Budapeşte gezi rehberi arayanlar doğru yerdesiniz. Bol engebeli Buda şehrinin Peşte düzlükleri ile buluştuğu Avrupa’nın orta yeri. Huşu verici köprülerin üzerinde arz-ı endam ettiği Tuna Nehri. Paprikanın gulaşa, erik ile kayısının palinkaya renk kattığı Karpat florası. Habsburg’tan Osmanlı’ya, dünden bugüne tarihin biraz doğulu ve biraz da batılı mağrur şehri Budapeşte!
Gezilecek, görülecek, keşfedilecek sayısız güzelliği, kocaman caddeleri, yemyeşil tepeleri, festivalleri ve Tuna’ya can veren dillere destan şehir ışıkları ile tadına doyulmaz bir keşif cenneti. Eğer halen şehrin hangi bölgesinde konaklayacağınız konusunda emin değilseniz sizi Budapeşte’de nerede kalınır yazımıza alalım.
Binbir çeşit Budapeşte gezi rehberlerinde gani gani rastlayacağınız bir dolu ültimatom bir yana dursun, her yönüyle farklı gezi amaçlarına uygun hazırladığımız Budapeşte gezi rehberi içeriğimize bir göz atmadan yola çıkmayın. Budapeşte’de gezilecek yerler rehberi için hazırladığımız 31 öneriyi listelemeye başlıyoruz.
1. Tuna’yı Geceden Görmek
Son yıllarda, biricik Boğaz’ımıza musallat olan yanarlı dönerli köprü parıltıcıkları duymasın ama Avrupa’da en güzel gece ışıklandırmasına sahip şehrin Budapeşte olduğu söyleniyor.
Doğusunda tüm zerafeti ile dik duran Parlamento Binası, batısında Buda’nın yemyeşil tepeleri, ve ortada üzerine şehrin ışıklarının aksettiği, Strauss’un valsleri ritminde akıp giden Mavi Tuna Nehri. Budapeşte’yi dünyanın en güzel şehirlerinden biri yapan çeşnili köprülerin ve binaların suya yansımaları. Şehrin sesleri ve yüzünüze vuracak serin Balkan rüzgarı. En değerli tabloları gölgede bırakacak, kusursuz bir kompozisyon!
2. Ruin-Barlar
Budapeşte gece hayatının eğlence literatürüne yaptığı nadide katkılardan ‘ruin-bar’; terkedilmiş eski binaların, sanki bir bit pazarındaymışsınız izlenimi veren, ‘alelade’ bir özenle dekore edilerek süper-hype barlara dönüştürülmüş haline deniyor.
Bu binaların içerisindeki çeşit çeşit odalarda farklı konseptlerde müzikler çalınıyor, danslar ediliyor. İşinize hangisi geliyorsa oraya giriyorsunuz yani.
Lokaller kadar turistlerin de aşırı ilgi gösterdiği bu mekanlar gün sektirmeden partiletiyor!
3. Budapeşteliye Her Yer Parti
Kimine göre gençliğin çoğunun sabah gideceği bir işi olmadığından, kimine göre ise Budapeştelinin tabiatından dolayı bu şehirde sabahlar olmuyor. 17’den 77’ye türlü türlü insanlar henüz saat akşam 5 bile olmamışken elleri bilumum bira-şarap-votka şişleri ile yüklü durumda atıyorlar kendilerini şehrin dört bir tarafına.
Henüz metronun içinde dayanılamayıp alınan ilk yudumlar; çeşit çeşit meydanlarda, köprü altlarında, köprü üstlerinde, tepelerde, klüplerde, ev partilerinde ve hatta hamamlarda sabah güneşine kadar devam ediyor.
4. Köprüler
Tuna Nehri boyunca Buda’yı Peşte’ye bağlayan birçok seyirlik köprü var. Seyirlik dediysek görsel güzelliğinden. Yoksa köprülerin her biri şehrin bir atar damarı gibi yaşıyor ve yaşatıyor.
Zincirli ya da Aslanlı Köprü olarak bilinen Széchenyi ve Özgürlük Köprüsü olarak bilinen Szabadság üzerinden şöyle bir yürümeden eve dönmeyin derim. Hatta vaktiniz varsa gece gece nevaleleri ile Szabadság’ın demirlerinin üzerine tünemiş gençlere katılın. Karışan yok görüşen yok. Mis.
