Yıldız Moran (1932 – 1995) Türkiye’nin fotoğraf alanında akademik eğitim alan ilk profesyonel sanatçısı. 1950’lerde başlayan sanat hayatı ve üretiminin, sonraki nesillerin de fotoğraf alanındaki fikirlerini oluşturmada büyük yeri var. Şair Özdemir Asaf’ın da eşi olan Moran’ın, 1950’den 1962’ye kadarki 12 yıllık fotoğraf kariyerinde bastığı her deklanşörün sanat hayatımız için yeri büyük. Heyecan olmadan, büyük duygular olmadan bir sanat eserinin olmayacağını söylüyor. Onun karelerinin hepsinde bir şiir görürsünüz, zira kendi deyimiyle: “Şiirselliği olan her şey fotoğraf konusudur.”
1. Yaşam öyküsü
Yıldız Moran, Temmuz 1932’de İstanbul’da dünyaya gelir. İşin okulunu okuması anlamında Türkiye’nin de ilk kadın fotoğrafçısı olarak bilinir. 1951’de Robert Koleji’nden mezun olur. Olur ama buradaki eğitim hayatı sınıfta kalmasıyla biraz sekteye uğrar. Moran’ın fotoğrafa yönelmesi tam da bu olumsuz durumla başlar: Bir röportajında, kolejde sınıfta kaldığı yıl dayısı Mazhar Şevket İpşiroğlu tarafından fotoğrafa yönlendirildiğini söyler. Daha sonra reşit olduğu gibi, on sekizinde İngiltere’ye gider ve Shakespeare Tiyatrosu’nun fotoğrafçısı John Vicker tarafından eğitim görür. İlk sergisini ise ilk gençliğinde; henüz 21 yaşındayken Cambridge’de açmayı başarır. Avrupa seyahatleri ve burada açtığı diğer sergilerinin yanı sıra Türkiye’de bulunduğu sürede de; Haldun Dormen, Haldun Taner, Muhsin Ertuğrul gibi tiyatro devlerinin fotoğraflarını çeker. 1963’te şair Özdemir Asaf ile olan evliliğinden 3 çocuğu dünyaya gelir. Fotoğrafçılığının son demlerini yaşadığı 1965’ten sonra da daha çok akademi alanında faaliyet gösterir. Nisan 1995’te İstanbul’da hayatını kaybeden Moran, demeçlerinden de görüyoruz ki fotoğrafçılığa âşık bir sanatçıdır.
2. Yıldız Moran ve Özdemir Asaf
Bir yanda fotoğrafçılık alanında öncü bir isim Yıldız Moran, diğer tarafta özgün Türk şairi Özdemir Asaf. İki sanatkârın yolları, aslında Moran’ın geçim sıkıntısı yaşamasından kaynaklı kesişir. Fotoğrafçılıktan yeterince para kazanamayan Moran, yılbaşı kartları yapma kararı alır. Çıkan kartların ilk baskıları kendisi için hayal kırıklığı olunca da bir arkadaşının önerisiyle Özdemir Asaf’ın matbaasının yolunu tutar.
