Yaz demek, tatil demek. Tatil demekse yalnızca denize girmek, güneşlenmek, eller havaya eğlenmek değil aynı zamanda tüm yıl işten, güçten, koşuşturmacadan, stresten vakit bulamadığımız şeyleri telafi etmek demek.
Bunların başında ise okumaya vakit bulamadığımız kitapları bir bir okumak geliyor. Şezlongda boş boş yatıp telefonunuzdan Candy Crush oynamak yerine kitap okuyarak daha anlamlı hale getirebileceğiniz tatilde bavulunuza atmanızda fayda gördüğümüz en güncel Türkçe kitapları listeledik ki “Ne okuyacağım bu yaz?” diye bir de onu düşünmeyin.
İşte 2015’te yeni yayınlanan ya da yeni baskısını yapmış, kitabevi raflarındaki yerlerini almış en yeni romanlar seçkimiz.
ListeList iyi okumalar diler 🙂 Ha bir de iyi tatiller diler ühühüh.
1. Konstantiniyye Oteli – Zülfü Livaneli
Konstantiniyye Oteli, aslında binlerce yıllık koskoca bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Değişen, dönüşen, ama barındırdığı şiddet nedense aynı kalan bir şehir…
2. Kâğıt Ev – Carlos Maria Dominguez
Bazı insanlar kitap okumaz, bazıları okur ve kimileriyse okumakla kalmayıp onlarla birlikte yaşar. Kâğıt Ev, işte bu kitap tutkunlarından Carlos Brauer’in ve onun -bir edebiyat profesörü olan- Bruma Lennon’la olan gizemli ilişkisinin, bu ilişkinin gün yüzüne çıkmasına neden olan bir Joseph Conrad cildinin, kitap ve okuma aşkıyla dolu yaşamların hikâyesi…
3. Middlesex – Jeffrey Eugenides
Kuşaklar boyunca ondan ona geçip sonunda küçük bir kızın, Calliope Stephanides’in bedeninde çiçeklenen bozuk bir genin hikayesi bu. Genin yolculuğunun sonlandığı yerde, Calliope’nin kendi yolculuğu başlıyor, karşısında ise o yaman soru: Bizi biz yapan şey nedir; genlerimiz mi, seçimlerimiz mi? Ve böylece dinlemeye başlıyoruz Stephanides ailesinin Osmanlı Bursası’ndan Henry Ford’un Detroit’ine uzanan, çağın tüm gelgitlerinden nasibini almış seksen yıllık büyüleyici öyküsünü. Koza Han, İzmir yangını, hayalleri taşıyan dökük gemiler, fabrika dumanları altında kıpırdanan Detroit, içki yasağı, ayaklanmalar, onca hayal kırıklığına rağmen tükenmeyen olasılıklar… Sonunda birleşip Calliope Stephanides’i oluşturacak tüm parçalar.
4. Gömülü Dev – Kazuo Ishiguro
Britonlar’dan Axl ile Beatrice yıllardır görmedikleri oğullarına kavuşmak için tehlikeli topraklarda zorlu bir yolculuğu göze alıyorlar. Başlarına türlü belanın geleceğini de biliyorlar, fakat üstü örtülmüş sırlarını aydınlatacak ateşten haberleri yok henüz. Bir de yollarının kesişeceği kişiler var: Sakson savaşçı, öksüz oğlan ve tıpkı Axl’la Beatrice gibi geçmişinde kaybolmuş, hatıralarının vaat ettiklerine ve alıp götürdüklerine yenik bir şövalye. Hep birlikte sürüklendikleri macera bir kurtuluş mu olacak, yoksa yeni bir felaketin habercisi mi?
5. Haberler – Alain de Botton
Geleneksel toplumda dinin sahip olduğu o ayrıcalıklı konum modern toplumda haberlere aittir. Fakat her gün maruz kaldığımız bu haber bombardımanını o kadar kanıksamışızdır ki, bu kadar önemli bir şeyin etkileri üzerine pek durup düşünmeyiz. Alain de Botton, Haberler’de bu şaşırtıcı boşluğu doldurmaya çalışıyor. Çeşitli vakaları derinlemesine analize tabi tutarak sorular soruyor ve bunların cevabını arıyor: Felaket haberleri neden aslında moralimizi düzeltir? Ünlülere neden bu kadar meraklıyız? Yolsuzluk ve skandal haberleri neden bu kadar ilgi çekicidir? Uzak ülkelerde yaşanan trajediler neden bize bu kadar sıkıcı gelir? Haberler daha iyi bir insan olmamıza nasıl yardımcı olabilir?
