Korku, hemen hemen hepimizin hissettiği bir duygu. Korku duygusunun boyutları herkeste farklı olabilir. Bazen kaygı şeklinde ortaya çıkar bazense şiddetlenerek fobiye dönüşür. İnsanlar olarak hepimizin farklı korkuları var. Kimileri karanlıktan korkarken, kimileri uzun sözcüklerden korkuyor. Peki korku duygusunun neden ve nasıl oluştuğunu hiç düşündünüz mü? Aslında, beyinde korkularımızı oluştuğu bir kısım bulunuyor; amigdala. Amigdala nedir, işlevi nedir? Gelin birlikte bakalım.
Beyinde farklı bölgeler bulunuyor. Bu bölgelerin her birinin ise bir işlevi var. Örneğin talamus, koku dışındaki tüm duyularımızın değerlendirildiği yer
Amigdala ise beyinde duyuları çözümleyip önceki deneyimlerle ilişkilendiren kısım. Aslında amigdala beyinde korkunun oluştuğu kısım. Korkunun doğasını anlamak için günümüzde çeşitli çalışmalar yapılıyor
2005 yılında yapılan bir çalışmada korku geni bulunmuştu. Amerikalı bilim insanları korkunun özünü anlamaya yönelik yaptıkları çalışmalarda, korkunun oluşumunu etkileyen çeşitli genler ve hormonlar tespit etmişti. Bu çalışmalarda keşfedilen genlerden biri ise Stathmin adı verilen korku geniydi.
Ancak amigdala yalnızca korkuyu kontrol eden bölge değil. Amigdala aslında, beynin temporal lobunda bulunan bir çift küçük çekirdek kümesinden biri. Karar verme, saldırganlık, kaygı gibi duygusal tepkilerin işlenmesinde birincil rol oynuyor
Beynin temporal loblarının derinliklerinde bulunan badem şeklinde bir hücre kütlesi (veya çekirdek) bulunuyor. Buna amigdala adı veriliyor. Amigdalayı tek bir birim olarak düşünemeyiz. Çünkü aslında her biri farklı bir beyin yarıküresinde bulunan iki parça bulunuyor. Ancak genel amaçlar için, farklı yarılar limbik sistemin bir parçası olarak kabul ediliyor. Limbik sistem ise; beynin derinliklerinde bulunan ve temelde duygu ve davranışların düzenlenmesi, uzun süreli hafıza, motivasyon ve koku duyusunun işlenmesinden sorumlu beyin bölgelerinin ortak adı.
Amigdala’nın en önemli rollerinden biri, bir şeyden korkmak için tekrarlanan deneyimler yoluyla öğrenmemize izin veren ilişkisel bir öğrenme süreci olan “korku koşullanmasındaki” sorumluluğu. Peki amigdala olmadan korkuya karşı ne kadar duyarlı oluruz? Korkabilir miyiz?
Bu sorunun cevabı, yaklaşık 10 yıl önce izlenilen bir hastayla verildi. Bilim insanları on yıl önce S.M isimli 44 yaşında 3 çocuk annesi bir kadını inceledi. Kadın oldukça standart bir hayat yaşıyor gibiydi. Ancak daha yakından bakıldığında nadir görülen ve biraz rahatsız edici bir özellik sergiliyordu; hiçbir şeyden korkmuyordu. Araştırmacılar raporlarında “S.M.’de korkuyu kışkırtmak için onu canlı yılanlara ve örümceklere maruz bıraktık, onu perili bir evde gezdirdik ve duygusal açıdan çağrıştıran filmlerini gösterdik” diye yazdı. Ancak tüm bunlara rağmen S. M hiçbir durumda minimum düzeyde korku bile göstermedi. Bunun sebebi ise S.M’nin beynindeki amigdalaya zarar veren nadir bir durum olan lipoid proteinozuna yani Urbach-Wiethe’ye sahip olmasıydı.
Yıllar boyunca yapılan araştırmalar, amigdalası Urbach-Wiethe hastalığı nedeniyle zarar gören kişilerin birçoğunun “korkusuz” olarak yaşadığını gösteriyor. Ancak farklı örnekler de var;
Beyindeki amigdalaya zarar veren Urbach-Wiethe hastalığı ilk olarak 1929’da keşfedildi. O zamandan bu yana ise 300’den az kişinin buna sahip olduğu tespit edildi. Yapılan araştırmalara göre amigdalası zarar gören kişiler çoğunlukla “korkusuz” bir yaşam sürüyor. Ancak, buna zıt örnekler de bulunuyor. Yakın tarihli araştırmalarda amigdalası hasarlı insanların yoğun korku duyguları hissettikleri belirlendi. Hatta bazıları normal işleyen bir amigdalaya sahip insandan bile daha fazla korku hissediyordu.
Araştırmacılar, korku filminin amigdalası hasarlı kişiler üzerinde hiçbir etkisi olmadığını fark ettiler ve başka bir deney daha yaptılar. Denekleri karbondioksite maruz bırakmanın bir korku tepkisine yol açıp açmayacağını merak ediyorlardı
Bunun nedeni ise amigdalanın CO2’yi tespit etmede büyük bir rol oynamasıydı. Deney sonunda Urbach-Wiethe hastalığına sahip katılımcılar yüzde 35 karbondioksit olan havayı soluduklarında tam anlamıyla çıldırdılar.
Yapılan tüm bu araştırmalarda sonuç olarak amigdalanın korku ve panik için gerekli olmadığını, çevreden gelen dış tehditlerin tetiklediği korku ile karbondioksitin tetiklediği korku arasında önemli bir ayrım olduğunu gösteriyor
Bilim insanlarına göre, bir insanın amigdalası olmadan yaşaması mümkün. Ancak onsuz güvenli ve emniyetli bir şekilde yaşayıp yaşayamacağı konusunda araştırmalar devam ediyor.
Kaynak: 1