10 Kasım 1938 hem Türk milleti hem de dünya ulusu için unutulmaz bir gün. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü 10 Kasım günü sonsuzluğa uğurladık. Ata’nın vefatının üzerinden tam 82 yıl geçti. Ancak 82 yıldır, onu anmaktan, özlemekten, aramaktan vazgeçmedik. Her 10 Kasım’da çalan sirenler gözlerimizi dolduruyor, boğazımızı düğümlüyor…. Onu hiç tanımamış olmamıza rağmen her 10 Kasım sabahı saat 9’u 5 geçe kalplerimizdeki boşluğu hissediyoruz. 10 Kasım ile ilgili pek çok şey biliniyor. Peki öncesinde yaşananlar? Atatürk’ü sonsuzluğa uğurlayan bu süreç nasıl başladı?
Atatürk, ilk kez 1937 yılının başlarında rahatsızlandı
1937’nin başında Mustafa Kemal Atatürk çeşitli rahatsızlıklar yaşamaya başladı. Burnu kanıyor, cildi kaşınıyordu. Son derece solgun ve halsizdi. İştahı da kapanmıştı.Bu belirtiler üzerine Mustafa Kemal Paşa,, fırsat buldukça çok güvendiği Doktor Neşet Ömer Bey’e gidip muayene olmaya başladı. Ancak ilk muayene sonunda, kalbinde, karaciğerinde, böbreğinde bir şey bulunamamıştı. Buna rağmen Atatürk’ün renginde ve yüzündeki çizgilerde bariz değişiklikler başlamıştı. Bu nedenle doktorlar ona kaplıca tedavisi tavsiye etti. O da, ani bir kararla Yalova’ya gitmeye karar verdi.
“Ortada Hatay meselesi var. Hastalığımın dışarıda duyulmasını istemem.”
Yalova’daki kaplıca tedavisi Ata’ya iyi gelmişti. Kendisinin yavaş yavaş iyileşmeye başladığı düşünülüyordu. Nitekim, Atatürk Yalova’dan Bursa’ya oradan Mudanya’ya geçti. Mudanya’dan Ege Vapuru ile İstanbul’a hareket etti. Şubat ayı başında Dolmabahçe Sarayı’na geldi. Burada ise şiddetli öksürük ve göğüs ağrısı şikayetleri başladı. Prof. Dr. Nihat Reşat Belger, Dolmabahçe sarayındaki muayenesinde Atatürk’e zatürre teşhisi koydu. Uygun tedavi yapıldı ve Atatürk iyileşir iyileşmez soluğu Ankara’da aldı. Celal Bayar’ın anılarına göre hastalığının ileri safhaya geçtiğinin söylenmesi ve yurt dışında doktor getirtilmesi tavsiyesine karşın şunu söyledi: “Ortada Hatay meselesi var. Hastalığımın dışarıda duyulmasını istemem. Neşet Ömer’le konuş. Burada zaten tıp kongresi var. Bizim doktorlar konsültasyon yapsınlar.”
Fransa’dan doktor getirtildi; Ata’nın istirahate ihtiyacı vardı
Atatürk, Celal Bayar’ın ısrarı üzerine Fransız doktor Fissenger’in getirilmesini kabul etmişti ve 28 Mart 1938 günü Fissenger Ankara’ya gelmesini kabul etti. Prof. Dr. Fissenger muayenesinin ardından Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine Atatürk’ün sağlığı durumuyla ilgili bir rapor sundu. Raporda Atatürk’ün ciddi bir rahatsızlığı olmadığı, bir buçuk aylık bir istirahate ihtiyacı olduğu belirtiliyordu. Bu süreçte, yemesi içmesi düzenlenmiş listeye göre olacaktı ve bol bol dinlenecekti. Ancak Hatay sorununun çözülmesi gerekiyordu….