6. Kayıtsızlık Şenliği – Milan Kundera
Beş arkadaşın, kayıp annesiyle konuşan Alain’in, işsiz oyuncu Caliban’ın, mutluluğun peşindeki Ramon’un, bir kukla oyunu yazma hayali kuran Charles’ın ve narsisist D’Ardelo’nun hikâyesi. Gerçekle hayali, karakterlerin evreniyle yazarınkini, şimdiki zamanla tarihsel geçmişi üst üste bindirerek başka bir gerçeklik kurmayı hep başarmış bir yazarın, mizah anlayışını kaybetmiş bir yüzyıla bakışı.
7. Devir – Ece Temelkuran
Herkesin zamanı bir başkasına devrettiği hayatta, Ali ve Ayşe’nin beraber kurdukları gizli bir dünya var içinde. Sadece o iki çocuğun gördüğü ve bir tek dilsiz kuğuların bildiği bir yer. O dünyada bugün yaşadıklarımıza asıl biçimini verenler, yani unuttuğumuzu hatırlamadığımız şeyler var… Ece Temelkuran, yalnızca çocuk gözümüzle bakınca hatırlayacaklarımızı anlatıyor. Dilsiz kuğuların dün söylediklerini yarına devrediyor.
8. Dünya Bu Kadar – Mahir Ünsal Eriş
Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde ve Olduğu Kadar Güzeldik kitaplarıyla sevdiğimiz Mahir Ünsal Eriş, bu kez bir romanla, başka bir dil deniyor. Sesleri, hatıraları, tesadüfleri, yeşil ve alabildiğine geniş fındık bahçelerini, deniz kıyısını, ipince ipeksi dantelleri, pervaneleri, hasreti, haseti, heba edilmiş yılları… Kör kuyuları, bir nakkaş gibi birbirine teyelleyerek hikâyeleri, ay karanlığını, defineleri, haritaları işliyor; yavaş yavaş anlatıyor üstelik, gülerek kıkırdayarak, kıpır kıpır… Uzakta, bozkırın ortasında, bir kayısı bahçesinde birileri kafa çekip, tütün sarıyor… Dünya Bu Kadar, çarpa çarpa geceye ışıl ışıl hikâyeler bırakıyor. Yeni roman, işte gökyüzü…
9. Göremediğimiz Tüm Işıklar – Anthony Doerr
Almanya’da bir maden kasabasında kız kardeşi ile birlikte bir yetimhanede büyüyen Werner’in önündeki tek seçenek, on beş yaşına geldiğinde babasının öldüğü madende çalışmaktır. Işık kadar beyaz saçları ve sonsuz merak içinde yüzen zihni ile Werner özel bir çocuktur. Bir gün şans eseri eski bir radyo bulup onu çalışır hale getirince ve karşılaştığı her elektronik aleti dakikalar içinde tamir edince, bir subay tarafından keşfedilir ve sonradan bir katil ordusu olduğunu öğreneceği özel bir okula gitme fırsatı elde eder. Orada dâhi olmasının bedelini ödeyip, hayatın acı taraflarına tanıklık ederken, kendisini Marie-Laure ile kaderlerinin kesişeceği Saint-Malo’da bulur.
10. Ters Adam – Barlas Özarıkça
Ters Adam her şeye “ters” bakan öfkeli bir adamın ve “başka türlü bir dünya”ya ulaşmak için mevcut dünyaya karşı giriştiği saldırının hikâyesini sunuyor. Varoluşçu bir sorgulamayla radikal bir siyasi eleştiriyi bir araya getiren, yaklaşık otuz yıl önce yayımlanıp “kaybolan” bu sert romanın günümüzün sahih okurlarına anlatacak çok şeyi var.
11. Swastika Geceleri – Katharine Burdekin
Modern toplumlarımızın günden güne totaliter rejimlere doğru kaydığı, filozof Slavoj Zizek’in dediği gibi kapitalizmle demokrasi arasındaki sonsuz evliliğin bittiği bir dönemde hepimizin kafasını kurcalayan şey nasıl bir geleceğin bizi beklediği. Eğer insanlık bu gelecekten işaretleri okuyamayıp bu geleceği değiştiremediği takdirde Katharine Burdekin’in 80 yıl önce kurguladığı faşist bir dünya olabilir mi bizi bekleyen?
