Bugün “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın; ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuş bir armağandır” diyen bir şair, yazar, çevirmen ve hocayı şiirleriyle anlatalım istedik. Ataol Behramoğlu “Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle; çünkü acılar da sevinçler gibi olgunlaştırır insanı. Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına, dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı” dizelerinde dediği gibi yaşamı boyunca sevinci de kederi de bütün benliğiyle namusluca yaşamış ve ölümsüz eserleriyle edebiyat dünyamızda hakettiği yeri almıştır.
1. Aşk
Hayatın hızıyla yaşadık o aşkı
Her şey bir anda başladı
Yaşandı
Ve bitti…
Yan yana gidip de bir süre
Ayrı yönlerde uzaklaşan
İki tren gibi
1942’de babasının askerlik görevini yaptığı Çatalca’da dünyaya geldi. Azerbaycan kökenli bir ailenin çocuğu olan Ataol Behramoğlu’nun babası yüksek ziraat mühendisi Haydar Behramoğlu, annesi ise İsmet Hanım’dır.
2. Ayrılan
Aşkı doğuran şey nedir;
O yakınlığı, iki can arasında
Ve kopuş ne zaman başlar,
Ne zaman biter bir sevda?
Bir kurt gibi içten içe
Gelişip büyür çürüme
Bir an gelir ki aynı mekandasınızdır
Ayrı duygusal zamanlarda…
İlkokul üçüncü sınıfa kadar Kars’ta öğrenim gördükten sonra ilk, orta ve lise öğrenimini babasının ziraat müdürü olarak görev yaptığı Çankırı’da tamamladı. İlk şiirleri, aile soyadı ile yani “Ataol Gürus” adıyla Yeni Çankırı, Yeşil Ilgaz, Çağrı gibi yerel gazete ve dergilerde yayınlandı.
3. Bebeklerin ulusu yok
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı
Bakarken gözlerinde aynı merak
Ağlarken aynı seslerin tonu
Bebekler çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası, en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara üzüm tanesi
Babalar çıkarmayın onları akıldan
Analar koruyun bebeklerinizi
Susturun susturun söyletmeyin
Savaştan yıkımdan söz ederse biri
Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi
Senin benim hiç kimsenin değil
Bütün bir yeryüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Bebekler, çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu…
1960 yılında lise öğrenimini tamamlayan Ataol Behramoğlu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1966 yılında mezun oldu. 1962’de üyesi olduğu Türkiye İşçi Partisinin (TiP) örgütlenme çalışmalarına katıldı.
4. Bahar şiiri
Bu sabah mutluluğa aç pencereni
Bir güzel arın dünkü kederinden
Bahar geldi, bahar geldi güneşin doğduğu yerden
Çocuğum uzat ellerini
Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı
Duy böyle koşturan sevinci
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor
Toprak ananın kalbi
Şöyle yanı başıma çimenlere uzan
Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın
Baharın gençliğin ve aşkın
Türküsünü söyleyelim bir ağızdan
Yüksek öğrenimi sırasında Yapraklar, Dost, Evrim, Ataç gibi dergilerde çıkan şiirleriyle dikkat çekti. Bu dönemin şiirlerini bir araya getiren ilk şiir kitabı “Bir Ermeni General” 1965’te Ankara’da Toplum Yayınevince basıldı. Gençlik dönemi şiirlerinde Orhan Veli, Attilâ İlhan ve İkinci Yeni şiirinin ortak özellikleri etkindir.
5. Melankoli
Ey sokaklarında yıllarca avare dolaştığım
İçinde ilk aşkımı yaşadığım küçük şehir
Umutsuz akşamlarımda sesini duyduğum lir
Sihrinde ilk acıyı tattığım
Ey sarhoş akşamlarımın biricik tesellisi
İlk şiirlerimdeki biricik dert ortağım fener
Soğuk kış geceleri ısındığım kalorifer
Gitgide uzaklaşan tren sesi
Ey en masum arzularımı gizleyen oda
Yıldızlarla dost eden küçük pencere
Her akşam gönlümün dilediği yere
Götüren sihirli araba
Ey en içli, en yanık türkülerimi duymayan
Rüzgârı saçlarımı dağıtan sokak
Ve ey saçı ak, gönlü ak
Anneciğim pencerede ağlayan
Ah biliyorum güç gelecek sizlere
Ama artık gitmek geliyor içimden
Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden
Dönüşü olmayan yerlere…
Gerçek şiir kimliği 1965-1971 yılları arasında Papirüs, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek, Yeni Dergi ve Halkın Dostları’nda çıkan şiirleriyle oluştu. Halkın Dostları’nı İsmet Özel’le birlikte çıkarmaya başlamışlardır. Fakat dergi 12 Mart askeri muhtırasının ardından kapatıldı.
