“Drag” kelimesini duyduğunuzda aklınıza payetli elbiseler, büyük peruklar, abartılı makyajlar ve süper feminen görüntüler geliyor olabilir. Ancak bu algınız birazdan yıkılacak, hazır olun! Amsterdam’ın renkli gece hayatını bilmeyeniniz yoktur. İşte o çok çeşitli kültürde yetişen yeni nesil drag queen’ler, eski jenerasyonun yarattığı “süper feminenlik” algısını yıkmaya kararlı. Yüz piercinglerine, şeytani karakterlere ve distopik yaratıklara hazır olun. İşte Amsterdam’ın birbirinden çılgın yeni nesil drag queen’leri!
1. Madame Madness (22)
“İki buçuk yıl önce ilk kez bir ‘drag’ olarak tanıtıldım. Salem Reed’in performansını izlediğimde yapmak istediğim şeyin bu olduğunu düşündüm. Drag dünyasına ilk adımlarını kendi estetik algını keşfederek atıyorsun. Çevrene bakıp sana ilham veren şeyi bulmaya çalışıyorsun.”
“Şu anki görünüşümü tanımlamam gerekseydi, ‘cinsiyetleri reddeden, kulübe gitmeyi seven, uzaylı, fantastik ve sakallı bir kadın’ derdim. İnsanların bizi gerçekten ‘kadın’ ya da ‘erkek’ yapan şeyleri düşünmelerini istiyorum…”
“Benim karakterim eski jenerasyon drag’lara göre biraz daha farklı. Onlar çok daha feminen bir görüntüye odaklanmış durumdaydı. Kabarık saçlı divalar, payetli elbiseler, abartılı makyajlar… Artık drag dünyası sadece eğlenceden ibaret değil. Cinsel kimliğinizi açıklamanın da bir yolu. İnsanların bizi rol model olarak gördüğünü fark ettim, kendilerini bulmalarında onlara yardımcı oluyoruz.”
“Amsterdam’daki sahneler çok çeşitli. Güzellik yarışması kızları, bizim gibi kulüp çocukları, dans eden divalar, drag kralları, sanatsal ruhlar… Siz istediğiniz gibi adlandırın, bizde hepsi var!”
“Umarım insanlar drag dünyasının ne ifade ettiğini daha iyi anlamaya başlar. Bu bir sanat ve bir tür performans. Neyse ki drag dünyası git gide daha çok kabul ediliyor. Bu durum LGBT topluluğu için gerçekten harika…”
2. Darcvalac (22)
“Drag dünyasını 3 yıl önce bir LGBT festivalinde keşfettim. Gördüğüm şeylerden etkilenince bu yaşam tarzını denemeye karar verdim. İşte Darcvalac böyle doğdu! Bu karaktere bir alter ego demek yerine bir tür ‘takma isim’ demeyi tercih ederim.”
“Karakterimi kendi feminenliğimden esinlenerek oluşturdum. Yani biraz geleneksel bir havası var desek yalnış olmaz. Yıllar geçtikçe cinsiyet algılarını reddetmeye başladım ve hoşuma giden şeylere odaklandım.”
“Örneğin mitoloji, din, demonoloji, böcekler, dip balıkları, çiçekler, bitkiler, modern ve klasik sanat…”
“Drag, benim için basit bir tutku değil. Sabahları onunla uyuyorum, akşam olduğunda onunla uyanıyorum. Kendimi en rahat hissettiğim anlar drag karakterime büründüğüm o anlar…”
“Kendimi ifade ederken yaratıcılığımı kullanabiliyorum. Parti, müzik ve bunlarla ilgili tüm şeyler için yaşıyorum. Bu yüzden yakın bir zamanda DJ olmaya karar verdim. Drag halimle tabii ki! En büyük tutkularımı hobilerimle birleştirebildiğim ve bundan para kazandığım için çok mutluyum. Drag’ın birçok çeşidi var ve tamamı çok şey ifade ediyor. Ben en çok çeşitliliğini seviyorum, bazen Amsterdam’ın ortasında bir drag performansı izliyorum bazen bizim çocuklarla techno partilerine gidiyorum. Konu çeşitlilik ve kalite olduğunda Amsterdam harika! Bunu sadece drag dünyası için söylemiyorum!”
3. ChelseaBoy (25)
“Henüz 17 yaşındayken yerel bir barda düzenlenecek olan drag etkinliğine katılmamı rica ettiler. Onlara verebilecek pek bir şeyim yoktu. Sadece makyaj konusunda iyiydim. Bir tane elbisem, bir çift topuklu ayakkabım ve ucuz bir peruğum vardı. O an için bunu denemek isteyip istemediğimden emin değildim. Ama eve döndüğümde hissettiğim duyguyu hatırlıyorum. Şimdi geriye dönüp baktığımda kendime dair birçok şeyi fark ettiğim bir geceydi.”
“Yıllar geçtikçe feminen bir drag türünün bana göre olmadığına karar verdim ve kısa bir süreliğine bu işi bıraktım. Sahneye ait olduğumu anlamam çok uzun sürmedi ve hemen geri döndüm. Bu benim alter egomun doğuşuydu…”
“Görünüşüm bilim kurgu ve süper kahraman filmlerini temel alıyor. Bir yandan da 80’lerdeki romantik ve dramatik queer hikayelerinden ilham aldım. Bu iki uç, şovlarımda çok uyumlu bir şekilde bir araya geliyor. Tüm şovlarım fantezi ve gerçeklik arasındaki zıtlıktan doğuyor…”
“Eski drag queen’lere baktığımda kolaylıkla söyleyebilirim ki onlar hepimizin önünü açtı! Bizim için ve ifade özgürlüğü için savaştılar.”
