Aydın bir saz şairi içtenliği, bir Karacaoğlan rahatlığı ve temiz bir dil ile zaman zaman kötümser, güvensiz; ama kendi türküsünü söyleyen bir şairi, Cahit Külebi‘yi anlattık şiirleriyle bu listemizde…
Hikâye
Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkiyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde
Şimal rüzgarları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!
2 Ocak 1917’de Tokat’ın Zile ilçesinde dünyaya gelen Külebi’nin asıl adı Mahmut Cahit’tir. Erzurumlu bir ailenin çocuğu olan şair, babasının aile adı olan “Gullebiler”den esinlenerek Külebi soyadını alır.
Bizim Dağlar
Ararat dağı anamın pişirdiği
Çocukluğumda yediğim nışastadır.
Yıldız dağı bir ekilmiş tarladır
Mevsim mevsim yıldızların bittiği.
Sultan dağında ak kuzular meleşir
Uzun yaylada pehlivanlar güleşir
Bingöl dağı çiğdem çiğdem yeşerir
Belli olur ab-ı hayat içtiği.
Kaz dağından beyaz bulutlar uçar
Keşiş dağında Kerem’in yolu geçer
Çamlıbel’de Köroğlu kalmaz naçar
Kop dağında öküzlerin çektiği.
İlk ve orta öğrenimini Tokat, Sivas ve Bursadaki çeşitli okullarda tamamlar.
Sevda
Bildim ki yalnız nasibim sen,
Ekmeğim senden gelirmiş
İnsan uyuyabilirmiş
izin verirsen.
Dolaşamıyorum sokakta
Rüzgarlarla serinleyemiyorum
Esneyip gerinemiyorum
Upuzun yatamıyorum parkta
Bir mavi balon mudur bu yaz
İçi sevda dolu yolculuk
Kurtar beni artık ey çocuk
Dişleri papatyadan beyaz
1936’da Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nu birincilikle kazanır. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Yüksek Öğretmen Okulu’nda, zamanın ünlü edebiyatçılarından güçlü bir eğitim alır.
Umut
Yorgunsun uzaklardan gelmişsin
Yitirmişsin ne varsa birer birer.
Bir sağlık, bir sevinç, bir umut
Onlar da nerdeyse gitti gider.
Dost bildiğin insanların yüzleri
Aynalar gibi kapkara.
Suyu mu çekilmiş bulutların
Dönmüşsün kuruyan ırmaklara.
Taşlara düşen saat gibi
Ne artı ne eksi.
Bir sağlık, bir sevinç,
Bir umut… Hikaye hepsi…
1940 yılında üniversiteden mezun olan Külebi, askerlik görevinden sonra 1942’de Süheyla hanım ile evlenir ve bu evlilikten iki oğlu olur. Başta Antalya ve Ankara olmak üzere pek çok ildeki okullarda edebiyat öğretmenliği yapar.
Bir Hâlin Var Özlüyorum
Bir halin var seviyorum
Küçük ellerinden daha çok
Bir halin var özlüyorum
Sıcak dudaklarında yok
Yıldızlı gözlerinde ayrı ufuk
Bir halin var düşünüyorum
Bir halin var gülüyorum
Arsız burnunda çocuk
Bir halin var özlüyorum
1960-1964 yılları arasında İsviçre Bölgesi Öğrenci Müfettişliği ve Kültür Ateşeliği’ne atanarak yurt dışına gönderilir.
Sevda Bahçesi
Bir gül mahzun durur bahçede
Yaprakları yorgun.
Sen pembe güllerin en pembesi
Hasta solgun.
Bir gül taze durur bahçede
Yaprakları diri.
Sen beyaz güllerin en beyazı
Sabahlar kadar iri.
Bir gül baygın durur bahçede
Yaprakları serin.
Sen sarı güllerin en sarısı
Yağmur gibisin.
Pembe gül hülyandır açılmış,
Beyaz gül yanakların,
Sarı gül dağınık saçlarındır,
Ve mahzun kalbim ateş gibi
Yanan dudaklarındır.
1964’te yurda dönen Cahit Külebi, çeşitli devlet görevlerinde bulunduktan sonra 1973 yılında emekli olur.
