Tüm dünyaca çağdaş tiyatroda çığır açan “kısa öykünün ustası” olarak tanınan Anton Pavlovich Chekhov, 44 yıla çok şey sığdırmış bir edebiyat dehasıdır. Çehov’un tiyatrosu, içinde hareketin yer almadığı, ruhsal durumları incelikle tasvir eden “atmosfer” tiyatrosu olarak tanımlanır. Çehov edebiyat alanının dışında kaldığı düşünülen “önemsiz” şeyleri edebiyat konusu yapmıştır. Tolstoy bu yeniliği fark edip genç yazarlar arasında yalnızca Çehov’u kendine rakip olarak görmüştür. Kendisiyle ilgili “hayatın yazarı” söylemini kullanmıştır.
Büyük yazar sahnede her şeyin hayatta olduğu gibi hem çok karmaşık hem de çok basit olmasını ister. Bu özelliğiyle hayatı aynalayan bir yazardır denebilir. Hüzünden beslenen tebessümü edebiyata kattığı için kendisine naçizane teşekkür eder ve sizi onun kısa ama dolu dolu yaşanmış hayatına göz atmaya davet ederiz. İyi okumalar.
29 Ocak 1860’ta Azak Denizi kıyılarındaki Taganrog’da bakkal bir babanın oğlu olarak Dünya’ya gelir. Dört çocuklu bir ailenin ortanca çocuğudur.
Babası Pavel Egoroviç; sert, otoriter ve dindar bir Ortodokstur. Altı çocuğunu da dindar birer Hıristiyan olarak yetiştirmek ister ve olaylar gelişir.
Babasının yanında bakkal çıraklığı yaptığı için lise eğitimini uzatır. Bakkalın kapısında “Çay, şeker, kahve ve başkaca sömürge ürünleri” yazdığı söylenir.
Anne Evgeniya Yakolevna sessiz, kocasının otoritesini benimsemiş bir kadındır. Çehov, daha sonraları ruhunu annesinden aldığını söyler.
Çocukluğu ve ilk gençliği babasının baskısı altında geçen Çehov “Çocukluğumuz, ben ve kardeşlerim için gerçek bir acıdır” der.
Lise arkadaşları arasında komik öyküler anlatmadaki yeteneğiyle bilinir. En sevdiği hocası ona incelikli nükte yeteneğini görerek “Çehonte” lakabını takar.
Zorlu geçen çocukluk yıllarından sonra Moskova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirir ve doktorluk yapmaya başlar. Doktorluğu sırasında hastalarından para almadı ve yazılarıyla geçimini sağlar.
Dünyaca ünlü Rus tiyatro yazarı ve modern kısa hikayenin kurucularından olan Çehov, hikayelerinde (kendi gibi) hüzünlü ve incinmiş çocuklara yer verir.
1873 yılında, belediye tiyatrosunda “Güzel Helena” adlı opereti izleyince tiyatroyla aralarında büyük bir aşk başlar.
Üniversitenin ilk yıllarında, mizah dergileri için kısa, yalın, güldürücü hikayeler yazar. Ağustosböceği adlı dergi “Toprak Bey; Stephan’ın Bilgin Komşusu Dr. Fridrih’e Mektubu” adlı öyküsünü basar.
Üniversite döneminde ailesinin geçimini sağlamak için yazdığı yazıları “Melbourne’ün Masalları” adlı bir kitapta toplayıp üniversiteyi bitirir bitirmez hekimliğe başlar. “Cerrahlık”, “Cansız Ceset”, “Kaçak” adlı hikâyelerini bu dönemde yazmıştır.
Öykülerinde ve oyunlarında işlevsiz öğe barındırmayan usta yazar, edebiyata “Çehov’un Tüfeği” terimini sokar. Çehov’un oyunlarında, İlk perdenin herhangi bir sahnesinde bir tüfek görünüyorsa o tüfek patlamalıdır.
“Doktorluk benim karım, edebiyat ise metresimdir” diyerek evlilik kurumunu naif bir şekilde özetler.
“Alacakaranlıkta” ile Rus Bilimler Akademisi’nin verdiği en değerli edebiyat ödülü olan Puşkin ödülüne layık görülür.
1892’de kolera salgınında kolera salgını olan bölgelerde doktor olarak aktif rol oynar. Merkez Rusya’da yaşadığı dönem “Melihova dönemi” diye adlandırılır. Bu dönemde yaratıcılığının zirvesine ulaşır.
Yalta’da yaşadığı dönemde sık sık yakın dostları Tolstoy ve Gorki ile görüşür.
Tolstoy ile yakınlığı dostluktan ötedir “Tolstoy’un ölmesinden çok korkuyorum. Eğer ölürse, hayatımda çok büyük bir boşluk bırakacak.”
1901 yılında evlendiği Olga Knipper ile evlilikleri sadece üç yıl sürer. Ayrılık, Çehov’un tedavi için gittiği Almanya’nın Badenweiler şehrinde hayatını kaybetmesiyle gelir.
Hayatı birkaç kelimeyle şöyle özetler; “Hayat nasıl bir şeydir? Bu, havucun nasıl bir şey olduğunu sormak gibi bir şey. Havuç, havuçtur. O kadar.”