Atatürk doktoru dinlemeyerek, Hatay meselesini çözmek için geziye çıktı
Mustafa Kemal Atatürk kendisini iyi hissettiğini söyledi. Hatay meselesinin çözülmesi gerekiyordu, Ata dinlenmek istemedi. Sorunu çözmek için önce Mersin’e oradan Adana’ya sınıra kadar uzanmaya karar verdi. Doktorları önce bu isteğe şiddetle karşı çıktıysalar da, muayeneden sonra “gidebilir” dediler.
Atatürk, Hatay konusundaki kararlılığını, Mersin’e hareketinden iki gün önce Celal Bayar’a şöyle bildirmişti: “Benim, kırk asırlık Türk yurdu, Hatay esir kalamaz dediğimi unutmuş olanlar olabilir. Ama ben unutmadım, unutamam, sen de unutamazsın.”
Meseleyi çözüp döndüğünde ise son derece yorulmuştu. Hatta küçük bir kriz atlattı.
Karnında toplanan sıvı giderek artıyordu, Fransız doktor yeniden Türkiye’ye geldi
31 Mayıs 1938’de Atatürk’ün Savarona Yatı Dolmabahçe önünde demirledi. 1 Haziran 1938’de Atatürk, Savarona’ya geçti. Deniz havasının kendisine iyi geleceğini hissediyordu. Ancak bu onu daha da yordu. Kendisini gittikçe daha halsiz hissediyor, karnındaki şişlik giderek artıyordu. Dr. Fissenger tekrar Türkiye’ye davet edildi. 25 Temmuz akşamı Atatürk fenalaşmıştı. Dr. Fissenger saraya gelir gelmez Atatürk’ü baştan aşağıya tekrar muayene etti. Atatürk artık karnında toplanan sudan kurtulmak istiyor, alınmasını talep ediyordu.
7 Eylül 1938’de ilk operasyonu geçirdi, karnından su alındı
Hastalık artık iyice ilerlemişti. 7 Eylül 1938’de Profesör Fissenger ve Profesör Neşet Ömer İrdelp nezaretinde, Operatör Mim Kemal Öke tarafından Atatürk’ün karnından ilk kez su alındı. Ata’nın artık tam bir istirahate ihtiyacı vardı. Kendisini yormaması gerekiyordu. 21 Eylül günü ise ikinci kez operasyon geçirdi. Operatör Doktor Mim Kemal Öke, Atatürk’ün karnında biriken suyu tekrar aldı.
26-27 Eylül günü Ata ilk kez komaya girdi. Ata’yı ölüme götüren hastalık sonunda teşhis edildi; siroz
26-27 Eylül günü Atatürk ilk kez komaya girdi. Komayı atlatan Atatürk Ankara’ya gitmek istedi ancak doktorlar izin vermedi. Ata’nın yeniden sağlığına kavuşması için tedaviler yapılıyordu. Ancak Ulu Önder günden güne kötüleşiyordu. Karın bölgesinde su toplanmaya devam ediyordu. Viyana’dan Eppinger, Almanya’dan Bergmann adında iki profesör gelmişti. Bunların koydukları teşhis ve tedavi aynı idi “siroz”. Atatürk 16 Ekim 1938’de ağır bir komaya daha girdi ve 20 Ekim gününe kadar komada kaldı.
8 Kasım’da bir kez daha rahatsızlandı…
Atatürk, 8 Kasım 1938 günü bir kez daha rahatsızlandı. Şiddetle istifra ediyordu… Aynı gün son kez komaya girdi.
10 Kasım saat 9’u 5 geçe yalnızca Atatürk’ün değil, bir ulusun kalbi durdu
9-10 Kasım gecesini rahatsız geçiren Atatürk artık derin bir uykuda gibi yatıyordu. 10 Kasım 1938 günü saat dokuzu beş geçe gözlerini son kez açarak, etrafına baktı ve hemen kapattı. Ulu Önder, ölmüştü….
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu, Türk milletinin Ata’sı Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım’da vefatının ardından zaferlerle kazanılmış bir Cumhuriyet ve gözü yaşlı bir millet bıraktı. Saygı, sevgi, minnet ve özlemle anıyoruz…
Kaynak: 1