Ana sayfa » Sinema » Film » V for Vendetta Benzeri Filmler: İzledikten Sonra Uzun Süre Unutamayacağınız 10 Kaliteli Yapım
V for Vendetta Benzeri Filmler: İzledikten Sonra Uzun Süre Unutamayacağınız 10 Kaliteli Yapım
Evet, hepimiz biliyoruz. 2005 yapımı V for Vendetta, her izleyişimizde içimizde bir yerlere dokunan, bizi düşünmeye ve belki de biraz daha fazla sorgulamaya iten o nadide filmlerden biri. İşte tam da bu hissi yaşatan, aynı temaları farklı tonlarda işleyen, sizi alıp başka distopyalara götürecek bir film seçkisi hazırladık.
V for Vendetta izleyip final sahnesinde hayatının en güzel filmini izlediğini düşünenler ve elbette özgürlüğün, direnişin ve distopyanın tadını bilenler için yolculuk burada bitmiyor. Film sadece patlamalar, pelerin savuruşları ve maskeli bir kahramandan ibaret değil. Sert bir politik eleştiri, bir isyan çağrısı ve özgürlüğün ne kadar pahalı bir armağan olduğunu hatırlatan karanlık bir masaldı. Natalie Portman’ın oyunculuğu ise şahane! Şimdi sırada benzer ruhu taşıyan filmler var! Hepsinin tarzı farklı, tonu farklı, kimi melankolik, kimi aksiyon dolu ama ortak bir noktaları var: Dünyayı olduğu haliyle kabul etmeyip daha fazlasını hayal ediyorlar. Hazırsanız, ekran karşısında devrim yapma hissini yeniden yaşayabileceğiniz filmlere doğru ufak bir yolculuğa çıkıyoruz. İşte V for Vendetta benzeri filmler…
Açlık Oyunları Serisi (2012-2015)
V for Vendetta’nın temelinde yatan bireyin sisteme başkaldırısı temasını, genç bir kızın sıra dışı cesaretiyle buluşturan bir seri düşünün. Açlık Oyunları serisi, sadece bir genç yetişkin fenomeni olmanın çok ötesinde, distopik baskı mekanizmalarını ve bu mekanizmaları kıran insan ruhunun direncini anlatıyor.
Panem adlı, zengin Capitol ve onun sömürdüğü on iki fakir bölgeden oluşan bir dünyada, Katniss Everdeen’in hikayesi, aslında bir kıvılcımın nasıl bir orman yangınına dönüşebileceğini anlatıyor. Jennifer Lawrence’ın unutulmaz performansıyla hayat bulan Katniss, başlangıçta sadece kız kardeşini kurtarmak için gönüllü olur. Ancak onun bu içgüdüsel hareketi, tıpkı V’nin maskesi gibi, beklenmedik bir şekilde bir umut sembolüne dönüşür. Bu yapım en popüler V for Vendetta benzeri filmler arasında olabilir.
Azınlık Raporu (2002)
Steven Spielberg’in ustalıklı yönetimiyle beyazperdeye uyarlanan Azınlık Raporu, bizi V for Vendetta’dakine benzer bir soruyla baş başa bırakır: Devlet, güvenlik uğruna özgürlüklerimizi ne kadar kısıtlayabilir? Film, 2054 yılında, Precog adı verilen üç medyumun sayesinde henüz işlenmemiş cinayetleri önceden görebilen ve failleri suçu işlemeden tutuklayan ön suç birimini konu alır.
Sistem kusursuz görünmektedir. Ta ki, biriminin başarılı yüzbaşısı John Anderton’ın (Tom Cruise), bir sonraki cinayeti işleyecek kişi olarak görülene kadar. Bu noktada film, kader ve özgür irade üzerine derin bir sorgulamaya girer. Anderton, kendisine biçilmiş bu kaderi kabul mü edecektir, yoksa onu değiştirmek için savaşacak mıdır?
V for Vendetta benzeri filmler arıyorsanız, Zack Snyder’ın görsel şölenine dönüştürdüğü Watchmen’i mutlaka izleyin. V for Vendetta gibi, geleneksel süper kahraman anlayışını altüst eden bir çizgi romandan uyarlanmıştır. Ancak buradaki karakterler, ışık saçan idealist kahramanlar değil, kusurları, takıntıları ve ahlaki gri bölgeleri olan karmaşık bireylerdir. 1985’in distopik dünyasında, emekli olmuş bir süper kahraman grubu, eski bir meslektaşlarının öldürülmesinin ardındaki sırrı çözmeye çalışır.
