Edebiyatımızın en önemli yazarları arasında yer alan usta kalem Yaşar Kemal, romancı ve öykücü kimliğinin yanı sıra gazeteci kimliğiyle de önemli işlere imza atmıştır. Halkı yakından tanıyan ve halkın bizzat kendisi olan yazar, tecrübelerini ve gözlemlerini kaleme aldığı bütün eserlerinde en doğru şekilde işlemiş, unutulmaz eserlerinin temelini onu daima okuyup sonsuzluğa taşıyacak okurları etrafında şekillendirmiştir. Öyle ki bu tutum, kişisel bir yazarlık ahlakının da kendisini var etmesiyle devam etmiştir. Yaşar Kemal, ele aldığı bütün eserlerinde bu doğrunun içinde durarak önemli sözler söylemiş, tanıklık ettiği olayların tahlilini yine kendine has tavrıyla dile getirmiştir.
Yaşar Kemal, hayatı boyunca Anadolu’nun ve Türkiye halklarının en kıymetli hafızalarından biri olarak romancılık, öykücülük, röportajcılık ve şairlik yapmıştır.
2011 yılında Çağdaş Gazeteciler Derneği‘nin Onur Ödülü’ne layık görüldüğünde, derneğe gönderdiği bir mektupla içinden geçen pek çok şeyi dile getirmiş ve özellikle basın özgürlüğü konusunda önemli şeyler söylemiştir.
“1952 yılının son günlerinde Âşık Veysel’i görmeye gitmiştim, köyüne. Tam dönecekken büyük bir deprem haberi geldi, 3 Ocak 1952, Erzurum, Hasankale yerle bir olmuş”
“Yakında olduğum için ilk giden gazeteci ben oldum. Çok büyük acılar yaşanıyordu. Depremden sağ çıkanlar eksi 30 derecede incecik çadırlarda yaşam savaşı verirken çoğu ‘keşke ölseydik, bu halimizden daha iyi olurdu’ diyordu”
“Taş kesilmiş insanlar, donmuş toprak, gömülemeyen ölüler ve bilen bilir anlatılmaz bir koku… Sakıp Hatunoğlu adında bir arkadaşla birlikte dolaşıyorduk. Bir donmuş bebek gördük, yaşıyor gibiydi”
“Ben röportajları aktarıyorum telefonla, gazete filan gördüğümüz yok. Günler sonra elimize gazete geçti, benim röportajda o bebeği anlatmışım”
“Okurken önce arkadaşım ağlamaya başladı, sonra ben… O gün bir kez daha anladım sözün gücünü. Basının gücü sözün gücüdür”
“Onun için de basın her zaman büyük baskı altında kalmıştır. Yazarları, gazetecileri, gazeteleri satın alma o batan Osmanlıdan kalma bir gelenektir. Daha da yoğunlaşarak sürüyor”
“Her darbe döneminde kimi görsem, kiminle konuşsam, ‘İyi yapmıyorsun,’ derlerdi”
“Bugünlerde yazı yazılır mı, söz söylenir mi? Azıcık sabret canım, ne oluyorsun? Sana yazık değil mi? Sonra, ne yazacaksın bu koşullar altında, neyi nasıl söyleyeceksin? Haydi sen söyledin, çalıştığın gazete koyabilecek mi? Çalıştığın gazete kapatılmayı, ekonomik baskıları göze alabilecek mi? Ya gazetede çalışanlar ne diyecekler, gazete kapatılıp onlar işsiz kalınca, yüzlerine nasıl bakacaksın?”