“Tedaviye gecikmeden başlamamız gerekiyor” ya da “Göğsünüzde bir kitle tespit ettik” sözünü bir doktordan hiç duydunuz mu? Duymadıysanız da eminiz ki bunu duyan bir yakınınız vardır. Yüzyılın kabusu kanser o kadar arttı ki, hepimizin maalesef artık kanser “hastası” bir yakını var.
Sürekli bir “hastalık” sözüdür almış başını gidiyor. Hepimiz bize dayatılan bu literatüre boyun eğiyoruz. Kim bilir, belki de bir hastalık değildir kanser. İnsan evriminin, endüstri ve teknoloji devrimine uyum sağlayamamasından kaynaklanan, doğal bir tepkidir belki de.
Kanserin tam olarak “ne” olduğu bambaşka bir tartışmanın konusu. Biz en iyisi listemize dönelim ve sevdiklerimizi bizden alan bu “başkaldıran hücre“ kombinasyonu neymiş ne değilmiş biraz daha detaylı öğrenelim.
Nedir bu kanser denilen illet?
Kısaca açıklayalım… Bilirsiniz, ortaokul-lise biyoloji derslerinin vazgeçilmezi “hücrelerin bölünerek çoğalması” ve “vaktini dolduran hücrenin ölerek yerini yepyeni bir hücreye bırakmasıdır”.
Hah, işte kanser, o ölmesi gereken hücrenin ölmeyip deliler gibi çoğalmaya başlaması ve yayılmasıdır. Bir kitaptan* alıntıyla bitirelim bu başlığı: “Bir hücrenin, nadiren rastlandığı gibi, kendisi için tayin edilen biçimde ölmek yerine çılgınca bölünmeye ve çoğalmaya başlamasıyla ortaya çıkan sonuca kanser deriz. Kanser hücreleri aslında sadece kafası karışmış hücrelerdir. Hücreler bu hataya oldukça sık düşerler, ama vücudun bu durumla başa çıkabilen mükellef mekanizmaları vardır. Söz konusu sürecin kontrolden çıktığına çok ender rastlanır. Ortalama olarak, her 100 milyon hücre bölünmesinden yalnızca biri habis çıkarak kansere yol açar. Kanser, kelimenin tam manasıyla kötü şanstır.”
*Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi
Tarihin her döneminde vardı
Kanser, kayıtlı tarih boyunca var olan bir hastalıktır. Bunun kanıtları, fosilleşmiş kemik tümörleri, eski Mısır’daki mumyalar ve eski el yazmaları arasında bulunmaktadır.
Kanserin en eski tanımı, tabii kanser sözcüğü kullanılmadan, Mısır’da ve yaklaşık M.Ö. 3000’lerde yapıldı. Bu tanım, Edwin Smith Papirüsü olarak adlandırılan ve içeriği travma cerrahisi olan eski bir Mısır kitabının bir parçasında bulunmaktadır. Burada, “ateş matkabı” adı verilen bir alet ile tümörlerin ve göğüs yaralarının yakılarak tedavi edildiği 8 vaka anlatılmaktadır. Yazıda kanserden, “Bir tedavisi yoktur” şeklinde bahsedilmektedir.
Kayıtlı en eski ikinci kanser
Discovery News tarafından yapılan habere göre, M1 adlı mumyada (Lizbon’daki Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde muhafaza edilmektedir) radyolojik incelemeler yapan uzmanlar, o dönemlerde Mısır’da yaşamış 51-60 yaşları arasındaki bir erkeğin ”prostat kanseri” sebebiyle ”yavaş ve ağrılı” bir ölüm yaşadığını belirlemiştir.
M1 adlı mumya, 2001 yılı itibarıyla, dünyada kayıtlara geçen ikinci en eski prostat kanseri vakasıdır. İlk prostat kanseri kaydı, Sibirya’da bulunan 2700 yıllık bir İskit kralına aittir.
Adına neden kanser demişler ki?
Kanser sözcüğünün kökeni Hipokrat’a kadar gider. Hipokrat yaraya sebep olan ve olmayan tümörleri tarif etmek için “karkinos” ve “karkinoma” terimlerini kullanmıştır.
