Nobel Ödüllü yazarlardan Naziler tarafından kitapları yakılan yazarlara kadar bu liste, Alman edebiyatının en etkili kitapları ve yazarları arasında sizleri bir gezintiye çıkarıyor. Uluslararası beğeni kazanmış, her biri edebiyatın en temel eserlerinde olan bu yirmi roman, 20. yüzyılın başlarından günümüze kadar uzanan Alman edebiyatının modern klasikleridir. Yirminci yüzyılın başından günümüze kadar 20 Alman edebiyatı klasiği…
Bu içerik de ilginizi çekebilir:
Okuyucu – Bernard Schlink
Alman hukuk profesörü ve yargıç Bernard Schlink tarafından kaleme alınan Okuyucu, savaş sonrası nesillerin vahşete katılmış ve tanık olmuş kuşağa nasıl yaklaşması gerektiğini araştıran bir eserdir. 1950’lerin sonlarında Batı Almanya’da doğup büyüyen on beş yaşındaki Michael Berg, kendisinden yirmi yaş büyük bir kadınla tutkulu ama gizli bir aşk ilişkisi yaşar. Aradan geçen birkaç yıl sonra bir hukuk öğrencisiyken izlediği bir duruşmada, sanık olarak bulunan kişinin eskiden aşk yaşadığı kadın olduğunu fark eder. Fakat duruşmada yargılanan bu kadın, Michael’in yıllar önce tanıdığı kadından çok farklıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman edebiyatının Nazi döneminin kanlı geçmişinin üstesinden gelme mücadelesi kategorisinde yer alan Okuyucu, Holokost’un failleriyle özdeşleşmeyi teşvik ettiğini iddia ettiği için sert eleştirilere maruz kaldı. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Momo – Michael Ende
Fantezi ve çocuk kitapları yazarı Michael Ende’nin 1973 yılında yayınlanan eseri Momo, bazı çevreler tarafından çocuk kitabı olarak nitelendirilse de her yaştan okuyucunun ilgisini çekebilecek bir romandır. Zaman kavramı ve modern toplumlarda zamanın nasıl kullanıldığı ile ilgili olan Momo, aynı zamanda şehir kenarında eski bir amfi tiyatronun yıkıntılarında yaşayan küçük bir kızın adıdır. Momo kendisini ziyaret etmeye gelen tüm arkadaşlarına yardım etmek için özel bir yeteneğe sahiptir. Bir gün griler içindeki uğursuz adamlar şehri sessizce ele geçirirler ve sadece Momo onlara direnme gücüne sahiptir. Profesör Hora ve garip kaplumbağası Cassiopeia’nın yardımıyla, gri adamların karanlık sırlarını ortaya çıkarmak için Momo zamanın sınırlarının ötesine geçer. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Gidiyor Gitti Gitmiş – Jenny Erpenbeck
Alman edebiyatının en çok konuşulan çağdaş yazarlarından biri olan Jenny Erpenbeck’in kaleme aldığı Gidiyor Gitti Gitmiş, Avrupa’nın en büyük sorunu olan ırkçılık konusuna odaklanıyor. Hayatını bir üniversite profesör olarak geçirmiş ve yakın zamanda emekli olmuş olan Richard, kitapların ve fikirlerin dünyasının dışına çıkmaya karar verir ve kendisini Berlin sokaklarında bulur. Berlin’de Alexander Meydanı’nda Afrikalı sığınmacılar tarafından kurulan bir çadır kent keşfeden Richard, tereddüt ederek de olsa ülkesine yeni gelen bu kişileri tanımaya başlar. Bir zamanlar vatandaşlarını onlar ve biz olarak ayıran bir şehre karşı hissettiği kendi aidiyet duygusunu sorgulamaya başlayan Richard’ın hayatı da değişmeye başlar. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok – Erich Maria Remarque
Birinci Dünya Savaşı hakkında en çok bilinen kitaplardan ve aynı zamanda Naziler tarafından yozlaşmış olduğu için yasaklanan ve yakılan ilk kitaplardan biri olan Remarque’ın romanı Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Alman askeri Paul Bäumer’in hikayesini anlatırken, 1914 ve 1918 yılları arasında Avrupa’daki savaşa insani bir bakış açısı kazandırır. Kendisi de bir savaş gazisi olan Remarque, kitabı savaşın bitimden on yıl sonra yazıp yayınladı. Roman hem savaşın şiddetini hem de cephedeki yaşamın sıradanlığını detaylandırarak özel bir askerin günlük yaşamına odaklanır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Büyülü Dağ – Thomas Mann
Yirminci yüzyıl Alman edebiyatının en başarılı eserlerinden biri kabul edilen Büyülü Dağ, Thomas Mann’ın 1924 yılında yayınlanan romanıdır. Thomas Mann Büyülü Dağ’da, 1914’ten önceki yıllarda kendi ölümcül mantıksızlığının ilk belirtilerini çoktan sergilemeye başlayan Avrupa için bir küçük evren yaratır ve İsviçre Alpleri’nde yalnızca hastalığa adanmış bir topluluk olan bir sanatoryumu kullanır. Kitabın Tanıtımından: Hamburg’lu genç gemi mühendisi Hans Castorp, üç haftalığına kuzenini ziyarete gittiği bir İsviçre sanatoryumunda, kendisinin de tedaviye ihtiyacı olduğunu öğrenerek yedi yıl kalır. Bu süre içinde doktorlar ve hastalar dünyasını, Batı felsefesinin iki kutbunu, platonik bir aşk serüveninin sarhoşluğu içinde yaşayarak tanır. Sanatoryumda kaldığı süre içinde hastalık ve ölüm gibi deneyimlerin ötesinde hayatın mucizesini kavrayan Castorp’un yalın ruhu bir değişim geçirir. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Şato – Franz Kafka
