2018 yılı sinemacıların adeta şov yaptığı, birbirinden başarılı filmlerle dolu olduğu gibi, izleyicisine “İki saatimi neden çaldın?” sorusunu yönelttiren yapımlarla da dolu. TIME dergisi ekibi de, kimse yok yere değerli iki saatinden olmasın diye, yılın en kötü filmlerini bir bir sıraladı… Huzurlarınızda TIME’a göre 2018’in en kötü 10 filmi…
10. Sierra Burgess Is a Loser
Cyrano de Bergerac imzasını taşıyan hikâyenin günümüzde geçen bir uyarlaması olan film, hoşlandığı çocuğun kalbini kazanmak için hiç de övünülmeyecek hareketlere imza atan bir liselinin yaptıklarını anlatıyor. Filme dair her şeyin taslaktan öte gidememiş gibi göründüğü, Sierra Burgess Is a Loser, genç oyuncular Shannon Purser ve Noah Centineo’ya rağmen tam bir fiyasko.
9. Unsane
Steven Soderbergh, günümüzün en yaratıcı yönetmenlerinden biri… Yönetmen, son olarak HBO’nun yeni dizisi Mosaic’i çekmiş ve cep telefonu uygulamasıyla seyircinin kendi yolunu çizmesine imkan sunmuştu. Soderbergh’in bir başka yenilikçi yaklaşımı, başrolde Claire Foy’un yer aldığı Unsane’i sadece iPhone kullanarak çekmesi oldu. Soderbergh’in bu adımı, her ne kadar film çekmenin kısıtlı imkanlarla da mümkün olabileceğini gözler önüne sererek genç sinemacılara cesaret verse de Unsane, tuhaf ve saçma senaryosu, karikatürvari kötü karakterleriyle inandırıcılıktan uzak…
8. Gotti
John Travolta, Spencer Lofranco ve Kelly Preston’ın başrollerde buluştuğu Gotti, aynı anda hem çok fazla şey sunan hem de yeterli olamayan filmlerde biri… İtalyan asıllı Amerikalı mafya babası John Gotti’nin hikâyesini anlatan Gotti, Travolta’nın oyunculuğuyla bir yerlere varmaya çalışsa da sıkıcı ve koparabileceğinden fazlasını ısırmış bir film olmaktan öteye gidemiyor. Yol yakınken dönün ve hâlâ şansınız varken izlemeyin…
7. Destination Wedding
Winona Ryder ve Keanu Reeves’in dördüncü kez buluştukları film olan Destination Wedding, gitmek istemeseler de katılmak zorunda oldukları düğüne giderken tanışan ve bütün hafta sonunu birlikte geçirmek zorunda kalan Frank ve Lindsay’nin hikâyesini anlatıyor. İzleyici, Destination Wedding’e ikilinin Dracula ve A Scanner Darkly’deki performanslarının hatrına katlanmaya çalışsa da film tam bir umutsuz vaka.
6. Peppermint
Jennifer Garner’ı sevimsiz bir hale getirmek çok kolay değil ancak Türkçeye İntikam Meleği olarak çevrilen Peppermint, bunu ustalıkla başarıyor. Kocasının ve kızının Meksikalı uyuşturucu karteli tarafından vahşice katledilmesinin intikamını almaya çalışan Riley’nin, örnek bir vatandaştan kendi adaletini sağlamak için bir infazcıya dönüşmesini konu alan film, belli formüller üzerinden yürümesi beklenen ve her şeyin kolayına kaçılmış bir iş. Ayrıca “beyaz Amerikalı anne”nin “Meksikalı uyuşturucu karteli”ni alt etme çabalarıyla da ırksal açıdan yanlış mesajlar vermeye yatkın bir film Peppermint…
5. Midnight Sun
Aynı isimli Japon filminden uyarlanan Midnight Sun, ender görülen genetik bir hastalık olan “kseroderma pigmentosum”dan muzdarip genç kıza odaklanıyor. Bella Thorne’un canlandırdığı Katie karakterinin hastalığı öyle büyütülmüş, öyle abartılmış ki, hanım kızımız güneşe çıkarsa beyni iflas edecek! Sonra ne oluyor? Katie uzuuuuun zamandır hoşlandığı ve hayallerini süsleyen Charlie’den çıkma teklifi alıyor. Tahmin edebileceğiniz üzere Patrick Schwarzenegger tarafından canlandırılan Charlie de tam bir güneş sevdalısı, üstelik de yelkencilikle uğraşıyor. Midnight Sun hem klişelerle bezeli hem de kseroderma pigmentosum hakkında yalan yanlış bilgilerle dolu…
4. The Kissing Booth
Netflix’te bir hayli popüler olan bu ergen filminin yıldızı, nedense kendini sürekli elbiselerini çıkarması gereken durumlarda buluyor! The Kissing Booth, aklınıza gelebilecek tüm klişelerden beslenen bir romantik komedi olmasının yanı sıra, göz göre göre cinsiyetçi yaklaşımıyla izleyicisini rahatsız ediyor.
3. Tag
Son derece eğlenceli ve komik olabilecekken, yazarların karakterlerin içine gereksiz bir duygusallık katma çabalarıyla harcanan bir film Tag… Ortaya ise sevilesi değil tam tersi ben merkezci, egoist ve sevimsiz karakterler çıkmış. Sonuç olarak izleyiciden düğün veya cenazeye bile sekte vuracak kadar küstah olan bu karakterleri sevmeleri bekleniyor. Tahmin edeceğiniz üzere sonuç olumsuz, kimse bu tipleri sevmiyor.
2. The Happytime Murders
Hollywood, yeni materyal bulamayıp da başı sıkışınca kuklaları kullanmayı çok seviyor. The Happytime Murders da bu örneklerden biri… Türkçeye Edepsiz Kuklalar olarak çevrilen The Happytime Murders, kuklalar ve insanların birlikte yaşadığı bir dünyada geçiyor. Tecrübeli komedyen Melissa McCarthy’ye Elizabeth Banks ve Maya Rudolph’un eşlik ettiği film, gülmeyi bekleyenler için tam bir hayal kırıklığı, beklentisiz izleyenler için de vakit kaybından öteye gidemiyor.
1. Life Itself
This Is Us’ın yaratıcısı Dan Fogelman, bu korkunç melodramda izleyicisinin duygularını adeta rehin alıyor! Mantık çerçevesinde ve tutarlı bir hikâye anlatımından ziyade duygusallığı ön planda tutan Fogelman, This Is Us’ın başarısından tamamen yanlış dersleri çıkarmış gibi görünüyor. Life Itself, insanı ağlatacak tüm öğelere sahip: Kara sevda, ölüm, yetim kalan çocuklar… Ancak Fogelman, maalesef karakterlerini geliştirmek için zaman harcamamış. Onun yerine içlerini boşaltıp bomboş kahramanlar yaratmayı seçmiş.