Yoğun ve olaylı bir haftayı geride bıraktık. Heyecan içerisinde, Hugh Jackman bekleyenler için hezeyan dolu bir haftaydı öncelikle. Ses tellerindeki kanama nedeni ile iptal edildi “An Evening with Hugh Jackman” etkinlikleri. Kendisine geçmiş olsun dileyelim ve önümüze bakalım o halde.
“Dub” ve eklektik ritimlerle dolu bir haftasonu geçireceğimizi düşünüyor ve bu düşünce ile heyecanlanıyoruz. Çeşnili sergiler, oyunlar ve tabii ki sinema da her zamanki yoğunluğu ile İstanbul etkinlik ajandasına sızıyor. Ha bir de, haberlerin en güzelini sona sakladık. Bu hafta “resmen” bahar geliyor! Seviniyoruz.
1. Müzik – Dub Pistols (DJ Set) / 20 Mart
Roxy / saat 22.00
Bilhassa 90’lı yıllarda Britanya dolaylarında parlayan “dub” oluşumları hangimizin yüzünü güldürmedi? Janra yön veren öncü isimlerin kemikleşmeleri de bu döneme denk gelmiyor mu zaten? Dub Pistols da işte bu dönem; dub, hip-hop, big beat ve tekno’yu elinin marifetiyle lehimleyenlerden olmuştu. Altı adet arşivlik albüm, single’lar ve akıllara kazınan performanslarla onca yıl durmak bilmediler.
Gurubun kurucusu ve esaslı müzisyen Barry Ashworth şimdilerde DJ seti ile birlikte Avrupa’yı turluyor. Tam tamına bir Dub Pistols deneyimi değilse de, ondan aşağı kalır yanı olmayan bir performans vaat ediyor. Zira, en olmadık mikslerle şaşkınlıklar yaratıp, ortalığı dağıtma eğilimi var kendisinin.
2. Müzik – Caspa / 20 Mart
Babylon / saat 22.00
Bu Cuma gecesi için kararlıyız; “dub”a susamış bünyelerimizi vahaya kavuşturuyoruz. Yine “dub”, yine Britanya. Biraz jenerasyon farkı var sadece Dub Pistols ile aralarında. Caspa adı ile tanıdığımız, “dub” ve “hip-hop” kırmaları ile hayranlık uyandıran janrın göreceli genç ismi Gary McCann da bu haftasonu İstanbul’u ritimleri ile donatacak olanlardan. Haberiniz olsun.
3. Müzik – Francesco Tristano / 20 Mart
indigo / saat 23.30
Francesco Tristano, aslında Juilliard mezunu bir piyanist ama Boiler Room’u ağlatanlardan. O, henüz 33 yaşında ama Detroit efsanesi Carl Craig ile sahne paylaşanlardan. Çağdaş, klasik ve barok yorumlamaları ile kocaman sahneleri, çeşnili orkestraları kendine hayran bırakırken, elini bir de elektronik müziğe atıverdi.
Piyanosunu en eklektiğinden tekno ritimleri ile bütünleştirdi. Ve tekno ortamları, içten içe hep eksikliğini hissettiğimiz nevi şahsına münhasır bir kimlik kazanmış oldu. Haftanın en ilgi çekici etkinliklerinden biri olduğunu düşünüyoruz. Aklınızda olsun.
4. Konser – Fanfaraï / 21 Mart
Babylon / saat 22.00
Fas asıllılar, Cezayir asıllılar, hatta aslen Cezayirli olduğunu sonradan öğrenenler; Fransa’nın farklı bölgelerinden toplaşmış bir grup Fransız. Paris’in Mağrip mahallesinin büyülü melodilerine kendini kaptırmış caz müzisyenleri. Arapça, Berberice ve Türkçe müzikler icra edip, en renkli Afrikan dansları ile havaya giren ve de havaya sokan sanatçılar: Fanfaraï
Sahneyi dolduran 12 kişilik bir nevi deli bir ekip. Cumartesi gecesi Fransız Kültür Merkezi ve Babylon işbirliği ile şehrimizde olacaklar kendileri. Çok eğleneceksiniz!
5. Müzik – Pete Oak / 21 Mart
Cue İstiklal / saat 22.30
Danimarka elektronik müzik sahnesinin parlayan yıldızlarından Peter Bøgh Andreasen, namı diğer Pete Oak; nu-disco ve deep house alanında yaptıkları ile günden güne takipçi sayısı hızlı bir ivme ile artanlardan. Küçük yaşlarda “yeni” Jimi Hendrix olma hevesleriyle giriştiği müzik kariyeri, büyüdükçe gönlünün elektronik müziğe kayması ile şekil değiştirdi. E, iyi de oldu. Kendisi Cumartesi gecesi ilk kez İstanbul’da.
6. Konser – Teoman Kumbaracıbaşı / 22 Mart
Kılçık Mekan
Teoman Kumbaracıbaşı’nın müzikal güzelliklerini Acaipademler ile tanımış ve bir hayli sevmiştik. Şarkı sözleri, lafı dolandırmayan netlikleri ve tavırlarının yanı sıra sürükleyici canlı performansları ile lezzetlerine doyamamıştık bile.