3. Tanışma ânı
Ne zarif bakmışlar birbirlerine… Büyülü bir andır. Ekonomik olarak dara düşen Moran, Asaf’ın matbaasına gidip de şairle tanıştığında ondan etkilenir. O zaman dilimleri için şunları söyler: “Yaşamımı sürdürebilmek için para kazanmam gerekliydi. Yılbaşı kartları yapıp satmak, para kazanmamı sağlayabilir diye düşündüm. Anlaştığım matbaa çok kötü basmıştı kartlarımı. Tam umutsuzluğa düşmüşken, bir arkadaşım Özdemir Asaf’ı önerdi. ‘Hem şairdir, hem de titiz ve güzel baskılar yapar’ dedi. İş konuşmak için Özdemir Asaf’ın matbaasına gittim. Tarihini de verebilirim tanışmamızın; 4 Kasım 1954, saat 11.00. Kelimelerle dile getirmek zor. Duygulu, kibar, hiç görülmemiş ve bir daha göremeyeceğim bir insandı Özdemir Asaf. Pırıl pırıl bir zekâ, renkli, yepyeni, bambaşka bir dünyaydı o. Olağanüstü bir insandı kısacası…”
4. Evlilik
Fotoğrafta Yıldız Moran’ı, dayısı Mazhar Şevket İpşiroğlu’nu ve Özdemir Asaf’ı görüyorsunuz. 1954 Kasım’ındaki bu tanışıklık, Moran için bir aşka dönüşür. Çift de zaten bir süre sonra evlenir. Bu evlilikten dört yıl içerisinde üç çocuk sahibi olan Moran, tutkuyla peşinden gittiği fotoğraf sanatını şaire olan aşkı ve çocuklara olan şefkati gereği ikinci plana atmaya başlar: “Yirmi dört saat düşünülen, yaşanılan, ikinci plana atılamayacak bir konudur fotoğrafçılık. İnsana, yaşama özgün, bir aşamanın bir yerini kavramsal olarak dolu, yoğun, ağırlıklı olarak verebilen kişidir fotoğrafçı(…) Birden yirmi dört saatimi bu konuya mı vereceğim, yoksa daha önemli konular var mı benim için diye düşündüm. Daha önemli şeyler olduğuna karar verdim ve on iki yıl sonra bıraktım bu işi(…) Dört yıl içinde üç çocuk sahibi oldum ve artık tüm 24 saatlerimi çocuklarıma adadım.”
5. “Yarım olacak iş değil”
Fotoğrafı bırakma kararından sonra ara ara geri dönme fikri cazip gelse de, Moran bu alanı bir hobi olarak görmez. Görmediği için de yarım yamalak bir işin, fotoğrafa duyduğu saygı gereği doğru olmadığına kanaat getirir: “Sonra üç çocuk dünyaya getirip fotoğraftan uzaklaştım. On yıl kadar hep yine başlamayı umdum. Ama arayı açtıktan sonra çok zor, acımasız bir konu. Çok geniş olanakları var. Çok güzel bir anlatım yolu. Düzeyini korumak için büyük çaba gerekli. Her sanatta olduğu gibi. Yarım olacak iş değil. Hiç yapmamak daha iyi.”
6. Anadolu fotoğrafları
Genç yaşta İngiltere’de sergi açan Moran’ın özellikle Anadolu’da çektiği fotoğraflarda sıcacık insan sevgisi görülür. Ortaya çıkardığı estetikse bugün uluslararası fotoğraf otoritelerinin hâlâ hayran olduğu bir konu. Zira Moran’ın fotoğrafı ele alma biçimi, günümüz modern fotoğrafçılığının da temelini atar nitelikte. O, 1950’ler ve 60’larda bugünün fotoğrafçılık algısını görmeyi başarır.
7. Moran’a göre fotoğraf
Peki, günümüz fotoğrafçılık algısını görmeyi başarması ne demek? Pek çok farklı emare gösterilebilirse de Ses dergisine verdiği röportajın şu bölümü oldukça iyi bir tarif: “Fotoğraf makinesi o denli varlığınızın bir parçası olmalıdır ki; konu ile aranızda bir engel oluşturmasın. Şiirselliği olan her şey sanat fotoğrafının konusudur, fotoğraf aracılığıyla evrensel olan ve işlenen konunun kavramını içeren fotoğrafı çekmek tek amacımdı.”
8. Sözlük kitabı
Moran 1982’de İDGSA Fotoğraf Enstitüsü onur üyeliğine layık görülür. Bir yanı fotoğraf için atmaya devam etse de özellikle eşi Asaf’ın 1981’deki ölümünün ardından kendisini çeviri ve sözlük yazarlığına verir. 1992 çıkışlı “Eşanlamlı Sözcükler ve Karşıt Anlamları Sözlüğü” önemli çalışmalarından biridir. Bu kitabın manidar yanı ise “fotoğraf, fotoğraf makinası, kamera, karanlık oda, film” gibi kelimelerin sözlükte yer almamasıdır. Moran 1995’te vefat eder, ancak fotoğrafa verdiği hizmetler ve yaptığı yenilikler öyle ki bugün hâlâ yurtiçi ve dışında onun adına sergiler açılmaya devam eder.