Masanın bir ucunda tarihin gerçeklerinin öteki ucunda ise insanoğlunun hayal gücünün olduğunu düşünerek başlayalım. İşte bu ikisini aynı kabın içerisinde yoğurup harmanladıktan sonra okurun önüne leziz bir kitap olarak sunmak da Amin Maalouf’un en büyük meziyeti olsa gerek.
1949 yılında Lübnan’da doğup, 1976 yılında yaşanan iç savaş sonucunda doğduğu topraklardan ayrılarak ailesiyle beraber Fransa’ya yerleşen Maalouf, hayatını şu anda bir Fransız vatandaşı olarak Fransa’da sürdürmekte. Kuzey Afrika asıllı olması nedeniyle, eserlerinde sıkça Akdeniz, Ortadoğu ve Afrika insanının farklılıklarını, buna paralel olarak hayatını, davranışlarını ve kültürel geleneklerini başarılı tasvirlerle anlattığını da görmemiz mümkün.
Maalouf, romanlarında ve denemelerinde, kadife gibi bir üslup ve akıcı bir dil kullanırken öyle cümleler kurar ve tespitler yapar ki; insana, kabuğuna çekilip düşünmek, hayatını ve etrafında olup bitenleri sorgulamak için fırsatlar yaratır.
1. “Bir okumanın büyüsü, bir de kitaplardan söz etmenin büyüsü vardır”
Yabancı bir kadınla birliktesin, sana ne okuduğunu soruyor veya aynı şeyi sen ona soruyorsun, eğer ikiniz de kitap okuyanlar âlemine aitseniz paylaşılmış bir cennete el ele girmek üzeresiniz demektir.
(Doğu’dan Uzakta)
2. “Denize düşüp kaybolan su damlası, toprağa karışan toz zerresi. Nedir bu dünyaya gelip gidişimizin manası? Fena bir böcek işte, bugün var yarın yok”
(Semerkant)
3. “İnandığım insanlar yüzünden, beklediğim yarınlar dünde kaldı”
(Doğu’nun Limanları)
4. “Sorunlar bizi sarsar, hırpalar, elimizi kolumuzu bağlar, bizi biz olandan başka bir şey yapar”
Esenlikli bir dengesizliktir bu, tüm türlerin gelişimini sağlayan şey sorunlardır; çözümlerle ilerleme kaydedilemez, tükeniş başlar.
(Beatrice’ten Sonra Birinci Yüzyıl)
5. “İnsan geçmişin yok olması karşısında kolay avunur; asıl kaldırılamayan, geleceğin yok olmasıdır”
(Doğu’dan Uzakta)
6. “Bütün mutluluklar geçicidir; ister bir hafta sürsün, ister otuz yıl, son gün geldiğinde aynı gözyaşları dökülür ve bir gün daha sürsün diye cehennem ateşlerine razı olunur”
(Tanios Kayası)
7. “Ölmek, öldürmekten daha önemlidir. Kendimizi savunmak için öldürüyor, ama insanları ikna etmek, kazanmak için ölüyoruz. İnsan kazanmak bir amaç kendini savunmak ise sadece bir araçtır”
(Semerkant)
8. “İnsanın kendi iç hesaplaşmalarıyla tamamen baş başa kalmak istediği anlar vardır ve o noktada en küçük bir dış müdahale bile saldırı gibi algılanır”
(Doğu’dan Uzakta)
9. “Eğer insanların her zaman akıllarıyla hareket ettiklerini varsayarsak, dünyanın gidişatından hiçbir şey anlayamayız. Akılsızlık tarihin en güçlü ilkesidir”
(Yüzüncü Ad – Baldassare’nin Yolculuğu)
10. “Hayat başlar ve biter. Nasıl başlayıp nerede sona erdiği değil, ikisi arasına neler sığdırabildiğin önemlidir aslında.”
11. “Öfkeliydim, kendime karşı öfkeli. Hep böyle olurum. Aylarca sessiz kalırım, neredeyse konuşmayı unutacak kadar, sonra birden baraj yıkılır ve ne varsa; neyi tutmuşsam her şeyi koyuveririm, bitmez tükenmez bir gevezelik başlar ve daha susmadan pişman olurum”
(Doğu’nun Limanları)
12. “Nasıl mı dua ederim? Güle bakarım, yıldızlara bakarım, yaratılışın güzelliğine hayran kalırım”
Yaradan’ın en büyük, en güzel eseri olan insana, bilgiye açlık duyan beynine, sevgiye susamış olan yüreğine, duyularına, uyanmış ya da doyuma ulaşmış tüm duyularına hayranlık duyarım.”
(Semerkant)
13. “Bazıları, geleceğe inanmaya devam ettikleri için sabrederler”
Bazıları, işi bitirmeye cesaret edemezler. Korkaklık, kuşkusuz hor görülmeli ama o da yaşamın bir parçası. Kabullenmek gibi, hayatta kalma araçlarından biri…
(Doğu’nun Limanları)
14. “Duygularım anestezi altında. Her şeyi görüyorum, her şeyi işitiyorum ama artık hiçbir şey hissetmiyorum”
(Doğu’dan Uzakta)
15. “… öyle bir an gelir ki tüm kararlar kötüdür; sorun, sonradan en az pişman olacağın kararı bulup seçmektir!”
(Semerkant)