Anıtkabir, inşa edilmeden yıllar önce…
“Ehval-i umumiye (genel durum) fenadır. Koma devam ediyor. Agoni raileri (nefes borusu dolgunluğu) var. Saat 00:05’te sonda ile 140 cc.lük idrar boşaltıldı. Saat 02:00’de yarım balon oksijen verildi.”
Saat 8:00
“Atatürk’ün yüzü daha da soldu. Sapsarı oldu ve birden gırtlağından “Hi… Hi… Hi…” diye sesler çıkmaya başladı. Bu sırada oradaki doktorlardan Kâmil Berk gözleri yaşlı ve bir eli karyolaya dayalı olarak, diğer elindeki ıslatılmış pamukla Atatürk’ün ağzına su verme çabasındaydı. Üzüntüleri solgun yüzlerinden okunan Prof. Dr. Süreyya Hidayet Serter ile Dr. Abravaya Marmaralı, tabanla ilgili refleksleri kontrol etmekteler.”
Saat 9:05
“Atatürk birden gözlerini açtı, başını sert bir hareketle sağ tarafa çevirdikten sonra tekrar önceki durumuna getirdi. Ve son nefesini verdi.”
Belirsizliğin içinde belli olan tek şey Ata’nın artık olmadığı gerçeğiydi
Dünyanın önünde saygıyla eğildiği Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı, dönemin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak tarafından bu şekilde satırlara işlenmişti. Modern Türkiye’nin kurucusu, Cumhuriyet’in babası Atatürk artık yoktu. Büyük kaybın ardından İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçilmiş ancak tartışmalar bununla son bulmamıştı. Bu tartışmalardan biri de Ebedi Lider’in istirahatgahının neresi olacağına ilişkindi… Çünkü Atatürk, vasiyetinde bu konuya değinmemişti.
Adım adım Anıtkabir’e doğru
Dönemin iktidarı tarafından önce bir komisyon kuruldu. Komisyon üyeleri aynı düşüncede de olsa, farklı bir fikir de beyan etse demokratik ölçülerde geçen uzun tartışmalar yaşandı. Öyle ya, konu oldukça önemli ve konunun öznesi bizzat Atatürk idi.
Yerin belirlenmesi
Komisyonun öncelikli sorumluluklarından biri kabrin yeriydi. Bu oldukça önem taşıyan bir başlıktı. Komisyonun önüne gelen tekliflerden bazıları Atatürk Orman Çiftliği’ni, geçici istirahat yeri olan Etnografya Müzesini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin arkasında kalan Kabatepe bölgesini ve Ankara Kalesi’ni işaret ediyordu. Bu seçeneklerin her biri titizlikle değerlendirilmesine karşın net bir sonuç elde edilemiyordu. Çünkü komisyon üyeleri, sürecin ciddiyetinin farkındaydı ve “oldu bitti”ye getirmek gibi bir düşünceye sahip olamayacak kadar insani özellikler barındırıyorlardı.
Anıttepe için komisyonu ikna eden milletvekili
Aydın Milletvekili Mithat Aydın, mühendis kimliğiyle de tanınan tarihi bir şahsiyet. Komisyon, çalışmalarını sürdürdüğü sırada Aydın da kendi ekibini kurar ve çalışmalarını detaylandırarak devam ettirir. İlgilendiği alan olması sayesinde ve akademik anlamdaki donanımının da yardımıyla Anıttepe’yi komisyona öneren Aydın bu noktadaki sebeplerini ikna yöntemi olarak iyi bir şekilde kullanır ve üyelerin kendisiyle hemfikir olmasını sağlar.
Tarihe not düşülmesi gereken hususlardan biri de Anıttepe’nin incelemeye değer görülmesinin altındaki dayanak. Mithat Aydın’ın, o zamanlar Rasattepe olarak bilinen alanın üzerinde yoğunlaşmasının sebeplerinin başında Atatürk’ün sağlığında burası için; “Bu tepe anıt için çok güzel bir yer” demesi yer almaktaydı.
Anıttepe, Atatürk’ün ebedi istirahatgahı olacaktır.
Anıtkabir öncesi uluslararası yarışma fikri
Anıtkabir için bir yarışma düzenlenmesine karar veren komisyon önce tepkiyle karşılanır. Nedeni basittir; yarışmaya katılacak mimarların yabancı olması ve Türk mimarlardan proje kabul edilmeyecek olması. Buna tepki gösteren kitlenin gerekçesi ise gayet haklı ve yerindedir; “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu liderinin kabri için açılacak yarışmaya Türk mimarların katılmasının engellenmesi işin tabiatına ve samimiyetine aykırıdır!”
