Hazır bahar gelmiş öyle beton arasına sıkışmak olmaz! Azıcık da olsa bir yeşil görmek, o kokuyu içimize çekmek gerek. Bu sebeple sizi grilerin arasından alıp yeşili bol olan yerlere koyalım istedik. Buralar bir koru, bir orman değil; arkadaşlarınızla hoş sohbet edebileceğiniz, kahvenizi ve yeri geldiğinde rakınızı yudumlayabileceğiniz, tatlısından ve kahvaltısından faydalanabileceğiniz bahçeli kafeler, restoranlar.
1. Minoa
Baharın şu ilk günlerinde, kitap dolusu bir yerde kahve içip kitabınızda boğulmak ister misiniz? Tabii yüzünüze vuran güneş ile birlikte! Akaretler’deki bu kitap-kafe, kapı önüne atılmış masa ve sandalyeleriyle tüm bunları vaad ediyor.
Hem Akaretler’i bilen bilir; Teşvikiye’nin gürültüsünü orada bulamazsın. Bu sebeple sessiz sakin bir şekilde kitabınla, kahvenle ortamın keyfini sürebilirsin. Kahvenin yanında, tost ve o biçim cheesecake’leri de önerimizdir. Gerçi içinizi serinletecek taze sıkılmış detox içecekleri de var.
Mekanın kitaplardan yapılma aydınlatması, merdivenlerin basamaklarına yazılmış sözler, alt katta bulunan mahzen görünümlü kocaman kitaplık; buraya vurulma sebeplerinizden olacak.
2. Wom
Karaköy’de kalabalıklar içinde yalnızlık çeken tek mekan, “Wom” olsa gerek. Coffee Sapiens’in, Gakkı’nın, Pim’in bulunduğu sokak olan Kemankeş’e hem çok yakın hem çok uzak. Daha sessiz sakin bir konumda olan Wom’un bizi cezbeden özelliği, minik de olsa yeşil bir bahçesinin olması. Baharda, yaz aylarında orada yapılacak sohbetlerin, sürülecek sefaların haddi hesabı yoktur.
Fiyatıyla, sunumuyla, çeşitliliğiyle bizi kendimizden geçiren bir diğer şey ise serpme kahvaltısı. Yok yok! Üzümle birlikte gelen peynir tabağı, menemen, kızarmış hellim, söğüş salata, simit, ev yapımı reçeller; çeşitlerden sadece birkaçı.
Pancake’leri de alacağınız kalorileri aklınıza getirmeyecek lezzette. Kahvaltı dışında, öğlen ya da akşam yiyebileceğiniz burgerleri de on numara.
3. Mitte
Beyoğlu kadar olmasa da, Moda’nın da yarattığı bir gürültü var elbet. Yeni açılan çok tatlı mekanların buna ön ayak olduğu yadsınamaz tabii ki. Gerçi biz onu gürültüsüyle seviyoruz. Bu gürültüye gelemeyen arkadaşlar varsa da onlara Mitte’yi öneriyoruz.
Bahçede yapılabilecek keyifli dedikodular, huzurlu pazar kahvaltıları, kahve molaları burada daha bir güzel! Burası, yeme içmenin dışında yaptıkları atölyelerle de ün salmış durumda. Bir de satışa sundukları vintage kıyafetleri, aksesuarları, sukulentleri, kanaviçeleri ve defterleri var.
4. Cafe Cuma
Baharda bahçesine doyamayacağınız başka bir mekandayız şimdi. Çukurcuma’da müdavimi olduğumuz, vintage dekorla süslenmiş iki katlı bir mekan. İçinizi açacak, hatırı sayılır büyüklükteki bahçesini de atlamayalım. Zaten bu bahçe oraya gitme sebeplerimizin başında yer alıyor.
Bir diğer sebep ise pancar, zencefil, elma, havuç ve daha saymaya üşendiğimiz birçok malzemelerle yaptıkları detoks içeçekleri. Tek kelimeyle hastasıyız. Bu mekandan ayrılırken dünyanın en sağlıklı insanı sizmişsiniz gibi hissetmeniz olası. Ekmekler bile oradan çıkıyor. Her şey doğal ve ev yapımı.
