annesi Aditi bile inek sembolüyle özdeşleştirilmiş. Yani bu kutsallık durumu öyle sonradan icat edilmiş değil; kökleri binlerce yıl öncesine dayanıyor. Bugün bile sokaklarda serbestçe dolaşan inekleri görebilirsiniz. Hatta bazen bir inek trafik ışığında beklerken, tüm şehir onun geçmesini bekleyebilir! İşte gerçek VIP muamelesi.
2. Antik Mısır, kedi
Kedi severler buraya! Bugünkü evcil dostlarımız, Antik Mısır’da tam anlamıyla birer tanrı gibiydi. “Kedi gibi rahat” deyimi belki de oradan geliyor çünkü kediler, Mısırlılar için sadece minnoş değil, aynı zamanda kraliyet simgesiydi.
Mısırlılar kedilerin uğur getirdiğine inanır, onları evlerinde besler ve adeta şımartırlardı. Giydirilen kıyafetler, takılan minik mücevherler… Evet evet, bildiğiniz kedi modası varmış o dönemde! Hatta bazı kediler öyle değerliymiş ki öldüklerinde sahipleri yas tutarmış.
Tanrıça Bastet bu kutsallığın vücut bulmuş haliydi. Kadın vücudu, kedi kafası ve kulağında tek bir altın küpeyle betimlenirdi. Bastet’in olduğu yerde kediler hep yüceltilmiş. Evlerin koruyucusu olarak görülmüş, hatta onların varlığı sağlık ve servet getirsin diye özellikle sahiplenilmişler. Kedilerle arası kötü olanların vay haline!
Sadık dostlarımız köpekler, Nepal ve Hindistan’da sadece evcil hayvan değil, tam anlamıyla kutsal birer varlık. Ve bu kutsallık her yıl yapılan Kukur Tihar isimli festivalle kutlanıyor! Düşünsenize, bir gün boyunca sadece köpekler onurlandırılıyor.
Bu festival Tihar’ın ikinci günü gerçekleşiyor ve sokaklar minik tasmalarla süslenmiş, renkli çiçek kolyeler takan köpeklerle dolup taşıyor. Çünkü inanışa göre Ölüm Tanrısı Yamaraj, köpekleri haberci olarak gönderiyor. Yani onlarla iletişim kurmak, adeta tanrıyla konuşmak gibi!
O gün köpekler için özel yiyecekler hazırlanıyor, dualar ediliyor ve onlara sevgi dolu bir şekilde teşekkür ediliyor. Yani “insanın en iyi dostu” lafı burada bir inanış halini almış durumda. Kısacası, patili dostlar burada çok şanslı!
Kulağa biraz ürkütücü gelse de, yılanlar bazı kültürlerde son derece kutsal kabul edilmiş. Özellikle de Güney ve Orta Amerika’nın yerli halklarında. Aztekler’in tüylerle süslenmiş dev yılan tanrısı Quetzalcoatl bunun en güzel örneği.
Bu tanrı hem kuş hem yılan özellikleri taşıyor; yani hem göğe hem toprağa hükmediyor. İnanışa göre yılanlar, yeniden doğuşun ve bereketin simgesi. Derilerini değiştirdikleri için “yenilenme” ile özdeşleştirilmişler. Ayrıca doğurganlıkla da ilişkilendirilmişler. Yani hem korkutucu hem de umut verici bir simge olmuşlar.
Aztekler bu tanrıyı o kadar önemsemiş ki, Quetzalcoatl adına tapınaklar yapılmış, festivaller düzenlenmiş. Bugün bile Latin Amerika’da bu figürün izlerini bulmak mümkün.
5. Yunanistan, vahşi boğa
Antik Yunan deyince akla ilk tanrılar, tapınaklar, filozoflar gelir değil mi? Ama bir de “bağıran, toynaklarıyla toprağı döven, kudretiyle etrafı titreten” bir başka figür var: vahşi boğa!
Yunan kültüründe boğa sıradan bir hayvan değil. O tam anlamıyla bir güç, kudret ve ilahi simge. Hatta öyle ki, mitolojide en baba tanrı Zeus’un kendini en çok dönüştürdüğü yaratıklardan biri bu heybetli boğa. “Boğaya dönüşüp bir prensesi kaçırdığı” efsaneler de cabası! Evet, Avrupa kıtasının adı bile bu hikâyeden geliyor.
Ama mesele sadece mitolojiyle sınırlı değil. Yunanlılar, boğanın sadece fiziksel gücünü değil, şifalı kanı olduğuna bile inanıyordu. Yani boğa deyip geçmeyin, o dönemde adeta canlı bir “tanrısal iksir” gibi görülüyordu. Boğanın gücü, onun kutsallığını doğrudan besliyordu. Antik çağlarda kutsal olan hayvanlar yazımıza devam ediyoruz.
