Yerli dizilerimizde depresif, dertli ve hatta bazen intihar eğilimli gençlerimizin sığındığı karakterler vardır. Bu kişi; bazen çilingir sofrası kurmuş bir balıkçı, bazen muhitin meczupu bazen de evsiz bir sokak insanıdır.
Zaman zaman gençlerimiz bu yapımların etkisiyle, derdini anlatmak ve vereceği tavsiyelerin ışığında yaşadığı depresyondan kurtulmak için, sahilleri arşınlayarak bir bilge balıkçı arıyorlar. Küçük balıkçı teknelerinin bulunduğu limanlarda takılan balıkçılara giderek; “Abi içinizde bilge balıkçı var mı?” diye soruyor kah tiye alınıyor kah kürekle kovalanıyorlar…
Biz de yerli dizilerimizin danıştayı olan bu karakterlerden bir derleme paylaşmak istedik;
1. Mahallenin Muhtarları’nın Akıllı Deli’si
2. Çılgın Bediş’teki Balıkçı Peyami
3. Yangın Ayşe dizisinin Şiir Babası
4. Küçük Onur’un sırdaşı, Türk dizi tarihinin bir numaralı efsanesi Gecelerin Yargıcı
5. Kurtlar Vadisi’nden aynı zamanda neyzen ve ebru sanatçısı da olan Ömer Baba
6. Üsküdar’a Giderken’in Ziya Baba’sı
7. Süper Baba’nın dert anlatılan yatırı Ethem Dede
8. İşler Güçler’deki Rüstem Abi de atanamamış bir bilge mentor sayılabilir
9. Gecenin Öteki Yüzü dizisinden Müşfik Kenter’in canlandırdığı karakter
10. Ekmek teknesi dizisindeki Fırıncı Baba
Ve konuyla ilgili kısa bir öykü
Antidepresanlar, psikologlar, terapiler para etmemişti. Artık emindim derdimin tek çaresi bir “Filozof Balıkçı”ydı. Evet, bilge bir balıkçı…
Kız kulesi yakınlarındaki balıkçı limanında plastik bir tabure üzerinde çayını yudumlayan bir amca gözüme ilişti. Beresi, uzun beyaz sakalları, sigaradan sararmış bıyıkları, sarı çizmeleri… Her şey tastamamdı. Eğer bu da aradığım bilge balıkçı değilse “b” planım olan bar filozofu arayışlarına başlacaktım.
“Amca meraba, siz bilge balıkçı mısınız acaba?” diye sordum. “Ben balıkçı değilim ki.” dedi tersler gibi. “E napıyon o zaman burda?” diye çıkıştım. “Çay içiyom.” dedi.
Balıkçı olmadığı gibi ayrıca arıza bi tipe de benziyordu. Amca bana iyice sarmadan ufaktan uzamayı düşünüyordum. “Peyki, afiyet ola o zaman.” dedim ve yürümeye başladım. “Dursana!” diye arkamdan bağırdı. Sesini yükseltince az biraz tırstım, hemen gidip “Buyur abi.” dedim.
“Balıkçı değiliz dediysek, bilge de değiliz demedik.” dedi. “Doğrudur abi” dedim. Karşıdaki kayıklardan birisini göstererek “Bak şu mavi kayıkta dümenin altındaki dolapta rakı şişesi var. Onu kap gel de dertleşelim seninle.” dedi. “Abi sana da bilge balıkçı dedik, bilge beleşçi çıktın. Afurtamam ben kimsenin malını. Hem ayrıca sen bize kayıkçı dayağı mı yedireceksin. Kaçamayız da üstümüze ağ atıp yakalarlar, görüyoruz hep filmlerde felan.” dedim. Öksüre öksüre güldü. Sonra iğrenç sesler çıkartarak boğazını temizlemeye çalıştı. “Ben kimse yokken buralara göz kulak oluyorum, onlar da benden balığı, piyizi esirgemiyolar sağ olsunlar.” dedi. “Sen de yolunu iyi bulmuşun amca.” dedim. “Uzun etme de hadi kap gel.” dedi.
