Ahmed Arif, yazdığı şiirler kadar yaşadığı aşkla da hatırlanmaktadır. Aşkı da en az şiiri kadar engin, edebiyatı kadar derindir. Çünkü şiiri yazdıran da yaşatan da aşktır ona göre. Bu halini anlamak zor olmaz çünkü onun şiirlerinin geldiği yer insanın içi, yüreği ve her şeyidir.
Öğrencilik yıllarında politik olarak da kendini ifade eden Ahmed Arif, hiçbir zaman düşüncelerinden ve kavgasından vazgeçmemiştir.
O yıllarda yaşadığı bir anıyı Refik Durbaş’ın anılarından sizler için derledik.
Ahmed Arif günün birinde Ankara’da polisler tarafından yakalanır. Hakim karşısına çıkarılmak için İstanbul’a götürülmesi gerekmektedir.
Zor zamanlardır. Şair, yakalandığı günü şu sözlerle ifade edecektir; “Serçe kadar canım vardı. Boğazımda kanama vardı. Hastaydım. Ekmek çiğneyemez, yemek yiyemezdim. Zaten zayıf bir çocuktum, büsbütün zayıflamışım. İşte böyle bir günde götürdüler beni…”
İki komiser, dört de polis nezaretinde İstanbul’a gitmek üzere trene binerler. Ahmed Arif, yolculuk bitiminde çekeceği işkenceyi düşünmektedir.
Bindikleri kompartımanda yaşlı bir teyze ile bir amca onlara eşlik etmektedir. Havadan sudan laf açılır, yol boyu sohbet edilir.
Bir ara polisler uykuya dalınca yaşlı teyze Ahmed Arif’e yaklaşır ve şöyle der; “Oğlum nedir halin?”
Ahmed Arif ne cevap vereceğini bilemez. Siyasiyim, sosyalistim, eylemciyim ya da öğrenciyim dese olmayacaktır. Çünkü tüm bu cevaplar yaşlı teyze için hiçbir şey ifade etmeyecektir. Şair, bunun gayet iyi farkındadır.
Ve birden aklına gelen en uygun cevabı verir yaşlı kadına; “Sevdadır bu teyze…”
Bunun üzerine yaşlı kadının gözleri parlar, Ahmed Arif’e sarılıp öpmek ister. O an yaşadıklarını ve hissettiklerini uzun bir süre unutamaz.
Ahmed Arif, yaşlı teyzeyle yaşadığı o diyaloğu şu sözlerle ifade eder sonrasında; “Bir sevgili, bir anne gibiydi. Ömrümce böyle bir anneye, bir ablaya hasret kaldım. Çıkınını açtı, para vermek istedi bana. Almadım. Cebimde de beş liram var. Keşke alsaydım, ama çok utandım. O da garip…”
BONUS / Ahmed Arif – Hasretinden Prangalar Eskittim
Kaynak: 1