“Carcinos” Yunanca’da yengeç demektir ve Hipokrat da oluşan girinti çıkıntılardan dolayı görüntüsünü yengece benzeterek hastalığa bu adı vermiştir. Romalı hekim Celcus (M.Ö. 28-50) Hipokrat’ın bu terimini Latinceye çevirerek “cancer” demiştir.
Onkoloji derken ne kastediliyor?
Bir başka Romalı hekim Galen ise (M.S. 129-200), oluşan tümörleri tanımlamak için “oncos” (Yunancada şişlik anlamına gelir) sözcüğünü kullanmıştır.
Galen’in kullandığı bu sözcük, kanser uzmanlarının adının bir parçası olarak kullanılır; onkolog. Tümörleri, doğaya uyan (gebelik durumunda uterusun gelişimi gibi), doğayı aşan (hipertrofi gibi) ve doğaya karşı olan (malign tümörler gibi) şeklinde sınıflandıran da yine Galen’dir.
İlk kanser ameliyatları
Hipokrat ve Galen dönemlerinde tümör oluşumundan “kara safra” sorumlu tutuldu. 18. yüzyılda kadar kanserden korunmak için hekimler diyet önerisinde bulunurdu.
Tedavide, metalik tuzlar (bakır, kurşun, sülfür, arsenik vb.), hayvansal (kurbağa, köpek serumu, balık, kuş) ve bitkisel (menekşe yaprağı ve pekmezin) maddeler de kullanıldı. O dönemin cerrahları tarafından yapılan, kitlenin bıçakla çıkartılması gibi tedavi girişimleri ise başarısızlıkla sonuçlandı.
Türk tıp tarihinde kanser, nam-ı diğer seretan
Kanser, Türk tıp tarihinde de adı geçen bir hastalıktır. Tarsuslu Osman Hayri Efendi’nin “Kenzüsıhhatül Ebdaniye” adlı eserinde “seretan” (o dönem kansere verilen ad), fındık ya da küçük yumru büyüklüğünde, etrafı damarlı bir oluşum olarak tanımlanmaktadır.
İshak bin Murad’ın “Havasul Edviye” adlı eserinde de kanserden ve olası tedavi yöntemlerinden söz edilmektedir. Şerefeddin Sabuncuoğlu’nun “Cerrahiye-i İlhaniye” adlı eserinde, “seretan”ın çevresinin dağlanarak kitlenin kesilmesi önerilir. Yine aynı eserde kanser tedavisinde kullanılan ilaç bileşimleri de yer alıyor.
Rönesans döneminde kanser
Rönesans dönemiyle birlikte Avrupa’da kanserin tanımlanması ile ilgili yeni gelişmeler meydana geldi. Ambroise Paré ve Marcello Malpighi (ilk bilimsel mikroskobik incelemeyi yapan kişi) gibi hekimler bu dönemin öne çıkan isimleridir.
Daha sonra ise İtalyan anatomist Giovanni Battista Morgagni günümüzde bilinen birçok kanser türünü tanımlamış, primer tümörleri sekonder tümörlerden ayırmıştır.
Yeni kanser sorumlumuz: Lenf sıvısı
18. yüzyılda lenf sisteminin bulunuşuyla birlikte, tümör oluşumunun sebebi lenf sıvısı olarak görülmeye başlandı ve John Hunter ile birlikte de, kanser tedavisi olarak lenf bezlerinin çıkarılması işlemi uygulanmaya başlandı.
Tümörlerin homolog ve heterolog olarak anatomik ayrımını yapan ise aynı zamanda steteskopun mucidi de olan Laennec oldu. Yine bu dönemde Percival Pott, Londralı ocak süpürücülerinde yüksek oranda skrotum ve deri kanseri görülmesinin nedenini bu işçilerin çalışma ortamlarında maruz kaldıkları maddelere bağladı ve bu maddelerin kansere neden olduğu düşüncesi şekillendi.
Mikroskopun bulunması yeni bir çığır açıyor
Zaharias Jansen tarafından 1590’da bulunan ve Ernst Abbe tarafından son şekli verilen mikroskobun hekimler tarafından kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, yeni gelişmeler olmaya başladı.
Bunların en önemlilerinden biri Johannes Peter Müller’in, patolojik anatomi ile ilgili çalışmaları ilk kez mikroskopla yapıp, Bichat’ın tanımladığı parankima ve strumayı göstermesiydi.
