Umumi tuvaletler, şehir hayatının kaçınılmaz gerçeklerinden biri. Metro istasyonlarında, alışveriş merkezlerinde, okullarda, iş yerlerinde… Nerede olursanız olun, gün gelir bu ortak alanları kullanmak zorunda kalırsınız. Ama itiraf edelim, çoğumuz bu kabinlere girdiğimizde içimizi hafif bir tedirginlik kaplar. Bir başkasının ardından oturduğumuz bir klozet ne kadar temiz olabilir? Yerdeki damlalar, havada dolaşan keskin kokular, aklımıza takılan “ya mikrop kaparsam?” sorusu… İşte bütün bu düşünceler, aslında insanın doğal “iğrenme” refleksinden kaynaklanır. Fakat merak uyandıran bir nokta var: Bu korkularımız ne kadar gerçekçi? Klozete oturduğumuzda gerçekten ciddi bir sağlık riskiyle mi karşı karşıyayız, yoksa bu kaygılarımız gereğinden fazla mı abartılıyor? Mikrobiyologlar, virologlar ve hijyen uzmanları yıllardır bu soruların peşinde. Araştırmalar, kimi zaman düşündüğümüzden çok daha güvenli bir tablo ortaya koyarken, kimi zaman da gözden kaçırdığımız tehlikelere dikkat çekiyor. İşte bu yazıda, umumi tuvaletlerde karşılaşabileceğiniz mikroplardan “tuvalet püskürmesi” denilen ilginç fenomene, gereksiz hijyen alışkanlıklarından gerçekten işe yarayan önlemlere kadar her şeyi birlikte inceleyeceğiz. Bakalım umumi tuvaletlerden hastalık bulaşır mı?
Bir umumi tuvalete girdiğinizde hissettiğiniz o “iğrenme” duygusunu hepiniz bilirsiniz
Klozetin üstünde ya da yerde sıçramış damlalar, keskin kokular, başka insanlara ait olabilecek izler… Daha kapıdan girerken içinizden “buraya oturmamam lazım” diye geçirirsiniz. Belki klozet kapağını dirseğinizle açıyor, sifonu ayağınızla çekiyor, oturağın üstünü kat kat tuvalet kâğıdıyla kaplayıp öyle oturuyorsunuz. Hatta bazıları hiç oturmayıp çömelerek işini halletmeye çalışıyor. Ama asıl soru şu: Gerçekten klozete oturduğunuzda hastalık kapma riskiniz var mı? Yoksa bunca “önlem” aslında boşa mı?
Mikrobiyologlara göre klozetten hastalık kapabilirsiniz ama bu ihtimal son derece düşük. Özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklar (örneğin bel soğukluğu ya da klamidya) söz konusu olduğunda endişelenmeye gerek yok
Çünkü bu tür mikroorganizmalar vücut dışında, üstelik soğuk ve sert yüzeylerde uzun süre hayatta kalamıyorlar. Yani oturaktan size geçmeleri neredeyse imkânsız. Öyle olsaydı, hepimizin başı çoktan derde girmiş olurdu.
Aynı şey kan yoluyla bulaşan hastalıklar için de geçerli. Bir klozette kan lekesi görseniz zaten oturmazsınız, değil mi? Ayrıca bu tür hastalıkların bulaşması için kanın doğrudan kan dolaşımınıza girmesi gerekir. Benzer şekilde idrar yolu enfeksiyonu kapma ihtimaliniz de çok zayıf. Bunun için klozetten büyük miktarda dışkının genital bölgeye taşınması gerekir ki pratikte böyle bir senaryo yaşanmaz.
Tamamen risksiz demek de doğru değil. Örneğin HPV (insan papilloma virüsü) yüzeylerde daha uzun süre kalabiliyor; bazı durumlarda bir haftaya kadar canlı kalabildiği biliniyor. Ama onun da bulaşabilmesi için cildinizin tahriş olmuş, yaralı ya da koruyucu bariyerinin zayıf olması gerekir. Yani otururken bir kesik ya da kızarıklığınız varsa risk artabilir. Herpes gibi virüsler için de benzer bir ihtimal söz konusu ama bu yine de oldukça düşük.
Tuvalet kağıdıyla klozeti kaplamak işe yarıyor mu?
Birçok kişi klozete oturmadan önce üstünü tuvalet kâğıdıyla kaplayarak kendini güvende hissediyor. Ancak işin gerçeği şu: Tuvalet kâğıdı mikroplara karşı etkili bir kalkan değil. Çünkü gözenekli bir yapıya sahip ve mikropların sızmasını engelleyemiyor. Yani psikolojik olarak sizi rahatlatsa da hijyen açısından çok büyük bir fark yaratmıyor.
Çömelerek oturmak da sandığınız kadar iyi bir çözüm değil. Özellikle kadınlar için bu pozisyon mesaneyi tam boşaltmayı zorlaştırabiliyor ve bu da zaman zaman idrar yolu enfeksiyonuna zemin hazırlıyor. Yani “klozete oturmamak uğruna” aslında başka bir sağlık sorununu tetiklemek mümkün.
Asıl risk nerede?
Tüm uzmanların ortaklaştığı nokta şu: Umumi tuvaletlerde en büyük risk klozetle değil, ellerinizle ilgili. Klozete, kapıya, musluğa dokunuyorsunuz ve fark etmeden elinize bulaşan mikropları yüzünüze, ağzınıza taşıyorsunuz. İşte asıl tehlike burada. Yani korkmanız gereken klozet değil, ellerinizden ağzınıza giden yol.
