Dün bir yıldız daha kaydı dünyadan. Bilim bir dahisini daha yitirdi. Ülkemizde bilinen ismiyle “Akıl Oyunları” (A Beatiful Mind) filmi sayesinde kendisini tanıma ve hayatına daha aşina olma şerefine erdiğimiz Nobel Ödüllü John Nash, eşiyle birlikte bir trafik kazası geçirdi ve hayata gözlerini yumdu.
Hepimiz şaşkınız… Yaşı kaç olursa olsun ölümü yakıştıramazdık gerçi ama bu kadar beklenmedik bir anda ve trafik kazası dolayısıyla ölmesi bizleri daha çok şaşırttı ve üzdü ne yazık ki.
Aslında ona “matematikçi” demek eksik kalıyor. Aynı zamanda iktisatçı ve fizikçi. Biyografisinin uyarlandığı Akıl Oyunları filmi genel anlamıyla onun hayatını anlatsa da, bazı detaylarda farklılıklar var. Bunlara da değindiğimiz yazımızda John Nash’i biraz daha yakından tanıyalım istedik.
Adam olacak çocuk: Küçük yaşlarda resimli ansiklopediler okuyordu
Babası John Nash’le aynı ismi taşıyan John Forbes Nash, 1928’de Amerika’da Batı Virginia’da dünyaya gelmişti. Babası elektrik mühendisi, annesi İngilizce-Latince öğretmeniydi. Çocukluğunda TIME Dergisi ilgisini çekiyor, “Compton’s Pictured Encyclopedia” adlı resimli ansiklopediyi okuyordu. Hani ileride akıl sorunları yaşayan kişilerin çocukluklarına inerler de, oralarda problem ararlar ya; söylenenlere göre John Nash çocukken mutluydu aslında.
Farklıydı! Evde deneyler yapmaya başladığında 12 yaşındaydı
Kendi kendine olmayı seviyordu Nash. Bu nedenle diğer çocuklardan soyutluyordu kendini. Çünkü arkadaşlarının oyunlarını ve şakalarını garipsiyordu. 12 yaşındayken evde kendi kendine deneyler yapan bir çocuktu o. Ailesi de bu durumu fark edip ona bir yetişkin gibi davranmaya başlamıştı; bu durum eğitimini de etkilemişti.
Bir ömür sürecek matematik aşkını bir kitap sayesinde keşfetti
Lise yıllarındayken E.T. Bell’in “Men of Mathematics” adlı kitabını okudu ve matematiğe hayranlık duyduğunu fark etti.
Lise yıllarındayken bile üniversiteden dersler alıyordu
Lisedeyken Bluefield College adlı üniversiteden dersler alan John Nash, mezun olunca George Westinhgouse Bursu aldı ve bu bursla “Carnegie Institute of Technology” adlı üniversitede kimya mühendisliği bölümüne gitti. Bu bölümden ayrılıp kimya bölümüne, sonra da matematik bölümüne geçti.
20 yaşındayken hem lisans hem de yüksek lisans diplomasını aldı
Gerçek bir dahi…
Harvard Üniversitesi’nden gelen teklifi reddedip Princeton Üniversitesi’nde çalışmaya başladı
21 yaşında verdiği “Oyun Kuramı (Nash Dengesi)” doktora tezi seneler sonra Nobel Ödülü getirecekti
Oyun Kuramı, Adam Smith’in teorisini birazcık değiştiriyordu ve “Bir grubun en yüksek performansa sahip olabilmesi için üyelerin her birinin kendi başarıları için ellerinden gelenin en iyisini yapmaları gerekir.” yerine “Üyelerinin her birinin kendi başarıları ve ayrıca grubun toplam başarısı için ellerinden gelenin en iyisini yapmaları gerekir.” diyordu.
Öğrencisiyle evlendikten bir sene sonra şizofrenlik belirtileri baş göstermeye başladı
Doktora tezini veren Nash, 1951 yılında Massachusetts Institute of Technology (MIT)’de öğretmenlik yapmaya başladı. MIT’de çalışırken Alicia Larde adlı bir fizik öğrencisi ile tanışmıştı ve görevi orada devam ederken, 1957 yılında evlendiler. Fakat evliliklerinin en güzel yıllarında, daha aradan henüz bir sene geçmişken Nash’te şizofrenlik belirtileri başladı. 1959’da hastaneye yatırıldı ve burada ona depresyon, kendine güvensizlik ve paranoyak şizofreni teşhisleri kondu.
