Alkol hakkında bilhassa ülkemizde en çok duyduğumuz şeylerden biri, şüphesiz alkolün bütün kötülüklerin anası olmasıyla ilgili birtakım değerlendirmeler oluyor. (“Bütün” kötülüklerin, öyle mi? Pek inandırıcı değil sanki…)
Bu doğrultuda yasaklar ve kısıtlamalar da giderek artarken keyifli sohbetlerin, eğlenceli gecelerin aktörü olduğundan pek bahsedilmese de neyse ki hâlâ tümüyle ulaşılamaz değil de yalnızca televizyonlarda izlediğimiz bir kavram haline gelmedi henüz. Ama coşkuyla beklediğimiz, hararetle izlediğimiz, hayatımızın hatırı sayılır bir bölümünü kaplayan televizyon dizilerinde alkolle öyle içli dışlı karakterler görüyoruz ki, insan “Biz bunca zaman içki niyetine sunta kemirmişiz!” diye düşünüyor. (RTÜK’ün yetkilerinin Hollywood’a kadar uzanmadığının göstergesi…) İşte televizyonun en “alkollü” 21 karakteri…
Uyarı: Saat 22.00’den önce okuyunuz!
Bira ve Homer Simpson, ayrılmaz ikili
“Alkol: Hayattaki bütün sorunların sebebi ve çözümü!”
Yıllardır hayatımızı şenlendiren Simpson Ailesi’nin şapşal, sevimli ve ayyaş babasıyla başlamazsak çok ayıp olurdu. Homer’ı Homer yapan iki şey var kuşkusuz: Bira ve televizyon. Hatta artık o kadar benimsedik ki, bu ikisini aynı cümlede duyduğumuz an beyinlerimizde otomatikman Homer Simpson resmi belirebilir. 26 sezondur içiyor Homer Simpson, umuyoruz ki bir 26 sezon daha içsin.
Norm Peterson: “Teröristler midemi ele geçirdi ve bira talep ediyorlar.”
Bazen, herkesin adınızı bildiği ve geldiğinize sevindiği bir yere gitmek istersiniz. Hepimizin dertlerinin bir olduğu bir yerde olmak istersiniz. İşte orası Cheers‘tır.
Hatırladınız değil mi? 1982’den 1993’e kadar süren efsane sitkom Cheers‘ın olayı zaten alkoldü. Çünkü dizinin tek ve ana mekânı bardı. Dolayısıyla herkes içiyordu tabii ama en çok Norm içiyordu. Norm için hayat demek bira demekti. Elinden bira bardağı düşmeyen Normie’ye “Ne istiyorsun?” diye sorulduğunda cevap belliydi: “Yaşamak için bir sebep: Bir bira daha!”
Bir Ankara Polisiyesi’nin başkomiseri Behzat’ı alkolsüz hayal edebiliyor musunuz?
Bu defa Ankara‘nın bağrında, depresif bir rakı masasında, Neşet Ertaş eşliğinde içiyoruz… Türk televizyonlarının efsane dizilerinden Behzat Ç.‘yi izleyenler bilir; dizideki ana karakterlerin neredeyse hepsi içiyor, üstelik iyi içiyor.
Bu yüzden çeşitli devlet büyükleri tarafından eleştirilmişliği, RTÜK tarafından takibe alınmışlığı da var dizinin. Ne de olsa buralarda öyle kolay değil kamusal alanda içmek! Ama en çok Behzat Başkomiser içiyordu, sürekli içiyordu, içmezse bir tuhaflık seziyordunuz, yabancılıyordunuz, o kadar içiyordu… Ama dizinin en akılda kalan sahneleri de içkili sahnelerdi.