“Yaşanan acıları bir kenara bırakırsak, bunu güzel bir yolla yaptılar. Tüm bu görüntünün, makyajın, devasa kostümlerin ve perukların eşitliğe giden yolda önemli bir unsur olduğunu düşünüyorum. Drag dünyası diğer tüm sanatlar gibi değişiyor. Drag denilen sanat, kendini ifade etmenin birçok disiplinle birleşmiş bir yolu.”
4. Sasa Hara (25)
“Drag dünyasına olan maceram 2 yıl önce başladı. Dynno Dada, beni bir drag olimpiyatına götürdü. O zamanlar sadece topuklu ayakkabılarım vardı. Makyajım ve kıyafetlerim konusunda başkaları yardımcı oluyordu. İlk deneyimimden sonra sık sık kulüplere gitmeye başladım. Zaman zaman sahneye bile çıktım. Sonra Taka Taka, bana onların ekibine katılmak isteyip istemediğimi sordu. İşte hayatımın en heyecanlı dönemi bu şekilde başladı!”
“Drag karakterim Sasa Hara, bir buçuk yıl önce doğdu ve hala gelişmeye devam ediyor. Sasa Hara, çok biçimli bir sukkubus. Yani dişi bir şeytan ve erkeklerle beraber olarak onların enerjisinden besleniyor.”
“Kendisinden dişi olarak bahsetsek de aslında belirli bir cinsiyeti yok. Cinsiyetleri umursamıyor ve dönüşmek istediği her şeye dönüşebiliyor. Amsterdam’daki drag dünyası artık çok alışılmış. Artık gizli saklı şeyler yok! Drag queen’lerin çok yoğun bir programı var. Özellikle pride ayında drag queen’lerin ne kadar yoğun olduğunu görmelisiniz. Bu da şehrin kapitalist yanını ortaya koyuyor. Pride döneminde yapılan bu şovlar politik ve toplumsal sorunlara dikkat çekmek yerine eğlence amaçlı oluyor…”
“Queen’lerin özgürce konuşabildiği çok az mekan var. Ancak oralarda seks işçiliğinden, kişisel haklardan, ırkçılıktan ve cinsel özgürlükten konuşabiliyorlar.”
“Eski jenerasyon drag queen’ler büyük bir kültürel tabaka yarattılar. Yarattıkları yapı çok kuvvetli ve bazı limitleri var. Bana göre yeni jenerasyon drag queen’ler bu limitleri zorluyor. Tuhaf ve paspal olmayı gururla kabul edebiliyoruz. Klasik güzellik algılarını reddediyoruz. Farklı bakış açılarını bir arada kullanıyoruz ve sabit kategorileri reddediyoruz. Artık kahramanlaşmış divalar yok, distopik yaratıklar var!”
5. Twan Hovius (22)
“Eskiden Cirkus Klauterwerck adındaki kulübe giderdim. Orada büyük queer partileri olurdu ve görebileceğiniz en güzel karakterleri görürdünüz. Onlar kadar güzel gözükmek isterdim. Eskiden görüntüm çok daha sadeydi. Yeşil bir ruj sürer ve biraz sim kullanırdım. Ama bir buçuk yıl önce Club Nyx adlı bir kulüpte kapı görevlisi oldum ve drag karakterim bir anda yükselişe geçti. Ona ciddi bir şekilde zaman ayırmaya başladım.”
“Eğer yaptığım makyajı tanımlamam gerekseydi seks işçisi palyaçoların savaşa giderken yaptığı makyaj derdim. Karakterim karanlık bir havaya sahip. Kendisi çift cinsiyetli, uzaylı bir palyaço. Ayrıca ordudan ve iş hayatından da esintiler taşıyor.”
“Amsterdam’daki drag dünyası çok çeşitli. Herkes için bir seçenek var. Çok daha fazla insanın bu çeşitlilikten yararlanmasını beklerdim. Ayrıca yeni jenerasyonun eski jenerasyona karşı çok büyük bir saygısı olduğunu da fark ettim. Çünkü eski jenerasyon queen’ler çok daha fazla tecrübeye sahip. O zamandan bu zamana neler değişti derseniz artık bu sektördeki insanlar birbirine daha çok yardımcı olmaya çalışıyor. Bir başka queen’i desteklemek için boş gününüzde gidip onun şovunu izleyebilirsiniz.”
“Drag gelişmeye devam edecek. Artık drag dendiğinde akıllara süper feminen görüntüler gelmeyecek. Eğer sakalın varsa bu bir problem değil. Bırak kalsın!”
“Eğer bir peruk ve sahte göğüsler kullanmak istiyorsan bu da hiç problem değil! Elbette gelecekte de süper feminen bir görüntüye sahip drag queen’ler olacaktır ama artık hepimiz daha özgürüz. Eğlence, bireysellik ve ifade özgürlüğü… İşte drag dünyası! Bu makyajı yaptığımda her şey benim için daha önemsiz oluyor.”
Kaynak: 1