“Olmayan” oda arkadaşından söz edişler
Aslında 1945 ile 1949 yılları arasında yani Princeton’dayken de John sürekli bir oda arkadaşından bahsediyordu. Aslında böyle biri yoktu. Yani bu şizofrenlik hastalığı çok daha önceleri başlamış, mezun olduktan sonra donanmada şifre çözücü olarak çalıştıkça daha da körüklenmişti belli ki. Kendisine sürekli olarak birilerinin çözmesi için şifre gönderdiğini sanıyordu. Bu nedenle her şeye şüpheyle yaklaşmaya başlamıştı, hayatı gittikçe zorlaşıyordu.
John, çocuğuna isim koyabilecek kadar sağlıklı olmadığından oğlu bir sene isimsiz yaşadı
Aslında bu Nash’in ilk çocuğu değildi. 1953 yılında başka bir kadından bir çocuğu daha olmuştu ama ne onunla ne de onun annesiyle yakınlığı yoktu. Alicia’dan olan oğlu ise şizofren hastalığı teşhisinden sonra doğdu ve Alicia oğluna koyacakları isime John’la beraber karar vermek istediğinden bir sene hiçbir isim koymadı. Daha sonra ise “John Charles Martin” ismini aldı oğulları.
Akıl hastanelerinde geçen yıllar
Paris ve Cenevre’de yaşayan John 1960 yılında tekrar Princeton’a döndü. Sürekli hastanelere yatıyordu. Bu durum 1970 yılına kadar sürdü. Nash ise bunu şöyle ifade ediyor: “Deli değildim. Bazı normlara uymayan hareketlerim vardı.”
“Aynı çatı altında iki yabancı” ve Alicia ile boşanıyorlar
John ile Alicia çifti 1963 yılında boşanmalarından 7 sene sonra yani 1970 yılında tekrar biraraya geldiler. Fakat sürekli ayrılıp barışıyorlardı. Alicia bu durumu “aynı çatı altında iki yabancı” olarak özetliyordu.
Çalışmalarının karşılıklarını almaya başlıyor: Nobel Ödülü ve fazlası
John Nash, akademik anlamda birçok önemli çalışması bulunan biriydi ve artık bunun somut meyvelerini almalıydı. 1978 yılında “John Von Neumann Teori Ödülü”nü, 1994 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü ve 1999’da “Leroy P. Steele Ödülü”nü, 2010 yılında “Double Helix Medal” ve son olarak da içinde bulunduğumuz 2015 yılında “kısmi diferansiyel ve geometrik analiz” konusunda, ölmeden yaklaşık 1 hafta önce “Abel Ödülü”nü aldı.
Ve Alicia ile tekrar evleniyorlar…
John’un 1994 yılında Nobel Ödülü almasının ardından arası düzelen çift, 2001 yılında, yani John Nash’in hayatının “Akıl Oyunları” adlı filme uyarlandığı yıl tekrar evlendiler.
4 Oscar Ödülü alan “Akıl Oyunları” filminde boşanmadan ve evlilik dışı çocuğundan bahsedilmiyor
Sylvia Nasar’ın kaleme aldığı John Nash biyografisinin aktarıldığı, orijinal ismiyle “A Beatiful Mind” filminde bazı durumlar gerçek hayatla örtüşmüyordu. Bunlardan biri de 7 sene süren ayrılıktan hiçbir şekilde söz edilmemesi, Alicia ile olan evliliği hep devam etmiş gibi gösterilmesiydi. Bir diğeri de; onunla ilgilenen bir hemşireden olan oğlundan hiç söz edilmemişti. John Nash’in filme en büyük eleştirisi ise; onu sürekli ilaç kullanan biriymiş gibi göstermeleri. Halbuki o, yıllardır ilaç kullanmıyor.
Russell Crowe bu filmde öyle harika bir performans gösterdi ki; bizim aklımıza “John Nash” dendiğinde artık direkt onun yüzü gelmeye başladı. Film 4 Oscar’ın yanı sıra, 3 Altın Küre Ödülü, 2 BAFTA Ödülü aldı.