Komisyondan geri adım gecikmez
Oluşan tepkinin haklı yanlarını görmekte gecikmeyen komisyon, yarışmanın koşullarını değiştirir ve yerli yabancı tüm mimarların katılmasının önünü açacak düzenlemeye gidilir
Yarışma süreci
Resmi olarak 1 Mart 1941’de başlayan yarışmanın özünde Atatürk’ün kabrinin milli bir simgeye dönüştürülmesi ve Ulu Önder’in bu ülke, bu halk için yaptıklarını yansıtacak, kişiliğine yakışacak bir yapı olmasıydı.
2 Mart 1941 son başvuru tarihi olarak belirlendi
Yaklaşık bir yıl sürecek başvuru döneminin ardından belirlenen son tarihle birlikte farklı ülkelerden toplamda 47 proje jürinin önüne gelir.
Jüri üyeleri
Süreç için belirlenen jüride konunun uzmanı olarak değerlendirilen isimler arasında birçok ünlü ve güvenilir sanatkar vardı.
II. Ulusal Mimarlık Akımının şüphe götürmez yönlendiricilerinden olan Prof. Paul Bonatz, İsviçre’nin göğsünü kabartan Prof. İvan Tenghom ve Macar kökenli akademisyenlerden Prof. Karoly Wickinger gibi değerlerin yanında Prof. Arif Hikmet Holtay, Muammer Çavuşoğlu, Muhlis Sertel gibi değerlerimiz jürideki karar vericilerdi.
Jüri değerlendirmesi
Jüri üyeleri masaya konulan ve 20’si Türk mimarlarca ortaya konulan 47 projeyi inceledikten sonra bir ön karar verir ve 8 projeyi final aşamasında değerlendireceğini belirten bir açıklamada bulunurlar.
Jüriye göre 3 proje ödülü hak etti
Uzun incelemeler beraberinde yer yer tartışmaları, yer yer kararsızlıkları getirse de nihai olarak bir karar açıklanır ve 3 proje ödüle layık görülür.
Almanya’nın 1. Dünya Savaşı’ndaki övünç kaynağı olan Tannenberg Muharebesi’ni ölümsüzleştiren Tannenberg Anıtı’nın mimarı Prof. Johannes Kruger’in, İtalyan Prof. Arnoldo Foschini’nin, ve İstanbul Teknik Üniversitesi Profesörü Emin Onat ile Doçent Orhan Arda’nın projeleri ödülü hak ettiği düşünülen son 3 çalışmaydı.
Anıtkabir için kesin kararın verilmesi
Jüri bir açmaza girmiş ve 3 projenin değiştirilmesi gereken kısımlarını belirleyip açıklamasına karşın birinci olması gereken projeyi henüz belirleyememişti.
Karar, Atatürk’ün yaratıcısı olduğu TBMM’ye bırakıldı ve merci, son kararını 7 Mayıs 1942’de açıkladı; modern Türkiye’nin kurucusunun kabri Prof. Emin Onat ve Doç. Orhan Arda’nın projesine uygun var edilecekti.
Anıtkabir inşasını Emin Onat anlatıyor
Prof. Emin Onat, Anıtkabir’in inşa sürecine ilişkin bakın tarihe nasıl not düşüyor: “Atatürk’ün başardığı devrimlerin en önemlilerinden biri, şüphe yok, bize geçmişin gerçek değerini göstermek olmuştur. Osmanlı devri şereflerle dolu bir devir olmakla beraber, itiraf etmek gerekir ki skolastik ruhun hüküm sürdüğü kapalı bir âlemden ibaretti. Gerçekte ise tarihimiz, bir zamanlar Ziya Gökalp’in ‘ümmet devri’ dediği bir içe kapanmış medeniyetten ibaret değildi. Akdeniz milletlerinden bir çoğu gibi, tarihimiz binlerce yıl önceye gidiyor. Sümerler’den ve Hititler’den başlıyor ve Orta Asya’dan Avrupa içlerine kadar birçok kavimlerin hayatlarına karışıyor. Akdeniz medeniyetinin klasik geleneğinin en büyük köklerinden birini teşkil ediyordu. Atatürk, bize bu zengin ve verimli tarih zevkini aşılarken, ufuklarımızı genişletti. Bizi Ortaçağdan kurtarmak için yapılmış hamlelerden en büyüğünü yaptı. Gerçek geçmişimizin Ortaçağ değil, dünya klasiklerinin ortak kaynaklarında olduğunu gösterdi. Gerçek milliyetçiliğin, içe kapanmış bir Ortaçağ gelenekçiliğinden asla kuvvet alamayacağını, onun yalnız ortak ve eski medeniyet köklerine inmekle canlanabileceğini anlattı. Avrupalılaşmakla, medenileşmekle, millîleşmenin aynı şey olduğunu, bundan iyi hangi fikir ifade edebilirdi?