Behzat Ç. severler bilir; Harun’un sarhoşken çektiği “Seviyorum merkez!” anonsu, Savcı Esra’nın şarap eşliğinde Behzat’a kalbini açması, Behzat’ın yine sarhoş bir anında kapıya dayanıp Savcı’ya evlilik teklif etmesi, Neşet Ertaş’lı rakı sofraları, Akbaba’nın evindeki o efsane iç dökmeler… Bunlar unutulur mu hiç? Neredeyse “iyi ki alkol batağında sürükleniyor karakterler” diyecek oluyor insan…
Efsane dizi The Wire’ın Bunk’ı kadar sarhoş olabileceğinizi sanıyor musunuz? Asla!
Wire‘ın televizyon tarihinin gelmiş geçmiş en iyi dizilerinden biri olduğu çoğunluğun takdiri. Behzat Ç.’ye yöneltilen “Sarhoş polis mi olur, bunlaaar emniyeti karalama girişimleri!” misali eleştiriler nedense (!) Wire‘a yöneltilmese de, Baltimore’daki polislerin de hatırı sayılır bir kısmı teknik olarak alkolikti hatırlarsanız.
Bunk’ın durumuysa, alkolizmden bir tık ötedeydi sanki. Bildiğimiz sarhoşluk tanımları, Bunk’ın sarhoşluğunun yanında bir hayli sönük kalıyor. Hepiniz sarhoş olabilirsiniz ama Bunk kadar sarhoş olamazsınız. Neyse ki olamazsınız zira olsanız kendinizi bir geceyarısı tanımadığınız birinin evinin banyosunda, küvette kıyafetlerinizi yakmış ve pembe bir bornozla oturmuş ağlamaklı bir halde bulabilirdiniz.
Jimmy McNulty yerli dizilerden birinde olsaydı kesin kanal kapatırdı
Dediğimiz gibi Wire‘daki polisler içer, en çok Bunk içer ama McNulty’nin sarhoşluğu da pistir. Acar dedektif Jimmy McNulty ortamlarda “asi, çapkın ve alkolik” olarak bilinir. Ne zaman canı sıkılsa içer -ki çoğunlukla canı sıkkındır- ne zaman keyfi yerine gelse yine içer.
Kendisini çoğunlukla birayla görsek de aslında belirli bir içkisi de yoktur. Sarhoşken yediği naneler de saymakla bitmez; arabasına atlayıp kaza yaptıktan sonra bir de üşenmeyip o kafayla sigorta parası için aynı kazayı “kılıfına uydurarak” yeniden yapması; sokağın ortasında arabasının üzerinde “ahlaka mugayir” bazı eylemlerde bulunması… Kısacası sarhoşken yanında bulunmak isteyeceğiniz son insandır McNulty.
Siz siz olun Shameless’tan Frank Gallagher’la aynı masaya oturmayın. Dünyaları içer, hesabı da size kitler!
Her ne kadar kendini “baba, öğretmen, akıl hocası, küçük gemilerinin kaptanı” olarak tanımlasa da, Shameless‘ın alkolik babası Frank’in bunların hiçbiri olmadığı ve olmayı da pek umursamadığı aşikâr.
Televizyonlarda gördüğümüz muhtemelen en kaygısız, en ayyaş, en bağımlı ve en keyfine düşkün insan Frank. İkinci karaciğerini de içkiye banmaktan pek sakınmayan bu herif sadece alkolle değil, tüm keyif verici maddelerle ziyadesiyle içli dışlı. “Anı yaşa” diyen Romalı şair Horatius, Frank’in gününü nasıl gün ettiğini, ‘Carpe diem’ felsefesinin nasıl dibine vurduğunu görse muhtemelen yazdığından büyük pişmanlık duyardı.
Gerçek hayatta bir barda karşımıza çıksa en iyi ihtimalle hesabı bize kitleyecek olan Frank’ten koşarak uzaklaşmak isteyebiliriz, ama belki de sarhoşken yaptığı eğlenceli sistem eleştirilerini dinlemek için küçük bir bedeldir bu. (Yine de masadan ayrılırken ev anahtarlarını ve cüzdanı kontrol etmek gerek.)