Tabir-i caizse kendisi de okkalı bir acaip adem olan Teoman Kumbaracıbaşı ne yapsa, neyin altından çıksa hayranlıktan şapka çıkarıyoruz. Oynuyor, çalıyor, söylüyor, süt reçeli yapıyor, yaptığı reçeli pazarda satıyor. Maruz kaldığımız menem düzenin 3-5 gömlek üstünde yol alıyor. Hashtag’siz, like’sız bir ağırlık içinde hem de. Pazar akşamı gitarı ile birlikte sahnede olacak kendisi. Kaçırırsak üzülürüz.
7. Konser – Opeth / 22 Mart
KüçükÇiftlik Park / saat 21.00
Stockholm’un artık markalaşmış metalcileri Opeth, yeniden İstanbul’da. Progressive, klasik ve caz etkilerle bezedikleri ve uzun süren şarkıları ile tanınan grup; ülkemizde fazlasıyla sadık ve damardan bir dinleyici kitlesine sahip. Geçtiğimiz sene yayınlanan “Pale Communion” albümleri sonrasında gözleri yollarda kalan Türkiyeli fanların gözleri aydın olsun.
8. Tiyatro – Kesim | The Cut / 23 Mart
Tiyatro Kara Kuru / saat 20.30
“Shopping and Fucking” ve “Mother Clap’s Molly House” gibi oyunlarıyla tanınan, Britanya’da çağdaş tiyatronun en lafını esirgemeyen ve de zeki oyun yazarlarından kabul edilen Mark Ravenhill’in en beğenilen oyunlarından “The Cut”ın Türkçe uyarlamasını hala izlememiş olanlar için, bu Pazartesi akşamı iyi bir fırsat olabilir.
Totaliter bir düzende önemli bir figürken sistemin bizzat kurbanı ve hatta kaybedeni haline dönüşen Paul’un hikayesini anlatan oyun, hükümet politikaları ile ahlak ve toplum normları gibi ihtilaflı konuları on-ikiden vuracak göndermeler yapıyor.
9. Sergi – Zihinlerdeki Sınırları Aşmak / 26 Mart – 7 Mayıs
İstanbul Fransız Kültür Merkezi / saat 19.00
Binlerce yıldır ticaret yollarının, göçlerin ve savaşların uğrak noktası olan; soğuk savaş döneminde bile demiryolunun hizmet verdiği Türkiye – Ermenistan sınırı uzun yılladır kapalı durumda. Bu duruma dikkat çekmek için “Tarihi Adalet ve Uzlaşma Enstitüsü” girişimi ile, sınırın ayırdığı kentlerdeki halkların ortak tarihi geçmiş ve kültürlerine ışık tutacak, bu kentler arasındaki benzerliklere ve hayatlara mercek tutacak bir sergi hazırlandı.
Ermenistan’dan Zaven Khachikyan ve Türkiye’den Mesut Tufan’ın fotoğrafları ile şekillenen sergide; Kars, Gümrü ve Ani bölgelerinde farklı zamanlarda çekilen fotoğraflara yer veriliyor. Perşembe akşamı açılışı yapılacak sergi Mayıs’a kadar devam edecek. İstiklal Caddesi’ne yolunuz düştüğünde bir uğramadan geçmeyin.
10. Sinema – İkinci Bir Şans / 20 Mart
Daha evvel, “Haevnen” (In a Better World) ile yüreğimizi ağzımıza getiren, duygularımızı alt üst eden, Danimarka’dan Afrika’ya genleşen bir olay örgüsü ile “hayat mı bu ya!” dedirten Susanne Bier ve Anders Thomas Jersen ikilisi, yeni bir işbirliği ile karşımızda. İkilinin 2014 yapımı filmleri “En Chance Til” (A Second Chance) bu hafta vizyonlarda.
Yine senaryosunu Jersen’in yazdığı ve Bier’in yönettiği film, olmadık trajedilerin insanın adalet duygusu üzerinde bıraktığı etkiye odaklanıyor. Zamanında hem Oscar hem de Altın Küre’yi kapan “Haevnen” kadar ses getirmemiş olsa da, “İkinci Bir Şans” eleştirmenlerin süzgecinden başarıyla geçmeyi başaranlardan oldu.
11. Sergi – Lively Bodies / Son gün 1 Nisan
Ekavart Gallery
Avusturya’nın Pörtschach kentinde her sene düzenlenen ve artık gelenekselleşmiş olan “Dünya Vücut Boyama Festivali”; dünyanın sayısız şehrinden katılımlarla renklenen, renklendikçe inanılmaz görüntülere ev sahipliği yapan bir organizasyon. Renkten renge bürünen bedenler, saykedelik tasarımlar, yaratıcı kompozisyonlar… İnsanın baktıkça bakası geliyor.
Fotoğraf sanatçıları A. Halim Kulaksız ve Nejat Türkmen de, bu festivalin kendi zihinlerinde bıraktıkları renkleri ve izleri paylaşmak üzere kayda geçmişler ve ortaya festivalin inanılmaz görüntülerini sanatçıların özgün yorumları ile aktaran “Lively Bodies” çıkmış. 3 Mart’ta ziyarete açılan sergi, 1 Nisan’a kadar devam ediyor. Gidilesi, gezilesi, görülesi…