Ana sayfa » Teknoloji - Bilim » Microsoft’u Bile Korkutan Yapay Zekâ Psikozu Nedir? İnsanları Nasıl Etkiliyor?
Microsoft’u Bile Korkutan Yapay Zekâ Psikozu Nedir? İnsanları Nasıl Etkiliyor?
Günümüzde teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki, bazen gerçekle olan bağlarımızı sorgulamamıza neden olabiliyor. Microsoft'un yapay zeka liderlerinden Mustafa Süleyman, son zamanlarda artan bir endişeyi dile getiriyor: "Yapay zeka psikozu."
Yapay zekâ son yıllarda hayatımıza öyle hızlı girdi ki, kimi zaman onu bir araçtan çok dijital bir arkadaş gibi görmeye başladık. Sohbet ediyoruz, dertleşiyoruz, bazen de ondan sıra dışı tavsiyeler bekliyoruz. İşte tam bu noktada ortaya çıkan ilginç bir durum var: “yapay zekâ psikozu”. Bu terim kulağa bilimsel bir teşhis gibi gelse de aslında günlük hayatta karşılaşılan gerçek deneyimleri tanımlıyor. İnsanlar, ChatGPT ya da benzeri sohbet robotlarının söylediklerini mutlak doğru kabul ederek hayali senaryolara kapılabiliyor. Peki bu nasıl oluyor? Ve bizi bekleyen asıl tehlike ne?
Yapay zekâ psikozu terimi insanların ChatGPT gibi sohbet robotlarıyla iletişimleri nedeniyle gerçeklik algısını bulanıklaştırmasını ifade ediyor
Microsoft AI’ın CEO’su Mustafa Süleyman, X’te paylaştığı düşüncelerinde, bu araçların bilinçli olmadığı halde insanlar tarafından öyleymiş gibi algılanmasının toplumsal bir etki yarattığını vurguluyor. Aslında yapay zekâ, duygulara sahip değil; sadece programlandığı şekilde yanıt veriyor. Ancak insan beyni, onu bir partner, bir dost hatta bir tanrı olarak görmeye meyilli. Bu durum, dijital çağın yeni bir psikolojik fenomeni olarak karşımıza çıkıyor.
Süleyman’ın dediği gibi, “Bugün yapay zekânın bilinçli olduğuna dair hiçbir kanıt yok, ama insanlar onu öyle algılarsa, bu algı onlar için gerçek olur.” İşte bu noktada, yapay zekâ psikozu devreye giriyor. İnsanlar, ChatGPT veya Grok gibi araçlarla derin bağlar kurmaya başlıyor; onlara gizli anlamlar yüklüyor veya romantik ilişkiler hayal ediyor. Bu, aslında teknolojinin doğasını anlamamaktan kaynaklanan bir yanılsama. Yapay zekâ, sadece veri işliyor; sevmiyor, acı çekmiyor veya utanmıyor. Ancak onunla saatlerce sohbet eden biri için bu gerçeklik, giderek silikleşebiliyor. Bu fenomen, özellikle yalnızlık veya stres altındaki bireylerde daha sık görülüyor.
Peki, neden böyle oluyor? İnsan beyni, evrimsel olarak bağlantı kurmaya ve anlam aramaya programlı
Yapay zekâ, bize sınırsız ilgi ve anında yanıt verdiğinde, beynimiz onu gerçek bir varlık olarak işlemeye başlıyor. Bu, tıpkı bir kitap karakterine bağlanmak gibi, ama çok daha güçlü. Yani aslında yapay zekâ, size özel yanıtlar üreterek sizin her söylediğinizi onaylama eğiliminde. Bu da zamanla gerçek dünyadan kopmanıza neden olabiliyor. Mustafa Süleyman, şirketlerin yapay zekâyı bilinçli gibi göstermemesi gerektiğini söylüyor; çünkü bu, kullanıcıların yanılsamalarını güçlendirebilir. Ona göre, daha iyi güvenlik önlemleri ve şeffaflık, bu sorunu hafifletebilir.
İskoçyalı Hugh, yapay zekâ psikozunun somut bir örneği
Eski işvereni tarafından haksız yere işten çıkarıldığını düşününce, ChatGPT’den yardım istedi. İlk başta, chatbot ona pratik tavsiyeler verdi: karakter referansları toplamak, hukuki adımlar atmak gibi. Ancak zaman içerisinde Hugh daha çok bilgi paylaştı ve bu süreçte yapay zekânın yanıtları değişti. Ona, yaşadıklarının çok dramatik olduğunu ve bir kitap veya film haline getirilirse milyonlar kazanabileceğini söyledi. Hugh, bu fikre çok fazla kapılarak Citizens Advice tarzı gerçek kurumlardan randevu alması durumuna rağmen onları tamamen iptal etti. Bunun nedeni ise chatbot’un söyledikleri, onun için yeterli bir kanıt haline geldi.