6. Mısır, timsah
Mısır’da kutsal hayvan denince akla hemen “kedi” gelir ama bir dakika… Nil Nehri’nin sakinlerine bir selam çakalım: timsahlar!
Antik Mısırlılar için Nil, hayatın kaynağıydı. Ve bu nehirde yaşayan timsahlar, suyun hem yıkıcı hem de yaratıcı doğasını temsil ediyordu. Ama daha da ötesi vardı: Sobek adlı bir tanrı… Kendisi bildiğiniz timsah başlı bir ilah! Gücü, doğurganlığı ve firavunların iktidarını simgeliyor.
Mısırlılar timsahlara hem korkuyla hem de saygıyla yaklaşıyordu. Çünkü onlara göre timsahlar sadece nehirde yüzen hayvanlar değil, ilahi muhafızlardı. Bu yüzden tapınaklarda onlara adanmış bölümler vardı. Ve evet, mumyalanan timsahlar da bu kültün bir parçasıydı!
7. Suriye, Halep keçileri
Keçi deyince aklınıza sıradan, dağda zıplayan bir hayvan mı geliyor? O zaman sizi Halep keçisiyle tanıştıralım!
Bu keçi öyle sıradan değil. Dünyanın en güzel keçisi unvanına sahip! Kocaman kulakları, kıvırcık postu ve sempatik bakışlarıyla adeta bir podyum yıldızı gibi. Sadece Suriye’de değil, Suudi Arabistan’dan Pakistan’a kadar birçok ülkede hayranı var.
Ama işin ilginç yanı sadece dış görünüşü değil. Halep keçileri tam anlamıyla süt fabrikası gibi çalışıyor. İyi beslendiklerinde öyle bir süt veriyorlar ki şaşarsınız. Üstelik, dişi olanları ikiz, üçüz hatta dörtüz doğuruyor. Evet, doğru duydunuz! Tam bir verimlilik abidesi. Bu yüzden insanlar bu keçilere adeta kutsal gözüyle bakıyor. “Bereketin simgesi” desek yeridir.
8. Güney Kore, kaplan
Gelin şimdi Uzak Doğu’ya, Güney Kore’nin ormanlarına doğru bir yolculuk yapalım. Buralarda öyle bir hayvan var ki; hem korkulan, hem saygı duyulan, hem de efsanelerde adeta süper kahraman gibi resmedilen bir figür: Kore kaplanı!
Kaplanlar, Kore mitolojisinde asaletin ve gücün somut hali. Eski halk hikâyelerinde kanatlı kaplanlar, kötü ruhları avlayan dev yaratıklar olarak anlatılıyor. Özellikle beyaz kaplanlar, insanların koruyucu meleği gibi görülmüş. Efsaneye göre bu kaplanlar, kötü enerjileri ve ruhları uzaklaştırma gücüne sahip.
Kaplanlar bir zamanlar ormanlarda serbestçe dolaşırmış ve halk onları hem kutsal hem de biraz “aman dokunmayalım, fena kızar” diye tedirginlik verici varlıklar olarak görürmüş. Özetle kaplanlar Kore’de sadece hayvan değil, efsaneleşmiş doğa güçleri.
Antik çağlarda kutsal olan hayvanlar yazımızın sonuna geldik. Ve şimdi… Sahneyi Çin’in en görkemli, en ikonik, en uçan-kaçan figürüne bırakalım: ejderhalar!
Hiçbir zaman gerçek olmasalar da, Çin kültüründe ejderhalar kadar önemli ve görkemli bir varlık daha zor bulunur. Ejderhalar burada sadece mitolojik figür değil; imparatorluk gücünün, doğa kuvvetlerinin ve evrensel dengelerin sembolüdür.
Ejderha tasvirleri çoğu zaman büyük sürüngenleri andırır. Ateş püskürten ejderhalar Hollywood’a ait olabilir ama Çin ejderhası; daha çok bilgelik, bereket ve iyi şans ile özdeşleşmiştir. Yani korkutucu olmaktan ziyade, koruyucudur.
Eski imparatorlar kendilerini ejderhanın soyundan geldiğini söylerdi. Hatta Çin takviminin en şanslı yılı hâlâ ejderha yılıdır. Günümüzde bile ejderhalar, festival geçitlerinden devlet sembollerine kadar her yerde kendini gösteriyor. Ejderha, Çin’in kalbidir desek abartmış olmayız.