En kötü şey oldu alıştık artık. AKM’nin çürütülmesine, Taksim Sahnesi’nin yıkılmasına, Tarık Zafer Tunaya’nın nikah salonu olmasına, Muammer Karaca Tiyatrosu’nun, Alkazar, Yeni Melek, Elhamra’nın unutulup gitmesine, Sinepop’nun sessizce kapısına kilit vurmasına alıştık.
Emek ile biraz ayaklandık da hiç olmazsa sonunda Gezi’yi kurtardık. “En baba özgürlükçü biziz, demokrasinin daniskası bizde” propagandası altında kültür, sanat ve sosyal hayat yakılıp yıkılırken biraz olsun kıpırdandık. Sonunda gencecik insanları öldürmek pahasına biraz olsun durdular. Bundan böyle otobüs durağı yaparken bile halka soracağız diyenlerin son icraatı Rumeli Hisarı Sahnesine bir mescit dikmek oldu.
Hep aynı tartışma: Orada mescit vardı!
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmeden önce yapımını başlattığı 15. yüzyıldan kalma mescit 18. yüzyılda yanar, zaman içinde yıkılır ve geriye minaresini bir kısmı kalır.
Hisardaki restorasyon çalışmaları sırasında mescit yeniden gündeme getirilir
Kimsenin mescit kalıntılarını yıkalım dediği falan yoktur. Aksine İstanbul 3 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ortaya çıkan minare gövdesi, duvar ve sarnıç kalıntılarının mevcut durumlarıyla muhafaza edilmesini onaylar ve mescit 1. grup kültür varlığı olarak tescil edilir.
Topçu kışlası inadının tıpkısının aynısı
Kafaya estiği gibi restorasyon ve mühendislik tekniklerinin en nadide örneklerini gördüğümüz son 10 senede, helikopterle kuş bakışı köprü yeri tespiti, tarihi sinemayı yıkım değil üst kata taşıma, tarihi camiyi camla kaplama, İshak Paşa Sarayı’na cam tavan döşeme ve hepsini saymaya kalksak yeni bir listeye başlamamızı gerektirecek kadar çok rezalet yaşadık.
Rezaletin sebebi genelde para ve rant hırsı bazen de dini değerler üzerinden manipülasyon
Rumeli Hisarı’nda yapılanın ne tarih, ne din, ne de çağdaş bir şehircilik anlayışıyla alakası var. Bahaneler bilindik. Ecdadın mirasını koruyacağız mavrasıyla dayatılan bu ideolojik inatlaşma en kullanışlı yönetim biçimi. Aslında koca İstanbul kumla oynayan bebeler keyfiliğinde idare edildiği için fark etmeden dev potların da kırıldığı oluyor.
Doymak bilmez bir rant hırsıyla kuralsız kanunsuz verilen ruhsatlardan biri sayesinde ecdadın en büyük mirası olan Sultanahmet Camii’nin o eşsiz 6 minaresi arasına iki beton kule sıkıştırdılar. Osmanlının yönetildiği tarihi yarımada ve ülkenin en ünlü camisinin arasına gökdelen sokuşturulurken malum medya ecdat hakkında iki kelime bile haber yazmadı.
Söylenen: Camiyi ihya ettik, aslında olan: Gıcır gıcır 21. yüzyıl eseri yaptık
İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kutgün Eyüpgiller konuyla ilgili olarak şunları söyledi: Rekonstrüksiyon yeterli bilgi belgenin bulunması durumunda geçerli olabilecek bir koruma yöntemidir. Yeniden inşa edilmesi düşünülen yapının özgün durumunu ortaya koyan plan, proje, fotoğraf gibi görsellerin var olması durumunda kabul edilebilir. Özgün çevresel bağlamını kaybetmiş bir eserin yeniden inşası anlamlı olmayacaktır. Bunun aksi geçerli ise yapılan sahte bir dekordan ibaret olacaktır.
Kısaca söylenen aslında cami ihya edilmiş falan değil, aksine var olan tarihine de saygısızlık edilerek orjinal halinden bambaşka bir şeye dönüştürülmüş.
Restorasyon vandallığı en sevdiğimiz şeydir çünkü işin aslında kültür ve sanattan hiç haz etmiyoruz
Olayın temellerinde biraz da Rumeli Hisarı’ndaki sahneden haz etmemek yatıyor. Temel düşünce şu: Bunlar Fatih Sultan Mehmet Han’ın yaptırdığı burçlarda şarkılar söyleyen, tiyatrolar oynayan zındıklar.
