Şair Orhan Veli’yi bilir, duyarız da gazeteci kardeşinden ve giriştiği tehlikeli işlerden haberi olanlar daha azdır. Adnan Veli (1916 – 1972) yirminci yüzyıl Türk gazetecileri arasında oldukça önemli bir yere sahip. Onu ayrıcalıklı ve değerli kılan noktalardan biri, İstanbul’un genelev, kumarhane, pavyon gibi karanlık ve suç yatağı yerlerine kılık değiştirerek gitmesi ve gözlemlerini gazetede yayımlamasıdır. Yazarlık ve gazetecilik hayatına 1949’da Vatan gazetesinde başlar, ardından bir mizah dergisinde çalışmalarını sürdürür. Kentin yirminci yüzyıldaki karanlık yönlerini birebir gidip şahit olarak yazdığı ve yayımladığı yazı dizisi ise bugün “İstanbul Batakhaneleri” olarak Ve Yayınevi’nce kitaplaştırılmış durumda. Kitabın bilgi içeren giriş notlarında bu konu hakkında şunlar yazılı: “Adını küçük bir değişiklikle ‘İstanbul Batakhaneleri’ yaptığımız ‘Batakhane İnsanları’ seksen yedi gün sürmüş bir ‘tefrika’dır. Gizlenmiş bir kimlikle, sade bir vatandaş olarak hayatın çeşitli alanlarında ‘rol alarak’ gözlemleri yazıya dökmek çok eski bir gazetecilik tekniğidir. Adnan Veli, İstanbul’un kumarhane, pavyon, randevuevi, kerhane ve sokaklarında müşteri avlayan hayat kadınlarıyla bir hayli zaman geçiriyor ve tanıklıklarını günübirlik gazetesine yetiştiriyor.” Lafı fazla uzatmadan, sizi Adnan Veli’nin “İstanbul Batakhaneleri”nden alıntılara alalım. 11 ayrı başlığa ayrılan kitaptan biz de başlık başlık ilerleyeceğiz.
1. Bir Gece Baskını
“Saat on biri geçiyordu. K. Oteli’ne on bir buçukta uğrayacaktım. İlk rastladığım aydınlık vitrinin önünde, Sinan’ın elime tutuşturduğu kâğıdı okudum. Ziver Tuzcu diye yazılı idi. Bu adamı, otelden alıp kendi elimle kumarcıların hazırladıkları tuzağın içine itivermek, bir bakıma onlarla suç ortaklığı kurmak oluyordu. Ama bu işi ben yapmasam, muhakkak başka biri yapacaktı. Üstelik ben, hem bu yabancıyı, hem de ötekileri, birbirlerini boğazlamaktan, bu akşam olmasa bile, ileride bir gün, hiç olmazsa zorla vazgeçiririm diye düşünüyordum. Yani hareketimin, kendime göre, havarice bir tesellisi de vardı. (…) Oyun başlayalı yarım saat bile olmamıştı. Ziver Bey, altıncı kavını da [ortaya sürülecek parayı ödeyebilmek için her oyuncunun kendi önüne koyduğu para] ortaya koydu. Masadaki paranın ağırlık merkezi, Osman’a doğru kayıyordu. Yalnız, Sinan’ın ellerine dikkatle baktığım zaman, parmaklarına tuhaf hareketler yaptırdığını fark ediyordum. Öteki oyunda bir daha dikkat ettim. Sinan değme kumarcılara taş çıkaracak kadar ustaca isvoli çekiyordu.”
2. “Bir Gece Baskını” İçin Açıklama
“Dünkü tefrikaya kadar sürüp gelen Sinan Defneli’nin hikâyesi, bu şehirde binlerce benzeri cereyan eden hadiselerden yalnız bir tanesidir. Bu hadiseleri teker teker anlatmaya kalksam, ufak tefek farklarla hepsinin birbirinin aynı olduğu görülür. Aşağı yukarı hepsinin içinde aynı hırs, o hırsa zincir halinde bağlanan sayısız kötülük ve nihayet, hiç değişmeyen aynı netice. Yani kısaca kumar, bizde cemiyetin bünyesini kemiren büyük bir dert halinde görünüyor.”
3. Muhabbet Tellalları Toplanıyor
“(…) Beyoğlu’nda bu tip fahişelerin piyasası, akşamüstleri saat on yedi-on sekiz sıralarında, o kaldırımın üstünde açılır. Bir iki saat içinde, yine aynı kaldırım üstünde bulunan bazı içkili lokantalarda merkezleşir. Vakit biraz daha ilerleyince, caddenin daha aşağılarına, sokak aralarındaki batakhanelere doğru kayar. Saat yirmi bir-yirmi iki raddelerinde, Tepebaşı’ndaki bazı lokantaları da içine alan geniş bir sahaya yayılır ve nihayet gece saat yirmi dörtten sonra, İstiklâl Caddesi’nde, bu caddeye açılan yan sokaklarda, karanlık köşe başlarında, bu piyasa adamakıllı hararetlenir.”
