Küresel ısınma, pandemi ve bu süreçlerden dolayı gündemde kalmaya devam eden sürdürülebilirlik, ekolojik dönüşüm, yaşanabilir kent fikirleri ve buna dair tasarımlar… Ve bu üç noktanın ardından söylememiz gereken, kent tasarımları için fırsatçı müteahhit zihninin egemenliğinde ortaya çıkan şehir görüntülerinin hayatımızda yarattığı noksanlığın oldukça ciddi tehlikeler barındırdığı. 15 dakikalık şehir (ya da 15 dakikalık kent) tamlaması da işte bu yüzden önemli. Başka bir deyişle, günümüzdeki birtakım küresel riskler karşısında çözüm olması beklenen sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı için bu konuya da odaklanmamız şart.
Eskilerin biz gençlere büyük bir hüzün ve özlemle anlattıklarını hatırlıyoruz, değil mi? Kendi zamanlarında bir ruhu ifade etmeye çalıştıkları bu mazi, bir anlamda, bugünleri var eden değişim olgusuyla ilişkili. Çünkü bu değişim ile birlikte onların büyüdükleri mahalleler yok oldu, komşuluk ilişkileri bugünkü soğuk halini aldı, bakkallar marketlere dönüştü ve sonuç olarak mahalle kültürü yok oldu… Özetle, 15 dakikalık şehir fikri ve uygulamaları biraz olsun bu anlattıklarımızı hatırlatacak türden.
“15 Dakikalık Şehir” projesi, Fransız seçimlerinde gündeme geldi
Konu ile ilgili son birkaç yıldır pek çok yazı yazılmış ve konuşmalar yapılmış. Ancak bu tasarım fikrinin popülerleşmesini sağlayan etken, Fransa’da gerçekleşen bir seçim ve o seçimde ortaya atılan bir vaat.
Moreno’ya atfedilen ’15 dakikalık şehir’
Konuyla ilgili yazılıp çizilenlere baktığımızda Sibel Bülay’ın iklimhaber.com’daki 28 Temmuz 2020 tarihli sözlerine kulak vermemiz yerinde olacak. Çünkü Bülay, bizzat projeyi öne çıkaran Paris Sorbonne Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim üyesi Profesör Carlos Moreno ile gerçekleştirdiği röportajı köşesine taşımış.
15 Dakikalık Şehir Nedir?
Bahsi geçen yazıda, yaşamsal alanlarımızı belirleyen şehirlerin işlevlerine değinildiğini görüyoruz. Bu anlamda şehirlerin 6 işlevi olduğunu öğreniyoruz. Bu işlevler ise aslında gündelik yaşamımızdaki idealimizi yansıttığı için pek de yabancı gelmeyecek.
İşte şehirlerin işlevleri:
- Saygınca bir yaşam.
- İyi çalışma şartları.
- Bireylerin ihtiyaçlarını karşılama.
- Eğitim koşulları ve avantajları barındırma
- Yaşayışı, hayatı, sağlığı, varlığı ve geçimi kapsayan dirlik. Özetle belirtmemiz gerekişe dirlik. Yani her açıdan iyi olma hali.
- Ve tabii ki ‘eğlenme’.
15 dakikalık şehir modelini daha açık bir şekilde ifade edelim;
‘15 Dakikalık Şehir’ modeli, aslında, yaşamımızın içinde gerçekleştirmemiz gereken aktiviteleri bu kadarcık kısa sürelerde halledebilmemizi ifade ediyor. Yani, yürüyerek veya bisikletle gidebileceğimiz mesafeleri anlatıyor bu işlevler. Halbuki kendi hayatınızdan da parçalar bulabilirsiniz. Çünkü bugünkü şehirlerde, trafikte geçirdiğiniz süre ömrünüzün ciddi bir süresini alıyor. Örneklendirelim; işe gitmek ve işten çıkıp eve dönmek istediğinizde yolda geçirdiğiniz sürenin ortalama birer saatten iki saat olduğunu farz edin. Bu süre, haftada 5 gün çalıştığınızı düşünürseniz, haftalık olarak 10 saate denk geliyor. Ayda ise 40-50 saat. Bu sürenin tüm yıldaki toplam karşılığı ise 480-600 saat oluyor. Yani, bu basit örnekle de gördüğümüz gibi en az iki saat geçirdiğimiz trafik, ömrümüzden 25 günü alıp götürüyor. Başka bir ifadeyle, yıl boyunca yaklaşık bir ay bedava çalışmış oluyorsunuz…
İşte sözünü ettiğimiz şehir modeli de, tam olarak bu kaybın önlemi niteliğini taşıyor.
