Bazı karakterler partnerlerinin ardında gizlenip, unutulup, asıl değerlerine kavuşamadan tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolabiliyor. Kimi zaman bunun tam tersi de olabiliyor elbete. Sırf eşleri-sevgilileri yüzünden ün kazanan isimler de var. Sıradaki sanatçımız önce partnerinin kariyerine ve gelişimine yardım edip, onu sanat çevresiyle tanıştırmış ardından ise partnerinin şöhretinin ardında bir gölge olarak kalmış bir isim. Evet tahminlerinizi duyar gibiyiz. Size Diego Rivera’nın hayat öyküsünden bahsedeceğiz bu listede. Tabii bir de partneri Frida Kahlo ile ilişkisinin bilmediğiniz detaylarından.
Henüz çocukken dikkat çeker
Diego Rivera haylazlığı ve hayal gücü ile her zaman dikkatleri üzerine çekmeyi başaran bir çocukluk geçirir. Ailesinin “şeytanın et ve kemiğe bürünmüş hali” olarak tanımladığı sanatçı, kendisini yüceltecek efsaneler yaratmaya henüz çocukluk yıllarında başlar. Annesinin ikizleri doğururken öldüğü ancak ertesi gün tekrar gözlerini açtığından, Meksika Devrimi’nde savaştığına kadar birçok hikaye anlatır durur.
Küçük yaşlarda keşfedilir
Bu denli hayal gücü yüksek bir çocuk elbette bu hayal gücünü bir üretim olarak sunmaya başlayacaktır. Babası askeri eğitim almasını istese de Diego’nun sanat yeteneğinin keşfedilmesi onun kariyerini değiştirir. On yaşındayken gündüzleri yaşıtlarıyla ilkokula gider, geceleri ise San Carlos Güzel Sanatlar Akedemisi’nde sanat eğitimi alır.
Rivera ve protest karakteri
Diego Rivera protest tavrıyla dikkat çeken, sanatını devrimci yanıyla birleştiren bir sanatçı. Düzene ve politik sisteme başkaldırması ve zaman zaman bunun karşılığını fazlasıyla çekmesiyle biliniyor. Hatta bu yüzden okuldan bile atılır. Duvar resmi yapmaya genç yaşta başlayan Rivera, Meksiko’da San Carlos Güzel Sanatlar Akademisi öğrencisiyken bir öğrenci eylemine katıldığı için okuldan ayrılmak zorunda kalır.
Okuldan uzaklaştırması onu daha da hırslandırır
Okuldan uzaklaştırıldıktan sonra tabii ki eğitimine devam etmenin yollarını arar ve İspanya’ya giderek eğitimini sürdürür. Ardından ise hayat rüzgarı onun yolunu sanat şehri Paris’e düşürür. Dokuz yıl boyunca Paris’te yaşar ve bu süreç onu besleyerek üretimini ciddi biçimde etkiler. Çok önemli dostluklar kurar: Picasso, Modigliani gibi. Fransa, Belçika, Hollanda ve İngiltere yolculuklarında realizm ve sembolizm gibi birçok sanat akımının etkisinde kalır bu deneyimler kendi sanatını bulmasında yardımcı olacaktır. İlerleyen yıllarda ülkesindeki çalışmalarıyla fresk sanatında bir çığır açar.
Devrimci bir ruha sahiptir
Diego Meksika’da bir sanat devrimi gerçekleştirir ve eserleriyle uluslararası camiayı derinden sarsar. Çalışan sınıfın sorunlarını irdeleyen eserleri ile ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’in Büyük Buhran döneminde milyonlarca niteliksiz işsize devlet projeleri sayesinde iş sağlayan WPA (Work Progress Administration) projesine de ilham kaynağı olur.