Maalesef bu kitle müzikle, resimle, dans ve tiyatroyla bir türlü barışamadı. Henüz İslam dinindeki resim heykel yasağına dair soru işaretlerini bile gideremediler. Nedense Fatih Sultan Mehmet Han’ın batıdan ressam getirtip portresini yaptırmasına, Üçüncü Selim’in bestekarlığına, Sultan Abdülaziz’in sanat düşkünlüğüne dair iki kelime laf edilemiyor. Ecdat bir odaya kapatılmış, üzerine de nereden geldiği belli olmayan bir Arap kokusu basılmış, herkesin o ecdada inanmasını istiyorlar.
İşe geldiği kadar tarih ve sanat anlayışı
Marmaray çalışmaları sırasında karşılaşılan İstanbul’un bugüne değin bilinen tarihini değiştiren ve insanlık tarihinin en önemli kalıntıları arasında gösterilen antik liman için “üç beş çanak çömlek” denildiğini hatırlarsınız. Örneğin, orada bulunan antik gemilerden birinin direği yanlışlıkla minare sanılsaydı (bu restorasyonları yapanlar direği de rahatlıkla minare sanabilir) biraz tereddüt edilir ama sonradan oldu bittiye getirilip minare ortadan kaldırıldı. Çünkü Marmaray’ın seçimlere yetiştirilmesi gerekiyordu. Sevgilerinden hiçbir yere koyamadıkları Menderes’in tarihi cami kıyımı da böyle olmamış mıydı? Aslında din ve ecdat sevgisi hep işe gelinen o kullanışlı noktaya kadar geçerli.
Cumhuriyetin bir türlü aydınlanamama sorunu
Hisarda 2002’de sahnelenen Nazım’a Armağan oyununun efsane kadrosu.
Sanat tarihi uzmanı Prof. Dr. Zeynep Ahunbay: Yapılacak cami kuşkusuz yeni olacak ve burada ayakta duran Fatih dönemi yanında gıcır gıcır 21. yüzyıl eseri olduğunu belli edecektir. Aslında öncelik camide değil uzun zamandır bakımsız duran ve ziyaret edilmeyen burçlarda olmalıydı. Tarihi eserlere dini oldukları için öncelik vermek ve ihtiyaç olmadığı halde cami yapmak politik yatırım olarak görülüyor.
Burada ihtiyaç olmadığı halde denmesinin bir sebebi var. Bölgede o camiye gidecek bir cemaat yok. Zaten olsa da iki adım ötede 18. yüzyıldan kalma bir mescit bulunduğunun altı çiziliyor. Ayrıca bunların hiçbiri olmasa da zaten koruma altına alınacak tarihi bir eser neden bu hâle getirilir ki? Bu mu oluyor sahip çıkmak?
Ses ve bedenin tarihle birleştiği dünyanın en güzel açık hava sahnelerinden biri artık yok
Tıklamayın çünkü yok
Yaklaşık 50 yıldır şehrin kültür sanat hayatına hizmet eden, bir çok kişinin tarihi hisarı ilk kez görmesine vesile olan sahnenin üstüne keyfe keder bir mescit konduruldu. O alanın sanata hizmet edebilir olmasının, ecdada saygısızlık ile bir alakasının olmadığı kavranamadı. İstanbul bir sahnesini daha kaybetti. Yerine her semtte zaten onlarca bulunan bir ibadethane eklendi.
Kadınlar Devleti, Othello, Lüküs Hayat, Ödenmeyecek Ödemiyoruz, Don Juan, Abelard ve Heloise, Azizname gibi sayısız oyunun sahnelendiği, Ray Charles, Natalie Cole gibi dünyaca ünlü yabancı seslere ev sahipliği yapmış, Türk popunun önde gelen isimlerini sevenleriyle buluşturmuş Rumeli Hisarı sahnesi artık yok. Santralistanbul “bira düşmanlığı” sonucunda gitmişti, Kuruçeşme Arena otel olacak deniliyor, sonuçta Taksim’in başına gelen bütün İstanbul ve Türkiye’nin kaderi haline getiriliyor. Bu yanlışlıklar komedyasını bir gün yine sadece sahnelerde göreceğimiz günlerin yeniden gelmesi dileğiyle.