Ayrıca mahalle içinde ulaşım, yürüyerek veya bisiklet ile sağlanıyor. Böylece sokaklarda daha az araç oluyor. Bir anlamda mahalleler insanlara, bizlere kalıyor. Hal böyle olunca da, yollar daha güvenli hale geliyor. Bu durumun çıktısı ise araç trafiğinin azalması ve gürültünün verdiği rahatsızlık düzeyinin düşmesi olarak karşılık buluyor.
Bülay’ın aktardıklarından devam edersek; “Mahalle içinde tüm ihtiyaçları karşılayabilmek için alan kullanımını yeniden düşünmek gerekiyor. Örneğin, okul binaları okul yılı boyunca sadece gündüz kullanılıyor; yazın kullanılmıyor. Halbuki okul binalarını, spor salonlarını, kamu binalarını çok işlevli semt evi olarak kullanmak mümkün. Gençlik merkezi, kültür merkezi, FabLab olarak hizmet verebilir. Binalar çok işlevli olunca da daha çok hizmeti daha az alanda sunmak mümkün. Şehirler 15 Dakikalık Kentlerden oluştukça bunlar sürdürülebilir toplu taşıma ağlarıyla birbirine bağlanarak çok merkezli, sürdürülebilir, yaşam kalitesi yüksek metropoller gelişecek…”
‘15 dakikalık Şehir’ modeli nasıl gelişti?
Bülay’ın, konuyla ilgili yazısında, Moreno’nun cevabına denk geliyoruz:
“İlk araştırmalarım kentlerde yaşayanların yaşam kalitesini artırmak için yeni teknolojilerin geliştirilmesi konusunda oldu. Bu alanda öncülerden biriyim. O zamanlarda biz teknolojiyle kentleri yönetebileceğimizi düşünüyorduk. Zamanla kentlerin kompleks/karmaşık sistemler olduğunu, kentleri dönüştürmenin ve yaşam kalitesini iyileştirmenin yolunun salt teknoloji olmadığını gördüm. Yaşam kalitesini iyileştirmek için üç konunun insan yaşamı üzerindeki etkilerini anlamak gerek. İlki iklim değişikliği ve doğal çevre. İkincisi ekonomi. Kentlerde değer oluşturulduğu gibi yoksulluk da kent ekonomisinin gerçeği. Üçüncü konu ise kapsayıcılık. Kentlerimizde ötekileştirmenin yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkisi büyük. Şu bir gerçek: Kentin altyapısı ne kadar akıllı olursa olsun, iklim krizi, ekonomik eşitsizlik ve ötekileştirme sorunlarını çözemez. Daha insancıl ve hareketli kentler ancak dayanışma, iyilik ve halkın yerel yönetimin karar sürecine katılımıyla gerçekleşir. Yapay zeka ve algoritmalarla gerçekleşemez. Hiç kimseyi ötekileştirmeden, her kesimden insanın katılımıyla birlikteliği, çevreyi, eşitliği ön planda tutan yeni, insancıl kent kültürü geliştirmeliyiz. 15 Dakikalık Kent modeli bu çalışmalar sonucu gelişti”.
Şehirlerin keşmekeşinde öne çıkan olgu: Yaşam kalitesi
Çağdaşlaşma ve teknolojinin, bize sağladığı yararlar dışında pek çok kötülüğü getirdiği gerçeğini de görmezden gelemiyoruz. Çünkü bugün yaşadığımız şehirleri, yoğun bir üretim ve bu üretimin arzını ortaya koyan tüketim olgusunun üzerine inşa ettik. Bu iki olgu, bizim yaşam bandımızı ortaya koydu. Ancak “zaman” olgusu, her zaman büyük derdimiz oldu; bunu fark etsek de edemesek de…
İnsanın, kendisine ayırabileceği zamanı, bu inşa süreçlerinde önemli görmedik. Sonuç ortada. Sizce de öyle değil mi?