Çay bardaklarına rakıları doldurdu. “Anlat bakalım genç, neymiş derdin?” diye sordu. “İşte manitacılık işleri.” dedim. “Açılamıyor musun kıza?” diye sordu. “Nerdeee” dedim, “Ben açılma faslını geçeli çok oldu. Yıllarca birlikteydik zaten; ama başkası da ona açılmış, bizimki de ona açılmış saçılmış…” diyip sustum. “Eeee” diye devamını sordu. “Eeee’si işte önce boynuzu yedik, karşı tarafla ilişkiyi sağlama alınca da tekmeyi koydu.” dedim. Yine öksüre öksüre güldü kavas.
“Amca sen psikopat mısın niye gülüyosun derdime!” diye çıkıştım. “Bak genç” dedi, “Ben yıllarca sevdiğim yavuklumu düğün arabasında gelin olarak görseydim ne yapardım biliyor musun?” dedi. “Hee biliyom. Öksüre öksüre gülerdin” dedim. “Hayır” dedi, “Hemen arabanın önünü keserim. Damat kerizinden yağlı bi zarf kapmadan da bırakmam. Sonuçta yıllarca emek verdik o kadına.” dedi ve yine öksüre öksüre gülmeye başladı hayvan. “Öksürüğünde boğul emi” diye mırıldandım.
Sonra birden ciddiyete kesti. “Sen bana işte ‘eski sevgilimi yeni sevgilisiyle el ele gördüm içim cız etti’ diyorsun ya hani; peki ya yeni sevgilini eski sevgilisiyle el ele görseydin?” diye sordu. Gerçi ben amcaya “kızı beni aldattığı sevgilisiyle gördüm” falan dememiştim ama amca ilk defa dişe dokunur bir şey söylemişti.
“Sevgiliden bi dilek hakkın olsaydı ne dilerdin peki ondan?” diye sordu bana. “Sevgiliden dilek hakkım olsa giden sevgiliden değil, gelecek olandan dilerdim. Eskisini aratmamasını dilerdim.” dedim. “Bak işte işi kapıyosun sen de.” dedi. Ben de amcaya “Sen ne dilerdin?” diye sordum. “Bi kere daha vermesini!” dedi ve ardından çok gürültülü bir kahkaha daha patlattı.
“Amca sen de bizimle iyi kafa açıyon maşallah. Senin hiç olmadı mı gönül yaran?” dedim. “Oldu olmaz mı hem de 32 sene sonra ilk defa gördüm kendisini geçen ay.” dedi. “Aaa nerde rastladın amca?” diye sordum. “İzdivaç programında gördüm.” dedi ve güldü yine. Ben de gülümseyerek “E talip gideydin amca.” dedim. “Karı, taliplerimin emeklisi varsa gelsin, dedi. Ben emekli değilim ki.” dedi gülerek. “E amca” dedim, “Sen de bu yaşa kadar azcık gayret edeydin, ömrün beleşçilikçe geçmiş, emekli bile olamamışsın. Sorumsuzsun amca.” dedim. “Senin de sevdiceğini başkası d*düklüyo ona bakarsan.” diye çirkinleşti birden. Anladım ki bizim ferrarisini satan bilgeye alkol yaramıyor. “Terbiyesizleşme amca” dedim, “Yakışıyo mu kaç yaşında adamsın” diye eyyorlamalarımı sürdürdüm. Ayağa kalktı ve “Denize atarım lan seni!” diye tehtidler savurmaya başladı. “Baban yaşında adamım ben senin saygılı ol.” dedi.
Ben de ayağa kalktım. Bana yetişemeyeceği mesafeye kadar uzaklaştıktan sonra “Saygı yaşla deil icraatle olur.” dedim, “Bütün gün denize bakıyosun, g*tünü kaşıyosun. Kimseye bi hayrın yok. Safi zararsın. Bi de leş gibi kokuyosun!” dedim ve dönüp uzaklaşmaya başladım. Limanın öte tarafından 3 adam geliyordu. Gelenler, amcanın teknelerine sahip çıktığı balıkçılardı herhalde. Adamları görünce amca “Yakalayın p*çi, hırsız o.” diye bağırdı. Adamlar bir yakınlarına fenalık yapmışımcasına beni kovalamaya başladı.
Neredeyse Kadıköy’e kadar koştum. Adamlar takibi bıraktıktan sonra, ne olur ne olmaz diye, birkaç kilometre daha koştum. Neyse, demem o ki bir derdiniz olursa bilge balıkçı aramayın. Blog falan yazın.