12. Kafamda Bir Tuhaflık – Orhan Pamuk
Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de modern bir destan. Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıl çalıştığı roman, bozacı Mevlut ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul’daki hayatlarını hikâye ediyor. 1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu’dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez.
13. Trendeki Kız – Paula Hawkins
Rachel her gün aynı trene binip aynı çifti izliyordu. Çiftin başına gelenleri bütün ülke duyduktan sonra, hayatlarına dâhil olmaya karar verdi.
14. Vişnenin Cinsiyeti – Jeanette Winterson
17. yüzyıl İngiltere’si olan ya da olmayan, fantastik bir dünyada Thames Nehri’nde bir bebek bulunur. Jordan adındaki bu bebek, Köpek Kadın tarafından kurtarılır ve büyüyüp dünyayı gezmeye başlar; ama maceralarında karşılaştığı tuhaflıklar kendi zihninin ürünüdür.
15. Film Anlatıcısı Kız – Hernan Rivera Letelier
Şili’nin küçük bir kasabasında yaşayan on bir yaşındaki María Margarita’nın film anlatmak gibi garip bir yeteneği vardır. Pampanın göz alabildiğine uzandığı, güherçile madeninin insanların kaderini belirlediği bu kasabaya ne zaman Marilyn Monroe, Gary Cooper ya da Charlton Heston’ın oynadığı bir film gelse hemen bir bilet alınır ve María doğruca sinemaya gönderilir. María sinemadan döndüğünde, tekerlekli sandalyeye mahkûm babası ve dört kardeşine filmi anlatır. Bir süre sonra bu işte o kadar ustalaşır ki kasaba halkı onu dinlemek için eve akın etmeye başlar.
16. Toprak : Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları – Buket Uzuner
Çorum’da Hitit dönemine ait büyük bir tarihi eser hırsızlığını araştıran gazeteci Defne Kaman ortadan kaybolur. Gazeteci kadının en son görüldüğü antik Hitit kalıntısı Yazılıkaya’da ortaya çıkan geyiğin nöbet tutması, bir efsane gibi Çorum’da kulaktan kulağa yayılmaya başlar. Olayın büyümesi üzerine, Defne Kaman’ı canlı bulmak için şehrin valisi, emniyet müdürü ve Türkiye’nin ilk eko-hacktivisti olduğunu iddia eden Karaca canla başla çalışmaya başlar.
17. Uçan Halıların Ayrodinamik Sorunları – Tuna Kiremitçi
Dünyayı fethedecek bir kitap yazmak uğruna “Aşk Romanlarının Unutulmaz Yazarı” ile maceraya hazır mısınız? Batılıların hoşlanacağı bir roman konusu bulmaya? Anadolu’yu Orhan Pamuk ve Elif Şafak’ın izinde uçan halılarla geçmeye? Natalie Portman’dan gelen gizemli mesajları çözmeye? İki ihtiyar gangsterle beraber CIA’den kaçmaya?
Havada uçuşan bıçakların hedefi olmaya?
Bu da bizden bonusu: ListeList’in en yeni yazarı Anıl Nişancalı ve romanı Evren Bozması
İçimde bir korku var. Korku da değil. Daha çok endişe. İdeolojiden korksak kitap okumazdık. Yol boyu polisin orantısız şiddetinden dolayı gözünü kaybeden insanların haberlerini okuyarak hedefe doğru ilerliyorum. Sonunda Harbiye’ye vardığımda gördüğüm manzara, dünyanın en güzel vahşeti gibi. Şu anda paralel evrende beni hiçbir şey şaşırtamaz. Bir yanda vahşetli bir biçimde insanlara kapsül kapsül gaz atan polisler, bir yanda da en güzel halleriyle ele geçirdikleri dozerle TOMA’yı kovalayan ÇARŞI grubu. Kalabalık gruplar halinde zikzak yaparak, polise şaşırtmacalar vererek Galatasaray Meydanı’na kadar ulaşıyoruz.
Aşka düşmüş bir insanın gözüne dünya çok başka renklerde görünebilir. Peki ya, sadece âşık olan bir adamın gözünden İstanbul, ne kadar renkli olabilir? Bir insan, algısının sınırlarını zorlar ve gördüğü gibi değil de istediği gibi algılamaya karar verirse ne olur? Ve en önemli soruya dikkat edin, bir yalan ne kadar kontrolden çıkarsa amacını yitirir?
İyi okumalar efendim.