5. Buda Kale Bölgesi
Tuna’nın batı kıyısının başına kondurulmuş bir taç gibi yükselen bu tarihi alanda Matthias Kilisesi (Macarlar Matyaş diyor), Balıkçılar Tabyası ve Uri Sokağı Evleri gibi görülesi leziz yapılar var. Her bir sokağında, avlusunda keşfedilecek detaylar, mis gibi kokan kahve dükkanları “turistim, tatildeyim” hissiyatını güçlendirecek cinste. (Hele o Ruszwurm dondurmacısı yok mu… 19. yüzyıldan bugüne Budapeşte’nin aldığı her nefese tanık olmuş tarihi lezzet.)
Bölgeye yönelik kıyağım olsun: Hemen meydandaki Hilton Oteli var ya? Ha işte o otele girin, deyin ki “savaş zamanından kalan tünelleri görücem ben”. Pek renk vermiyorlar ama sanırım Macar Hükümeti ile yapılan anlaşma sonucu, oteli bir takım tüneller üzerine inşa etmişler. Reklamını yapmıyorlarsa da zemin katta müzeleştirilmiş kalıntıları görmek isteyene mani olmuyorlar.
6. Yeşil Yeşil Tepeler
Buda’nın manzarası ile göz kamaştıran bir başka tepesi de Gellért. Komünizm döneminden kalıp da hâlâ yerinin değiştirilmediği yegane heykel Özgürlük Anıtı da burada. Özgürlük Köprüsü’nü takip eden yemyeşil, bol yamaçlı parkı sakin sakin tırmanarak tepeye varmış biri olarak söylüyorum. Biz de bilirdik herhangi bir dört-tekerden anıtın tam önüne inmeyi ama o dillere destan manzaranın seyrinde yemyeşil engebeleri tırmanırken çekilen yorgunluğa değiyor be kardeşim.
7. Tokaji Şarabı
Siz bakmayın en kral marketlerin Fransa, İtalya, Portekiz vs. etiketli şarap bölmelerinde ismine pek rastlamadığımıza. Macarlar ona “şarabın kralı” diyorlar. Adamların milli marşlarında bile bu lezzete gönderme yapılıyor.
8. Palinka
Avrupa Birliği’nden onaylı Macar spesiyalitesi! Budapeşte soğuğunda içinizi ısıtacak bir çeşit meyveli brendi. Yemeklerden önce iştah açıcı niyetine, yanında süslü kuru bir meyve ile mini mini bir likör kadehinde ikram edecek olurlar. Aman dikkat edin. Hele ki ev yapımı ise, meyvenin şekerine aldanıp da “bi daha bi daha” demeyin. Çarpar.
9. Hamamlar, Havuzlar… Sıcacık Kaplıcalar…
Hali hazırda termal su zenginliği ile Avrupa’nın tümüne nam salmış Budapeşte, 16. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girince, hamam-kaplıca kültüründen ziyadesi ile etkilenmiş. Hatta Osmanlılar’ın gidişinden sonra da bu gelenek devam etmiş. Nasıl etmesin efendim? Buz gibi memleket. Sıcacık sular.
Gösterişli bahçeleri ve duvar süslemeleri ile göz kamaştıran Széchenyi, Lukács ve Gellért gibi turistik kaplıcalar yanında Veli Bej (Veli Bey) ve Rudas gibi daha çok lokallerin toplaştığı mütevazi olanlar da görülesi. Hatta daha bir “cool” sanki. Aman mayolar unutulmasın.
10. Bira bisikleti ile şehir turu
Budapeşte’de geniş caddelerde yürürken karşılaşmanız kuvvetle muhtemel, 15-20 kişinin üzerinde çılgınlar gibi pedal çevirip bira içtikleri, pek eğlenceli kollektif bir bisiklet bulunuyor. Katılımcıların, bangır bangır müziği bile bastıran keyif çığlıkları sayesinde varlığı metreler ötesinden hissedilen bu gezgin barla şehir turu, değme “city sightseeing” otobüslerine meydan okuyor.
Avrupa’nın belli başlı kentlerinde de bu parti bisikletlerine rastlamak mümkün elbette ama daha evvel denemiş ablalar ve abiler Budapeşte deneyimi için “bir başka” diyor .
