Bugün otuzlu yaşlarında olan bir tanıdığınızın yanına gidin ve kulağına şunu fısıldayın; “altın günü”. Onun göz bebekleri içinde dans eden teyzelerin siluetlerini ve dehşeti hissedebilirsiniz. Neden mi?
Buyursunlar efendim.
1. Kocaman gözlüklü şişko teyzeler tarafından hunharca sıkılan yanaklarımız, sarılmaktan kırılan kaburgalarımız.
2. Gıybet fırtınaları içinde çiçekli tüllere sarılıp sağ kalmaya çalışmak.
3. ‘Bu çocuk büyüyünce çok canlar yakacak’ lafına sürekli maruz kalıp büyüyünce hiç can yakamamak.
4. ‘Kahve içersen kısır kalırsın çocuğum’ diyen teyzelere inanıp, kabuslarda Freddy’le Türk kahvesi içmek.
5. Nükleer parfüm bulutları içinde kolanın pipetiyle nefes almaya çalışmak.
6. Tüm mahallelinin sırlarının artık çocuk omuzlarda olması.
7. Vatkalı gömlekleriyle paşalara dönüşen teyzelerin arasında kalıp küçük yaşta militarizmi tatmak.
8. Kapıdaki milyonlarca ayakkabıyı görünce hayatı sulugöz yemiş gibi sorgulamak.
9. Misafirlerin gıcık çocuklarıyla oynamaya itelenip, ayrı bi sofrada yamuk börekleri yemeye zorlanmak.
10. Çalışkan çocuğun annesinin övünmeleri karşısında küçüle küçüle taso boyutuna gelmek.
11. Aniden müzik açıp oynamaya başlayan teyzelerin bilinç altımızı yamultan etkisini yaşamak.
12. 75 kere ciflenmekten kör eden lavabo ve küvetin dehşetini hissetmek.
Her şeye rağmen bu ızdıraba değerdi bonusu: Mis gibi çörekler, kısırlar, börekler…
Ohh, kokusu geldi. <3