Asi ruhu onu birçok sorunla karşılaştırır
Preparatoria okulunun duvarlarında çalışırken birçok kez sağcı öğrencilerin saldırısına uğrar. Hatta bu dönemlerde korku sebebiyle belinde tabancayla çalışmaya başlar. 1922’de Meksika Komünist Partisi’nin kurucu üyesi olur ve partinin çıkardığı gazetede editörlük görevini üstlenir. 1927 yılında parti yetkilileri ile birlikte devrimin onuncu yıl kutlamaları için Sovyetler Birliği’ne davet edilir. Burada Moskova’daki Kızıl Ordu Kulübü’nün duvarına bir fresk yapması için teklif alır. Ancak işler yolunda gitmez. Stalin ile tanıştığında hayal kırıklığına uğrayan Rivera, kabul ettiği resmi bir türlü tamamlayamaz. Devletle olan sıkı bağları nedeniyle eleştirilen Rivera 1929 yılında partiden kovulunca, Moskova’daki işinden de olur.
İtalya seyahati sonucu kendi tarzını bulur
Başarılı bulunmasına ve yavaş yavaş tanınırlık kazanmasına rağmen kendine has tarzı henüz oluşmamıştır. 1920’de Rönesans dönemi fresklerini incelemek üzere İtalya’ya gider. Bu döneme ait eserler, yeni ve çağ açacak fresk devrimi için Rivera’ya gereken alt yapıyı ve ilhamı da beraberlerinde getirir. Ülkesindeki Halk Devrimi (1914-1915) ve Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nden (1917) etkilenmiş olan Rivera, ‘toplum için sanat’ yapabileceği ve fikirlerini savunabileceği aracı bulur.
Meksikalı Michalangelo olarak anılır
Rivera kuşkusuz ki yirminci yüzyılın en önemli ressamlarından biri. Sanatçının Fresk sanatını ABD ve Latin Amerika’da tekrar canlandırarak modern sanat ile mimaride kullanılmasına büyük katkıları olur. Ünü yedi cihana yayılan sanatçı “Meksikalı Michalangelo” ismiyle anılır.
Amerika’da büyük ses getirir
Ünü ülke sınırlarını aşan Rivera’ya, 1930’da kapitalist dünyanın başkenti, Büyük Buhran altında ezilen ABD’den de teklifler gelmeye başlar. Henry Ford için Detroit Sanat Enstitüsü projesini gerçekleştirir. Henry Ford tarafından pek tasvip edilmese de, oğlu Edsel Ford tarafından desteklenir. Bu resim, günümüzde Rivera’nın ABD’deki en önemli eseri sayılıyor. New York’a davet edilen Rivera, New York Modern Sanatlar Müzesi MOMA’da, Matisse’den sonra adına kişisel sergi açılan ikinci isim olur. Rockefeller için “Dörtyol Ağzındaki Adam” siparişini alır, siparişe süreç içinde Vladimir Lenin’in portresini ekleme kararı alır. Bu değişikliğin ardından Rockefeller ailesi kendisine ödemeyi yapar ancak söz konusu resmi parçalayarak yok eder. Rockefeller’dan aldığı ücret ile Rivera, bu resmin küçük bir versiyonunu aynı yıl Independent Labor Institute binasına yapar.
Tarihe kazınan büyük bir aşk: Frida Kahlo & Diego Rivera
Sanat tarihine kazınan bazı aşklar var, hah evet bu aşk onlardan biri! Frida Kahlo henüz öğrenciyken Diego Rivera ile tanışır ve ona resimlerini gösterir. Frida, Diego’nun dikkatini çekmek için çok uğraşır. Kendi çalışmalarını ona göstermek için binbir ısrar sonucu randevu alır. Başlarda bir hoca-öğrenci ilişkisi ile başlayan arkadaşlıkları aralarında romantik bir ilişki doğması ile evrilir. İki yetenekli ressam arasında tutkulu bir aşk doğar ve bu aşk 21 Ağustos 1929’da evlenmeleriyle perçinlenir. Frida Kahlo, Rivera’nın üçüncü eşi olur. Evlilikleri, “fil ile güvercinin evliliğine” benzetilir. Çok fırtınalı ve iniş çıkışlı bir ilişkidir hatta bir kez ayrılık ardından yeniden bir evlilik süreci geçirirler.