4. Nüket’le Başlayan Yeni Bir Macera
“Nüket güzel başlayan, belki de güzel devam edecek olan ve hatta belki de güzel bitmesi mümkün bulunan bir şeyi bozduğunun farkında değildi tabii… O, yaptığı hareketin erkek üstünde daima aynı neticeyi yarattığını görmeye alışmıştı. Onu görmeyince de kusuru kendinde aramayı düşünmüyordu. Bizi, ihtimal bir otel odasına doğru iten sebep, ikimiz için de belliydi. (…) O günün akşamında, Beyoğlu’nun lüks gazinolarından birine oturmuş, konyak içiyordum. Etrafımdaki masalar epeyce kalabalıktı. Yalnız gazinonun en dikkate çarpan tarafı, bu masalarda oturanların topyekûn erkek olmasıydı. Salonda kadınlar da vardı ama onlar ayrı masalara yerleşmişlerdi. Benim, ötekilerden az çok farklı bir halim vardı. Gözlük takmış, papyon bağlamış, ağzıma bir de pipo uydurmuştum. Buradaki kadınların, daha ziyade, müşteri bulmak fikriyle gelip oturduklarını anlıyordum. Ekseri de, yaşlanmış, külüstür, forması bozulmuş hatunlardı.”
5. Barda Bir Gece Manzarası
“Barların, yine az çok tipik olan diğer elemanları da konsomatris denilen kadınlardır. Bunlar, bar sahibi tarafından, güzelliklerine göre sekiz ile yirmi beş lira arasında değişen yevmiyelerle bara alınırlar. Vazifeleri, müşterilere güler yüz göstererek, hatta kadınlık konusunda mümkün olduğu kadar cömert davranarak, konsomasyon yapılmasını sağlamaktır. Bir masaya davet edildikleri zaman umumiyetle pahalı içkiler içerler. Bu içkiler için müşterinin ödediği paradan yüzme yirmi beş nisbetinde hisse alırlar. Eli açık birine rastladıkları zaman müşteriyi kapalı bir köşeye çekerek konsomasyon yaparlar. Burada, müşterinin her çeşit arzusuna razı olurlar. Tek gayeleri mümkün olduğu kadar fazla içki içip, fazla para kazanmaktır.”
6. Genelevdeki Kadınlar
“Hemen her genelevin bir sahibi, yani sermayedarı vardır. Bu şahıs, bir evi tamamen kiralayarak, yahut mülk edinerek işletir. Evdeki bütün odaları döşememek, derecesine göre konforunu sağlamak, lüzumlu personeli kiralamak, her çeşit masrafı da karşılamak, ev sahibinin vazifesidir.”
7. Madam Nikita’nın Randevuevi
“(…) Bir ara edebiyattan söz açtı. Kırmızı ve Siyah’ın Julien Sorel’ine karşı duyduğu sevgiyi bana uzun uzun anlattı. Gide’i çok beğeniyordu. O bunları anlattıkça ben büsbütün şaşırıyordum. Lale’nin gittikçe daha başka cephelerini görüp tanımak, onun her vakit ışıl ışıl yanan zekâsı yanında, bir de beni sevindiren bir kültürü olduğunu görmek, çok, ama çok hoşuma gitti. O kadar fazla kitap okumuş, kendisini öylesine yetiştirmişti ki, bir ara onun, bir randevuevinin kadını olduğuna inanamayacağım geldi.”
8. Okuyucularla Bir Konuşma
” ‘Batakhane İnsanları’ adı ile yayımladığım bu röportaj serisi içinde yer alan Lale’nin Hikâyesi, nedense, birçok okuyucu üzerinde oldukça geniş tepkiler yaptı. Bunu, çevremdeki tanıdıklarından, bana edilen telefonlardan, aldığım mektuplardan anlıyordum. Mektupların bir kısmı imzasız, adressiz. Telefon edenlerin hiçbirisi adını, hüviyetini açıklamıyor. ‘Bir okuyucunuz’ deyip geçiyor. Lale’nin hikâyesi devam ettiği müddetçe, hastalığım sırasında bile, birçok okuyucunun öfkesine muhatap oldum.”
9. Beni Suçlu Görenler Var
” ‘Batakhane İnsanları’nın bazı okuyucular üzerinde yaptığı tepkiler devam ediyor. Ben, bu yazıların muharriri olarak okuyucularımın öğrenmek istedikleri hususları, bundan önce, az çok cevaplandırmaya çalıştım.”