Zamanımız, para kazanmaya, yani işe gidiyor. Dolayısıyla üretim ve tüketim dengesinin aslında bizim dengemizi bozduğunu anlayamadık. Halbuki, bunun böyle olmaması gerektiğini ve tam aksi bir tablonun, sağlığımız için zorunlu olduğunu da görmemiz gerekiyor.
“Yaşam tarzımızı değiştirmemiz gerek ve ben küçük değişimlerden söz etmiyorum” diyor Moreno. Ve şu şekilde devam ediyor:
“Radikal paradigma değişikliğine gitmemiz gerek. Çalış, çalış sonra gereksiz alışverişle kazandığını harca. Ben, bunun yerine başka amaçlar yeğlerim. Daha insancıl hedefler yeğlerim. Bunun için de zaman lazım. Daha insan odaklı, daha iyi bir yaşam için sosyal kapsayıcılık da önemli bir öğe. Kadın, erkek, yaşlı, genç, engelli, varsıl, yoksul; hep birlikte, huzur içinde yaşamak durumundayız. Bunun için de birbirimizi tanımak gerekiyor. Zamanın yanı sıra kentin yapısı da bu konuda önemli bir etken. Araba bizi çevremizden koparıyor. Ama ‘15 Dakikalık Kentler’de ulaşım, yürüyerek ve bisikletle dolaşarak sağlandığından dolayı birey, mahallede yaşayanlarla karşılaşıyor. Onları tanıma fırsatını elde ediyor. Buna bir de ‘zaman’ eklenince sosyal ilişkiler güçleniyor. Haliyle birbirimize ve mahallemize bağlanıyoruz. Farklılıklar karşısında daha hoşgörülü olabiliyoruz.
Modernizmde egemen olan iş ortamı
Pandemi koşullarında fark ettik ki, işverenin aç gözlü oluşuna karşın işlerin yürümesi için iş yerine gitmemize gerek yok. Böyle bir deneyimle ortaya çıkan bu gerçek de, yine 15 Dakikalık Şehir modelini daha güçlü ve gerekli kılıyor.
“Pandeminin ilk etkisi çalışma paradigmasının 48 saat içinde radikal değişime uğraması oldu. Bütün CEO’lar, CTO’lar, bütün yöneticiler bir araya gelse bile böyle bir değişimi gerçekleştiremezdi. Bu dijital değişim COVID-19 sayesinde gerçekleşti. Artık farklı iş modelleri geliştirip uygulamaya koyabiliriz. Bu ortamda hiyerarşik yapıları geride bırakabiliriz. Artık insanların tepesine dikilerek güç alan yöneticilerin rolünü tekrar düşünmeliyiz. Yönetici rolünü yeniden düşünmek gerek. COVID-19 kişisel sorumluluk almamıza neden oldu. Kişisel sorumluluk üzerine kurulu sistemler geliştirmeliyiz. İş dünyasında çalışanların iş ilişkileri yeniden tasarlanmalı; yeni sosyal ilişki ağları oluşturmalıyız. Geçen yıl insanlar bana 15 Dakikalık Kent modelinin ütopya olduğunu söylüyorlardı. Benim önerilerim hemen uygulanacak öneriler değil. Bunlar farklı bir geleceğe yönelik yol haritalarının, yeni paradigmaların oluşmasını sağlamaya yönelik öneriler. Tarih bize değişimin mümkün olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki aylarda yeni yeni iş modelleri gelişecektir”.
Yeniden Paris’e doğru uzanalım
Okuduğunuz bu yazının önceki satırlarını hatırlayalım. Söz konusu şehir modelinin çıkış noktasını. Paris’teki bir seçim ile gündeme gelen bu şehir modelinin, seçime giren Hidalgo ile ilişkisini açıklamaya çalışalım.
Fransa’da, 2014’te gerçekleşen seçimle iş başına gelen Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo 2020’de belediye başkanı seçimlerinde yeniden adaylığını koyan isim oldu. Profesör Moreno ise Sorbonne’daki görevi dışında 2015’ten beri Başkan Hidalgo’nun akıllı kentler danışmanı olarak medyada yer alan bir isim oldu. Geçen yıl ki seçimlerde, Hidalgo’nun ‘2020 seçim programı’nın temelinde Profesör Moreno’nun “Ville Du Quart D’Heure”, projesi bulunuyordu. Vadedilen bu proje, 15 Dakikalık Şehir modelinin ta kendisi.