11. Bira bardağı tokuştururken dikkat!…
Tamam bira su gibi içiliyor bu memlekette orasını anladık. Ama biranızı içerken öyle uluorta bardak tokuşturmak biraz sorun olabilir Macaristan’da. Bağımsızlık Savaşı’nda Macar generalleri idam eden Avusturyalıların, zafer kutlamalarında bira bardaklarını tokuşturmalarından sonra yemin etmiş Macarlar; “bira içerken tokuşturma yok” diye!
Yeni nesil Macarlar pek sallamıyor artık ama siz yine de dikkat edin. Kimi teyzeler ve amcalar hala alınabiliyor.
12. Ada Havası
Tuna üzerine konuşlanmış Margit ve Óbudai adaları, şöyle çimlere uzanarak yorgunluk atılacak ya da doya doya bisiklet turu atılacak kaçış noktalarından.
Avrupa’nın en büyük müzik olaylarından biri olarak görülen Sziget Festivali de işte bu Óbudai Adası’nda yapılıyor. “Sziget”, Macarca’da “ada” demek zaten.
13. Gulaş
Edirne’ye gidip ciğer yemeden dönmek nasıl bir aymazlık ise, Budapeşte’ye gidip gulaş denemeden dönmek aynı şey. Aslen bir çorba mı yoksa yemek mi olduğu hala hararetle tartışılan gulaş, paprika ile birlikte Macar mutfağının ulusal simgelerinden biri. Durum ciddi yani. “Aman bizim tas kebabının sulusu be bu” diye söylenmeden önce bilin diye söylüyorum.
Gulaş yemek için naçizane önerim olsun, Király Sokağı’ndaki Frici Papa.
14. Deák Ferenc Meydanı
Budapeşte’nin Peşte yakasında bulunan ve fakat neredeyse tüm şehrin yollarının kesiştiği 24 saat uyanık meydan. St. Stephen Bazilikası’ndan meşhur Andrassy Caddesi’ne, alışverişin kalbi Váci Sokağı’ndan sanatçıların buluşma noktası Király Sokağı’na her yol buraya çıkıyor. Muhtemelen günde en az bir kez yolunuzun bir şekilde düşeceği; toplu taşımanın merkezi, gençlerin buluşma ve partileme yeri, şehrin kalbi.
15. Andrassy Caddesi
Deák Ferenc Meydanı’ndan taa Kahramanlar Meydanı’na uzanan ağaçlı mı ağaçlı, geniş mi geniş, güzeller güzeli bir cadde burası. Üşenmeyip başından sonuna, hatta Vajdahunyad Kalesi’ne kadar yürümek lazım. Yol boyu pek güzel avlular, binalar, mağazalar, barlar, cafeler ve restoranlar size yarenlik edecek, zaman nasıl geçmiş anlamayacaksınız bile.
Meşhur Opera Binası, Terror Haza ve Lizst Müzesi de bu rota içerisindeki diğer seyirlikler bu arada.
16. Avrupa’nın En Eski Metrosu
Toplu taşıma hatlarının şehri demir ağlarla sardığı Budapeşte’de, kaçırılmaması gereken deneyimlerden biri de Andrassy Caddesi boyunca hizmet veren metro hattı. Avrupa’nın en eskisi. Kendinizi dönem filmi stüdyosunda hissettirecek derin ambiyans.
Bu arada toplu taşıma demişken, bilet sisteminin karışıklığından faydalanıp eksik biletli turist avına çıkan çakal metro görevlilerine dikkat etmekte yarar var. Anlamadan dinlemeden basıyorlar para cezasını. En temizinden haftalık kart alın, kafanız rahat etsin.
17. Stalin’in Botları
Komünizm’den sonra o döneme ait ne varsa ortalıktan silip süpürmüş Macar Hükümeti. Misal, zamanında Moskova Meydanı diye bilinen yer, Macaristan eski başbakanı Széll Kálmán’ın adını almış durumda. Örnekler çoğaltılabilir.
Buna rağmen, komünizm döneminde şehrin meydanlarını süsleyen ama sonra toplatılan bir takım heykeller Memento Park denilen açık hava müzesinde sergileniyor. Ekim Devrimi’ne çaktığı manidar selam ile 25 metrelik Stalin’in Botları da parkta turistleri karşılıyor.