Futurama’nın Bender’inin bahanesi hazır; adam alkolle çalışıyor!
Animasyon dizi Futurama‘nın haylaz robotu Bender’ı listeye almamak büyük bir hata olurdu. Çünkü Bender’ın içmek için mükemmel bir bahanesi var: Alkolle çalışıyor!
Evet, teknik olarak o da bir alkolik çünkü alkolsüz kaldığında çaresiz, ümitsiz, zavallı bir karaktere dönüşüyor. Ama Bender’ın yaşamak için alkole ihtiyaç duyması elbette onun yalnızca “ihtiyaçtan” içtiği anlamına gelmez. Bender tam bir parti adamı. Hayatını birkaç kelimeyle özetlemek mümkün: Alkol, kumar, hırsızlık ve puro.
The Big Bang Theory’nin Penny’si üstün zekâlıların arasında kala kala üstün içicilik mertebesine ulaştı
Penny’ye “alkolik” demek biraz haksızlık olur aslında. Sık ve çok içtiği doğrudur ama aslında hepimiz gibi içiyor Penny. Keyiflenince, acı çekerken, dertlenince, sinirleri bozulunca içiyor. Ayrıca itiraf edelim; bir avuç üstün zekalı bilim insanının arasına düşsek, Sheldon Cooper gibi obsesif kompulsif bir adamla sürekli iletişim kurmak zorunda kalsak, biz de kendimizi içkiye vururduk muhtemelen.
How I Met Your Mother ekibi dizi boyunca çoluğun çocuğun rızkını alkole yatırdı
How I Met Your Mother‘ı tanımlamaya “olay bir barda geçiyor” diye başlasak başımız ağrımaz. Hikâyenin ana mekânlarından biri; önce Lily ve Marshall’ın, sonra Ted’in, arada bir dönem Robin’in olan evin hemen altında yer alan meşhur bar MacLaren’s.
Dokuz sezon boyunca hayatımızda olan dizinin en komik anları, en akılda kalan sahneleri MacLaren’s’taki masada geçti. Dizi boyunca sık sık buluşulan o barda, o masada harcanan içki parasının haddi hesabı yoktu.
Karen Walker: “Koltukaltı deodorantlarındaki alkolü emebilirim.”
New York’ta yaşayan dört komik insanın hikâyesini anlatan, bir zamanların en çok sevilen dizilerinden biri Will & Grace‘i izleyenlerin sosyetik, zengin ve alkolik Karen Walker’ı unutmuş olmasına imkân yok. Hizmetçisi Rosario dışında Karen’ı hayatta tutan tek bir şey vardı; alkol. İçkisiz kalsa, kendi tabiriyle “koltukaltı deodorantlarındaki alkolü emebilecek” kadar ayyaş ve eğlenceliydi Karen.
Lucille Bluth’ı elinde içki kadehi olmadan gören var mı?
Arrested Development izleyicilerine küçük bir soru: “Lucille Bluth’ın ayık olduğu herhangi bir sahne hatırlıyor musunuz?” Hayır mı? Biz de öyle düşünmüştük.
Galiba kendisini elinde bir içki olmadan hiç görmedik. Doğal halinin sarhoş hali olduğuna izleyiciler olarak ikna olmuş durumdayız.
Bütün erkekler alkolikti ama Calamity Jane hepsini içki masasında gömebilirdi
Bütün erkeklerin sarhoş gezdiği bir çağda, Calamity Jane masadaki tüm erkekler bayılana kadar içebilirdi. HBO’nun efsane dizilerinden, 1800’lerin sonlarını konu alan Deadwood’taki en dikkat çekici kadın karakter olmasının sebebi sadece alkole düşkünlüğü değildi elbette.
