Burası, devlete insan yetiştirmek için kuruldu. 6 padişah, 12 cumhurbaşkanı, 61 hükümet gördü. Askeri darbelerde dekanı tutuklandı, cezaevine konuldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, nam-ı diğer Mekteb-i Mülkiye’nin -ya da kısaca Mülkiye’nin- tarihi Türkiye Cumhuriyeti’nin izdüşümüydü.
Mülkiye bugün 158. yılını kutluyor. En azından üniversitenin sitesinde böyle kabul ediliyor. Oysa pek çok kaynakta kuruluş tarihi farklı geçiyor. “4 Aralık 1856’da kuruldu.”, “12 Şubat 1859’da eğitime başladı.”, “Fakültenin yüksekokul olduğu 4 Aralık 1877 tarihi esas alındı.” gibi bilgiler mevcut. Biz Mülkiye’nin kabul ettiği tarihi esas alıyor ve “bürokrat” dendiğinde ilk akla gelen 158 yaşındaki okulu anlamaya, anlatmaya başlıyoruz.
Maksat, devlete insan yetiştirmek
Osmanlı Devleti 1839’da Sultan Abdülmecit döneminde Tanzimat Fermanı’yla yüzünü Batı’ya çevirdi. Artık Avrupa ile ilişki kurabilecek, yabancı dil bilen devlet kadrolarına ihtiyaç vardı. Yine aynı sıralarda Batı tipi eyalet modeli benimsendiği için buraların başına geçecek valiler, kaymakamlar yetişmeliydi. Mülkiye işte bu fiziki ihtiyaçlardan ötürü kuruldu.
Başta Fatih’teki okulun adı Mekteb-i Fünun-u Mülkiye’ydi. İki senelik okula sınavla giriliyordu. Çeşmeli Mehmet Sırrı Efendi, Mülkiye’nin ilk mezunlarındandı. Preveze Kazası Müdürü olarak atandı ve ilk mülkiyeli idare amiri olarak tarihe geçti.
Önce “Şahane” dedi, sonra müdahale etti
Sultan II. Abdülhamit saltanatının ilk yıllarında Mülkiye’yi destekliyordu. Hatta okul onun zamanında “Mekteb-i Mülkiye-i Şahane” adını almıştı. Padişah öğrencileri teşvik etmek için, burayı derece ile bitirenleri saraya kâtip seçerdi.
Ama 1890’dan itibaren Abdülhamit, muhalif Jön Türk hareketi başlayınca ilk iş, okulun programına müdahale etti. Tarih dersleri azaltıldı, felsefe kaldırıldı. Bunların yerine din dersleri arttırıldı.
İlk öğrenci protestosu: “Bunun için mi bağıracağız?”
1897’deki Osmanlı-Yunan Harbi zamanında Okul Müdürü Recai Bey, bir şeker bayramında öğrencilere şeker dağıtırken, Mülkiye ilk öğrenci protestosuna tanık oldu. Müdür şekerleri dağıttıktan sonra “Padişahım çok yaşa!” dedirtmek istedi. Oysa kimse bu tezahürata katılmıyordu.
Recai Bey şansını biraz fazla zorlayınca, öğrencilerden biri “Bunun için mi bağıracağız?” deyip şekeri yere attı ve ayaklarıyla ezdi. Az sonra diğer öğrenciler de yere attıkları şekerlerin üzerinde coşkuyla zıplıyordu.
1. Meşrutiyet’ten I. Dünya Savaşı’na; artık “Şahane” değil
1. Meşrutiyet yılları devam ederken, Sultan Abdülhamit’in eklediği “Şahane” ibaresi okulun adından çıkarıldı. Resmi ismi, Mekteb-i Mülkiye’ye çevrildi. Yeni müdür Mehmet Celal Bey, din derslerinin yerine pozitif derslere ağırlık verdi. Yine bu dönemde okulun mezunları Mekteb-i Mülkiye Mezunları İttihat ve Teavün Cemiyeti’ni, öğrenciler de Müdavimin-i Mülkiye Cemiyeti’ni kurdu.