18. İstasyonlar
Budapeşte’yi doğudan ve batıdan Avrupa’ya bağlayan bir içim su, tren istasyonları. Özellikle Keleti ve Nyugati İstasyonları iç geçirtici görsellikte. Kameranızı nereye çevirseniz fotoğrafın güzelini yakalayacağınız, Instagram beğenilerinizi coşturacak cennet ortam. Gitmişken ve de vaktiniz varsa çevre illere uzanmak güzel olacaktır. En azından 40 dakika mesafedeki Szentendre’ye. Macaristan kırsalının göbeğinde bir Wes Anderson filmi ambiyansı yaşamış olursunuz.
19. Pazar Yeri Gezmesi
Öyle Türkiye’de, ya da diğer Akdeniz ülkelerinde görebileceğiniz renk ve çeşitlilikte bir pazar beklemeyin. Nagycsarnok diye bilinen Budapeşte’nin bu gösterişli pazar yerine ancak çılgın Macar salamı standlarını görmek için gidilir. Gerçi bir turistin herhangi bir yeri görmek için asla bir mazerete ihtiyacı yoktur. Direk içeri dalıp fotoğraf çekmek de mümkün yani.
20. Kont Drakula’yı Çürüten Zindanlar
Efsane o ki Kral Matthias, neslimizin Kont Drakula olarak tanıdığı Vlad Tepes’i Buda Kalesi’nin altındaki zindanlara atmış. Zindan değil, soğuk karanlık bir labirent. Kale Bölgesi’nde Labirentler (Labirintus) diye sorsanız herkes gösterir.
Şimdi müzeleştirilmiş, karanlıkta yolunuzu bulmaya çalışarak gezebiliyorsunuz içini. Klostrofobiniz varsa çok derinlere girmemekte fayda var. Ben söyleyeyim de.
21. Kendinizi Saraylarda Hissettirecek Pek Havalı Cafeler
Viyana cafelerinin adı çıkmış. Tarihindeki Habsburg şanından mıdır bilinmez, Budapeşte de Avrupa kahvehane kültürüne altın harflerle ismini yazdıranlardan. Varaklı döşemeler, uzun kırmızı halılar, mis kokulu kahveler ve leziz turtalar.
Gerbaud Pastanesi, New York Cafe ve Andrassy’deki Alexandra Bookcafe’nin en üst katı aklıma ilk gelenler. Kahve molası hiç bitmesin, oracıkta bir köşede uyuyup kalayım istiyor insan.
22. Tuna Ayakkabıları
Tuna kıyısında, Parlamento Binası’nın hemen önünde kalan sahil tarafında yere saçılmış gibi görünen ayakkabı heykelleri göreceksiniz. II. Dünya Savaşı sürecinde tam da o noktada öldürülerek, nehre karışan Yahudiler anısına Türkiye asıllı Can Togay ve Gyula Pauer’in tasarladığı bu anıt gerçekten çok anlamlı. O dönemde ayakkabı çok değerli olduğu için, insanlar vurularak nehre düşürülmeden önce, ayakkabılarını çıkarmaları emredilmiş.
23. Klasik Müzik ve Opera
Havaalanından caddelere, şehrin her köşesini isimleriyle taçlandıran Béla Bartók ve Franz Liszt Macaristan’ın onur duyduğu bestecileri. Nasıl olmasın? Ülkenin tarihi asırlar eskiten senfoniler, operalar ve operetlerle dolu.
19. yüzyılda tamamlanmış Opera Binası da hala bu geleneği yaşatan göz kamaştırıcı binalardan biri. Batı Avrupa’da yaşanacak bir opera deneyiminden çok daha ucuza geleceğini de ekleyelim. Bir içeriyi görüp çıkmak da mümkün tabii.
24. Çok Buluşçu Adamlar
Budapeşte turistik hediyelik eşya dükkanlarının renk renk Rubik küpler ve tükenmez kalemlerle dolu olduğu bir şehir. Niye mi? Çünkü Rubik küpün mucidi Ernő Rubik beyefendi de, tükenmez kalemin mucidi László Bíró beyefendi de Budapeşteli. Gözümüze sokmayıp ne yapacaklardı? Yok öyle sıradan buzdolabı mıknatısı alıp dönmek.
25. Párisi Udvar
Hayatımıza AVM’ler girmeden önce ‘pasaj’lar vardı ya işte bu Párisi Udvar, 1900’lerin başında tamamen Paris’teki benzerlerinden etkilenilerek inşa edilmiş bir pasaj. Art-deco ve gotik gibi farklı tarzlarda tasarlanmış olan bu güzelim pasaj artık boşalmış dükkanları ile daha ziyade bir film seti işlevi görüyor dersek yanılmış olmayız.