Film, gücün yozlaştırıcı doğasını, politik komploları ve daha büyük iyilik uğruna yapılan eylemlerin ahlaki maliyetini sorgular. Rorschach’ın siyah-beyaz değişmeyen adalet anlayışından Ozymandias’ın soğuk pragmatizmine kadar, her karakter, iktidar ve sorumluluk arasındaki ilişkiye dair farklı bir pencere açar.
Yasak Bölge 9 – District 9 (2009)
Neill Blomkamp’ın düşük bütçeli ama yüksek etkili başyapıtı Bölge 9, distopik eleştiriyi bilim kurgu aracılığıyla sunmakta gerçekten ustaca bir iş çıkarıyor. Bir sahte belgesel (mockumentary) tarzında çekilen film, Johannesburg üzerinde beliren bir uzay gemisinden çıkan uzaylıların, şehrin kenarına kurulan Bölge 9 adlı bir gettoya hapsedilişini anlatır.
Buradaki distopya, uzak bir geleceğin fantastik rejimleri değil, Güney Afrika’daki Apartheid rejiminin ve dünyanın dört bir yanındaki mülteci kamplarının yansımasıdır. Film, bir devlet memuru olan Wikus van de Merwe’nin, yavaş yavaş dışladığı ötekine dönüşmesiyle şekillenir. Bu dönüşüm, onun bakış açısını tamamen değiştirir ve sistemin zalimliğini ilk elden deneyimlemesine neden olur.
Son Umut – Children of Men (2006)
Alfonso Cuaron’un yönettiği Children of Men, belki de listedeki en kasvetli ama aynı zamanda en insani ve umut dolu filmlerden biri. İnsanlığın, kadınların artık çocuk doğuramadığı gizemli bir kısırlık yüzünden yavaş yavaş yok oluşuna tanıklık ettiğimiz bir distopya bu. 2027 yılında, toplum çökmüş, kaos hüküm sürmektedir ve İngiltere, dünyanın geri kalanından gelen mültecilere karşı faşist bir polis devletine dönüşmüştür.
Filmin anti-kahramanı Theo Faron (Clive Owen), tüm umutlarını kaybetmiş, kayıtsız bir bürokrattır. Ancak hayatta kalan tek hamile kadını koruma ve ona yardım etme görevi, onun içindeki insanlığı ve umudu yeniden uyandırır. V for Vendetta’nın gösterişli ve teatral devrimciliğinin aksine, Children of Men’deki direniş küçük, kişisel ve inanılmaz derecede tehlikelidir. Cuaron’un uzun, kesintisiz plan sekanslarıyla çektiği sahneler, sizi bu kaotik ve umutsuz dünyanın tam merkezine atar.
Terry Gilliam’ın benzersiz sinema dilinden çıkmış On İki Maymun, zaman yolculuğu, akıl sağlığı ve kaçınılmaz kader temalarını karmaşık bir şekilde işleyen bir bilim kurgu başyapıtıdır. 2035 yılında, nüfusun çoğunu yok eden bir virüsten sonra hayatta kalan insanlar yeraltında yaşamaktadır. Mahkum James Cole (Bruce Willis), virüsün kaynağını bulmak ve bir tedavi geliştirilmesine yardım etmek için geçmişe, 1996 yılına gönderilir. Ancak onun deli bir kaçık olarak tutulduğu bir akıl hastanesinde uyanır. Burada, enerjik ve biraz da dengesiz olan Jeffrey Goines (Brad Pitt) ile tanışır.
Film, Cole’un gerçekliği ve halüsinasyonları, geçmişi değiştirme çabaları ve kaçınılmaz görünen kaderi arasında gidip gelişini izler. V for Vendetta’daki gibi, burada da büyük bir sistem (veya zamanın kendisi) bireyin üzerinde bir baskı oluşturur. Cole’un mücadelesi, görünüşte anlamsız ve çılgınca olan bir dünyada anlam arayışıdır.
Sin City (2005-2014)
Frank Miller’ın çizgi romanlarının Robert Rodriguez tarafından sadık bir şekilde beyazperdeye uyarlandığı Sin City, V for Vendetta’nın aksiyon ve stil seviyesini alıp onu bir sinema noir potasında eritir. Basin City, ahlakın öldüğü, şiddetin ve yolsuzluğun her köşede kol gezdiği, son derece stilize edilmiş bir distopyadır.