Et severler haricinde, vegan ve vejetaryen arkadaşlarımıza da hitap eden bir menüleri var. Bizce Cafe Cuma’ya gitmenin tam zamanı. O bahçede yapılacak her türlü sohbetin arkasındayız.
5. Bahçede Sinek
“Adanın keyfi en çok baharda çıkar” diyen arkadaşları şöyle bir alalım. Çünkü Büyükada’dayız efendim. Dondurma yedikten, bisiklet turu yaptıktan, Dilburnu’nda oturup çayınızı yudumladıktan sonra rotanızı hemen buraya çeviriverin. İsminden de anlayacağınız gibi yeşile doyamayacağınız bir bahçesi var. Zaten Büyükada’dan söz ediyoruz. Gidip de pişman olunacak bir durum söz konusu değil.
Kaç zamandır hep bir sitem içindeydik; “Büyükada’da oturup yorgunluğumuzu atacağımız doğru düzgün bir kafe yok” diye. Ya balık restoranlarında ya da üstünüzün başınızın sonradan yağ kokacağı yerlerde oturmak zorundasınız. Bahçede Sinek’i öğrenince içimize bir su serpildi tabii ki. Gerçi ada merkezine bir hayli uzak ama altınızda bisikletiniz varsa sorun yok!
Zengin bir kahvaltıları var ve her gün değişen “günün yemekleri” seçenekleri. İtalyan kahve kültürünün de hakkını iyice veriyorlar. Akşam giderseniz de bu bahçede bir şarap keyfi yapmadan dönmeyin.
6. Peymane
Rakının, mezenin bizim için yazı kışı yok ama ocakbaşı olunca orada işler birazcık değişiyor. Bahar ya da yaz aylarında; duman kokacağın, sıcaktan pişeceğin bir yer değil de içini ferahlatacak bir yer ararsın. İşte Şişhane’de yer alan Peymane de kocaman bahçesiyle içinizi ferahlatacak, gözünüzü gönlünüzü açacak bir yer.
Kendisi, içinden caz geçen bir ocakbaşı. Yani diğerlerine benzemez. Çöp şiş, madalyon, kaburga önerimizdir. Muhammara, zahter, peynir ezmesi ve havuçlu-kabaklı da tadı damağımızda kalan mezelerdir.
7. Çukurcuma’da Bahar
İsmiyle tam anlamıyla müsemma bir yer. Eğer iş durumundan bir türlü tatile çıkamıyorsanız buraya gidin. Çünkü burası Ege’de herhangi bir mekanda oturuyormuşsunuz hissi veriyor. Müzikleri ve mezeleri de, üstüne bal-kaymak gibi geliyor.
Playlist’ini değil ama mezelerini sayabiliriz; topik, humus, havuç tarama, börülce, giritli… Sadece meze-rakı ikilisi de yok hem. Sabahları, sizi tüm gün ayakta tutacak nefis bir kahvaltıları var. Pişi, kruvasan ve müsli de diğer kahvaltı seçeneklerinden. Birkaç saat de olsa ruhunuzu tatile çıkarmak istiyorsanız Çukurcuma’ya gidin, ama rezervasyonsuz gitmeyin!
8. Heirloom
Buranın, her daim baharı yaşatacak bir kış bahçesi var. Hem sizi ne idüğü belirsiz havalardan koruyacak hem de içinizi açacak bir bahçe.
Mekanın “syphon” tekniğiyle yapılan kahvesi de, kahvenin yanında alacağınız biscotti’ler ve kruvasan de pek lezzetli. Olmadı, burada Pazar günü bir kahvaltı yapmalı; o da denk gelmezse günlük çıkan anne eli değmiş yemeklerinden mutlaka tatmalısınız. Ev sıcaklığındaki bu mekan Beyoğlu’nda. Aslında sadece bir kafe değil burası, aynı zamanda bir otel. Bilginize!