Franz Kafka, 1883 yılında günümüzde Çek Cumhuriyeti’nin başkenti olan Prag’da doğdu. Fakat Kafka’nın doğduğu zamanda Prag, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçasıydı ve Kafka, eserlerini Almanca yazmaktaydı. O yüzden 20’nci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan Franz Kafka, ayrıca Alman edebiyatı için de çok etkili isimlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Kafka tarafından 1922’de yarım bırakılan ve ölümünden iki yıl sonra 1926’ya kadar yayımlanmayan Şato, K.’nin Şato’ya girmek için esrarengiz bir otoriteye karşı verdiği amansız, yararsız mücadelenin akıldan çıkmayan öyküsüdür. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Mürekkep Yürek – Cornelia Funke
“Alman J. K. Rowling” olarak anılan çocuk kitapları ve fantezi romanları yazarı Cornelia Funke’nin genç yetişkin fantezi roman serisi Mürekkep Yürek’in ilk kitabı olan, aynı adlı bu eser, kitaplar, hayalgücü ve yaşam hakkında zamansız bir hikâye anlatıyor. Acımasız bir gece vakti, 12 yaşındaki Meggie’nin babası “Mürekkep Yürek” adlı bir kitaptan yüksek sesle bir parça okumaktadır ve kötü bir hükümdar kurgunun sınırlarından kaçar ve Meggielerin oturma odasına iner. Meggie kendisini sadece kitaplarda okuduğu türden bir maceranın ortasında bulur. Hayatını sonsuza dek değiştiren bu değişimi ancak Meggie değiştirebilir, ama bu kâbusu yaratan sihri kullanmayı öğrenmelidir. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Teneke Trampet – Günter Grass
Nobel ödüllü yazar Günter Grass’ın en çok bilinen romanı Teneke Trampet, okunması çok da kolay olmayan ama kesinlikle harcadığınız zamana değecek bir romandır. 1924 yılında doğan Oskar Matzerath, bir yetişkinin düşünme kapasitesine sahipken bir çocuğun boyunu koruyarak üç yaşında büyümeyi reddeder. Oskar Matzarath’ın 1950’lerin başlarında bir akıl hastanesinde geçirdiği yaşamının öyküsüdür Teneke Trampet. 1959 yılında yayınlanan bu eser, 20’nci yüzyılı tüm görkemi ve felaketleriyle okuyucuya sunarken aynı zamanda Almanya ve Orta Avrupa başta olmak üzere tüm dünya için oldukça acı bir dönemin eleştirisidir. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Dünyanın Ölçümü – Daniel Kehlmann
Avusturya kökenli Alman yazar Daniel Kehlmann’ın çok satan kitaplar listesinde yerini alan eseri Dünyanın Ölçümü, Aydınlanma Çağı’nın iki dâhisi olan coğrafyacı ve doğa bilimci Alexander von Humboldt ve onun arkadaşı matematikçi Carl Friedrich Gauss’un hayatlarından esinlenir. 18. yüzyılın sonlarına doğru iki genç Alman dünyayı ölçmek için yola çıkar: Bunlardan biri Prusyalı aristokrat Alexander von Humboldt, diğeri ise zor sosyalleşen matematikçi ve astronom Carl Friedrich Gauss’tur. Von Humboldt savan ve ormanda pazarlık yapar, Orinoco’da seyahat eder, zehirleri tadar, insanoğlunun bildiği en yüksek dağa tırmanır, bitleri sayar ve yerdeki her deliği araştırır. Gauss ise, uzayın eğri olduğunu kanıtlamak için Göttingen’deki evini terk etmesine bile gerek yok. Kafasında asal sayıları çalıştırabilir. Kadınsız bir hayat düşünemez, ancak düğün gecesinde matematiksel bir formül yazmak için yataktan fırlar. Von Humboldt, tarihte ikinci Kristof Kolomb olarak bilinirken, Gauss Newton’dan bu yana en büyük matematiksel beyin olarak kabul edilir. Son derece ünlü ve yaşlı olmalarına rağmen hala alışılmadık olan ikili 1828 yılında Berlin’de buluşur. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Mephisto – Klaus Mann
Thomas Mann’ın oğlu olan Klaus Mann’ın Amsterdam’da sürgündeyken kaleme aldığı Mephisto bir adamın iktidara yükselişi hakkında hicivli bir hikâye anlatır. Romanın merkezine yerleştirilen Mephistopheles/Faust temasıyla bir karakter oyuncusu olan Hendrik Hofgen’in vicdanını terk etmesi ve işini sürdürmek ve sosyal çevresini korumak için Nazi Partisi’ne kendini sevdirmeye devam ettiği görülür Klaus Mann’in Mephisto’sunda. Alenen devrimci ama gizliden gizliye güç ve şöhrete saplantılı derecede ihtiyaç duyan bir adam olan Hofgen, hayallerini gerçekleştirse de hayatın boşluğuyla yüzleşmek zorunda kalır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Uçucu Kül – Monika Maron