Sonraki yıllar epey zordu. I. Dünya Savaşı’nda yetişmiş kadrolar savaşa gitmişti ve ekonomik sıkıntılar artıyordu. Bu yüzden 1915-1918 döneminde okul kapalı kaldı. Mülkiye, Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra açıldığında ise, bir öğrencinin kaleminden duygu dolu mısralar dökülecekti…
“O kara günlerin acısı”: Mülkiye Marşı
http://www.youtube.com/watch?v=eiN0YUH3SZ0
“Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz,
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Gül ki sen, neş’enle gülsün ay, güneş, toprak, deniz.
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.”
17 yaşındaki Mülkiye öğrencisi Cemal Edhem Yeşil’in bu satırları müzik öğretmeni, besteci Musa Süreyya tarafından bestelendi ve ortaya “Mülkiye Marşı” çıktı. Bu marş, savaş döneminin halet-i ruhiyesini anlatırken, Mülkiye’nin bağlılığını da sözlere döküyordu. Yeşil, yıllar sonra o günleri şöyle anımsarken “…Bu şiire, o kara günlerin gittikçe artarak yüreklerimizde yer eden acısı ve acılığı ister istemez sinecekti,” diyecekti.
Göçebelik sona eriyor
3 Kasım 1936’da Haydarpaşa’dan kalkan tren epey kalabalıktı. Üçüncü mevki vagonlarda üç gün süren yolculuktan sonra 500 Mülkiyeli Ankara’ya vardı. Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle okul başkente taşınıyordu. Mimar ve kent plancı Ernst Arnold Egli’ye Cebeci’de modern bir bina yaptırılmıştı. Burası 9. binaları olacaktı. Artık göçebelik bitiyordu. Yalnız tüm kadroyu ikna edememişlerdi.
Sıddık Sami, Hüseyin Rahmi gibi İstanbul’da kalmayı seçen hocaların yerine Hasan Saka, Mahmut Esat Bozkurt gibi dönemin ileri gelen bürokratları ders vermeye başladı.
Bozkırdaki eğlence: Kazgan
Ankara’da kısa sürede kendi eğlencelerini arayan gençler önce 1937’de Mülkiye bünyesinde “Kazan” dergisini çıkardı. Adını yeniçerilerin isyan sembolünden alan bu muhalif dergi, idareyi rahatsız etti ve kapatıldı. Kısa süre sonra adı eski Türkçe ile Kazgan’a çevrildi ve yine yayımlandı. Bu dergi lafını esirgemez, okulla ilgili her şeyi kıyasıya eleştirirdi. Dergi kesintilerle de olsa hâlâ çıkıyor.
İnek Bayramı kutlu olsun!
Yine 1937’de kısa sürede gelenekselleşecek “İnek Bayramı” ortaya çıkıverdi. O günden beri her mayıs sonu okula canlı bir inek getirildi. İnek süslendikten sonra en çalışkan son sınıf öğrencisi tarafından diğer öğrencilerin eşliğinde caddede yürütüldü.
Bir de yine tüm okulu iğneleyen fermanlar vardı. Bölümlerin geleneksel adları da şöyleydi: Uluslararası İlişkiler’e züppeyun, Kamu Yönetimi’ne tellaklar, İşletme’ye bakkal, Çalışma Ekonomisi’ne amele, Maliye’ye tahsildar ve İktisat’a geyikhan dendi. Cübbeli, sarıklı öğrenciler bölümlerini temsilen diğer bölümlerle dalga geçen fermanlarını okurdu.
Karartma günlerinde ekmekler dolaplarda
1940’larda II. Dünya Savaşı’nın etkileri Mülkiye’de de hissedildi. Camlara karartma uygulandı, öğrenciler karneyle verilen ekmeklerini dolaplarında sakladı. Savaştan sonra okul yavaş yavaş toparlandı. Münazaralara ağırlık verdi, örgütlenmeyle uğraştı.