6. İstanbul
Göğsüme bir İstanbul çiziyorum
Başparmağımla, kelebek biçiminde
Çocukmuşum gibi aynanın önünde
Yüzümü saçlarımı okşuyorum
Kadıköy’den herhangi bir deniz
Tenha bir tramvay Şişli’den
Samatya’dan belki Sultanahmet’ten
İncir ağaçları anımsıyorum
Göğsüme bir İstanbul çiziyorum
Başparmağımla, kelebek biçiminde
Biraz umutsuzum, biraz yorgun işte
En çok gözlerimi seviyorum
Behramoğlu’nun 1960’lar ve 1970’lerin ilk yılları boyunca İsmet Özel’le yakın bir dostluğu olmuştur. Bu dönemde yazdığı şiirlerinde toplumcu, etkin bir edebiyat anlayışının örnekleri yer aldı. 1965’te yayımlanan “Bir Gün Mutlaka” adlı kitabı 60’lı yıllar toplumcu kuşağının manifestosu niteliğindeki şiirlerden oluşmaktaydı. Kitaplaşan ilk çevirisi “İvanov” (Anton Çehov) 1967’de basıldı. Mihail Yuryeviç Lermontov’dan ilk şiir çevirilerini de bu dönemde yaptı. Gerçekçi ve toplumcu şiir ilkelerine yönelerek şiirlerini yeni tema ve biçim arayışlarıyla besledi.
7. Bu aşk burada biter
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk, cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim, bir nehir akıp gider
Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir
Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen, nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk, cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter, iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
1970 yılında siyasi nedenlerle yurt dışında çıkan Behramoğlu, 1972’ye kadar Londra ve Paris’te yaşadı. Sovyet Yazarlar Birliğinin davetlisi olarak 1972’de gittiği Moskova’da yaklaşık iki yıl kaldı. Bu dönemde Moskova Devlet Üniversitesinde stajyer olarak Rus Edebiyatı üzerine çalıştı.
8. Bir çocuğun rüyası için şiir
Bir çocuğun rüyasında her zaman
Kaybolmuş bir sevgili vardır
Onu eskiciler çalmıştır
Bir akşamüstü hiç umulmadan
Kırların serinliği gelir
Konar bir çocuğun alnına
Onun için uyurken alınları
Beyaz ve gergindir çocukların
Senin de çocukluğun akrabadır
Yaz bahçeleriyle, elmalarla
Tozlar kalkmıştır bir akşamüstü
Mezarlığın ordaki bayırdan
Kaybolmuş bir sevgi her zaman
Kaybolmuş bir bilyaya benzer
Anımsanır ışıltısı
Belli belirsiz gözyaşlarıyla
Bir çocuğun rüyasında bazen
Bulunur kaybolmuş bir bilya
Kiraz ağaçları sallanır
Güvercinler uçuşur havada
1974’te af yasasından yararlanarak ülkeye dönen Behramoğlu, Muhsin Ertuğrul yönetimindeki İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda dramaturg olarak çalışmaya başladı. 1975’te kardeşi Nihat Behram ile çıkardıkları edebiyat-kültür dergisi “Militan” büyük ilgi gördü. Bu dönemde Ataol Behramoğlu’nun “Ne Yağmur Ne Şiirler, Kuşatmada, Mustafa Suphi Destanı, Dörtlükler” adlı kitapları yayımlandı.
9. Gecekonduda geçen bir çocukluk
Gecekonduda geçen bir çocukluk
Belki her şeye karşın daha anlamlıdır bizim hayatımızdan
Çünkü hız ve değişim var
Çünkü ölü olmayan bir şeydir zaman
Sinemaya gidilir, bir kız sevilir
Bunalınır geç saatlere kadar kahvede
Ana bitkin dönmüştür çamaşırdan
Baba haftada üç gece gelebilir eve
Arkadaşlıklar ve özlemler vardır
Değişir plaklar ve küfürler
Heyecanlandırıcı bir şeydir yaşamak
Yeni şeyler umdurarak geçer
Gecekonduda geçen bir çocukluk
Bir ucu köy duygularına dayalıdır
Bir ucu akıntısında büyük kentin
Onun ölümüne ölümüne çalkalanır
1979’da Türkiye Yazarlar Sendikası genel sekreteri oldu. Rus asıllı Ludmila Denisenko ile evliliğinden kızı Barış o yıl dünyaya geldi.
10. Mozart, Mayakovski, peynir, ekmek, karanfil vs
Çağdaş adam peynirini yer
Mozart dinler
Kapatır şırrak diye
Kapısını bir dolabın
Zedelenir mi bu
Harikulade müzik
On sekizinci yüzyılın
Bekâreti
Sevgilim, sevgilim
Mozart
Hayatımıza girer
Lavaboda
Gargara yaparken
Ağrıyan boğazımızı
Çağım; peynir ekmek, Mayakovski
Kan gözyaşı
Umut, sancı
Yine de koşarken
Bir karanfil almayı unutmam sana
Akşamüstü, otobüste
Akrobatik hareketlerle
Kurtarırım ezilmekten
Cebimdeki son bozuklukları
Yatırdığım karanfili
Seni
Kan ter içinde kucaklarım
1980 darbesi sonrasında dramaturgluk görevinden ayrılmak zorunda kaldı. “Ne Yağmur Ne Şiirler” kitabının yeni basımının mahkemece toplatılması ve imhasına karar verilen Ataol Behramoğlu bir hafta göz hapsinde tutuldu; kitap daha sonra beraat etti. 1981’de “İyi Bir Yurttaş Aranıyor” başlığı altında topladığı şiirler Türkiye’de “siyasal kabare” türünün ilk örneklerinden biri olarak birçok kez izleyiciye sunuldu.
11. Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Alıp başımı gitmeyi yollar boyunca
Seyretmek bir bozkır akşamını camından bir otobüsün
Masal şehirlerini geçerken hızla
Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Ürpertili, sımsıcak tenini kadınların
Salmak serin sulara gövdemi
Düşüp gitmek ardına şiirin ve aşkın
Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Var olduğumu düşünmeyi, ürpererek…
Karanlık bir odada küçük bir çocuk gibi
Yağmurdan ve yalnızlıktan ürkek
Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Düşüncemi geniş ve sonsuz olanla birleştirmeyi
Hırçın ve ele geçmezce atılgan
Uysal ve usulcacık benim olan şeyi…
Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Ve hep seveceğim, beynim ve tenim var oldukça bu dünyada
Pırıl pırıl olanı, her zaman bir güz diriliğinde
Değişmez ve değişken olanı sonsuzca…
Aynı yıl Yunanistan’da şiirlerinden seçmeler “Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum” adıyla yayımlandı. Dünya şairlerinden Rusça, İngilizce, Fransızcadan yaptığı çevirileri “Kardeş Türküler” adlı bir kitapta topladı. Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisinin ilk çalışmalarına başladı.
12. Eski Nisan
Canımın yongası, sevdiğim,
Birkaç gün çaldık ilkbahardan
Geçtik yıllardır özlediğim
Erguvan ışıklı kıyılardan
Aşkı sessizlik tanımlar
Gençken tersini düşünürdüm
Akşamla dönerken geriye dalgalar
Yalnızlığı çırçıplak gördüm
Durduktu önünde Ege Denizi’nin
Gözleri mayıs bulanığı,
Kuytuluğunda eski evlerin
Dolaştıktı Ayvalık’ı
Eski nisan, her şey gibi,
Kalbim de, rüzgâr da eski
Çırpınıp duruyor havada
Yitik anıların kelebeği
1982’de Barış Derneği kurucu ve yöneticisi olarak tutuklandı, on ay tutuklu kaldı. Cezaevinde bulunduğu sırada, Asya-Afrika Yazarlar Birliği 1981 Lotus Ödülü’nü kazandı. 1983’te sekiz yıl hapse mahkum edildi. 1984’te ülkeden gizlice ayrılarak Fransa’ya gitti. Bir süre sonra pasaport verilmeyen ailesini de gizlice yurt dışına çıkardı.
13. Ben mi… Evet
Ben mi, evet…
bir gün çıkıp gideceğim kapıları, evleri, dergileri, hüzünler bırakarak…
bir çiçek merhaba diyecek…
hoş geldin diyecek dağ…
orman gülümseyecek…
anımsayışların, bekleyişlerin, ümitlerin ya da ümitsizliklerin
hırsların, yarışların, tasaların kalktığı yerde
tam anlatının kaldığı yerde başlayacak şiir…
hiç kimseye seslenmeyen, kendi kendine yeten sadece…
kendi mantığı; kendi güzelliği içinde tutarlı…
ama halkın yaşantısı girecektir oraya, çünkü yaşayan büyük
bir şeydir halk…
deniz ve ufuk girecek, karınca yuvaları, gökyüzü, kozalaklar
ve kopuk ve artık hasetsiz bir aşk…
yani sevişmek denizle, koşulsuz, önyargısız, hesapsız…
yani uzanmak ve düşünmek binlerce yıl..
doğan, ölen ve yaşayan şeyleri…
doğumu,ölümü ve yaşamayı
yani dingin ve büyük olan her şeyi anlatmak…
ben mi, evet çıkıp gideceğim bir gün…
tasasız, gözyaşsız, geride bir şey bırakmadan ve bir şey beklemeden ilerde…
sadece yağmur sularından pırıl pırıl bir yürek
artık kendi kendinin anlamı ve nedeni olan bir yürekle…
Hayatının 1989 yılına kadar süren bu döneminde Paris Sorbonne Üniversites’nde Rus edebiyatı ve karşılaştırmalı edebiyat konularında lisans üstü bir çalışma yaptı. 1986’da Paris’te ressam Yüksel Aslan ile birlikte Fransızca Türk edebiyatı dergisi “Anka”yı kurdu ve yönetti. Birçok ülkede katıldığı toplantılarda konuşmalar yaptı, şiirlerini okudu.