20. yüzyılda kanser hakkında bilinenler artıyor
Dr. Wallace Prescott Rowe, bir fare cinsine kansere neden olan “brom de deoxyuridin” enjekte etti ve hücrelerin değişikliğe uğrayıp lösemiye neden olan virüsleri üretmeye başladığını kanıtladı.
İnsanda bazı kanser türlerine neden olduğuna inanılan virüsü deney tüpünde ayrıştırmayı ise Anderson Hastanesi Tümör Enstitüsü’nde Dr. Priori ve Dr. Dmochowski başkanlığındaki ekip başardı.
Çok bilinmeyen kanser mucidi: Otto Warburg
Otto Warburg 1930’lu yıllarda kanser hücresini sağlıklı bir hücreden ayıran şeyi bulup Nobel ödülü kazanan bir bilim insanı. Warburg’a göre kanserin tek sebebi vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz -anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.
Çözüm sorun kadar karmaşık değil: Hücrelere oksijen yüklemek, vücuttaki oksijen miktarını artırmak. Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın bununla ilgili bir yazısını şurada bulabilirsiniz.
Lösemiye karşı aşı geliştiriliyor
Dr. Pierre Grobon, kanser hücrelerinde şeker fazlalığı olduğunu fark ettiğinde yıl 1959’du. Kanser hücrelerinde şeker birikimini önlemek amacıyla deney hayvanlarında suni diyabet oluşturan Dr. Grobon olumlu sonuçlar aldı.
Aşı çalışmalarında en başarılı sonuç Dr. Rainer Laufs ve Dr. Hans Steinke’nin 1975’te maymunlar üzerinde yaptığı bir deneyle elde edildi. Deneyde, “herpes saimiri” virüsü bulunan ortama bırakılan ve lenf kanseri “oldurulan” maymunlardan, aşı yapılanlar hayatta kalırken, aşı yapılmayanlar ortalama bir buçuk ay hayatta kalabildi.
Zakkumla tedavi ve Ziya Özel
1974 yılında Dr. Ziya Özel kanseri zakkum bitkisi kullanarak tedavi ettiğini öne sürdü. Bu olay büyük ilgi çekti. Türk Tabipler Birliği (TTB) ise yaptığı basın açıklamasında bilim dışı uygulamaların olumsuz sonuçları vurguladı. TTB böyle bir açıklama yaptı ama Ziya Özel Amerika’ya gidince ilacın test aşamasına geldiğini açıkladı. Dr. Ziya Özel’e göre bağışıklık sistemini kullanarak ölümden dönen birçok hasta var.
Kanserle ilgili terimler
http://www.youtube.com/watch?v=C8hoOWk8nCE
Metastaz: Kanserin vücudun bir bölgesinden başka bir bölgesine taşınması, yani yayılması.
Tümör: Kontrolsüz hücre bölünmesi sonucu oluşmuş normal olmayan doku kütlesi. Tümörler genellikle habis (kötü huylu) ve selim (iyi huylu) olarak gruplandırılırlar.
Adenom: İyi huylu anlamına gelir.
Karsinom: Kötü huylu anlamına gelir.
Akut: Hızlı, kısa sürede gerçekleşen anlamında kullanılır.
Adjuvan: Cerrahi müdahaleye ek olarak verilen kemoterapi tedavisidir.
Biyopsi: Vücudunuzda kanserin varlığını ya da yokluğunu netleştirmek için yapılan cerrahi operasyon. Bu operasyonla kanser olduğundan şüphelenilen dokudan bir parça alınır ve mikroskop altında incelenir.
Terminal safha: Artık hastalıktan dönüş olmadığını, hastanın ölüme doğru gittiğini anlatmak için kullanılır bu terim.
Kemo: Çok özel bir terim değil. Sadece kemoterapinin kısaltması olarak kullanılır doktorlar arasında.
Hangi kanser türleri daha tehlikelidir?
Kanser demek kesin olarak ölüm demek değildir. Ama şu da bir gerçektir ki, bazı kanser türlerinde ölüm tehlikesi diğer pek çok türe göre daha fazladır. Bu türler akciğer kanseri, pankreas kanseri ve yemek borusu kanseridir.
En yaygın tedavi yöntemleri neler?
Ameliyat: Onkologlar gerekli gördükleri takdirde yumuşak doku kanserlerinde, kanserli dokuyu tamamen alıyorlar.
