İzledikten sonra film hakkında konuşmak, yazmak, düşünmek, kızmak ya da oturduğumuz yerden kıpırdayamayacak kadar etkilenmek ne güzeldir değil mi? Son bir kategori var ki; o da istesek de düşünemediğimiz, kafa karıştıran filmler. Onlar bittiğinde acaba ne izlediğimizi, bize kattığı bir şey var mı ve onu alabildik mi, peki şimdi ne yapmalıyız diye düşünürken ucu olmayan boşluklara sürükleniriz. Bu kategoriye mensup filmler listesini sunuyor, boşluklarda iyi yuvarlanmalar diliyoruz.
1. Pieles
1991 doğumlu İspanyol yönetmen Eduardo Casanova, izleyenlerin büyük çoğunluğunu rahatsız edebilecek deforme olmuş insan görüntüleriyle pudra pembe gibi yumuşak geçiş renklerini birleştirdiği filmi 2017’nin en garip filmleri arasında yer alıyor. Filmin gösterimi yapıldığı Cannes Film Festivali’nden övgülerle döndüğünü de eklemek gerek.
2. La Danza de la Realidad
Filmin yönetmen koltuğunda deliliğinin su götürmez olduğu Alejandro Jodorowsky oturuyorsa o filmin garipliğine şaşırmamayı öğrenmemiz gerek sanıyorum. Doğduğu Şili’de ailesinin göçmen olmasından dolayı çocukluğu zorluklarla geçen Jodorowsky, hikaye gerçeğe dayanmasına rağmen öyle bir kurgu yapıyor ki filmi gördüğümüz ilginç rüyalara benzetmekten geri duramıyoruz.
3. Filantropica
‘Hikayesi olmayan dilenci açlıktan ölmeye mahkumdur.’ diyen filantropica kara mizah öyküsü, senaryosu ve temposuyla izlenmesi gereken bir kapitalizm eleştirisi.
4. Taxidermia
Macar asıllı yönetmen György Pálfi’nin başta Cannes olmak üzere birçok film festivalinde hayranlık ve şaşkınlıkla karşılanan filmi Taxidermia. Bir ailenin üç kuşak erkeklerinin hayatlarına odaklanan film, itiraf etmek gerekirse sağlam bir mide istiyor. Filmin müziklerini elleri öpülesi Amon Tobin’in yaptığını not düşerken bir parçasını bırakmadan olmaz.
5. Men and Chicken
Kuzey Avrupanın koca yürekli kara mizahçıcı Anders Thomas Jensen, bu filminde de sanki diğer filmlerinde aynı kişileri oynatmamış gibi yepyeni hallerde çıkarıyor oyuncularını karşımıza ve her defasında biraz daha şaşırtıyor. Gabriel ve Elias isimli birbirinden çok zıt iki kardeşin garip hikayelerini izliyoruz. Film aynı zamanda kahkaha
attıran saçmalıklar, şahane bir atmosfer, nefis çekimler, birazcık iğrenme ve en önemlisi biricik Mads Mikkelsen bulunduruyor.
6. Réalité
Senarist ve yönetmenliğini Quentin Dupieux’ün yaptığı Realite, her geçen dakika biraz daha birbirine karışan ve karıştıkça keyfi katlanan filmlerden. Reality adında bir kız, babasının eşyaları arasında bir VHS kaset bulur. Aynı günlerde televizyonda bir şov programında çalışan kameraman Jason, mükemmel bir çığlık kaydının peşindedir. Sürekli bir rüyadan uyanıp diğerine başladığınız filmde Philip Glass’ın Music with Changing Parts‘ı ile düşüp kalkıyorsunuz.
7. La leggenda di Kaspar Hauser
Prens Kaspar Hauser’in çocukluğundan bu yana kayıp olan bedeni Akdeniz’de Sardunya kıyılarında ortaya çıkar. Bu ıslak ortaya çıkış adada yaşayan küçük topluluğun hayatını bir miktar değiştirecektir. Kaspar Hauser’in 1800’lerin başında bir soylunun gayri meşru çocuğu olarak Almaya’da yaşadığı ve bilinmez bir şekilde ortadan kaybolduğu (öldürüldüğünü düşünenler çoğunlukta) sanılıyor. Bu filmde de Kaspar’ın bilinmez bir zamanda ve mekanda ortaya çıkışını izleyip müzikleriyle şölene giriyoruz.
8. Holy Motors
Fransız yönetmen Leos Carax’ın 13 yıl ara verdikten sonra çektiği ilk uzun metraj filmi, Cesar karakteri ve onun “randevu” adı altında büründüğü kılıklar arasında gidip geliyor. Kadrosunda Kylie Minogue, Eva Mendes, Edith Scob ve Michel Piccoli gibi isimleri bulunduran Holy Motors gösterimi yapıldığı yıl Cannes’da övgü alan yapımlardan.
9. Ex Drummer
İçinde normallik adına çok çok az şey barındıran Koen Mortier filmi, rock gruplarına davulcu arayan topluluğun egzantrik tavırları ve fantastik olayları içinde gidip geliyor. Değinmeden geçmeyelim, müzikleri de harika.
10. Liza, a rókatündér
Çekilmiş klişe filmlerle keyfince dalga geçen Macar yapımı, listenin anlamlandırmakta güçlük çekilen ikinci filmi olma ünvanına sahip.
11. Upstream Color
Birinci filmi ise sona sakladık. Film anlamamayı geçip izleyenin sinirini bozma durumuna sahip. Yönetmeninin Primer’den tanıdığımız Shane Carruth olduğunu öğrenince taşlar yerine oturuyor tabii. Sinema külliyatınıza güveniyor, metaforları kabarcıklı poşet gibi patlatıyorum diyorsanız sevebilirsiniz.