Masaldaki Yalnızlık
Ben yalnızlığı
Gökte uçar gördüm.
Ben yalnızlığı
Garip naçar gördüm.
Ben yalnızlığı
Gelir geçer gördüm.
Emekli olduktan sonra 1983 yılına kadar Türk Dil Kurumu’nda çalışan şair, 12 Eylül’den sonra bu görevinden istifa eder ve siyasi bir partinin kurucuları arasında yer alır.
Ölümlü İnsanlar İçin
Hepiniz öleceksiniz!
Tanrı katına çıkacaksınız utanmadan!
Ruhlarınız koyup kaçacak sizi!
Topraklara gömüleceksiniz.
Kurtlar, böcekler, solucanlar
Sevinçle saldıracak üstünüze.
Elleriniz bomboş kalacak,
Kimse bakmayacak resminize.
Sevilmiş kadınların hayali
Dumanlar gibi dağılacak;
Faydaydı, şöhretti, merhametti
Semtinize uğramayacak.
Gözleriniz yok artık!
Dünyamızı göremeyeceksiniz!
Okşamak, gülmek, konuşmak
Yok olmuş, bir selde yüzeceksiniz,
Yavaş yavaş çürüyeceksiniz.
İlk şiirleri “Nazmi Cahit” takma ismiyle Sivas Erkek Lisesinin Toplantı adlı dergisinde yayımlanan şair, böbrek yetmezliği nedeniyle 20 Haziran 1997 tarihinde Ankara’da vefat eder.
Kadınlar
Neden kadınlar böyle sıcak?
Neden kadınlar böyle taze?
Yaz gelince basmalar giyerler
Sade…
Ben yine çocukları severim
Bütün kadınlardan ziyade.
Halk şiirinden, türkülerden yararlanarak çağdaş bir şiir oluşturan Cahit Külebi, şiirlerinde konu olarak “yurt sevgisini, insan ve doğa sevgisini” işler. Ayrıca çocukluk ve gençlik yıllarını yaşadığı Niksar, Tokat ve Sivas yörelerinden anılarında kalan izlenimleri de şiirlerinde aktarır.
Çiçekle Konuşma
Artık ne pencerem var seni koyacak
Ne masam
Sevgilim de yok bu şehirde
Çiçek seni alıp ne yapsam
1940-1950 yılları arasını kapsayan “Garip şiiri” akımına Orhan Veli‘yi çok sevmesine rağmen katılmaz, şiire kendine özgü bir yorum getirir.
Yakınma
Bir halin var seviyorum
Küçük ellerinden daha çok
Bir halin var özlüyorum
Sıcak dudaklarında yok
Yıldızlı gözlerinde ayrı ufuk
Bir halin var düşünüyorum
Bir halin var gülüyorum
Arsız burnunda çocuk
Bir halin var üzülüyorum
Ölçü olarak serbest şiiri kullanmakla birlikte espriye dayanan, gündelik hayatın basit avareliklerini konu edinen Garip şiirinden farklı bir serbest şiir tarzı geliştirir.
Güz Yorumu
Hava bugün de bulutlu
Rüzgâr daha serin esecek.
Bütün insanlar umutlu,
Şairler mahzun gezecek.
Yağmur yağacak ince,
Muşambalı kızlar görülecek.
Ağaçlara, çocuklara gelince
Bir karış büyüyecek.
Şairlerin ateşi, âşıkların
Belki bin dereceye yükselecek.
Cahil kızlar, küçük kediler,
Çocuklar üşüyecek.
Bu şiiri yazan, caddelerde
Seninle başbaşa yürüyecek.
Gelip geçenler, yağmur altında
Bu adam tek başına ne geziyor, diyecek.
Yapraklar yollara dökülecek.
Bir saz şairi içtenliği ve rahatlığı içinde, türkü tadında serbest şiirler yazar. Zaman zaman kötümser, güvensiz bir kişiliğin söylemlerinden sızan temalara girmiş olsa da duru, sade bir Türkçe kullanarak ahenk ve ritme önem veren bir serbest şiir oluşturur.
Sivas Yollarında
Sıvas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider
Tekerleri meşeden.
Ağız dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler?