Oğlu da kendisi gibi matematikçi oldu ve ona da şizofren teşhisi kondu
Alicia Larde açısından olaya bakınca, gerçekten çok zor bir durum; hem kocası, hem oğlu.
23 sayısına takıntısı vardı
“23 takıntısı” denilince aklınıza Jim Carry’nin filmi geliyorsa da, aslında bunu gerçek hayatta yaşayan kişi John Nash’ti. Bu nedenle hayatı boyunca 23 bilimsel makale yayınladı. Ayrıca iki kitap yazdı. (Buna istinaden bizim yazımız da 23 maddeden oluşuyor.)
Oynadığınız oyunlarda John Nash izleri olabileceğini biliyor muydunuz?
John Nash, “Hex” ve “So Long Sucher” isimli popüler oyunların tasarımcıları içerisinde. Princeton’da matematik çalışmaları yaptı. Eğer oynuyorsanız, artık oyuna bu açıdan da bakabilirsiniz.
Trafik kazasında eşiyle beraber hayata veda…
Akıl Oyunları’nda John Nash’i canlandıran Russell Crowe: “Şoktayım… Kalbim John & Alicia & aileleriyle. Muhteşem bir iş birliğimiz olmuştu. Güzel akıllar (Beautiful Mind yani filmin orijinal adı), güzel kalpler.”
24 Mayıs 2015’te, 87 yaşındayken, eşiyle birlikte bindikleri takside şoför direksiyon hakimiyetini kaybetti ve Alicia ile birlikte yürüdüler ölüme. Ve bilim dünyası başta olmak üzere, onun çalışmalarına hayranlık duyan tüm insanlık olarak yasa boğulduk.
Bonus I: Türkiye topraklarında John Nash: “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.”
2012 yılında Bilgi Üniversitesi’nin konuğu olarak İstanbul’a gelen John Nash, Türkiye’nin matematik alanında dünyadan ikinci olduğunu öğrenince bayağı tepki gösteriyor hâliyle ve matematikle adalet arasındaki ilişkiyi anlatan ünlü sözünü söylüyor. Hatta bunu duyunca çocukların okula yollanmayıp, onlara evde eğitim verilmesini dahi öneriyor.
Bonus II: John Nash’ten “Evlilik Teorisi”
“Eğer bir konuda haksızsanız eşinizle tartışmanızda bunu mutlaka hemen itiraf edin, eğer bir konuda haklıysanız susun! Çünkü bir kadını konuşarak ikna edebilme şansınız yoktur…”
Bonus III: “Akıl Oyunları” filminde Nobel Ödül töreni konuşması: “Sen benim bütün nedenlerimsin.”
https://www.youtube.com/watch?v=LQnJ-orJg0w
Bonus IV: Oyun Teorisi’ni daha iyi kavrayabilmek için örnek: Prisonner’s Dilemma (Tutsak İkilemi)
Polis, bir hırsızlık vakasından dolayı iki kişiyi gözaltına alıyor. Her ikisinin de soyguna karıştığı biliniyor ancak yeterli delil yok. Bu nedenle şüpheliler ayrı hücrelere konuluyor ve ikisine de ayrı ayrı şu seçenekler sunuluyor:
– Eğer soygunu arkadaşınla birlikte yaptığını itiraf edersen ve arkadaşın sessiz kalmayı seçerse; sen hiç ceza almayacaksın, arkadaşın ise 20 yıl hapse girecek.
– Eğer sessiz kalırsan, arkadaşın da sessiz kalırsa; ikiniz de delil yetersizliğinden sadece 1 yıl hapis yatacaksınız.
– Eğer ikiniz de itiraf ederseniz o zaman 5’şer yıl hapse gireceksiniz.
Nash öncesi teori, herkesin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini söylüyordu. Bu durumda en az cezayı almak isteyen mahkumlar, kendilerine yapılan bu teklifte sessiz kalmayı seçip 1 yıl hapse razı olmalıydı. Ancak Nash işte bu noktada devreye giriyor; “Ya o beni ele verirse? O zaman 20 yıl hapis yatarım!” korkusunun bulunduğunu ve bu nedenle hikâyenin sonunda her zaman her iki mahkumun da suçu itiraf ederek 5 yıl hapis yattığını söylüyor. İşte buna Oyun Teorisi’nde “Nash Dengesi” adı veriliyor.