Doğu Almanya’da içişleri bakanı Karl Maron’un üvey kızı olan Monika Maron, ilk romanı Uçucu Kül’ü 1981 yılında yayınladı. Doğanın hâlâ saldırı altında olduğu, homojenleştirilmiş haberlerin hâlâ ortalığı doldurduğu ve kadınların hayatlarının hâlâ önemli olmadığı günümüz dünyasında yeni bir okuyucu kitlesi bulan bu feminist eser, bir gazete muhabiri olan Josefa Nadler’in kendi düşüncelerinin arkasında durmaya çalışmasının mücadelesini anlatmasının yanı sıra bir işçi devletinde kadınların çalışma hayatına yabancılaştırılması üzerine öfkeli bir haykırıştır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Berlin Alexander Meydanı – Alfred Döblin
1920’lerin sonunda Berlin’in karışık, liberal ve zevk ve eğlence düşkünü ortamını yansıtan ve ilk kez 1929 yılında yayınlanan ikonik roman Berlin Alexander Meydanı, Berlin’deki hapishaneden serbest bırakıldıktan sonra dürüst ve düzgün bir hayat yaşayacağına yemin eden eski hükümlü Franz Biberkopf’un hikayesini anlatır. Ancak kısa süre sonra Biberkopf, başkentin loş ama heyecan verici yeraltı dünyasına çekilmiş halde bulur kendisini. Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da yaşanan yoksulluğu ve işsizliği gözler önüne seren Berlin Alexander Meydanı, aynı zamanda Nazilerin varlığına da yer veriyor. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Boncuk Oyunu – Hermann Hesse
Hermann Hesse’nin son romanı olan Boncuk Oyunu, modern yaşamın karmaşıklığının büyüleyici bir hikayesi olmasının yanı sıra modern edebiyatın klasiklerinden biridir. Yirmi üçüncü yüzyılda geçen Boncuk Oyunu, toplumunun entelektüel seçkinlerin büyümesi ve gelişmesi için sağladığı ütopik bir eyalet olan Kastalya’da büyümüş Joseph Knecht’in hikayesidir. Knecht, çocukluğundan beri, estetik ve felsefenin bir sentezini gerektiren Boncuk Oyunu’nda ustalaşmak ve yetişkinlik döneminde ise oyunun ustası Magister Ludi olmak için kendini tüketmiş bir bireydir. Kitabın Tanıtımından: Toplumsal ahlakın bireyin iç ahlakını yok ettiğine inanan Hesse, bu olgunluk dönemi eserinde Batı’nın toplumsal dayatmalarına karşı Doğu’nun bireysel özgürlüğünü yüceltir, söz konusu yeni dünya düzenini bireysellik üzerine temellendirir: “Tanrı senin içindedir, kavramlarda ve kitaplarda değil. Gerçek yaşanır, öğretilmez.” Nobel ödüllü yazar Hesse başyapıtı Boncuk Oyunu’nda, değerlerin dönüşümü uğruna mücadelenin sürmesi gereğini vurgulayan açık bir diyalektik sunar. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Herkes Tek Başına Ölür – Hans Fallada
Hans Fallada’nın ilk kez 1947 yılında yayınlanan Herkes Tek Başına Ölür romanı, Nazi dönemindeki Berlin’in yoğun ve rahatsız edici atmosferini anlatan ve Nasyonal Sosyalistlere karşı Alman bir yazar tarafından kaleme alınmış ilk eserdir. Gestapo dosyalarından çıkarılan ve Sovyetler tarafından Fallada’ya teslim edilen bir işçi sınıfı çifti olan Hampels’in gerçek hikayesine dayanır. Kitapta soyadları Quangels olan Hampels çifti, 1940 yılında oğulları Fransa’da savaşırken ölene kadar proaktif bir şekilde Nazi karşıtı değildir. Oğullarının ölümünün ardından, isimsiz kartpostallar ve broşürler yazarak, bunları mahallelerindeki posta kutularına ve merdiven boşluklarına bırakırlar ve insanlara rejime karşı durmalarını tavsiye ederek sade ama ısrarcı bir kampanyaya başlatırlar. Herkes Tek Başına Ölür, savaşın şiddetlendiği ve Nazilerin şehir üzerindeki dehşet verici kıskacının arttığı günlük hayatı tasvir ederken faşizme meydan okuyan bu sıradan hayatları anlatır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Niteliksiz Adam – Robert Musil
Tıpkı Franz Kafka gibi Avusturya Macaristan İmparatorluğu döneminde doğan ve eserlerini Almanca kaleme alan Avusturyalı yazar Robert Musil’in tamamlanmamış modern romanı Niteliksiz Adam, Avusturya-Macaristan monarşisinin son günlerinde geçen fikir hikayeleri anlatmaktadır. Niteliksiz Adam’da insanlık ve duygularla ilgili çeşitli varoluşsal temaları işleyen Musil, eski asker ve bilim adamı, baştan çıkaran ve şüpheci Ulrich’in hikayesini anlatır. Ulrich kendini İmparator Franz Josef’in yetmişinci yıldönümü için düzenlenecek görkemli partinin planları içinde bulur. Çeşitli temaları işleyen Niteliksiz Adam, hakikat ve kanaat değerleriyle toplumun yaşam ve toplum hakkındaki fikirleri nasıl organize ettiği üzerine daha çok odaklanır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Gölge Boksörü – Inka Parei
