Batıda 19. yüzyılda adeta bir moda akımı gibi birbiri ardına akıl hastaneleri açılmış. Bunda psikiyatri biliminin profesyonel şekilde yapılmaya başlanmasının etkisi büyük. Bugün çoğu terk edilmiş olan bu hastaneler ıssız avluları, tekinsiz koridorları ve duvarlarına hapsolup kalmış çığlıklarıyla bir gerilim filmi setini andırıyor.
Karşımıza çıkan bu etkileyici görsellere ülkemizin kökleri Osmanlı’ya kadar dayanan ilk akıl hastanesi Toptaşı Bimarhanesi ve şamanizm geleneklerimizin deliliğe bakışını da ekledik.
Buffalo State Hastanesi, NY
Deliliğin tarih boyunca lanetlenmişlik, cadılık, öcü, öteki tarafla iletişim halindeki gibi algılarının sebebi sadece Hollywood sineması değil. Kurandan iki ayet tırtıklayarak gişe garantili cinli, perili filmleri keşfeden Türk sineması hiç değil. Dolayısıyla o filmlerde gözlerini belertip, ani çığlıklar – bir anda susmalar ve histerik kahkahalar kombinasyonunda oyunculuk kasan dandik artistler hiç hiç değil.
Hudson River State Hastanesi, hastaların diş fırçaları
Geçen yüzyıla ait olsalar da aslında modern zaman disiplin ve düzenine sahipler. Çünkü delilik çağlar boyunca hep zincirlenmiş. Delileri zincire vurmayıp onlara toplumda sağlam payeler veren bizden başka ırk var mı bilmiyoruz. Cidden bak. Eskiden çok tatlı bir toplulukmuşuz. Ama çok çok eskiden. Türkler olarak Anadolu’ya girmeden önce biliyorsunuz şamandık.
Şamanizmde deli, cadı değil cemaat lideri kanaat önderi gibi
Şamanlık hayatı doğa olaylarının şekillendirdiği, doğaya bağlılığın ve saygının Greenpeace x 1500 olduğu çok şahane bir inanış. Şamanlar delilerin üst tarafla, yani gökler katındaki yağmurları yağdıran, fırtınalar çıkartanlarla iletişim kurabildiklerine inanmışlar. Delilerin tuhaf sesler çıkarmalarını değişik hareketler yapmalarını bu şekilde sebeplendirip onlara saygı duymuş, ellerine asalar verip, süslemiş püslemişler. Aslında durumdan biraz tırsmışlar da diyebiliriz.
Yani şamanizmde deliler bir nevi kanaat önderi, cemaat lideri statüsüne gelmişler. Eğer beyindeki hasar kalıtsalsa ,mesela delinin oğlu da rahatsız olarak dünyaya gelmişse, bu yeteneklerin babadan oğula aktarıldığı inancıyla çocuk büyüdüğünde ona da büyücü ve doğayla iletişim kurabilen kutsal varlık payesi verilirmiş. Böylece delilerle içiçe kardeş kardeşe güzel bir hayat kurulmuş.
Osmanlı’da deliler ve Toptaşı Bimarhanesi
Avluda gramofon eşliğinde oynayan deliler
Türkiye’de modern psikiyatrinin başlangıcı 1873 yılında Süleymaniye Bimarhanesi’nin Üsküdar Toptaşı’na taşınması olarak kabul ediliyor. Toptaşı Bimarhanesi, tüm hastaları ve personeliyle birlikte 1927 yılında Bakırköy‘e devredilene kadar Osmanlı ve Cumhuriyet’in en büyük akıl hastanesi olarak hizmet vermiş.
Batı gören Osmanlı bürokratının serzenişleri
Toptaşı Bimarhanesi erkek hastalar
Tanzimatla birlikte batıya daha sık seyahatler yapan Osmanlı devlet erkanı gördükleri uygulamalardan hayli etkilenirler. Seyahatname-i Londra* adındaki, bir Osmanlı bürokratının aslen 1 Mayıs 1851’de açılışı yapılacak olan Londra Uluslararası Sanayi ve Hammadde Fuarını gezip görmek amacıyla kaleme aldığı yazının, akıl hastaneleriyle ilgili bölümününe bakalım:
…Bununla birlikte delilere zerre kadar eziyet ve sıkıntı verilmiyor. Kendilerine iyi muamele yapıyorlar ve yeme içme ve eğlenmelerine çok özen gösteriyorlar. Ayrıca bunlara tiyatro oyunları gösteriliyor, türlü hokkabazlıklar yapmalarına müsaade ediliyor. Her gün bunların başlarına soğuk sular dökerek dimağlarındaki harareti gideriyorlar. Önlerine tavla, dama, satranç gibi oyun takımları koyarak istedikleri oyunu oynatıyorlar. Bazen çay ve şerbet gibi şeyler kaynatıp verirler.