Bakınız, nice turistler artık mekanı “Aaa! Tinker, Tailor, Soldier, Spy’ın çekildiği yer burası” diyerek ziyaret ediyor. Ki gerçekten de öyle.
26. Gozsdu Udvar
Budapeşte’de günün herhangi bir saatini ama özellikle akşamları geçirmeniz için en ideal yerlerden biri burası. Daha çok ekspat ve lokallerin takıldığı bu acaip büyüklükteki pasajın içinde yok yok. Kassak bizim Tünel’deki mekanları sığdırabilirzi içine, o derece.
Devasa bir avlu dersek yeridir. Ruin-bar, cafe, restoran, bar, hostel, tasarım sergileri… Sıra sıra, dizi dizi onlarca mekan. Budapeşte’de ihtiyaç duyulacak her şey burda.
Gürültüyse gürültü, hareketse hareket, eğlence ise eğlence. Bir de “cool” ki sormayın.
27. Roma Parlament
Vaktiyle Naziler’in, sonrasında da Ruslar’ın tarumar ettiği Tavaszmező Sokağı, Budapeşte’nin etnik kimliğinin tanımlanmasında önemli bir yere sahip. Turist rehberlerinde rastlamanın pek olası olmadığı ve ağırlıklı olarak Romanlar’ın yaşadığı bu bölge savaştan sonra iyice dışlanan, fuhuşla tanımlanan arka sokaklara dönüşmüş.
Şimdi ise, kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Roma Parlament’in aktifleşmesi ile bağımsız sanatçıların ve öğrencilerin ilgisini çeken, sergilerin ve sanat çalışmalarının yürütüldüğü bir yer halini almış.
Bu vesile ile ülkede konuşulması hala en hassas konuların başında Romanlar’ın geldiğini belirtmiş olalım.
28. Adım Başı Bir Müze
Budapeşte’nin müzeleri aslında başlı başına bir liste konusu. Tarihi o kadar zengin bir memleket olunca, aksini düşünmek abes olurdu zaten. Neredeyse her bir cadde, her bir sokak zamanınızın tamamını ayıramayacağınız bollukta ve çeşitlilikte müzelerle dolu . Düşünün eczacılıktan ete, hamamdan telefona her şeyi arşivleştirmiş, müzeleştirmiş adamlar. Uygulamalı Sanatlar Müzesi, Terör Müzesi ve Macar Ulusal Müzesi en çok rağbet görenler arasında. Aklınızda olsun.
Budapeştenin müzeleriyle alakalı detaylı bilgi için tıklayın.
29. ‘Cebimde Çok Elma Var!’
Bir Macar’a söylediğinizde bir ihtimal doğru anlaşılabileceğiniz cümle – “Zsebemben sok alma van”.
İlk bakışta kulağa amma da karışık geliyor dedirten Macarca, Türkçe’ye benzer bir kaç kelimenin keşfi ve nağmeli telaffuzu ile bir bakmışsınız ortamlarda sizi sosyalleştiriyor.
30. Schengen’le girilir, Forint ödenir
2004 yılında kazanılan Avrupa Birliği üyeliği’nin üzerinden geçen 10 yıla rağmen ekonomisi gelişmekte olan Macaristan’da para birimi hala Forint. “Euro kazanıp Euro harcamak” Budapeşteli’ye hala bir hayal yani.
Haliyle Avrupa’nın göreceli ucuz memleketlerinden sayılabilecek Budapeşte’de; Macar’ın çilesi, turistin eğlencesi.
31. Her Canınız İstediğinde Sigara Bulamamak
Avrupa’nın geneline kıyasla ihtiyaç duyulan her şeye neredeyse 24 saat erişilebildiği Budapeşte’de, sigara bulmak başlıbaşına bir iş. Alkolün sudan daha yaygın bir şekilde bulunabildiği o marketler, dükkanlar sigara satmıyorlar. Sadece ve sadece tütün ürünleri satma izni olan, vitrinsiz, reklamsız küçük şubelerde satılıyor. Kullanıcıların dikkatine!
Bunlar bize yetmedi biraz daha bilgi ver diyenler Budapeşte’de görülmesi gereken yerler yazımızı inceleyebilirler.