Bu yüzden en etkili korunma yöntemi hâlâ en basiti: Tuvaletten çıktıktan sonra ellerinizi iyice yıkamak. Antibakteriyel sabun şart değil, ama en az 20 saniye sabun ve suyla elleri güzelce ovalamak sizi pek çok mikroptan korur.
Özetle, umumi tuvaletlerde aşırı panik yapmaya gerek yok. Çömelmek, klozeti tuvalet kâğıdıyla kaplamak ya da kapıları dirsekle açmak size çok şey kazandırmaz. Asıl odaklanmanız gereken şey, işiniz bittikten sonra ellerinizi gerçekten temiz yıkamak. Çünkü hijyenin kilidi, klozet oturağında değil, ellerinizde saklı.
Klozete sıçrayan minicik dışkı parçacıkları sağlıksız sürprizler barındırabilir. İçlerinde E. coli, Salmonella, Shigella, Staphylococcus ya da Streptococcus gibi mide-bağırsak sistemini hedef alan bakteriler olabilir
Evet, kulağa hoş gelmiyor ama gerçek bu. Bu bakteriler vücuda girdiğinde mide bulantısı, kusma, ishal gibi tatsız semptomlara yol açabilir. Ayrıca dışkı kalıntıları, norovirüs gibi oldukça inatçı ve bulaşıcı bir virüs de taşıyabilir. Norovirüs öyle güçlüdür ki bazı yüzeylerde iki aya kadar canlı kalabilir ve minicik bir miktarı bile sizi hasta etmeye yeter. Bu yüzden bilim insanları, banyodaki kontamine yüzeylerden norovirüs kapma ihtimalimizin, örneğin Covid-19 ya da adenovirüse kıyasla daha yüksek olduğunu söylüyor.
Adenovirüs ise genellikle soğuk algınlığına benzer belirtilere yol açıyor, ancak bağışıklığı zayıf kişilerde çok daha ciddi sorunlara sebep olabiliyor. Umumi tuvaletlerden hastalık bulaşır mı yazımıza devam ediyoruz.
Umumi tuvaletler mi daha kirli, ev tuvaletleri mi?
Kulağınıza şaşırtıcı gelebilir ama uzmanlara göre evimizdeki tuvaletler çoğu zaman umumi tuvaletlerden daha çok mikrop taşıyor. Bunun sebebi çok basit: Umumi tuvaletler düzenli aralıklarla temizleniyor; bazı yerlerde günde birkaç kez bile siliniyor. Ama evde çoğumuz tuvaleti haftada yalnızca bir kez temizliyoruz. Arizona Üniversitesi’nden viroloji profesörü Charles Gerba’ya göre ev tuvaletleri aslında en az üç günde bir temizlenmeli. Yani, düşündüğünüzün aksine umumi tuvaletlere girmek bazen evdekinden daha güvenli olabilir.
Gelelim en ilginç (ve biraz ürkütücü) kısma: tuvalet püskürmesi. Sifonu çektiğinizde klozetin içindeki mikroplar adeta minik bir şelale gibi havaya yayılır. Matematiksel modeller, parçacıkların yüzde 40-60’ının etrafa saçıldığını gösteriyor
Siz hâlâ kabindeyseniz, üzerinize düşen damlacıklardan kaçış yok. Araştırmalar, özellikle Clostridium difficile adlı bakterinin sifonla birlikte oldukça uzaklara yayılabildiğini gösteriyor. Bu bakteri spor halinde havada asılı kalabiliyor ve solunduğunda ciddi bağırsak sorunlarına yol açabiliyor.
Üstelik risk sadece klozetten değil; kapı kolları, sifon düğmeleri, musluklar ve havlular gibi sık dokunduğumuz yüzeylerde de birikiyor. İşin ilginci, en mikroplu yüzeylerden biri aslında zemin. Yani tuvalete düşen çantanız, mendiliniz ya da telefonunuz varsa dikkat edin.
Peki korunmanın yolu ne?
Uzmanlar alınabilecek basit ama etkili önlemleri şöyle sıralıyor:
Eşyalara mümkün olduğunca az dokunun. Mümkünse dirseğinizle, ayağınızla ya da tek kullanımlık peçetelerle temas edin.
Sifon kapağı kapatma konusunda fazla güvenmeyin. Yapılan deneyler, kapak kapalı olsa bile yüksek basınçla çalışan sifonların virüsleri yanlara doğru saçabildiğini gösteriyor.
Telefonunuzu tuvalete götürmeyin. Zaten günlük hayatta en kirli eşyalarımızdan biri olan telefon, tuvalette mikroplarla tanıştığında adeta taşıyıcı oluyor. Sonra ne kadar el yıkarsanız yıkayın, cebinizde patojenleri taşımış oluyorsunuz.
Ellerinizi mutlaka ve doğru şekilde yıkayın. En az 20 saniye sabunla ovalamak şart. Ne yazık ki araştırmalar insanların sadece %20’sinin ellerini gerektiği gibi yıkadığını gösteriyor.
Ekstra tedbir olarak tuvaletten çıktıktan sonra el dezenfektanı kullanmak da mantıklı olabilir. Çünkü asıl mesele klozet değil, ellerimizden ağzımıza, gözümüze taşıdığımız mikroplar.
Umumi tuvaletlerden hastalık bulaşır mı yazımızın sonuna geldik. Bu içerik de ilginizi çekebilir: