Soma her geçen yıl yüreklerimiz gibi daha çok kararırken, bu felaketin haberleri, madencilerin dramı, hepimizin büyük çaresizliği dünyayı sallarken, biz de bu korkunç facia için yazılmış ya da bu faciayı hatırlatan dizeleri derleyelim, tarihe bir not daha düşelim istedik.
Bir avuç kömür için bir ömür verenlere ithafen 14 şiir:
Madenci Gardaş
Hergün iki defa çıkar canımız
Madenci kömürcü olmuş adımız
Hırsızlara ibret olsun halımız
Biz hergün helâlle doyardık gardaş
Yaşam sürüyor çılgınca kimisi
Nesli belirsiz rezilin birisi
Şaşaalı ömür hayat sevgisi
Biz daha doğarken öldüydük gardaş
Umudumuz bizim alın terimiz
Köhne karanlıklar yurtla yerimiz
Yağlı kömür isi kirli tenimiz
Biz kefeni dünden giydiydik gardaş
Sanmasın ki kimse uyur gezeriz
Aptal uğuşukla denmesin keriz
Bir tükensek bile biz bin geliriz
Biz önü önceden gördüydük gardaş
Gülistanda açar nergiz fesleğen
Kendin aldatır ayıbın gizleyen
Küme küme fasit fırsat gözleyen
Biz onu ezelden dövdüydük gardaş
Yaman olur kömürcünün duası
Mekân yeraltı ter kokar burası
Elimde sevdanın iki yakası
Biz gülü sineye gömdüydük gardaş
…
Sona eriyorum bak yavaş yavaş
İster efkârınla kal ister kalk dolaş
Ne merak edip dur ne bana bulaş
Adımı sorarsan madenci gardaş!
Kuzey Ren Vestfalya Almanya’dan gurbetten bir can.
Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, orada insanların nasıl öldüklerine bakın. (Albert Camus)
Maden İşçileri
Bizler maden işçisiyiz
Çalışırız yerin altında
Üç vardiya yirmi dört saat
Karadır kömür
Ellerimiz gibi
Hayatımız gibi
Ölüm bizim kardeşimiz
Göçüklerde kalırız
Birer birer değil
Onar onar, yüzer yüzer
Kara elmas çıkartırız
Ama donarız soğuktan
Çocuklarımızı
Vücutlarıyla ısıtır
Kadınlarımız
Ölüm yakamızda
Açlık da öyle
Patron tepemizde
Dipçik de öyle
Gün gele, gün gele
Bineceğiz tepelerine
Elbet madenlere de
Doğacak güneş
Mehmet Akif Han
“Kararan gönüllere kara düştü bin kere. Güzel güzel öldüler çakılarak yerlere!”
Ay Oğul
…
karadeniz derler bir kara derya
abanmış üstüne kozlu’da çocukların
kömür müdür yürek midir ocaklardaki
ağıt mıdır figan mıdır bacalardaki
zonguldak zonguldak vurur yüreğim
zonguldar dertlerim günde beş öğün
katarlanır albayraklı cenazelerim
kimi ağlar ekmek ekmek, ne bilem
kimi ağlar okul okul, ne bilsin
ne bilsin grizuyu grevi sendikayı, kemal’ım
ne bilsin yoksul yetim?
sen hep samsun’a mı çıkarsın ay oğul ay kemal’ım
hele bir de kömürlere
çık hele bir
çık hele bir
kemal’ım!
…
Hasan Hüseyin Korkmazgil
“Daha kaç C/an geçmeli dünya denen saatin zembereğinden?” (Vildan Birinci)
Madenci
Acı bir haberle sarsıldı Soma,
Türkiye matemde, haber bekledi,
İnsanlar telaşlı, büründü yasa,
Madenci evine bugün dönmedi.
Grizu patladı, kimler hatada?
Çareler arandı, göçük altında,
Ölümler çoğaldı, ekmek uğrunda,
Madenci evine bugün dönmedi.