Yüzeyde bir suç romanı olarak tanımlanabilen Gölge Boksörü, bir şehrin ve değişim ve geçiş zamanlarına yakalanmış bir kadının akıldan çıkmayan portresini sunar okuyucuya. Kitabın Tanıtımından: Gölge Boksörü, 90’lı yılların başında, iki Almanya’nın birleşmesinin hemen ardından, büyük kent merceğiyle Berlin’i odağa yerleştiren bir roman. Inka Parei’ın, bütün şiddeti ve vahşetiyle büyük kenti bir cangıl olarak betimlediği Gölge Boksörü, iki kadının Berlin’in doğusu ile batısı arasında gidip gelen arayışlarının izinde, geçmişinin gölgesiyle savaşan bir ülkeyi ve insanlarını konu alıyor. Karakterleri Hell ile Dunkel’in aracılığında, Batı ve Doğu Almanya’yı karşı karşıya getiren çift katmanlı bir örgüsü var Gölge Boksörü’nün: Çarpışmak için kendinden başka bir düşmana ihtiyacı olmayan, deyiş yerindeyse kendi alter egosu ile hesaplaşan bir ülke ve insanlarının öyküsü bu, geçmişin boşluğunda asılı kalanların anlatısı. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Sessizliğin Yanıtı – Max Frisch
Eserlerinde kimlik, bireysellik, sorumluluk, ahlak ve politik bağlılık gibi konuları işleyen İsviçreli yazar Max Frisch, eserlerini Almanca kaleme aldığından Alman edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Frisch’in ilk romanı Sessizliğin Yanıtı, bu mükemmel dünyada sadece bir kere ve tek bir zamanda yaşayacağımızı bildiğimiz halde neden tadını çıkararak yaşamadığımız sorusunun etrafında şekilleniyor. Otuz yaşına yeni girmiş, evlenmek üzere olan ve öğretmen olarak işe başlayacak Sessizliğin Yanıtı’nın kahramanı, hayatın genel gidişatını kabul edip yerleşme fikrinden korkarak henüz tırmanılmamış Kuzey Sırtı’na tırmanmak için bir ölüm kalım mücadelesi vermek ve kendisinin sıradan olmadığını kanıtlamak için bir yolculuğa çıkar. Oldukça kişisel bir ilk roman olan Sessizliğin Yanıtı, Frisch’in kendi hayatında yaşadığı bir krize dayanmaktadır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Körleşme – Elias Canetti
İlk kez 1935 yılında yayınlanan ve Elias Canetti’nin dış dünyayla savaşan tecrit edilmiş bir adama dair sunduğu keskin vizyonu Körleşme, yirminci yüzyılın en önemli romanlarından biri olmaya devam etmektedir. Körleşme’de, savaşlar arasında Viyana’da yaşayan seçkin, münzevi bir dilbilimci ve sinolog olan, kitaplara insan hayatından daha çok değer veren kırk beş yaşındaki Peter Kien’in hikayesini anlatan Canetti, ustaca bir hassasiyetle Kien’in karakterini ortaya koyar ve Kien’in yıkımına yol açan kusurlu kişisel ilişkileri sergiler. Körleşme, totaliter düşünceye sahip bir kişinin kendini yok edişinin karanlık hikayesini anlatır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Yedinci Haç – Anna Seghers
İkinci Dünya Savaşı dolaylarında Alman edebiyatının en çok bilinen örneklerinden birisi olan Yedinci Haç, Hitler ve Nazi dönemi Almanyası’ndaki yaşamın ve toplama kamplarının dehşetin ilk elden anlatımını sunar okuyucuya. Kısmen de olsa gerçek Osthofen toplama kampında yaşananlara dayanan, hayali Westhofen kampına hapsedilen yedi adam ortak bir kaçış girişiminde bulunmaya karar verir. Kamp komutanı, her biri için bir haç diker ve kaçakları yakalamak için av başlar. Hikâye, ana karakter komünist George Heisler sadece üstün becerileriyle değil, aynı zamanda Gestapo’ya boyun eğmek istemeyen bir vatandaş ağının yardımıyla hayatta kalmayı başarmasına odaklanırken kamptan kaçan diğer altı kişinin yavaş yavaş ele geçirilmesini anlatır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Koku – Patrick Süskind