14. Geçen bir yaza gazel
Yaz geçti, hüzünler kaldı
Dudaklarda öpüşlerden izler kaldı
Seyreldi gitgide yıldızlı geceler
Soğuk aylar, gri gündüzler kaldı
Böğürtlen lekesi silindi parmaklardan
Yarası kabuk bağlamış dizler kaldı
Aşk yeminlerinden, şiirlerden
Kopuk dizeler, kırık dökük sözler kaldı
Kuşlar göçtüler güneye sürülerle
Geride sayrılar, güçsüzler kaldı
Gücendi cam güzeli, ortanca küstü
Mavisi kararmış denizler kaldı
Yaz geçti, geçse de ne kadar
Gönüllerde geçmiş yazlar kaldı
Türkiye’ye dönüşünden sonra kültür danışmanlığı ve editörlük yaptı. 90’lı yıllarda “Sevgilimsin, İki Ateş Arasında, Nâzım’a Bir Güz Çelengi, Mekanik Gözyaşları, Şiirin Dili-Ana Dil” adlı kitapları yayımlandı. Aziz Nesin ile ilgili anılarını “Aziz Nesinli Fotoğraflar”, yurt dışı gezi yazılarını “Başka Gökler Altında” adlı kitaplarda topladı. Vera Tulyakova’nın anılarından ve Nâzım Hikmet’in şiirlerinden oluşturduğu “Mutlu ol Nâzım” ile belgesel bir oyun çalışması olan “Lozan” adlı eserlerini yazdı.
15. Gizlice sevgilim
Rüyalar bile geceleri bekler
Gizlice görünmek için
Yüreğimdesin, saklısında içimin
Gizlice, sevgilim
Kimse bilmesin üzgünlüğümü
Taşırım ölümüm gibi bu duyguyu
En gizli kuytularında ömrümün
Bir yer var gizlice sevgilimin uyuduğu
Gizlice sevgilim, yaşam kadar acı
Canımı tutuşturan özlem gibi
Özlüyorum derin yok oluşta
Gizlice, sevgilimi
1995’te Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı seçilen şair; bu görevi 1999’a kadar iki dönem sürdürdü. 2002’de Türkiye PEN Yazarlar Derneği “Dünya Şiir Günü Büyük Ödülü”nü aldı. 2008 yılında şiirlerinden oluşan geniş bir seçmeler kitabı Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlandı. Aynı yıl kendisine Rusya Federasyonunca uluslararası Puşkin Nişanı verildi.
16. İnsan kendisinin rüyasıdır
İnsan kendisinin rüyasıdır
Geçerken bir uçtan bir uca ömrünü
Yaşanılanlar anıya dönüştü mü
Geriye bir rüyadan izler kalır
Kimdi o çocuk, ben dediğim
O delikanlı ben miydim gerçekten
Şimdi bir tren penceresinden
Başka yaşamlara bakar gibiyim
Zamanı eksilten saniyelerden
Sevinçlerden, üzüntülerden
Hangisi düş, hangisi gerçek
Sonunda sanki her şey eşitlendi
Geriye şiirler kalacak belki
Rüyanın gerçekliğine tanıklık edecek
1992’de İstanbul Üniversitesinde başladığı Rus Dili ve Edebiyatı öğretim üyeliğini, 2003’te aynı üniversitede doçent, 2009’da Beykent Üniversitesinde profesör olarak sürdürdü.
17. Zakkum ve yaz
Zakkum ve yaz, bayıltan kokusu akşamın
Yapışkan, zakkum tadı öpüşlerindeki
Damarlarımda akan senin kanındır sanki
Kıvamını bulduran tenimdeki tutkalın
İşte bir kez daha yaz ve zakkumlar
Parmak uçların gibi, pembe ve ipekten
Yüzün çocukluk yüzün oluyor sevişirken
İçimin en derin bir yerinde gözlerin kımıldar
Gizemli ve esrik iniyorken gece
Bir tutku ağacı büyüyor gövdemde
Dalları bütün yönlere uzanan
Yaz zakkum dudaklarıyla öperken beni
Kuşatıyor bütün benliğimi
Bir baş dönmesi, yazdan ve zakkumdan.
Şimdilerde İstanbul Aydın Üniversitesinde öğretim üyeliği ve Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan şair için, geçtiğimiz Nisan ayında 50. sanat yılı nedeniyle İzmir Büyük Şehir Belediyesi iki konser düzenlemiştir.