Gerçekten yaşamış bir kadın kovboydu Calamity Jane ve aynen dizide işlendiği gibi, sahiden de çoğunlukla sarhoştu. Hatta yazılanlara göre, onu öldüren şey de alkol olmuş. R.I.P!
It’s Always Sunny in Philadelphia’daki karakterlerin kafaları neden bu kadar güzel sandınız?
Eee içecekler tabii, ne de olsa Philadelphia’nın en kötü barını işletiyorlar. Zaten ekibin tamamı sarhoş olmasa dizi de var olmazdı. İzlerken güldüğümüz bütün o saçma sapan, eğlenceli olduğu kadar korkunç ve absürt fikirler de alkolün etkisi değil mi?
Her bölümün bambaşka bir saçmalığın içinde aktığı bu enteresan dizideki karakterlerin hepsi o kadar sarhoş ki, oyuncuların havaya girmek için gerçekten içmek zorunda kaldıklarını düşünmeden edemiyor insan.
Televizyonlarda gördüğümüz en elit ve janti alkolik: Don Draper
Don Draper cinsiyetçi dünyasından bildiriyor: “İçiyoruz, çünkü hak ediyoruz. İçiyoruz, çünkü erkekler içer.”
1950’lerin “erkek egemen” kavramının vücut bulmuş Mad Men dünyası, zengin hayatları, janti takım elbiseleri, şık ofisleri ve herkesin hayran olduğu işleriyle kendine aşık erkeklerin “yaşam mücadeleleri”ni konu alıyor. Yaşam mücadelesi derken bol sigara, bol içki -tabii ki kalitelisinden- lüks hayat ve sekreterlerle kırıştırdıkları öğle aralarından bahsediyoruz. Diziyi başkarakter Don Draper başta olmak üzere, bir sürü “sofistike alkolik” çekip çeviriyor haliyle.
Alkolik hareketin engellenemez bir neferi: Charlie Harper
“İçmek bir maratondur, sürat koşusu değil.”
Televizyon dizilerinin bol içen, bol sevişen, çapkın, kendini beğenmiş, zengin adamlarından biri; en uzun soluklu ve en çok izlenen sitkomlardan birinin, Two And A Half Men‘in -bir yere kadar- başkarakteri; Charlie Harper. Alkolsüz Charlie, Charlie’siz de alkol seven karakterler listesi olmazdı herhalde.
Karakterin, gerçek hayatında da alkolle bir hayli içli dışlı olan Charlie Sheen tarafından canlandırılması da cabası.
Game of Thrones evreninde yaşayıp alkolik olmamak nasıl mümkün olabilir, aklımız almıyor!
“Sürekli sarhoş gezmek kolay değil. Kolay olsa herkes yapardı.”
Game of Thrones‘un herkesin hayranlığını kazanan küçük ayyaş şeytanı ne içkiyle ne de kadınlarla derin münasebetinden zerre kadar utanç, yahut pişmanlık duymuyor; duymamalı da zaten! Korkunç, kanlı, vahşet dolu, entrikaların gırla gittiği bir evrende yaşamasına rağmen hepimizi güldüren o esprili mizacının kaynağı belki de içki şişeleridir.
Umuyoruz ki önümüzdeki sezonlarda, hoyratça öldürülen Game of Thrones karakterlerinden biri olmaz diyor ve buradan başta George R. R. Martin olmak üzere tüm dizi yazarlarına sesleniyoruz; “Şu kadarcık bir Tyrion Lannister sahneleri keyfimiz var, onu da elimizden almayın lütfen vicdansız senaristler!”
Hey gidi X-Files’ın Mulder’ı, sen böyle alkolik çapkın Hank Moody’ye dönüşecek adam mıydın?
X-Files‘ın Mulder’ı olarak hayatımıza giren oyuncu David Duchovny‘nin canlandırdığı, Californication‘ın yakışıklı yazarı Hank’i tanımlamak için ilk seçeceğiniz kelime “alkolik” olmazdı, “çapkın” olurdu. Adam tam bir Casanova! Birlikte olduğu kadınları saymaya kalkmak nafile.