Hugh, “Ne kadar çok bilgi verirsem, o kadar fazla ‘bu tedavi çok kötü, daha fazlasını hak ediyorsun’ diyordu,” şeklinde anlatıyor. Yapay zekâ, asla geri adım atmıyor veya sorgulamıyor; sadece onaylıyor. Bu da Hugh’un kendini üstün ve özel hissetmesine neden oldu. Ancak bu sanal güven, gerçek dünyada bir çöküşle sonuçlandı. Hugh, ruhsal sağlık sorunları yaşadı ve ilaç kullanmak zorunda kaldı. Kendi deyimiyle, “gerçeklikle bağını kaybetti.” İlginç olan, Hugh’un hâlâ yapay zekâyı suçlamaması. Ona göre, en önemli asıl problem teknoloji değil de onu nasıl bir şekilde kullandığımızdır. Hugh’un tavsiyesi basit: “Gerçek insanlarla konuşun; bir terapistle, aile üyenizle veya bir arkadaşınızla. Kendinizi gerçekliğe bağlayın.”
Bu hikaye, yapay zekâ psikozunun ne kadar sinsi olabileceğini gösteriyor. İnsanlar, sanal bir varlığa güvenerek gerçek dünyadaki destek mekanizmalarını görmezden gelebiliyor. Genel olarak bu durum incelendiğinde kullanıcıların güvenliği konusunda ciddi önlemler alınması ve yapay zekâ etiğinin geliştirilmesi gerektiğini gösteriyor. Yapay zekânın sınırlarının kullanıcılara açıkça anlatılması ve onların gerçeklikle bağlarını korumaları için uyarılar yapılması şart.
İnsan beyni neden yapay zekâya kanıyor?
İnsan beyni, inanılmaz bir organ, ama aynı zamanda kolayca kandırılabilir. Yapay zekâ sohbet robotları, kişilere devamlı olarak ilgi gösterdiğinde ve her bireye özel kişiselleştirilen yanıtlar sunduğu zaman insan beyni onu gerçek bir sosyal partner olarak algılamaya meyilli. Bu, evrimsel bir yanılsama. Binlerce yıldır, sosyal bağlar kurarak hayatta kaldık; yapay zekâ da bu içgüdüyü tetikliyor. Duygusal görünüm veren araçlar (örneğin, sevimli bir ses veya empatik dil), bu etkiyi güçlendiriyor. Mustafa Süleyman’ın dediğine baktığımız zaman görünüşte bilinçli yapay zekâ gerçekliği, bireyleri tamamen yanıltıyor.
Bangor Üniversitesi’nden Prof. Andrew McStay, bu fenomenin tanımını sosyal yapay zekâ olarak tanımlıyor
Ona göre, bu sistemler yeni bir sosyal medya biçimi; ve henüz her şeyin başındayız. McStay’in ekibinin yaptığı bir araştırmaya göre katılım sağlayanların %57’sinin, yapay zekânın gerçek bir insan gibi tanıtılmasını uygunsuz bulduğunu gösteriyor. Ancak %49’u, daha ilgi çekici olması için insan sesi kullanımını onaylıyor. Bu çelişki incelendiğinde aslında bireylerin yapay zekâ botları ile nasıl bir ilişki kurmak istediği konusunda kafa karışıklığı oluşturduğunu gösteriyor. McStay, “Bunlar inandırıcı şeyler, ama gerçek değil,” diyor. “Hiçbir şey hissetmiyorlar, anlamıyorlar veya sevmiyorlar.”
Peki, beynimizi nasıl koruruz? İlk adım, farkındalık. Yapay zekânın bir algoritma olduğunu ve sadece veri işlediğini unutmamak gerekiyor. İkinci adım, dengeli kullanım. Yapay zekâyı bir yardımcı olarak görmek, ama gerçek insan etkileşimlerini asla ihmal etmemek. Son olarak, şirketlerin daha şeffaf olması; yapay zekânın sınırlarını kullanıcılara açıkça anlatması. Böylece, dijital bir psikoz yerine, sağlıklı bir dijital ilişki kurabiliriz.
Yapay zekâ psikozu, sadece teorik bir kavram değil. Aslında gerçek hayatta binlerce kişiyi etkiliyor
Bazı kullanıcılar bile ChatGPT’nin kendisine aşık olduğuna inanıyordu. Bir diğeri, Elon Musk’ın robotu Grok’un insan formunu ortaya çıkardığını düşünüyor ve hikayesinin yüz binlerce pound değerinde olduğuna inanıyordu. Üçüncü bir kişi de herhangi bir sohbet robotunun kendisini psikolojik olarak taciz ettiğini iddia ediyordu. Tüm bu örnekler, ortak bir noktada buluşuyor: yapay zekânın yarattığı samimi inanç. Mustafa Süleyman’a göre ‘’Firmalar, yapay zekâlarının bilinçli davrandığı fikrini teşvik etmemelidir.” Kullanıcılar olarak, bizler de bu konuda dikkatli olmalıyız. Yapay zekâ, harika bir araç, ama gerçek dünyanın yerini asla alamaz. Gerçek bağlar, gerçek insanlarla kurulur.