Kemoterapi: Kanserin ilaçla tedavi edilmesi, yayılmasının durdurulması demektir. Bu tedavinin olumsuz tarafı, kanserli hücrelerle birlikte sağlıklı hücreleri de öldürmesidir.
Radyoterapi (Işın tedavisi): Kanserli dokunun radyasyon verilerek tedavi edilmesidir.
Salvage tedavisi (terapisi): Uygulanan diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alamamış, başka şansı da kalmamış hastalara, Türkiye’de ruhsatı olmayıp yurtdışında ruhsatı olan ilaçların, zaman zaman da yüksek dozda kullanılmasıdır. Ciddi ölüm tehlikesi içerdiği için hasta olan kişinin belge imzalayıp Sağlık Bakanlığı’na başvurmasını gerektirir.
İmmünoterapi: Kanser olan kişinin bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik olarak yapılan bir tedavi şeklidir.
Hangi durumlarda kanserden şüphelenmek lazım?
Cilt: Uzun süreli güneş ışığına maruz kalıyorsanız, renk, şekil ve büyüklüğü değişen, çabuk kanayan veya ülserleşen benler, iyileşmeyen yaralar varsa…
Ağız içi ve boğaz: Ağızda iyileşmeyen ağrılı/ağrısız yaralar, ağız içi ve dudakta beyaz veya kırmızı plaklar, kitle veya sertlikler, yeni gelişen işitme kaybı veya kulakta çınlama, ses kısıklığı gibi yakınmalar varsa…
Akciğer: Geçmeyen veya karakter değiştiren öksürük, kanlı pis kokulu balgam, yeni gelişen ses kısıklığı veya değişikliği, göğüs ağrısı, sık ve uzun süreli akciğer enfeksiyonu (bronşit, zatürre) geçiriyor ve sigara kullanıyorsanız…
Meme: Memede ele gelen kitle, meme derisi üzerinde kalınlaşma, çökme veya çekilme, meme başından berrak veya kanlı akıntı geliyorsa, ailede meme kanseri geçmişi varsa…
Sindirim sistemi: Yutma güçlüğü, uzun süren kusma, bulantı, uzamış ishal veya kabızlık, bağırsak hareketlerinde düzensizlik, koyu renkli veya kanlı dışkı, uzun süreli karın ağrısı veya baskı hissi, açıklanamayan kilo kaybı varsa, ailede bağırsak kanseri veya hastalığı hikâyesi varsa…
Kadın üreme sistemi: Adette düzensizlik, fazla kanama veya uzun süreli kanama, adet dönemleri arasında veya menopoz sonrası kanama, cinsel ilişkiden sonra kanama, normalden farklı vajinal akıntı varsa, östrojen tedavisi görüyorsanız…
Erkek üreme sistemi: Sık ve ağrılı idrara çıkma, kanlı idrar gelmesi, yeni gelişen iktidarsızlık, testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle…
Lenf sistemi: Boyun, koltuk altı ve kasıklarda ele gelen, çoğunlukla ağrısız kitleler, kilo kaybı, gece terlemeleri, uzun süren ve açıklanamayan ateşler, ciltte nedensiz beliren döküntü veya morluklar…
İskelet sistemi: Ele gelen kitle veya şekil bozukluğu, kemiklerde şiddetli ağrı, hareket kısıtlılığı…
Sinir sistemi: Şiddetli veya uzun süreli baş ağrıları, çift görme veya görme kaybı, yeni gelişen dengesizlik, baş dönmeleri, uyuşma veya felçler, şuur bulanıklığı, konsantrasyon güçlüğü, konuşma güçlüğü, kişilik değişiklikleri… (Kaynak: tuba.gov.tr)
Bonus 1: Bir saniyeliğine kanser olmadığını düşünmek
Bonus 2: Kanser olan eşinin fotoğraflarını çeken adam
Bonus 3: Türkiye’nin yegâne kanser ilçesi: Dilovası
Barındırdığı fabrikalardan dolayı kanser vakası oranlarının zirve yaptığı bir ilçedir Dilovası.
Bonus 4: Ve tabii ki Kazım Koyuncu
Söz konusu kanser olur da kanserden ölen bu güzel insan unutulur mu? Unutulmaz tabii ki… Biz de unutmadık…