Şairler, dünyanın yükünü başka bir düzlemde hissedip anlatan sanatçılardır. Onların bu hali, bir tavır olarak da okunabilir ve yorumlanabilir. Söz konusu yük ise aklımıza gelebilecek olan her şeyi kapsamaktadır. Çünkü katlanmak, bazen dayanılması güç acılarla kendini gösterebilir. Çoğu zaman da böyle olmuştur. Bir acıdan doğan şiir, başka bir acının dermanına dönüşmüştür. Bu nedenledir ki edebiyat; yerinde durmayan, devam eden ve sürekli kendini başka çağlarda yaşatmayı başaran ölümsüz bir sürekliliktir.
Bizim edebiyatımıza baktığımızda yazar arasındaki ilişkilerin yoğun ve samimiyet dolu olduğunu görürüz. Çıkarsız ve salt sanat temelli olan bu ilişkiler, yarattıkları eserlerin de ötesinde bir dünya sunmaktadır.
Turgut Uyar‘ın oğlu Tunga Uyar‘ın anılarından sizler için güzel bir hatırayı derledik…
Edebiyat tarihimizin en kıymetli anıları şüphesiz ki yazarlar arasında kurulan dostluklarda gizlidir
Kurulan mükellef sofralarda yenilen yemekler, yapılan sohbetler, aynı karede yer alınan fotoğraflar özenilesi bir manzara oluşturmuştur
O masalarda yaşanan hoş anlardan bir tanesi vardır ki, şiiri kendi içinde bir tür oyuna ve eğlenceye dönüştürmeyi bilmiş, gülümsetmiştir
Can Yücel, Edip Cansever ve Turgut Uyar, yine her zaman olduğu gibi bir araya gelmişlerdir. Şiir üzerine sohbet etmektedirler
O anlara tanıklık edenlerden biri de Turgut Uyar’ın oğlu Tunga Uyar’dır. Babasını ve amca diye hitap ettiği şairleri dinlemektedir
Söz konusu oyun aslında çok basittir. Boş bir dosya kâğıdı yalnızca tek satır yazılabilecek boyuta gelinceye kadar katlanır. Ardından biri o boşluğa bir dize yazar ve diğerleri görmesin diye katlarmış
Ortaya çıkan boşluğa bir diğeri farklı bir dize yazarmış. Tüm bunlar o anda gelişen, doğaçlama dizelerden oluşmaktaymış
Son boşluğa ise yeni bir dize yazılır ve bu süreç böyle devam edermiş. En sonunda kâğıt açılırmış ve ortaya çıkan şiir yüksek sesle okunurmuş. Tunga Uyar, ortaya çıkan şiirler hakkında şu yorumu yapmıştır:
“Bir bakarsın on beş yirmi satırlık bir yazı yahut bir şiir çıkmış ortaya. Açıp okurduk, çok gülerdik bunlara. Bende bir iki tanesi kalmıştı ama diğer her şey gibi yok oldular.”