Dünya çapında çok satan ve uluslararası sansasyon yaratan Patrick Süskind’in beğenilen romanı Koku, bir adamın en büyük tutkusu olan koku alma duyusuna düşkünlüğü sonucu cinayet işlemeye başladığı bir hikâyeyi anlatıyor. 18. yüzyıl Fransa’sının kenar mahallelerinde, bebek Jean-Baptiste Grenouille tek bir üstün yetenekle doğar: mutlak bir koku alma duyusu. Daha henüz bir çocukken, Paris’in kokularını deşifre etmek için yaşar ve kendisine değerli yağları ve şifalı bitkileri karıştırmanın eski sanatını öğreten ünlü bir parfümcüye çıraklık yapar. Ancak Grenouille’in koku üzerine dehası öyle bir boyuttadır ki, öğrendikleriyle yetinmez ve pirinç kapı kolları ve taze kesilmiş ahşap gibi nesnelerin kokularını yakalamaya kafayı takar. Sonra bir gün, onun için esas olan “parfüm”ü yaratmak için her zamankinden daha korkunç bir arayışa sürükleyecek bir kokunun ipucunu yakalar: güzel bir genç bakirenin kokusu. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Alman hukuk profesörü ve yargıç Bernard Schlink tarafından kaleme alınan Okuyucu, savaş sonrası nesillerin vahşete katılmış ve tanık olmuş kuşağa nasıl yaklaşması gerektiğini araştıran bir eserdir. 1950’lerin sonlarında Batı Almanya’da doğup büyüyen on beş yaşındaki Michael Berg, kendisinden yirmi yaş büyük bir kadınla tutkulu ama gizli bir aşk ilişkisi yaşar. Aradan geçen birkaç yıl sonra bir hukuk öğrencisiyken izlediği bir duruşmada, sanık olarak bulunan kişinin eskiden aşk yaşadığı kadın olduğunu fark eder. Fakat duruşmada yargılanan bu kadın, Michael’in yıllar önce tanıdığı kadından çok farklıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman edebiyatının Nazi döneminin kanlı geçmişinin üstesinden gelme mücadelesi kategorisinde yer alan Okuyucu, Holokost’un failleriyle özdeşleşmeyi teşvik ettiğini iddia ettiği için sert eleştirilere maruz kaldı. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Fantezi ve çocuk kitapları yazarı Michael Ende’nin 1973 yılında yayınlanan eseri Momo, bazı çevreler tarafından çocuk kitabı olarak nitelendirilse de her yaştan okuyucunun ilgisini çekebilecek bir romandır. Zaman kavramı ve modern toplumlarda zamanın nasıl kullanıldığı ile ilgili olan Momo, aynı zamanda şehir kenarında eski bir amfi tiyatronun yıkıntılarında yaşayan küçük bir kızın adıdır. Momo kendisini ziyaret etmeye gelen tüm arkadaşlarına yardım etmek için özel bir yeteneğe sahiptir. Bir gün griler içindeki uğursuz adamlar şehri sessizce ele geçirirler ve sadece Momo onlara direnme gücüne sahiptir. Profesör Hora ve garip kaplumbağası Cassiopeia’nın yardımıyla, gri adamların karanlık sırlarını ortaya çıkarmak için Momo zamanın sınırlarının ötesine geçer. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Alman edebiyatının en çok konuşulan çağdaş yazarlarından biri olan Jenny Erpenbeck’in kaleme aldığı Gidiyor Gitti Gitmiş, Avrupa’nın en büyük sorunu olan ırkçılık konusuna odaklanıyor. Hayatını bir üniversite profesör olarak geçirmiş ve yakın zamanda emekli olmuş olan Richard, kitapların ve fikirlerin dünyasının dışına çıkmaya karar verir ve kendisini Berlin sokaklarında bulur. Berlin’de Alexander Meydanı’nda Afrikalı sığınmacılar tarafından kurulan bir çadır kent keşfeden Richard, tereddüt ederek de olsa ülkesine yeni gelen bu kişileri tanımaya başlar. Bir zamanlar vatandaşlarını onlar ve biz olarak ayıran bir şehre karşı hissettiği kendi aidiyet duygusunu sorgulamaya başlayan Richard’ın hayatı da değişmeye başlar. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı hakkında en çok bilinen kitaplardan ve aynı zamanda Naziler tarafından yozlaşmış olduğu için yasaklanan ve yakılan ilk kitaplardan biri olan Remarque’ın romanı Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Alman askeri Paul Bäumer’in hikayesini anlatırken, 1914 ve 1918 yılları arasında Avrupa’daki savaşa insani bir bakış açısı kazandırır. Kendisi de bir savaş gazisi olan Remarque, kitabı savaşın bitimden on yıl sonra yazıp yayınladı. Roman hem savaşın şiddetini hem de cephedeki yaşamın sıradanlığını detaylandırarak özel bir askerin günlük yaşamına odaklanır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Yirminci yüzyıl Alman edebiyatının en başarılı eserlerinden biri kabul edilen Büyülü Dağ, Thomas Mann’ın 1924 yılında yayınlanan romanıdır. Thomas Mann Büyülü Dağ’da, 1914’ten önceki yıllarda kendi ölümcül mantıksızlığının ilk belirtilerini çoktan sergilemeye başlayan Avrupa için bir küçük evren yaratır ve İsviçre Alpleri’nde yalnızca hastalığa adanmış bir topluluk olan bir sanatoryumu kullanır. Kitabın Tanıtımından: Hamburg’lu genç gemi mühendisi Hans Castorp, üç haftalığına kuzenini ziyarete gittiği bir İsviçre sanatoryumunda, kendisinin de tedaviye ihtiyacı olduğunu öğrenerek yedi yıl kalır. Bu süre içinde doktorlar ve hastalar dünyasını, Batı felsefesinin iki kutbunu, platonik bir aşk serüveninin sarhoşluğu içinde yaşayarak tanır. Sanatoryumda kaldığı süre içinde hastalık ve ölüm gibi deneyimlerin ötesinde hayatın mucizesini kavrayan Castorp’un yalın ruhu bir değişim geçirir. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Franz Kafka, 1883 yılında günümüzde Çek Cumhuriyeti’nin başkenti olan Prag’da doğdu. Fakat Kafka’nın doğduğu zamanda Prag, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçasıydı ve Kafka, eserlerini Almanca yazmaktaydı. O yüzden 20’nci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan Franz Kafka, ayrıca Alman edebiyatı için de çok etkili isimlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Kafka tarafından 1922’de yarım bırakılan ve ölümünden iki yıl sonra 1926’ya kadar yayımlanmayan Şato, K.’nin Şato’ya girmek için esrarengiz bir otoriteye karşı verdiği amansız, yararsız mücadelenin akıldan çıkmayan öyküsüdür. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
“Alman J. K. Rowling” olarak anılan çocuk kitapları ve fantezi romanları yazarı Cornelia Funke’nin genç yetişkin fantezi roman serisi Mürekkep Yürek’in ilk kitabı olan, aynı adlı bu eser, kitaplar, hayalgücü ve yaşam hakkında zamansız bir hikâye anlatıyor. Acımasız bir gece vakti, 12 yaşındaki Meggie’nin babası “Mürekkep Yürek” adlı bir kitaptan yüksek sesle bir parça okumaktadır ve kötü bir hükümdar kurgunun sınırlarından kaçar ve Meggielerin oturma odasına iner. Meggie kendisini sadece kitaplarda okuduğu türden bir maceranın ortasında bulur. Hayatını sonsuza dek değiştiren bu değişimi ancak Meggie değiştirebilir, ama bu kâbusu yaratan sihri kullanmayı öğrenmelidir. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Nobel ödüllü yazar Günter Grass’ın en çok bilinen romanı Teneke Trampet, okunması çok da kolay olmayan ama kesinlikle harcadığınız zamana değecek bir romandır. 1924 yılında doğan Oskar Matzerath, bir yetişkinin düşünme kapasitesine sahipken bir çocuğun boyunu koruyarak üç yaşında büyümeyi reddeder. Oskar Matzarath’ın 1950’lerin başlarında bir akıl hastanesinde geçirdiği yaşamının öyküsüdür Teneke Trampet. 1959 yılında yayınlanan bu eser, 20’nci yüzyılı tüm görkemi ve felaketleriyle okuyucuya sunarken aynı zamanda Almanya ve Orta Avrupa başta olmak üzere tüm dünya için oldukça acı bir dönemin eleştirisidir. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Avusturya kökenli Alman yazar Daniel Kehlmann’ın çok satan kitaplar listesinde yerini alan eseri Dünyanın Ölçümü, Aydınlanma Çağı’nın iki dâhisi olan coğrafyacı ve doğa bilimci Alexander von Humboldt ve onun arkadaşı matematikçi Carl Friedrich Gauss’un hayatlarından esinlenir. 18. yüzyılın sonlarına doğru iki genç Alman dünyayı ölçmek için yola çıkar: Bunlardan biri Prusyalı aristokrat Alexander von Humboldt, diğeri ise zor sosyalleşen matematikçi ve astronom Carl Friedrich Gauss’tur. Von Humboldt savan ve ormanda pazarlık yapar, Orinoco’da seyahat eder, zehirleri tadar, insanoğlunun bildiği en yüksek dağa tırmanır, bitleri sayar ve yerdeki her deliği araştırır. Gauss ise, uzayın eğri olduğunu kanıtlamak için Göttingen’deki evini terk etmesine bile gerek yok. Kafasında asal sayıları çalıştırabilir. Kadınsız bir hayat düşünemez, ancak düğün gecesinde matematiksel bir formül yazmak için yataktan fırlar. Von Humboldt, tarihte ikinci Kristof Kolomb olarak bilinirken, Gauss Newton’dan bu yana en büyük matematiksel beyin olarak kabul edilir. Son derece ünlü ve yaşlı olmalarına rağmen hala alışılmadık olan ikili 1828 yılında Berlin’de buluşur. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Thomas Mann’ın oğlu olan Klaus Mann’ın Amsterdam’da sürgündeyken kaleme aldığı Mephisto bir adamın iktidara yükselişi hakkında hicivli bir hikâye anlatır. Romanın merkezine yerleştirilen Mephistopheles/Faust temasıyla bir karakter oyuncusu olan Hendrik Hofgen’in vicdanını terk etmesi ve işini sürdürmek ve sosyal çevresini korumak için Nazi Partisi’ne kendini sevdirmeye devam ettiği görülür Klaus Mann’in Mephisto’sunda. Alenen devrimci ama gizliden gizliye güç ve şöhrete saplantılı derecede ihtiyaç duyan bir adam olan Hofgen, hayallerini gerçekleştirse de hayatın boşluğuyla yüzleşmek zorunda kalır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Doğu Almanya’da içişleri bakanı Karl Maron’un üvey kızı olan Monika Maron, ilk romanı Uçucu Kül’ü 1981 yılında yayınladı. Doğanın hâlâ saldırı altında olduğu, homojenleştirilmiş haberlerin hâlâ ortalığı doldurduğu ve kadınların hayatlarının hâlâ önemli olmadığı günümüz dünyasında yeni bir okuyucu kitlesi bulan bu feminist eser, bir gazete muhabiri olan Josefa Nadler’in kendi düşüncelerinin arkasında durmaya çalışmasının mücadelesini anlatmasının yanı sıra bir işçi devletinde kadınların çalışma hayatına yabancılaştırılması üzerine öfkeli bir haykırıştır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