Tarif edilemez bir sevgi ve hayranlık
İki sanatçı da birbirlerine duydukları büyük aşkı her fırsatta ifade ederler. Frida’nın şu sözlerinden anlıyoruz ki Diego’ya aşkı tarif edilemeyecek boyuttadır: “Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç…”
Diego’nun çapkınlıklarını yedi cihan duyar
Diego Rivera çok çapkın ve kadın tutkunu olan bir adamdır, öyle ki bu çapkınlık onun rutini haline gelmiştir. Çapkınlığı “el sıkışmak” olarak tanımlar Rivera, onun için olağandır. Evlilikleri sırasında -daha önceki tüm ilişkilerinde olduğu gibi- Frida’yı defalarca aldatır. Frida ihanet ile ilk karşılaştığında şok olur, büyük sarsıntı yaşar ancak ardından duruma istemeye istemeye alışır. Bu durum aralarında ciddi kavgalara sebep olur. Ancak bu sonu gelmez sadakatsizliklerin bardağı taşıran son damlası ve sanatçının Frida’yı öz ablasıyla aldatması olur.
Kadınlar da çirkinliğine rağmen sanatçıya büyük hayranlık duyarlar
Yakışıklılık ve çekicilik konusunda iddiasız hatta çirkin denebilecek bir tipe sahip Rivera, hayatı boyunca dönemin en güzel kadınlarıyla birlikte olur. Üstüne üstlük çoğu zaman bu kadınların birkaçı ile aynı anda birlikte olur. Çirkin şansı dedikleri böyle bir şey mi acaba?
Aldatmalar bir süre sonra karşılık bulur
Rivera’nın Frida’nın kardeşi Cristina ile birlikte olduğu ve bu ilişkiden bir çocuk doğduğu rivayet edilirken, Kahlo’nun Bolşevik siyasetçi Lev Troçki ile ilişkisi ortaya çıkar. Ve biseksüel olduğu iddia edilen Frida daha sonra da Rivere’yı aldatacaktır.
Hem büyük bir nefret hem büyük bir aşk
Rivera için “O, benim gözümde bir devdi” diyen efsanevi sanatçı Frida Kahlo aynı zamanda yaşadığı facia kazaya atıfta bulunarak “hayatımın bu kazadan sonra en büyük felaketi Diego ile tanışmak” der. Aralarındaki hem büyük bir aşk, hem de büyük bir nefrettir. Bu nefrettir ki aşklarını daha da ölümsüz kılar. Frida ayrıca Diego için aşağıdaki tanımlamaları kullanır.
“başlangıç diego yapıcı diego çocuğum diego ressam diego babam diego oğlum diego sevgilim diego kocam diego dostum diego anam diego ben diego ……evren diego…..”
Frida’nın ölümü Diego’yu yıkar
Diego hayat arkadaşı Frida’nın ölümünün ardından büyük üzüntü yaşar. “13 Temmuz 1954, yaşamımın en trajik tarihi. Büyük aşkım Frida’yı sonsuza kadar kaybettiğim gün, o gün. Hayatımın en harika döneminin Frida’ya aşık olduğum dönem olduğunu, artık çok geç de olsa anladım. Bir kadını ne kadar çok seversem, ona o kadar çok acı çektiriyordum. Ve Frida bu iğrenç huyumun en bariz kurbanıydı.” diyerek ilişkilerine dair pişmanlıklarını dile getiren sanatçı buna rağmen birkaç ay içinde menajeri ile üçüncü evliliğini yapar. Ve 1957 Kasım’ında Meksika şehrinde kalp yetmezliğinden hayatını kaybeder.