Hidalgo iklim değişikliğini çok ciddi şekilde önemsediğini belirtiyor. Kendisi, ilk seçildiği günden bu yana söylem ve eylemlerinde, bu konudaki tutarlılığını ortaya koymayı başardı.
Özellikle de kent içi ulaşımdan kaynaklanan salımları azaltmak için attığı adımlar dikkat çekiyor. Misal, havamızı kirleten araçların şehir içinde kullanımı yasaklayan karar…
Paris Belediye Başkanı, aldığı kararlarla Paris’in ortasından geçen Sen Nehri’nin her iki kıyısında yer alan otoyolları da bu süreç içinde trafiğe kapattı. Ayrıca kent merkezinden geçen bazı altı şeritli yolları yeniden düzenleyen kararları da bu kapsamda görmemiz gerekiyor. Başkan, araba kullanımına dair verdiği bu kararlara bölgenin daha yeşil olması için yeni projeleri uygulama kararlarını da ekledi.
15 Dakikalık Şehir modeli, yaya ve bisiklet ulaşımına öncelik veriyor. Başkan Hidalgo’nun yeni hedefinin ise 2024 yılına kadar Paris’in her sokağına, bisiklet yolunun yapılması olduğunu öğreniyoruz. Yaklaşık 650 kilometrelik bisiklet yolu ağı için 350 milyon avro değerinde bir bütçenin yer aldığını da ekleyebiliriz.
Kovid-19, pandemi ve sonrası
Aralık ayından bu yana hayatımızı mahvetmeye başlayan ancak bununla birlikte bize ders niteliğinde çıktılar sunan corona virüsü salgını, kökten değişiklikler için sinyal gönderiyor bize. İşte bu kapsamda daha değerli bir hale gelen bu kent modeli, hepimize pek çok fayda sunuyor.
“15 Dakikalık Kente büyük ilgi var. Çünkü COVID-19 sonrası büyük değişim gerekiyor. Eski paradigmalarla devam edemeyiz. Kentlerde trafik tıkanıklığından kaynaklanan hava kirliliği sağlığımızı tehdit ediyor. Bu durum, ayrıca zaman kaybına sebep oluyor. Kentsel yaşam, çok yoğun. Ve haliyle böyle yaşamak mümkün değil. Aslında bize yönelen ilk uyarı, iklim krizi ile oldu. Bu konu, dünyada yeni bir hareketliliğin başlamasını sağladı. Yaşam tarzımızı değiştirmemiz gerektiğine dair ortaya çıkan bu mesaj, dünyanın her yerine yayıldı. Ve yayılmaya da devam ediyor. Bugün ise pandeminin varlığı, bize aynı mesajı veriyor. Değişim şart…
Zaten insanlar da değişim istiyor. Bizim görevimiz çözüm üretmek. Hemen, şimdi. Yarın bakarız deme lüksümüz kalmadı.”
Yeni şehir ve yeni yaşamlar ekseninde ‘15 Dakikalık Şehir’ anlayışı
SLA Architects’in tasarım yöneticisi ve ortağı olan Rasmus Astrup, 10 Şubat 2021 Çarşamba Günü gerçekleşen Nippon Paint – AYDA Türkiye Lansmanı’nın konuşmacılarından biriydi. Astrup, etkinlik kapsamında, megakent İstanbul hakkında şu ifadeleri sarf etmişti:
“Genç kuşaklar, geleceğimizi tasarladıkları için çok önemliler. Onları, sadece yerleşik tasarımcılardan değil, birbirlerinden de mümkün olduğunca fazla ilham almaya teşvik etmek istiyorum. İstanbul, yapıları ve insanları bağlamında da harika bir şehir. Fakat hiyerarşiye ihtiyaç var…Şehrin doğası ile bağlantılı bir sistem kurmanız gerekiyor… İstanbul’un 15 dakikalık şehir konsepti için mükemmel olduğunu düşünüyorum…
…Bu, İstanbul’un pek çok mahallesinde zaten uygulanıyor. Tek yapmanız gereken ‘şehir doğası’na odaklanmak…”
Astrup’un, “Şehir doğası” olarak söz ettiği olguya yazının ilerleyen bölümlerinde yer vereceğiz. Ama şimdilik önceliğimiz, yine İstanbul olacak.