Yakılmış ölülerin sahipsiz külleri, Oregon State Hastanesi
Bürokratların yazdıklarından edinilen ortak izlenim batının sağlık konusunda Osmanlı’dan çok daha ileride olduğu yönündedir. Osmanlı’da tabii ki tımarhaneler vardır ama bunlar hastaları daha çok kapalı tutma ve izole etme üzerine işlev görür. Osmanlı’da tımarhaneleri gezen batılıların yazdıkları ise bizim bürokratların hayranlık kelimelerinin tersine daha çok dehşet belirten tanımlar olmuş.
Güzellik salonu, Trenton State Hastanesi
1838 yılında Avrupa’daki hastaneleri gezerek İstanbul’a kadar gelen Amerikalı doktor Pliny Earl, Süleymaniye Bimarhanesini ziyarete eder. Yazdıkları daha çok delilerin zincirlenmesine olan şaşkınlığı üzerinedir. Earl, hastanede kırk yıldan fazladır kalmış olduğu söylenen bir hastayı şu şekilde tarif eder:
… saçları tam anlamıyla karışık lüleler halinde oldukça sık bir biçimde boynundan ve omuzlarından dökülüyordu. Kafası meşhur “David’in Habil’in ölümünü düşünen Kabil” resmindeki Kabil figürünün gerçeği olabilecek eşsizlikteydi.*
Terk edilmiş hasta bavulları, Bolivar State Hastanesi
Pliny Earl tarifine şöyle devam ediyor: Dört uzvu da yerde olacak şekilde çömelmiş, dizleri ve dirseklerine dayanmış bir şekilde kafasını ve ellerini içinde hâlâ canlı közler bulunan mangala tutuyordu. Kendisine yöneltilmiş olsun ya da olmasın söylenen her şey kocaman kafasını yavaşça döndürmesine ve korkunç yüzünü daha doğrudan göstermesine neden oluyordu. Dementia’nın (psikoz) çarpıcı bir örneği idi.*
Deli gömleği, Logansboard State Hastanesi
Aslında insanın aklı o hep anlatılan akıl hastalarını musiki yoluyla tedavi etme yoluna giden Osmanlı’ya gidiyor. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu ve 13. Osmanlı Padişahı II.Beyazıd’ın 1488’de Edirne’de kurduğu Darüşşifada bu yöntem benimsenmiş hatta daha sonraları 1888’de Amerika’daki Philedelphia hastanesinde benzer bir model kullanılmış.
Hasta elbiseleri, Clarinda State Hastanesi
Edirne’de de o dönem hastanede kullanılan kase, kavanoz, şişe, nimten (Kısa gömlek) cerrahlar ve hastalar için pamuklar, hizmetçiler için önlük, gecelik entari gibi kayıtlar bulunuyor.
Lobi, Yankton State Hastanesi
Hastalar için kullanılan ilaçlar arasındaysa bal, misk, beyaz amber, katur, gül suyu, hindistan cevizi, kuru gül, ayva, nar, limon suyu, defne yağı, badem yağı gibi maddeler varmış.
Otopsi salonu, St. Elizabeth Hastanesi
Tanzimat zamanında batıya gidip gördüklerini yazan bürokratların kayıtlarında su sesiyle tedavi ve fıskiyelerden de hayranlıkla bahsedilmiş.
Tipik bir koridor, Buffalo State Hastanesi
Aslında bu yöntem de Edirne’de yaklışk 500 yıl önce benimsenmiş. Bugün adı “Sultan II. Bayezıd Külliyesi Sağlık Müzesi” olan tesiste şadırvandan fışkıran suların kubbeye kadar yükseldiği yazılmış. Haftada üç gün düzenlenen musiki konserleri, su sesinin hastalara verdiği huzurla birleşerek külliyenin duvarlarında yankılanırmış. İnsan istemeden de olsa iki ileri bir geri gidişimiz kaderimiz mi diye düşünmeden edemiyor.
*Pliny Earl ve Seyahatname-i Londra Kaynak: Delilik, Siyaset ve Toplum / Toptaşı Bimarhanesi (1873 – 1927) Fatih Artvinli