Bunun içindir ki biz, Türk milletinin skolastikten uyanma, Ortaçağ’dan kurtulma yolunda yaptığı devrimin Büyük Önder için kurmak istediğimiz anıtın, onun getirdiği yeni ruhu ifade etmesini istedik. Ata’nın Anıtkabiri’ni, bir sultan veya veli türbesi ruhundan tamamen ayrı, yedi bin yıllık bir medeniyetin, rasyonel çizgilerine dayanan klasik bir ruh içinde kurmak istedik.”
Anıtkabir’in barındırdığı simgeler
Yaklaşık dokuz yıl süren yapım çalışmalarının ardından Türkiye’nin en özel yapılarından biri inşa edilmiş oldu. Anıtkabir, 1953’ün 10 Kasım’ından itibaren Ata’nın ebedi istirahatgahı ve Türk Milleti’nin en saygın hatırlatıcılarından biri oldu. Yapı, 150 tonluk bir ağırlığa sahip olmakla birlikte birçok mesaj ve simge barındırıyor.
Anıtkabir ve Aslanlı Yol
Aslanlı Yol’da sağ ve solda bulunan 24 arslan heykeli “24 oğuz boyunu” simgeliyor. Çünkü o dönem milli köklere gönderme yapmak kafatasçılıkla karıştırılmıyordu. Bu aslanların çift olması ise birlik ile bütünlüğünün önemini vurgulamaya yönelik bir mesaj içeriyor. Aslanlar kedi gibi yatar pozisyonda konumlandırılıyor. Bu saldırmazlık pozisyonundaki gönderme ise saldırmazlık. Dolayısıyla barışçılık…
Yolda yürüyenlerin saygıyı belirtmesi istenildiğinden 5 santimlik çim boşluklar her taşın arasında bulunuyor. Böylece yolda yürümek isteyen herkes yola bakıyor ve simgesel olarak başını öne eğmek suretiyle saygısını sunabiliyor.
Malazgirt ve Kurtuluş Savaşı’na gönderme yapan 26 basamaklı merdiven
Aslanlı Yol’un devamında kabrin önündeki 26 basamaklı merdiven 26 Ağustos’u simgeliyor. Bu tarih ise 1071 Malazgirt ve 1922 Kocatepe ruhunu Anıtkabir’de hatırlatıyor.
Anıtkabir, 907 metrelik rakımıyla her taraftan görülebilecek bir yükseltide yer alıyor
Anıtkabir, toplamda 10 kuleden meydan geliyor. Toplamda kapladığı alan 750 bin metrekare. Ebedi Şef’in kabri 40 tonluk yekpare mermerden meydana gelen bir lahtin yedi metre altındaki alanda saklı. Ata’nın ölümsüz kabri, Selçuklu-Osmanlı kümbet mimarisine göre var edilmiş sekizgen şekline sahip mezar odasında bulunuyor. Bu bölmeye “vatan toprağı” deniliyor.
Ata’nın naaşı vatan toprağıyla çevrili
Tamamen İslami gerekliliklere uygun bir şekilde defnedilen Atatürk’ün olduğu özel oda Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 şehrinden, Caber Kalesi’nden, KKTC’den Kore’deki şehitlikten, doğduğu evin bahçesinden topraklarla çevrili.
Anıtkabir içinde bulunan müzede sergilenen eserler
Anıtkabir’in içinde oluşturulan Atatürk Müzesi’nde sağlığında kullandığı saatlerden köpeği Fox’a, bastonlarından tıraş takımlarına, Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Bey’in fotoğraflarından kendisine ait eski yazı ve Latin harfleriyle basılmış nüfus cüzdanlarına, bizzat Sultan 5. Mehmet Reşat’ın verdiği altın imtiyaz madalyasından, Sovyet Mareşali Voroshilov ve İran Şahı Pehlevi’nin hediye ettiği değerli taşlarla süslü kılıçlara ve saatlere ve hatta kullandığı silahlara dek birçok eser sergileniyor.
3 bin 118 kitap da müzedeki yerini almış
Okuma sevgisi nedeniyle de çağdaşlarından ayrılan Atatürk için kurulan müzede kendisinin özel kitaplığında bulunan farklı türlerde ve dillerde 3 bin 118 adet kitap bulunuyor.
Anıtkabir içindeki kitabelerin yazarı
Anıtkabir içinde yer alan kitabelerin yazımını sağlayan ünlü hat sanatçısı Etem Çalışkan. Kendisini ders kitaplarındaki “İstiklal Marşı” ve “Gençliğe Hitabe”den biliyoruz. O yazım da Anıtkabir’deki yazımlar gibi kendisine ait.
,