1949’da Siyasal Bilgiler Okulu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi oldu. Yıllar sonra bir kısmının istihbaratçı olduğu ve bazı öğrenciler hakkında “ABD aleyhtarı” diye notlar aldığı anlaşılan yabancı hocalar da okula bu dönemde alındı.
“Bir memleket, ya ilim ya zulümle idare edilir.”
Yabancı hocalar haksız sayılmazdı. Okulda sıkı bir muhalefet oluşmaya başlamıştı. Özellikle Dekan Turhan Feyzioğlu, Sadun Aren, Mümtaz Soysal, Şerif Mardin gibi Mülkiyeli isimlerin katkı sunduğu Forum Dergisi, 1954’ten itibaren Demokrat Parti (DP) iktidarını kıyasıya eleştirecekti.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin 1956’daki açılışında ortam epey gergindi. Feyzioğlu’nun “Bir memleket, ya ilim ya zulümle idare edilir.” minvalindeki konuşması ile olaylar çorap söküğü gibi gelecekti.
Mülkiye mimleniyor
DP Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes, Feyzioğlu’nun hamlesini gördü ve çekinmeden eli artırdı. Meclis kürsüsünden onu öğrencileri kışkırtmakla suçladı. Bunun üzerine Feyzioğlu istifa edince hocalardan bazıları da peş peşe istifa etti. Öğrenciler de duruma kayıtsız değildi. İlk boykot başlamıştı.
Yalçın Küçük ve Taner Timur bir bildiri yazıp Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a telgraf çekince ortalık iyice karıştı. Öğrenciler gözaltına alınıp sorgulandı. Kısa süre sonra salıverilseler de, Mülkiye artık mimliydi.
Menderes omuzlarda Mülkiye protestoda
Okulun 100. yıl kutlamaları da epey sıkıntılıydı. Menderes, DP Gençlik Kolları’nı da kutlamalara çağırmıştı. Hatta o gençler tören salonuna girerken bir ara Menderes’i omuzlarına alınca, bütün gözler onlara çevrilmişti.
Başbakan kutlamaları kendi şovuna çevirince bazı öğrenciler, Menderes’i protesto etti. Menderes, Mülkiye’nin bu tepkisini unutmayacaktı.
Kanlı Cuma’nın mirası kurşun delikleri
5 Şubat 1960’da bazı DP’li vekiller, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir yüksekokul yapmak istedi. Öğrenciler DP iktidarının baskıcı rejiminden rahatsızdı. Ankara ve İstanbul’daki üniversiteler de protestolara sahne oluyordu.
29 Nisan 1960 Mülkiye tarihine “Kanlı Cuma” olarak geçti. Bir gün önce İstanbul Üniversitesi’nde “Kanlı Perşembe”ydi. Polis kurşunuyla Turan Emeksiz öldürülmüş, 40 kişi yaralanmıştı. Bir sonraki gün Ankara’da askerler benzer tavırdaydı. Mülkiye’ye açılan ateş sonucu birçok öğrenci ve öğretim üyesi yaralandı. Üniversite bir ay tatil edilirken, Mülkiye de artık gururla taşıyacağı kurşun deliklerine sahipti.
147’lerin sekizi buradan
Menderes, binadaki kurşun deliklerinden rahatsızdı. Dekan Fehmi Yavuz’dan bu deliklerin sıvanmasını istedi. “Kurşun delikleri, yüzkarası” diyordu. Dekan Yavuz’un cevabı netti: “Bizim için şereftir.”
Mülkiye bu duruşundan ötürü 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi ile başta çok özdeşleştiyse de süreç epey sıkıntılıydı. Darbeden sonra kurulan askeri yönetim Ekim 1960’da 8’i Mülkiye’den 147 öğretim üyesini üniversitelerden ihraç etti. “147’ler” olayı denilecek bu süreçte hocalar, üniversite içinden yapılan ihbarlarla tasfiye edilirken; İTÜ, ODTÜ, Ankara (bazıları Mülkiye’den) ve İstanbul üniversitelerinden bazı öğretim üyeleri istifa etti.