Zaten hikâye de Hank’in seks, uyuşturucu ve alkol dolu hayatıyla kızına ve eski karısına duyduğu bitmek tükenmek bilmez sevgi arasında gidip geliyor sezonlar boyunca. Fakat iyi içiyor Hank, sürekli içiyor, içtikçe içiyor. “Adam sünger gibi içiyor” denir ya hani, işte orada sözü geçen adamı hepimiz bir yerlerden tanırız; atıfta bulunulan süngerse Hank Moody’dir.
İşler Güçler ekibinin bazen keyifli bazen melankolik içki sofralarını özlemediniz mi?
Türkiye televizyonlarının başına gelen nadir dizilerden biriydi İşler Güçler; hem güldürüyor, hem sektörün kara düzenine ayna tutuyordu.
Dizinin oyuncularıyla aynı adlı başkarakterlerine alkolik demek biraz ayıp olur aslında. Ama uzun zamandır Türkiye televizyonlarında görmediğimiz, muhtemelen uzun zaman da göremeyeceğimiz keyifli rakı sofraları kuruluyordu hemen hemen her bölüm ve işte sırf o keyifli sofraların hatırına, yazmasak olmazdı Ahmet Kural-Murat Cemcir-Sadi Celil Cengiz üçlüsünü.
İçki yasağı hikâye: Boardwalk Empire’dan Eli Thompson
Televizyonda izlediğimiz her sarhoşluk hali eğlenceli değil elbette. Bazı alkolikler insanı hüzünlendiriyor da. 1920’lerde başlayan ve Amerika’daki içki yasağı dönemini konu alan Boardwalk Empire‘daki tek sarhoş, dizinin başkarakteri Nucky Thompson’ın kardeşi Eli değil tabii.
Yasak hikâye, herkes içiyor… Ama sezonlar ilerledikçe hayatındaki dram unsurları da artan Eli’ın hali içler acısı. Çaresizlikten, ümitsizlikten alkol batağına saplanan hayatlar konulu bir Samanyolu dizisinin başrolü olsa yadırgamazdık, öyle bir içmek bu.
Alkolizmin en sevimsiz hali: True Blood’dan Lettie Mae Thornton
Vampirler, cadılar, şekil değiştirenler, periler, kurt adamlar… Kısacası doğaüstü canlılar diyarı True Blood‘ın aksi ve huysuz kızı Tara’nın annesi de hiç de eğlenceli olmayan, dramatik alkolik karakterlerin arasında. Hayatı boyunca sorunlu ve sorumsuz bir anne olmuş Lettie Mae; alkolizmden bir noktada kurtuluyor kurtulmasına ama bu defa da kendini dine veriyor ve çekilmez bir muhafazakâra dönüşüyor.
Vampirlerden ve diğer “normal olmayan” insanlardan nefret ediyor, kendi kızını bile vampir olduktan sonra reddediyor. Aklı başına geldiğindeyse tabii ki iş işten geçmiş oluyor. Dizinin en sinir bozucu karakterlerinden biriydi Lettie Mae. Alkol bazen gerçekten de bazı kötülüklerin anası olabiliyor demek ki!
Bonus: İçimizden biri, sosyal alkolik Cemil!
https://www.youtube.com/watch?v=Z6RXMqEcgHs
“Sevim koş, Katil geldi.”
Hollywood bilmez tabii, bu topraklardan bir “Benim adım Cemil!” geçti… Ailemizin sinir bozucu ayyaşı Cemil’i elbette hatırladınız! Hayatımızda bu listedeki alkoliklerin hiçbiri yokken 90’ların beynimize kazıdığı, ne yapsak aklımızdan silemeyeceğimiz Bizimkiler‘in pencere baykuşu Cemil vardı. “Sosyal alkolik”ti Cemil. Bizden biriydi…