Ağır ağır kağnılar gider
Sıvas yollarında geceleri.
Ne yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,
Ne sevdayla dolar taşar gönüller
Bir rüzgar eser ki, bıçak gibi
El ayak şişer.
Sıvas yollarında geceleri
Ağır ağır kağnılar gider.
Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider
Toz duman içinde,
Şavkı vurur yollara,
Arabalar dağılır şöförler söğer,
Sıvas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider.
Şiirlerinde lirizme ve coşkuya değer veren şair, kimi zaman romantik duygularla memleket sevgisini dile getiren güzel şiirler yazar. Behçet Necatigil onu; “Yurt köşelerinin manzarasını ve insan gerçeklerini, modern bir biçim ve yeni bir romantizmle yaşatıp, anılarla güçlü, içten bir duyarlıkla anlatan şair” diye anlatır.
Açık
Biz hep açık konuştuk.
Gökyüzünden maviydi sözlerimiz.
Sığ bataklarda değildik, kuşlar gibiydik,
Uçarıydık, gözlerimizde
Şavkıyan parıltılar gibiydik.
Biz iyiye iyi, güzele güzel dedik.
Masallardan çekerdik mısraları, tülbent gibi.
Yalnız şiirlerde yalan söylemezdik,
Umutlarımızda da hayallerimizde de yalancı değildik.
Biz buğday tarlalarında buğday,
Ağu yeşili bahçelerde ot,
Trenlerde düdük sesiydik.
Yıldızlara çobandık, değirmenlere su
Bozkırlara bulut gölgesiydik.
Seller aktı gitti, biz kaldık.
Bulutlar uçtu gökyüzünden.
Rüzgarlar darmadağın etti.
Ne bahçesinden hayır var, ne güzünden.
Akıl da bulutlar gibi çekip gitti.
Nerden bilirdik, çalışmaktan
Kocayacağını sevgililerin,
Yaşamanın güzelliği kadar
Hoyratlığını, bezginliğini…
Biz kaldık, koyup gitti bahar,
Her şeyi nerden bilirdik.
Doğduğu yer olan Zile’nin o zamanki sihirli havasından büyük ölçüde etkilenen Külebi sanata tutkusunun başlayışını şöyle anlatır:
Zile’de bir akşam babam bana üç kitap getirdi. İhtimal o yaşımdan hatırladığım tek gün olan o aydınlık gecede edebiyatı sevmişimdir. Belki de her akşam, yassı kalesinden tellallar çağıran, sokaklarında yaz boyunca yük yük üzüm, alaca mısırlar, tenteneli uzun kavunlar taşınan, sabahlara kadar büyük leğenlerde pekmez kaynatılan, bu yüzden kışa kadar sokakları sıcak üzüm kokan ve geceleri uzaktan “Şu Zile’den gece de geçtim görmedim aman” diye türküler duyulan Zile bana sanatı sevdirdi. Babam kitapları getirmişti ama okuma bilmiyordum.
Dostlara Türkü
Dostlar bilin ki burda
Bir fakir Cahit Külebi
Garaja çekilmiş hurda
Paslanmış kamyonlar gibi
Bekler durur Ankara’da.
Ne kadın, ne aşk, ne kumar
Ne çalışmak, akşama dek;
Yüz vermez oldu sokaklar
Bir bardak su, biraz ekmek,
Yaşa yaşadığın kadar!
Gel be dünyalık hevesim
Sokul bir parça yanıma!
Toplasalar çıkmaz sesim
Bütün kızları başıma,
Gelmez elimi süresim.
Hasreti yeşerten, ufak
Ufak esen mavi rüzgâr
Nerde rüyalı ve uzak
Bıldır gezdığım tarlalar!
Dul bir kadın kadar sıcak!
Edebiyat profesörü Mehmet Kaplan öğrencisi Külebi’yi; “Ben ona inanıyorum ki Anadolu’yu, çocuklukları bu topraklarla karışmış, şehre geldikten sonra yüksek kültür edinmekle beraber ilk yaşantılarını kaybetmemiş sanatkârlar anlatabilirler. Cahit Külebi de bunu başaran nadir şairlerden biridir.” diye anlatmıştır.