Film, birbiriyle kesişen birden fazla hikâyeyi, şehri karanlıklarından kurtarmaya çalışan (ya da daha da batıran) bir dizi anti-kahramanın gözünden anlatır. Marv (Mickey Rourke) gibi bir devden, Hartigan (Bruce Willis) gibi hasta bir polise kadar, bu karakterlerin hiçbiri geleneksel anlamda iyi değildir. Ancak hepsinin, bu çürümüş dünyada kendilerince bir adalet anlayışı vardır. V for Vendetta’nın politik mesajları burada yerini kişisel intikam, sadakat ve kırmızı çizgilere bırakır.
Mad Max Serisi (1979-2015)
Mad Max: Fury Road, sinema tarihinin en çılgın ve görsel olarak etkileyici aksiyon filmlerinden biri olarak kabul edilir. Ancak onu sadece bir araba kovalamacası olarak görmek, yüzeyin sadece en üst katmanını görmek olur. George Miller’ın bu başyapıtı, kıyamet sonrası bir distopyada, temel insan ihtiyaçları (su, benzin) ve özgürlük uğruna verilen amansız bir mücadeleyi anlatır. Immortan Joe’un, kaynakları ve halkı kontrol ettiği bir dünyada, İmparator Furiosa (Charlize Theron), Joe’un eşlerini bu tiranlıktan kaçırır.
Max (Tom Hardy) ise kendi iç çatışmalarıyla boğuşan, başlangıçta bu kaçışa isteksizce dahil olan bir figürdür. Film, neredeyse minimum diyalogla, görsel hikayeciliğin ve fiziksel performansın gücünü kullanır. V for Vendetta’nın felsefi diyaloglarının yerini, burada motorların kükreyişi ve çarpışan metallerin sesi alır. Ancak temel mesaj benzerdir: Baskıya karşı direniş ve özgürlük için verilen kolektif bir mücadele. Furiosa, tıpkı V gibi, bir umut sembolü, bir kıvılcımdır.
Ridley Scott’ın 1982 tarihli orijinali ve Denis Villeneuve’in 2017’deki devam filmi Blade Runner 2049, görsel olarak soluk aldıran, felsefi derinliğiyle iz bırakan iki başyapıttır. Filmler, insanlık ve teknoloji, bellek ve kimlik üzerine yaptığı sorgulamalarla, V for Vendetta’nın otorite ve birey temalarını daha varoluşsal bir düzleme taşır.
Los Angeles’taki distopik gelecekte, replikant adı verilen, insandan ayırt edilmesi neredeyse imkânsız olan androidler yaratılmıştır. İlk filmde, Deckard’ın (Harrison Ford) kaçak replikantları emekli etme görevi, onu insan olmanın ne anlama geldiği sorusuyla yüzleştirir. 2049’da ise, replikant bir Blade Runner olan K (Ryan Gosling), kendi kökenlerini araştırırken toplumun temellerini sarsabilecek bir sırrı ortaya çıkarır.
Matrix (1999-2003)
V for Vendetta’nın hangi gerçeklik sorusunu alıp, onu varoluşsal bir seviyeye taşıyan, sinema tarihinin en etkili bilim kurgu üçlemelerinden biriyle devam ediyoruz. Gözünün önündeki dünya gerçek değilse ve seni kontrol etmek isteyen makineler varsa, özgürlük için savaşmaktan başka yol kalmaz. Neo’nun yolculuğu, kimlik, kader, direniş ve özgürlüğün güçlü metaforlarıyla doludur.
Neo (Keanu Reeves), takma adıyla Thomas Anderson, bu ikilemin tam kalbinde yer alan bir bilgisayar korsanıdır. Onun Morpheus (Laurence Fishburne) ile tanışması ve kırmızı hapı seçmesi ile uyanışı başlar. Yine siyah pelerinler, yine uyanış, yine bir sistem karşıtlığı. V for Vendetta’nın zihinsel devrimini sevdiyseniz, burada fiziksel ve dijital bir devrim sizi bekliyor. V for Vendetta’nın ‘idea’lar ölümsüzdür’ mesajını seviyorsanız, bu yapımlarda aynı ruhu bulacaksınız.