Sol örgütleniyor, Çayan Başkan
1961 Anayasası’nın özgürlük ortamından Mülkiye de nasibini alıyordu. Okulda sol “Yön” dergisi etrafında örgütlenirken Fikir Kulübü kuruluyor, özerk üniversite lafları dillerde dolanıyordu. 1966’da bu kulüp Sosyalist Fikir Kulübü adını alırken Mahir Çayan başkan seçildi. Çayan üç sene sonra Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi’ni kuracak, 30 Mart 1972’de ise Kızıldere’de dokuz arkadaşıyla birlikte öldürülecekti.
Bu “sosyalist” ayrımı ise eski kulüpteki Mesut Yılmaz, Besim Tibuk, Abdülkadir Aksu gibi sağcı öğrencilerin de ayrılıp Hür Düşünce Kulübü’nü kurmalarına vesile olacaktı.
Sadece siyaset yok, sanat da var
1960’lar sadece siyaset demek değildi elbette. Mülkiye’de o dönemde İlber Ortaylı, Ömer Madra, Halil Ergün, Tuğrul Eryılmaz gibi isimler tiyatro ile ilgileniyordu. İnek Bayramları da, mezuniyet törenleri de tam gazdı.
Hatta 1968’de Mülkiye’nin mezuniyetine Emel Sayın çağrılmıştı. Ünlü şarkıcıya hayranlığıyla bilinen Bülent Daver’e bir de kumpas kuruluyordu. Daver’e, Sayın’ın onunla tanışmak istediği; Sayın’a ise hocalarının kendisine hayranlık beslediği ve tanışmak istediği fısıldanmıştı.
Solcu Mülkiye’ye bombalar atılıyor, kurşunlar sıkılıyor
1970’lerde okul “Solcu Mülkiye” olarak tanınıyordu. Bedelini de çok geçmeden ödeyecekti. Önce 24 Ocak 1971’de Dekan Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın evi bombalandı. Soysal ve pek çok hoca, 12 Mart 1971 Muhtırası’nda apar topar cezaevine gönderildi. Soysal o günleri, “2,5 ay dekanlık yaptım, 1,5 yıl hapis yattım.” diye anacaktı.
Takip eden günler komünizm propagandasından açılan davalar, öğrenci protestoları, silahlı çatışmalar ve polis şiddetiyle doluydu. 8 Nisan 1976’da SBF öğrencisi Hakan Yurdakuler okul çıkışında sağ görüşlüler tarafından öldürüldü. Bunun üzerine başlayan protestoda polisin ateş açması sonucu Esari Oran ve Burhan Barın isimli iki genç hayatını kaybetti.
12 Eylül’ün meşhur sarı zarfları
Sırada 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi vardı. Mülkiye bu kez YÖK’ün mimarlarından İhsan Doğramacı’nın hedefindeydi. Doğramacı, YÖK ile ilgili şikâyetlerin SBF’den kaynaklandığını söylüyordu. Kısa süre sonra yeni dekan Necdet Serin bu durumun icabına bakacak ve aralarında Baskın Oran’ın da olduğu 11 asistana sürpriz sarı zarflar gönderecekti.
Vakit geçmeden bu kıyımdan kıdemli hocalar da nasiplenecekti. 1971’de çıkarılan 1402 sayılı yasanın ikinci maddesi Sıkı Yönetim Komutanlığı’nca değiştirilmiş akademik personelden, devlet memuruna kadar kamuda çalışan birçok kişinin tasfiyesi başlamıştı.
Akademik kalite kuşa döndü
Bu şekilde gönderilen 95 akademisyenin 21’i Mülkiyeliydi. Onlara artık pasaport verilmeyecek ve bu kişilerin devlet memuru olması engellenecekti. Bu karar sayesinde üniversitelerde istifa furyası da başlayınca, akademi kuşa dönmüştü. Eski deneyimli hocalar üniversitelerden bir bir çekildi; akademik kalite ister istemez düştü. Artık ders verenlerin çoğunun iktidarla başının hoş olduğu biliniyordu.
