İçeriğimizde Türk moda dünyasının en seçkin isimlerinden birinin hayatına bakacağız. Evet, ismi Beyoğlu ile adeta bütünleşmiş olan Vitali Hakko Avrupa’daki modayı Türkiye’ye, alaturkalaştırmasını da bilerek getirmiştir. Çok erken yaşta başladığı iş hayatı, zamanının bir moda yaratma konusundaki elverişliliği ve Beyoğlu için yaptıkları onun eşine az rastlanır bir modacı olmasını sağlamıştır. İşte meşhur Vakko’nun da kurucu babası olarak bildiğimiz Vitali Hakko ve yaratı dolu hayatı!
Vitali Hakko 1913 yılında İstanbul Yedikule’de dünyaya gelir
Babası o sıralarda Fransızların yönetiminde olan bir demiryolu şirketinde çalışır
Bir abla ve abiye sahip olan Vitali Bey, okul çağına geldiğinde Kumkapı’daki Fransız Frere’lerin okuluna adım atar
Liseyi de Maccabi Musevi Lisesi’nde okuyan modacı, iş hayatına 13 yaşındayken başlar
Bu küçük çocuk Mahmutpaşa’da kumaş satan Spiros’un yanında çıraklık yapmaya soyunur
Kısa zamanda Kapalıçarşı’daki Kupidis mağazasında tezgahtar olarak işini sürdüren Hakko zanaatte giderek ustalaşır
Burada yalnızca kumaş satmaz, kendi çalıştığı mağaza dahil Kapalıçarşı’daki pek çok işletmenin vitrinlerini de tasarlamaya başlar
Gazi Paşa 1925’te şapka devrimini gerçekleştirdiği vakit Vitali Bey 12 yaşlarındadır, ancak bu devrim ileride onun moda kapılarını da aralamasını sağlar
Şapka devriminden 9 yıl sonra, 1934’te kendine ait ilk mağazası olan Şen Şapka’yı açar
Şen Şapka, henüz temelleri atılan genç Cumhuriyet’te kadına şapka giydiren ve bunu yaygınlaştırıp moda haline getiren bir marka halini alır
Meşhur Vakko mağazalarının da temelleri Şen Şapka ile atılır
Vitali Bey sık sık gittiği Paris’te Fransız kadınlarının şıklığını taçlandıran eşarpları fark eder
Böylece şapkanın ardından 1938’de Vakko markasıyla kendi eşarplarını üretmeye başlar
Giderek büyüyen bu girişimciliğin sonunda ilk Vakko mağazası 1962’de Beyoğlu’nda açılır. Bu mağaza Türkiye’nin ilk çok katlı ve o güne kadarki en büyük mağazası olur
Vakko’nun bir özelliği de iade kolaylığı, mevsim sonu indirimleri ve kaliteli hizmet için personellerinin eğitimine önem vermesidir
Hakko, Batı’nın en ünlü modacılarıyla iletişime geçen, onlarla iş birliği yapan Türkiye’deki ilk iş adamı olur
Ketty Hakko ile olan evliliğinden dünyaya gelen oğlu Cem Hakko 1980’lerin sonuna doğru tüm yetkileri üzerine alır
Vitali Hakko ise yaklaşık 50 yıllık aktif bir iş hayatının ardından pek çok ödüle layık görülür
Hakko ayrıca bir dönem Beyoğlu’nu Güzelleştirme Derneği’nin de başkanlığını yapar ve İstiklâl Caddesi, Çiçek Pasajı gibi alanlarda karnavalları aratmayacak etkinlikler düzenler
Hakko bu faaliyetler ve Beyoğlu ile ilgili şunları aktarır: ‘’Eski Beyoğlu’nu aynen canlandırmak istiyorum desem, bu boş bir hayaldir, biliyorum. Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan insanlar, kurumlar yok artık, çoğu aramızda değil. Ama o devre yetişmiş insanların bir kısmı hâlâ aramızda… Benim gibi… Ve bunlar, biliyorum, daha güzel bir Beyoğlu denince çok heyecanlanıyorlar. Beyoğlu’ndan geriye kalan neyse, binalar, yapılar, kültür, onları ele almak, onarmak, temizlemek, yeniden sanat, kültür amaçlı kullanışlara açmak gerekir. Trafik kalkmalı mı? Bilmiyorum, uzmanlar karar versin… Ama ilerde bu da düşünülebilir. Nasıl bir Beyoğlu? Zürich’de gölden istasyona kadar giden Bahnhoff Strasse gibi bir cadde hayal ediyorum. İki yanı ağaçlı, güzel vitrinler, kahveler, sinemalarla süslü, insanların rahatça gezip dolaştığı çiçekli, heykelli, zarif, şık bir cadde… Sinemaları, tiyatroları, bando konserleri, halka açık çeşitli sanat olayları… Örneğin, niye Galatasaray Lisesi önünde bir podyum kurulup hafta sonlarında konserler verilmesin, bir kürk defilesi düzenlenmesin?.. Hep halka açık, hep bedava… Bütün bunlar olabilir, Beyoğlu canlı, cıvıl cıvıl bir sanat, kültür, piyasa, alışveriş merkezi haline gelebilir… Esnaf bunu özlemektedir, bunun için gereken fedakârlığı yapmaya hazırdır…’’
Vitali Hakko eski bir Beyoğlu sevdalısı ve emekçisi olarak 10 Aralık 2007’de Hakk’a yürür
Hakko Beyoğlu sevgisi için şunları ifade eder: ‘’Ben Yedikule’de doğdum. 9 yaşındayken Kuledibi’ne taşındık. Hele orada oturan bir çocuk için Beyoğlu, tek gidilecek yerdi. İlk filmimizi orada, Elhamra Sineması’nda gördük. İlk sesli filmi yine Elhamra’da gördük: Marie Bell ve Maurice Chevalier’nin oynadığı bir filmdi… İlk iş sahibi olduğumda, fabrikamız Kurtuluş’ta, satış mağazamız Yenicami’de olduğu halde, gidip gelirken yolu hep Beyoğlu’ndan geçirirdim: Bir şeyler öğrenebilmek, şık insanlar görebilmek için… Beyoğlu tutkumuz o yıllarda başladı. Hâlâ da sürüyor. 25 yıl önce hazır giyime başlamak istediğimde, bunu ancak Beyoğlu’nda gerçekleştirebileceğimizi düşündüm. Başka yer aklıma bile gelmedi. Ben ekmeğimi yıllardır Beyoğlu’ndan yedim. Hayatımı orada kazandım. Arada, “Artık Beyoğlu saygınlığını kaybetti, alışveriş başka yerlere kaydı” diye bizi başka yerlere gitmeye teşvik edenler oldu. Böyle söylendikçe, ben daha çok Beyoğlu’na bağlanıyordum. Onun ele alınıp layık olduğu hale yeniden getirileceğine hep inandım. Şimdi, dernek olarak bu konuda bir şeyler yapmak imkânımız var. Bu, ancak bugünkü belediyelerin faal, dinamik, enerjik, cesur hareketleri sayesinde mümkün oldu. Yoksa biz tek başımıza bir şey yapamazdık.’’