Ağıtlar sarıyor, gece karanlık,
Yaşlı analarla, geline yazık,
Çocukların boynu büküktür artık,
Madenci evine bugün dönmedi.
Yarına uyanmak, dayanmak zordur,
Eksildi nüfusu, sözleri sustur,
Somunu kömürlü, bağırlar kordur,
Madenci evine bugün dönmedi.
Allah’ım Rahmet Et, şehit olana,
Yardım eli uzat yetim kalana,
Acımız büyüktür, eller duada,
Madenci evine bugün dönmedi.
Aylin Akgül
“Kararır ekmek insanlık azaldıkça.”
Kara Mezar
Ellerin karıştı kara kara.
Umudun, elinde bir kazma dudağında sigara.
Gün görmedin hiç.
Güneşi sevmedin!
Bu yokluğundan numara.
Ölmedin girdin toprağın altında ki mezara.
Ellerinin akı kara.
Alnının teri kara.
Talihin adı kara.
Aldı seni kömür denen mücevher.
Aldı hayattan.
Koydu kara mezara.
Ümit Alphan
“O kadar çok kazdılar ki Cennet’e düştüler…”
Arkadaşlık
Şiirler söylemek istiyorum size
En tatlı ümitler içinde
İstiyorum ki korkutmasın sizi mezarlık
O kadar can sıkıcı değildir
Benimle arkadaşlık
Ben
Rivayete göre
Allah’ın talihsiz kulu
Ben…
Üsküdarlı Şükrüye Hanım’ın ortanca oğlu
Ve yirminci yüzyılın
Eli ayağı bağlı
Zavallı şairi
Şiirler söylemek istiyorum size
Siz sevgili insan kardeşlerime.
Muzaffer T. Uslu
Ah bu mevsimler kiraz içindi, ceviz içindi, insan içindi ömrün baharında ocaklara ölüm küredik. (Barış Erdoğan)
Zonguldak
Sen aziz şehrim
Uykusuz yaşadığımı bilmelisin
Bütün işçilerin
Saçak altında uyuduğu bir saatte
Ben mızıka çalarak geçiyorum sokaktan
Sen aziz şehrim
Ellerim gözlerim kadar benimsin.
Rüştü Onur
Bu şehrin genç yaşta kaybettiği iki arkadaş, kaderleri aynı olan iki şair (veremden ölmüşler). Rüştü Onur (1920 Devrek – 1942 İstanbul), Muzaffer Tayyip Uslu (1922 İstanbul – 1946 Zonguldak). Adları kentle bütünleşmiş. Aynı dönemde Zonguldak’ta memurluk yapıp aynı dergilerde şiirleri yayımlanmış. (Kelebeğin Rüyası)
Soma Üstüne Siyah Gül Düşer
-maden şehitlerine-
ellerin gözleri kömür karası, bizim bedenimiz
yıkasalar biraz kül biraz dumanız
aşk birinciliğimizi bilirdik, yanmayı da öğrendik
tenin rengi gül kızılı artık, baharsız
bir madencinin gözyaşları çizilmez
toprağını yarıp giden kızılırmak’tır diye anlatılır
ben sana deniz bırakmadım göçük sonrası
çalkalanmış gönül deryası bağışladım
yaralı bir kısraktır son vuruşu boşluğa inmişse
kayıp bir madencinin umudu, hem de kapkara
ahret karasıdır yüzümüz, ekmek parasıdır duamız
cehennem çukurunu doldurmak şeytana nasip
yer üstü yar üstüdür madenciye
arzın merkezine kazma sallarız aşımız diye
çığlık atmayın, kazma sallamayın derler derin
gaz kaçakları, bizleri pusularda bekleyen hain
hepimiz ölürüz, ardımızdan göğüs yırtan bir ağıt
kiraz yarası değil bilesiniz, ölümler ekmek arası
en uzun musalla taşı bize kurulur ocaklarda
başucumuzda kader, ayak ucumuzda keder
bakmayın çiçeklerin siyah açtığına, böceklerin feryadına
cennetin her köşesi madencilerimize ayrılmıştır
ölüm varken hafıza kaybı yaşarım, sayı bilmem
tanrım nasıl da sıkıştırırsın “kömür” sözüne koskoca “ömür”ü
Barış Erdoğan
Söz bulunmaz bu elemi yazmaya hepsi muhtaç kara kömür kazmaya. (Ekrem Kaftan)
Vay Kurban
…
Ölüm bu,
Fukara ölümü
Geldim, geliyorum demez.
Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,
Ya da seher, mahmurlukta,
Bakarsın, olmuş olacak.
Bir hastan vardı umutsuz,
Hayreti uykularda,
Hayreti soğuk sularda.
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
İki mavi, kocaman korku çiçeği,
Açar, derin kuyularda…
Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.
Hiç akıl edip de düşünen var mı?
Gün kimin hesabına tutar akşamı,
Rahmetinden kim demlenir bulutun,
Hayırlı evlat makina
Nasıl canavar kesilir.
Kurdun, karıncanın rızkını veren
Toprak nasıl ayartılır,
Yüz vermez topal öküze,
Ve almaz koynuna kara sabanı.
Sepetçioğlu’m bir kömür işçişidir,
Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif
Mal, haraç-mezattır,
Can, pazar-pazar.
Kırmızı, ak ve esmer,
Yumuşak ve sert buğdayları
Yaratan ellerin sahibidir bu,
Kör boğaz, nafaka uğruna,
Haldan düşmüş, tebdil gezer…
Türk evi delik deşik; yıkık dökük hânüman. (Necip Fazıl)
Tüm Duygularım
Suskun…
Karanlıkta.
İsyanda
Sessiz çığlıklarla
Yasta…
Gözyaşlarım sel olup
“Bir avuç kömür için
Ömrünü verenlere”
Ağlamakta
Dualarımız yol olup
Umuda yolculukta
Nesrin Ç. Şenoğlu
Dünyadaki en sağır edici ses; acı çeken bir mazlumun suskunluğudur. (Hz. Ali)
Kömür
Yine bir kömür
kütürdedi sobada
kayıp bir madencinin
kalbi rast geldi
atıverdi sıcak odada
Sunay Akın
K/ömür madenlerinde, ömürler sönerken… Ruhumda kesif bir acı, kalbimde siyah bir isyan var! (Vildan Birinci)
Ekmek Parası
Masmavi göreceğiz Karadeniz’i
Balkaya’dan Bapuz’a kadar,
Karış karış biliriz bu şehri;
EKİ’nin çiçekli bahçeleri,
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen,
Soluk benizli insanlarıyla…
Siyah akar Zonguldak’ın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası
“Şimdi bacalardan ağıtlar tütüyor… Soma ölüm kokuyor.” (Vildan Birinci)
Canı Cehenneme
canı cehenneme rahat uyuyanın
kapısını örtenin perdesini çekenin
canı cehenneme yüreği yalnız kendiyle dolanın
duvarları ancak çarpınca görenin
camlarında paramparça cesetler uçarken
dünyayı tüketenin canı cehenneme
ölüm hücrelerinde umutlarım sönerken
aşkları tüketenin canı cehenneme
canı cehenneme başkasının yangınıyla ısınanın
evini ısıtıp yemeğini pişiren…
Şükrü Erbaş
“Demek ki kömür, sadece bir evi ısıtmazmış… Yakabilirmiş de milyonlarca ciğeri…”
Ağıt
Çizim Şule Coşkun Balmumcu’ya aittir.
emek yorgunuydu yüreğiniz,
yüzünüzse kömür karası.
encam yundunuz:
yüzkarasını bize bırakıp
apak yüzünüzle göçüp gittiniz…
Mehmet Tekin
Biz illegal ölüm kurbanıyız canan, karbon kokulu baretlerimizi yıkamayın, çizmelerimizi çıkarmayın. (Barış Erdoğan)