1920’lerin sonunda Berlin’in karışık, liberal ve zevk ve eğlence düşkünü ortamını yansıtan ve ilk kez 1929 yılında yayınlanan ikonik roman Berlin Alexander Meydanı, Berlin’deki hapishaneden serbest bırakıldıktan sonra dürüst ve düzgün bir hayat yaşayacağına yemin eden eski hükümlü Franz Biberkopf’un hikayesini anlatır. Ancak kısa süre sonra Biberkopf, başkentin loş ama heyecan verici yeraltı dünyasına çekilmiş halde bulur kendisini. Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da yaşanan yoksulluğu ve işsizliği gözler önüne seren Berlin Alexander Meydanı, aynı zamanda Nazilerin varlığına da yer veriyor. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Hermann Hesse’nin son romanı olan Boncuk Oyunu, modern yaşamın karmaşıklığının büyüleyici bir hikayesi olmasının yanı sıra modern edebiyatın klasiklerinden biridir. Yirmi üçüncü yüzyılda geçen Boncuk Oyunu, toplumunun entelektüel seçkinlerin büyümesi ve gelişmesi için sağladığı ütopik bir eyalet olan Kastalya’da büyümüş Joseph Knecht’in hikayesidir. Knecht, çocukluğundan beri, estetik ve felsefenin bir sentezini gerektiren Boncuk Oyunu’nda ustalaşmak ve yetişkinlik döneminde ise oyunun ustası Magister Ludi olmak için kendini tüketmiş bir bireydir. Kitabın Tanıtımından: Toplumsal ahlakın bireyin iç ahlakını yok ettiğine inanan Hesse, bu olgunluk dönemi eserinde Batı’nın toplumsal dayatmalarına karşı Doğu’nun bireysel özgürlüğünü yüceltir, söz konusu yeni dünya düzenini bireysellik üzerine temellendirir: “Tanrı senin içindedir, kavramlarda ve kitaplarda değil. Gerçek yaşanır, öğretilmez.” Nobel ödüllü yazar Hesse başyapıtı Boncuk Oyunu’nda, değerlerin dönüşümü uğruna mücadelenin sürmesi gereğini vurgulayan açık bir diyalektik sunar. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Hans Fallada’nın ilk kez 1947 yılında yayınlanan Herkes Tek Başına Ölür romanı, Nazi dönemindeki Berlin’in yoğun ve rahatsız edici atmosferini anlatan ve Nasyonal Sosyalistlere karşı Alman bir yazar tarafından kaleme alınmış ilk eserdir. Gestapo dosyalarından çıkarılan ve Sovyetler tarafından Fallada’ya teslim edilen bir işçi sınıfı çifti olan Hampels’in gerçek hikayesine dayanır. Kitapta soyadları Quangels olan Hampels çifti, 1940 yılında oğulları Fransa’da savaşırken ölene kadar proaktif bir şekilde Nazi karşıtı değildir. Oğullarının ölümünün ardından, isimsiz kartpostallar ve broşürler yazarak, bunları mahallelerindeki posta kutularına ve merdiven boşluklarına bırakırlar ve insanlara rejime karşı durmalarını tavsiye ederek sade ama ısrarcı bir kampanyaya başlatırlar. Herkes Tek Başına Ölür, savaşın şiddetlendiği ve Nazilerin şehir üzerindeki dehşet verici kıskacının arttığı günlük hayatı tasvir ederken faşizme meydan okuyan bu sıradan hayatları anlatır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Tıpkı Franz Kafka gibi Avusturya Macaristan İmparatorluğu döneminde doğan ve eserlerini Almanca kaleme alan Avusturyalı yazar Robert Musil’in tamamlanmamış modern romanı Niteliksiz Adam, Avusturya-Macaristan monarşisinin son günlerinde geçen fikir hikayeleri anlatmaktadır. Niteliksiz Adam’da insanlık ve duygularla ilgili çeşitli varoluşsal temaları işleyen Musil, eski asker ve bilim adamı, baştan çıkaran ve şüpheci Ulrich’in hikayesini anlatır. Ulrich kendini İmparator Franz Josef’in yetmişinci yıldönümü için düzenlenecek görkemli partinin planları içinde bulur. Çeşitli temaları işleyen Niteliksiz Adam, hakikat ve kanaat değerleriyle toplumun yaşam ve toplum hakkındaki fikirleri nasıl organize ettiği üzerine daha çok odaklanır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Yüzeyde bir suç romanı olarak tanımlanabilen Gölge Boksörü, bir