Tarih boyunca birçok kez kitlesel histeriler yaşandı. Histeri, kısaca psişik ve motor reaksiyonlarda bozukluk ve duygusal reaksiyonlarda taşkınlık durumunu ifade eden bir hastalık olarak tanımlanıyor. Bu psikolojik rahatsızlığın semptomları ise davranışlarda ortaya çıkıyor. Histeriye yakalanan kişiler gerçekten son derece ilginç davranışlar sergileyebiliyor. Bununla birlikte histeri, aşırı hayal gücü, stres ve korku durumlarında ortaya çıkabiliyor. İşte bu toplumsal histeri vakalarından biri de yıllar önce Amerika’da ortaya çıktı. 1980’lerin başlarında, cinsel ritüel, okültizm ve şeytan tapınması ile ilgili teoriler bir anda manşetlere taşındı. Asılsız suçlamalar ve haksız yere hapsedilmelere neden olan bu paranoya dalgası, Amerika’da ahlaki bir paniğe yol açtı. Kaliforniya, Manhattan Beach’teki McMartin Anaokulu da bu çılgınlığın merkezinde yer aldı. Dışarıdan bakıldığında, salıncaklarla dolu olan bu okul, masum bir yer gibi görünüyordu. Ancak o yıllarda, birçok Amerikalının zihninde burası, korkunç olayların yaşandığı bir şeytan tapınma merkezi olarak algılanıyordu. Peki, Amerika’da yaşanan ve Satanist Paniği olarak adlandırılan bu olay neydi?
Her şey 1983 yılında, paranoid şizofreni teşhisi konan bir annenin, oğlunun McMartin Anaokulu’nda tacize uğradığını iddia etmesiyle başladı
Bu iddia, kısa sürede domino etkisi yaratarak ardı ardına gelen daha korkunç suçlamalara dönüştü. Artık öğretmenler sadece cinsel tacizle değil, aynı zamanda çocukların önünde hayvanları öldürmek ve hatta bebekleri kurban etmekle suçlanıyordu. McMartin Anaokulu, o dönem ABD’yi sarsan “Satanic Panic” (Satanist Paniği) adı verilen bu histerinin en bilinen örneği olsa da, ülke genelinde benzer iddiaların yöneltildiği tek anaokulu değildi.
Uzmanlara göre; Satanist Paniği’nin kökleri, Amerikalıların 1960’lı ve 70’li yıllarda yaşadığı sosyal değişimlerde saklı
Charles Manson’ın müritleriyle gerçekleştirdiği kanlı cinayetler, Vietnam Savaşı ve Watergate skandalı gibi olaylar, toplumun kurulu düzenlere olan güvenini sarsmıştı. Ayrıca kadınların iş hayatına daha fazla katılmasıyla birlikte, çocukların kreşlerde bakılma oranı da artmıştı. Bu durum, gençlerin ve çocukların denetimden uzaklaştığı yönündeki korkuları besledi. Korku filmlerinin de bu paranoyayı körüklediği söylenebilir; The Exorcist (1973), The Omen (1976) ve The Amityville Horror (1979) gibi yapımlar, şeytan temasını işleyerek toplumun endişesini daha da arttırdı.
İlginizi çekebilir:
Sam’in Oğulları: Belgesele Konu Olan David Berkowitz’in ve Maury Terry’nin Gerçek Hikayesi
1980 yılında yayımlanan Michelle Hatırlıyor adlı kitap, Satanist Paniği’nin fitilini ateşleyen en önemli unsurlardan biriydi
Terapist Lawrence Pazder ve hastası Michelle Smith’in “geriye kazanılmış hafıza” yöntemiyle yazdığı bu kitap, Michelle’in çocukluk yıllarına dair şeytani tarikatlar tarafından istismar edilme hikayelerini içeriyordu. Smith’in anlattıkları, televizyon programlarına da taşındı ve izleyiciler korkuyla bu akıl almaz hikayeleri dinledi. Olayların doğruluğu kanıtlanmamış olmasına rağmen, Michelle’in iddiaları toplumun korkularını körüklemeye yetti.
1983 yılında McMartin Anaokulu’nda başlayan Satanist Paniği, kısa sürede ülke çapındaki diğer kreşlere de yayıldı
Polisin, anaokuluna devam eden çocukların ailelerine gönderdiği bir mektupta, çocukların olası cinsel saldırılara maruz kalmış olabileceği belirtilmişti. Bu ifadeler, aileler arasında büyük bir paniğe yol açtı. O dönemin araştırmacıları ve psikologları çocukları sorgularken yönlendirici sorular sorarak, çocukların doğru ifadeler vermesini engelledi. Çocuklardan biri bile istismara uğramadığını söylediğinde baskı altına alınarak “korkak” olarak damgalandı.
Zamanla, çocuklar okulda korkunç olaylara tanık olduklarını anlatmaya başladılar; öğretmenlerin hayvanlara işkence ettiğini, gizli tünellerde şeytani ayinler düzenlediğini ve arkadaşlarının bu ayinlere tanık olduklarını söylediler
McMartin davası, yıllar süren mahkeme süreci sonunda öğretmenlere yönelik tüm suçlamaların düşmesiyle sonuçlandı. Ancak bu süreç, toplumsal travmaya neden olan bir olay olarak tarihe geçti.
İlginizi çekebilir:
Panik dalgası, sadece anaokullarıyla sınırlı kalmadı. Popüler kültürde de kendini gösterdi. 1980’ler boyunca, bazı insanlar şarkılarda gizli şeytani mesajlar aradı, Dungeons and Dragons gibi oyunların şeytan tapınmasını teşvik ettiğini savundu
1985 yılında iki genç, Judas Priest şarkılarındaki gizli mesajların etkisiyle intihar ettikleri iddiasıyla grubun dava edilmesine bile neden oldu. Aynı yıllarda Amerika’nın bazı bölgelerinde masa oyunları ve rock müzik, Şeytan kültü ile ilişkilendirildi ve halk arasında korku yaydı.
1980’ler boyunca alevlenen Satanist Paniği, 1990’lara doğru etkisini yitirmeye başladı
Ancak bu paranoya tamamen ortadan kalktı mı? Günümüzde QAnon gibi hareketler, Satanist Paniği’nin bıraktığı boşluğu dolduruyor. Çocukları şeytani ritüellerden koruduğunu iddia eden bu gibi gruplar, Satanist Paniği’nin yeni bir versiyonu olarak ortaya çıkmış durumda. Satanist Paniği ve benzeri hareketler, toplumdaki köklü korkuları yansıtıyor: Karanlıkta gizlenen kötülüğün sevdiklerimize zarar vereceği korkusu her dönemde varlığını sürdürüyor.
Kaynak: 1