2016’dan bu yana Hollywood, tarihinin neredeyse en politik zamanlarını yaşıyor. 2016’da Afro-Amerikalıların sektördeki eşitsizliği “#OscarSoWhite (Oscar Çok Beyaz) şeklinde eleştirilmiş, bazı Afro-Amerikalı oyuncuların törene katılmayacağını belirtmesiyle başka bir boyuta taşınmıştı. 2017’nin başında ABD Başkanı olarak göreve başlamasıyla birlikte Trump, Hollywood’un eleştiri oklarının merkezi olmuş, politikaları törende protesto edilmişti. Her sene şiddetini bir tık daha artıran bu politik rüzgâr, bu sene aslında hiç olmadığı kadar olumlu yönde kendini belli etti. Kültürel farklılığın yine altı çizilirken, Weinstein skandalının ardından büyüyen #metoo ve Time’s Up hareketleri ile Trump’ın Meksika politikaları geceye damgasını vurdu.
Kişisel olarak düşüncem şudur ki Hollywood ile ilgili sıkıntı, bütün bu politik atmosferi bir nevi show’a çevirip ödüllerin akıbetini etkiliyor olması. Bir filmin ödüle layık olup olmadığı Akademi tarafından belirlenirken o senenin esen politik rüzgarına göre adeta bir ayar verme niteliğinde. Kültürel çeşitliliği konusundan gidecek olursak bu kültürel farklılık sürekli vurgulanarak işin odağı kaçabiliyor, “diğer” vurgulanmaya bir nevi devam ediliyor. O yüzden bazı sinemacılar, Akademi Ödülleri’nin endüstriyel katkısı açısından önemli ancak sanatsal olarak çok büyük değeri olmadığını söyler. Ancak bu sene 90.’sı düzenlenen Akademi Ödülleri, diğer yıllara göre daha çok kadını ve LGTBi’yi merkezine alan filmlerin aday olması açısından önem taşıyor. Çalışma koşullarındaki kadın-erkek eşitsizliği, kültürel çeşitlilik, cinsiyet eşitliği, LGTB+ ve Trump’ın Meksikalılara yönelik göçmen politikasını odağına alan törenin öne çıkan politik anlarını listeledik.
Guillermo del Toro gibi bazı erkek adaylar ve konuklar kadın meslektaşlarının yaşadığı cinsel taciz ve eşitsizlik konularında desteğini göstermek amacıyla yakalarına “Time’s Up” rozeti taktı
Törenin sunucusu Jimmy Kimmel açılış konuşmasında sarkastik de olsa Harvey Weinstein skandalına değinmekten çekinmedi. Bazı yorumcular tarafından esprilerinin uygunsuz bulunmasına rağmen gecenin politik atmosferini ilk dakikadan belli eden bir monolog oldu
Time’s Up hareketi, Akademi Ödülleri töreninde ayrı bir segmentte resmi olarak dile getirilmiş oldu
Harvey Weinstein tarafından cinsel tacize uğrayan Ashley Judd, Salma Hayek ve Annabella Sciorra herkesi bu harekette birleşerek hukuki alanda kararların alınması için çalışmaya davet etti.
Geceye şüphesiz damgasını vuran an, Frances McDormand’ın konuşmasıydı: “Bu kadınların, bizim anlatacak hikayemiz var.”
Ödül konuşmasını yaparken Oscar heykelciğini yere bırakıp bu sene Oscar’a tüm kategorilerde aday olan kadınları kendisiyle birlikte ayağa kalkmaya davet ederek, hikayelerinin daha çok duyulması gerektiğini vurguladı. Konuşmasını iki kelime ile bitirdi: “Inclusion rider”
Frances McDormand’ın Konuşmasının Tamamı:
https://www.youtube.com/watch?v=-86vgvZGMs4
Gecenin Google’da en çok aranan kelimesi: “Inclusion Rider“ oldu. Inclusion Rider, bir oyuncunun kontratına kast ve/veya ekibinde belli bir çeşitliliğin olması gerekliliği konusunda bir maddenin eklemesi için ısrar etmesine deniyor
Bu terim ilk kez 2016 yılında Stacy Smith tarafından TED Talk’ta ifade edilmiş. Smith, bu terimi kadınları, etnik azınlıkları ve engelli bireyleri ekranlara daha çok dahil etmenin yollarını bulmak olarak dile getiriyor. Frances McDormand Inclusion Rider ile aslında aksiyona nasıl geçilebileceğini belirtmiş oluyor.
Trump’ın Meksika politikaları gecenin en çok eleştirilen konularından biri oldu. Sınıra duvar örme ve Meksikalı çocukların geri gönderilmesi gibi kararlarını başta Guillermo del Toro olmak üzere birçok kişi eleştirdi
Bir göçmen olarak “İşte sizin kapınız bu” diyerek Meksikalı çocuklara hiçbir şeyin engel olamayacağını haykırdı. “En İyi Yönetmen” dalındaki ödülünü kabul ettiği konuşmasında ödülü hayatı boyunca en az bir kez aykırı diye dışlanmış olan herkese ithaf ederek son dönemde ABD’de artan yabancı karşıtlığına atıfta bulundu.
İlk kez trans bir bireyin ana karakter olarak yer aldığı bir film Oscar kazandı
Şili yapımı A Fantastic Woman’ın yönetmeni ödülü aldığı konuşmasında “ben ve sen diye bir şey yok. Hepimiz aynıyız.” diyerek trans bireylerin gördüğü toplumda kanıksanmış ayrımcılığa parmak bastı.
Çeşitlilik konusunda LGTB+ de ön plandaydı. Daniela Vega Akademi ödülünü sunan ilk trans birey oldu
Konuşmasında sevginin sınırları yok diyerek herkesi koşulsuz sevmeye çağırdı.
Call me by your name ile “En İyi Uyarlanan Senaryo” dalında ödülü kucaklayan James Ivory, sahnede 45 yıllık erkek partnerine teşekkür ederken, Oscar’ı kazanan en yaşlı kişi oldu
Ivory dışında Coco’nun yaratıcılarının da hemcins eşlerine sahneden teşekkür etmesi LGTB+ bireyler açısından önemli anlardan biri olarak geçti.
Greta Gerwig “En İyi Yönetmen” dalında aday gösterilen 5. kadın yönetmendi
Ödülle dönmemiş olsa da sonraki senelerdeki kadın yönetmenlerin farkındalığının artmasında önemli bir role sahip oldu. Kategorinin adaylarını sunan Emma Stone ise, “bu sene harika işler çıkaran dört erkek ve Greta Gerwig” diyerek cinsiyet eşitliliğine vurgu yapan başka bir ünlüydü.
Get Out filmiyle “En İyi Orijinal Senaryo” dalında ödül alan Jordan Peele ilk Afro-Amerikalı oldu
Geçen yıllara göre bu sene, birçok dalda Afro-Amerikalı oyuncuların performansları aday gösterildi.
“En İyi Animasyon” dalında ödül alan Coco’nun yaratıcıları, Meksikalı-Amerikalı çocukların kendilerini ekranda daha çok görmeleri ve Trump’ın politikalarına boyun eğmemeleri açısından böyle filmlerin çekilmesinin önemini vurguladı