şehrin ve değişim ve geçiş zamanlarına yakalanmış bir kadının akıldan çıkmayan portresini sunar okuyucuya. Kitabın Tanıtımından: Gölge Boksörü, 90’lı yılların başında, iki Almanya’nın birleşmesinin hemen ardından, büyük kent merceğiyle Berlin’i odağa yerleştiren bir roman. Inka Parei’ın, bütün şiddeti ve vahşetiyle büyük kenti bir cangıl olarak betimlediği Gölge Boksörü, iki kadının Berlin’in doğusu ile batısı arasında gidip gelen arayışlarının izinde, geçmişinin gölgesiyle savaşan bir ülkeyi ve insanlarını konu alıyor. Karakterleri Hell ile Dunkel’in aracılığında, Batı ve Doğu Almanya’yı karşı karşıya getiren çift katmanlı bir örgüsü var Gölge Boksörü’nün: Çarpışmak için kendinden başka bir düşmana ihtiyacı olmayan, deyiş yerindeyse kendi alter egosu ile hesaplaşan bir ülke ve insanlarının öyküsü bu, geçmişin boşluğunda asılı kalanların anlatısı. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Eserlerinde kimlik, bireysellik, sorumluluk, ahlak ve politik bağlılık gibi konuları işleyen İsviçreli yazar Max Frisch, eserlerini Almanca kaleme aldığından Alman edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Frisch’in ilk romanı Sessizliğin Yanıtı, bu mükemmel dünyada sadece bir kere ve tek bir zamanda yaşayacağımızı bildiğimiz halde neden tadını çıkararak yaşamadığımız sorusunun etrafında şekilleniyor. Otuz yaşına yeni girmiş, evlenmek üzere olan ve öğretmen olarak işe başlayacak Sessizliğin Yanıtı’nın kahramanı, hayatın genel gidişatını kabul edip yerleşme fikrinden korkarak henüz tırmanılmamış Kuzey Sırtı’na tırmanmak için bir ölüm kalım mücadelesi vermek ve kendisinin sıradan olmadığını kanıtlamak için bir yolculuğa çıkar. Oldukça kişisel bir ilk roman olan Sessizliğin Yanıtı, Frisch’in kendi hayatında yaşadığı bir krize dayanmaktadır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
İlk kez 1935 yılında yayınlanan ve Elias Canetti’nin dış dünyayla savaşan tecrit edilmiş bir adama dair sunduğu keskin vizyonu Körleşme, yirminci yüzyılın en önemli romanlarından biri olmaya devam etmektedir. Körleşme’de, savaşlar arasında Viyana’da yaşayan seçkin, münzevi bir dilbilimci ve sinolog olan, kitaplara insan hayatından daha çok değer veren kırk beş yaşındaki Peter Kien’in hikayesini anlatan Canetti, ustaca bir hassasiyetle Kien’in karakterini ortaya koyar ve Kien’in yıkımına yol açan kusurlu kişisel ilişkileri sergiler. Körleşme, totaliter düşünceye sahip bir kişinin kendini yok edişinin karanlık hikayesini anlatır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
İkinci Dünya Savaşı dolaylarında Alman edebiyatının en çok bilinen örneklerinden birisi olan Yedinci Haç, Hitler ve Nazi dönemi Almanyası’ndaki yaşamın ve toplama kamplarının dehşetin ilk elden anlatımını sunar okuyucuya. Kısmen de olsa gerçek Osthofen toplama kampında yaşananlara dayanan, hayali Westhofen kampına hapsedilen yedi adam ortak bir kaçış girişiminde bulunmaya karar verir. Kamp komutanı, her biri için bir haç diker ve kaçakları yakalamak için av başlar. Hikâye, ana karakter komünist George Heisler sadece üstün becerileriyle değil, aynı zamanda Gestapo’ya boyun eğmek istemeyen bir vatandaş ağının yardımıyla hayatta kalmayı başarmasına odaklanırken kamptan kaçan diğer altı kişinin yavaş yavaş ele geçirilmesini anlatır. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Dünya çapında çok satan ve uluslararası sansasyon yaratan Patrick Süskind’in beğenilen romanı Koku, bir adamın en büyük tutkusu olan koku alma duyusuna düşkünlüğü sonucu cinayet işlemeye başladığı bir hikâyeyi anlatıyor. 18. yüzyıl Fransa’sının kenar mahallelerinde, bebek Jean-Baptiste Grenouille tek bir üstün yetenekle doğar: mutlak bir koku alma duyusu. Daha henüz bir çocukken, Paris’in kokularını deşifre etmek için yaşar ve kendisine değerli yağları ve şifalı bitkileri karıştırmanın eski sanatını öğreten ünlü bir parfümcüye çıraklık yapar. Ancak Grenouille’in koku üzerine dehası öyle bir boyuttadır ki, öğrendikleriyle yetinmez ve pirinç kapı kolları ve taze kesilmiş ahşap gibi nesnelerin kokularını yakalamaya kafayı takar. Sonra bir gün, onun için esas olan “parfüm”ü yaratmak için her zamankinden daha korkunç bir arayışa sürükleyecek bir kokunun ipucunu yakalar: güzel bir genç bakirenin kokusu. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.