Astrup’un ‘İstanbul’un hiyerarşiye ihtiyacı var’ yorumu
“İstanbul’u çok seviyorum. İstanbul kadar güçlü bir kültürel mirasa sahip başka bir şehir düşünemiyorum. İstanbul’da dikkatinizi çeken şeylerden biri topografyadır. Şehrin denize doğru eğimli tepelerin üzerinde olduğunu hemen anlarsınız. Yağmur suyu yönetimi için bu en uygun çözüm olabilir, ancak selle ilgili iyileştirmeniz gereken çok fazla unsur var. Ve şehir doğası nerede? Danimarka’da 1 milyon çocuğu gözlemleyerek yapılan bir araştırma, şehir doğası olmadan büyümenin zihinsel rahatsızlıkları yüzde 50’den fazla artırdığını ortaya koydu. Yapılarınızla, insanlarınızla harika bir şehre sahipsiniz, ama bir hiyerarşiye ihtiyacınız var. Şehrin doğası ile bağlantılı bir sistem kurmanız gerekli. Bu sistem; sosyal alanlar, temiz hava, yağmur suyu yönetimi ve mobiliteyi kapsamalı. Sel taşkınları için bisiklet şeritlerini kullanın.“
Yaşadığımız şehri üç boyutlu olarak düşünmek…
“Şehrinizi 3 boyutlu olarak yeniden düşünün. Mobilite, sosyal değerler ve biyolojik çeşitlilik sisteminize cepheleri ve çatıları da dahil edin. Sağlıklı bir şehir yaratacaksınız, bu sayede hastanelerde yaratacağınız maliyet tasarruflarını düşünün. Arabaların bir numara olmadığı bir hiyerarşik düzen hayal edin. Evet, arabalar insanları hareket ettiriyorlar, ama aynı zamanda şehrinizi de ısıtıyorlar, havanızı kirletiyorlar, gürültü yapıyorlar ve en değerli alanları işgal ediyorlar. Bisiklet kullanımı 1 kilometre başına 1 dolar tasarruf sağlıyor. Arabasız bir şehir değil, dengeli bir şehir hayal edelim diyorum. Hayatta kalmayı değil, yaşam kalitesi sağlayan bir şehir kastediyorum.”
Astrup, boş konuşmuyor. İstanbul’un barındırdığı hazineyi en güzel şekilde açıklıyor aslında…
Şimdi, ‘şehir doğası’ ile ilgili açıklamamıza geçebiliriz.
15 Dakikalık Şehir anlayışı içinde ‘şehir doğası’nın tanımı
Dünya’dan Didem Eryar Ünlü’nün, Astrup ile gerçekleştirdiği röportajda yer alan satırlarda şu ifadeleri okuyoruz:
“Doğanın şehirlere sağlayabileceği tüm faydaları belirliyoruz ve tasarımlarımızı bu doğrultuda yapıyoruz. Bu; sel, kentsel ısı, hava kirliliği ve biyolojik çeşitlilik gibi küresel sorunları çözmek için “Şehir Doğası” dediğimiz bakış açısını ifade ediyor. Bir kentsel tasarım projesini sürdürülebilir hale getirmenin anahtarı, bölgenin gerçek iklim koşullarını anlamak ve işe bununla başlamaktır. Çok fazla ısı sorunu olan bir yer mi? Su baskını sorunları mı var? Gürültülü mü? İşe, çözmek istediğiniz sorunlarla ve ulaşmak istediğiniz değerlerle başlamalısınız. Sürdürülebilirlik konusundaki en önemli faktörlerden biri sosyal sürdürülebilirliktir; sürdürülebilir çabanın sosyal eşitliğe göre nasıl önceliklendirme yapacağınızdır. Dolayısıyla kentte yürürken, bisiklete binerken ve sosyalleşirken hepimizin ne hissettiğimizle ilgilidir.
Örneğin, Norveç, dünyada benzinli otomobilden daha fazla elektrikli otomobil satan ilk ülke ve oradayken bunu hissedebilirsiniz.”
Sonuç olarak özetlemek istersek, 15 Dakikalık Şehir anlayışı olarak söz ettiğimiz bu model, her birey için yaşamın daha kaliteli hale gelmesi açısından uygulamaya dökülmesi ve deneyimlenmesi gereken tek yol. Bu noktada bir zorunluluk olan söz konusu fikir ve model, İstanbul gibi keşmekeşin yoğunluğunu hissettirdiği bir şehirde, nefes almamızı sağlayabilecek kadar hayati bir konu…