Zaten kısa süre sonra da tek başına iktidar olan Turgut Özal, bürokratlardan hoşlanmadığını saklamayacak; hatta Mülkiyeliler Birliği’ndeki bir konuşmasında Mülkiyeliler’den nefret ettiğini söyleyiverecekti. Yani okulun kaybettiği itibarı kazanması için önce Özal’ın iktidarının bitmesi gerekiyordu.
Yakın tarihi yazanlar Mülkiyeli
Siyasal Bilgiler Fakültesi artık altı bölümden; Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Uluslararası İlişkiler, Maliye, İşletme, İktisat, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümlerinden oluşuyor. 155 senedir “Önce Mülkiye, sonra Türkiye” düsturu ile hareket eden okulun öğrencileri Türkiye’nin yakın tarihinin de önemli isimleri arasında.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, Hizbullah’ın kurucusu Hüseyin Velioğlu’nun, TKP lideri Rıza Yürükoğlu’nun ve eski Adalet ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın yolunun Mülkiye’den geçmesi, Türkiye tarihinin Mülkiye’de yazıldığının bir kanıtı.
Hep onları okuduk
Okulun ünlüleri bu kadar değil elbette. Ahmet Taner Kışlalı, Altan Öymen, Ünsal Oskay, Tuğrul Eryılmaz, Hasan Cemal, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar gibi isimler özellikle Türkiye basınını şekillendirirken; Emre Kongar, İlber Ortaylı gibi önemli tarihçiler ve Cemal Süreya, Ece Ayhan, Cahit Sıtkı Tarancı, İsmet Özel, Sezai Karakoç gibi edebiyatçılar da buradan yetişti.
Kuzu’ya yumurta, dekan koltuğuna Sarıkız
SBF 2000’lerde de boş durmadı. 8 Aralık 2010’da CHP’li Süheyl Batum ile AKP’li Burhan Kuzu, SBF’deki “Türkiye’de Anayasa” konulu konferansta öğrencilerin protestosuyla karşılandı. Batum, konuşmasını bitirmeden salondan ayrılırken, kürsüye gelen Kuzu’ya yumurta atıldı.
2011’de bu kez SBF öğrencileri daha sıradışı bir protestoyla kendilerinden söz ettirdi. Mülkiyeliler, dekan seçimlerinde söz sahibi olmadıklarını hatırlatmak için Celal Göle’den boşalan dekanlık koltuğu için inekleri Sarıkız’ı destekledi.
“Hepimiz Ethem’iz, öldürmekle bitmeyiz!”
Yakın zamandaki muhalefeti ile iktidarın yakın ilgisine mazhar olan SBF, 2012-2013 akademik yılı açılışında da alternatif tören düzenledi. Ankara Üniversitesi’nin dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı davet etmesini protesto etmek için İsmail Beşikçi, Müge Tuzcuoğlu, Banu Güven ve İrfan Aktan gibi muhalif isimler alternatif açılışa çağırıldı.
Ankara Üniversitesi SBF öğrencileri, Gezi Direnişi’ni selamlamayı da elbette unutmayacaktı. Tam direniş günlerine denk gelen mezuniyet töreninde öğrenciler polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük’ün maskelerini takarak çıktı.
Her muhalefet itinayla cezalandırılır
SBF Dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Gezi döneminde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “çapulcular” dediği gençleri överek, “Hiçbir can, kamu malından değersiz olamaz.” dedi. Rektörlük tarafından 2014’te ertelenmesi istenen İnek Bayramı’nda da “Kaçırılmasınlar diye, çocuklara çığlık atmayı öğretin.” diyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’a hitaben “Siz Ali İsmail’in çığlıklarını duyabildiniz mi?” diye sordu.
Son olarak SBF’nin bu kadar göz önünde olması, bu iktidar tarafından da pek hoş karşılanmadı. Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş tarafından Karatepe hakkında soruşturma başlatıldı. Dekan hakkında, “Görevini ihmal ederek terör örgütlerinin SBF’de hâkimiyet kurmasına fırsat vermek” iddiası gündeme getirildi.