İçi hınzır düşüncelerle dolu bonus kafasıyla bizlere yepisyeni yazma pratikleri bahşeden Georges Perec, okunamaması için kaleme aldığı sayısız metinle okuyucularını şaşırtmayı hep bilmiştir. Bu listenin de esin kaynağı olan “Ücret artışı talebinde bulunmak için servis şefine yanaşma sanatı ve biçimi” (L’art et la manière d’aborder son chef de service pour lui demander une augmentation) isimli kitabı da kulunuz ikiseksen’i şaşkınlıktan yerine çivilemişti.
Sevimli, çalışkan, Oulipo (L’Ouvroir de litterature potentielle – Gizil edebiyat işliği ya da ‘Gizediş’) akımının en verimli kalemlerinden Perec ile günümüzün belki de en önemli sorunlarından birine çözüm arayışına çıkıyoruz: Ücret artışı talep etmek, diğer bir deyişle ‘zam istemek’. Her bir adımın büyük bir stratejinin değerli bir parçası olduğunun hesaba katılmasını diler, hiç ümidim olmasa da okkalı bir zam kapmanızı dilerim. Bol şanslar…
1. Salı sallanır, Çarşamba çarşafa dolanır: En doğru günü seçin
Seçenekleriniz sınırlı. Cuma’yı baştan eliyoruz, patronunuzun hafta sonu planları için hazırlıklarını en geç Perşembe günü tamamladığını varsaymanız o kadar zor değil; unutmayın, o bir patron, sizin gibi dışarıdan gelen talepler yüzünden planlarını son dakikaya bırakmak zorunda değil. Peki Pazartesi? Sakın haa, Cuma’dan daha tehlikeli olur. İyi geçmiş bir hafta sonu da kötü geçmiş bir hafta sonu da bir patronu haftanın ilk iş günü anlayışlı yapmaya yetmez. Kalan günlerden biri için hazır olun. Tabii şunları da unutmayın: Salı sallanır, Çarşamba çarşafa dolanır, Perşembe de perişanlık ve pişmanlıktır..
2. Patrondan bakımlı, dilenciden bakımsız olmayın: Görünümünüze dikkat edin
Öyle janti bir kılıkla ve özgüven tavan şekilde zam istenmez. Sen mi büyüksün ben mi der gibi patrona yukarıdan bakılmaz, kendinizi bilin, haddinizi bilin. Haddinizi bilin dediysek Sezercik gibi de dolanmayın tabii. Orta sınıf bir takım elbise gayet yerinde bir tercih olur, sakın kahverengi olmasın, hiç sevmem, hele patronlar hiç mi hiç sevmez.
3. Katma değerinizi bilin, milletle iyi geçinin: Elinizdeki kozları iyi belirleyin
Hangi projelere dahil oldunuz, şirkete ne gibi artılar sağladınız, amirlerinizle aranız iyi mi, işyerinizde nasıl biri olarak biliniyorsunuz, patronunuz sizi ismen hatta cismen tanıyor mu… Bu ve benzeri soruların cevaplarını, o büyük hamlenizden önce, patronunuzun odasına girmeden önce kendinize günde 3 öğün sorun ve bol alternatifli cevaplar hazırlayın.
4. O sizin anahtarınız: Sekreterle aranızı daima iyi tutun
Güleryüz elbette önemli ancak ağzınızın da bir o kadar iyi laf yapması gerekiyor. Kadınlarla, özellikle de varlığını kadınlığına borçlu sekreterlerle aranızı daima sıkı tutun. Boş zamanlarınızda kapıdan kafayı uzatıp bir merhaba demekten çekinmeyin. Özgüveniniz daima yüksek olmalı ancak alttan almayı ve dinlemeyi de bilmelisiniz. Kadınlar kendilerini dinleyen erkeklerden hoşlanır ve patronun odasına giden yolda başarı, sekreterin odasından geçer, bunu sakın aklınızdan çıkarmayın.
5. Patronların huzuru midelerinden geçer: Öğle yemeğinden hemen önce veya hemen sonra kapıyı tıklatmayın
Önce olmaz çünkü ofisin çıtı pıtı kadınları kadar göbeği olan patronunuz için açlık, öfke nöbetlerinin 1 numaraları sorumlusudur. En kibarı bile size şöyle diyecektir: “Bunları daha uygun bir zamanda konuşalım.” Peki ya sonra? Patronunuza, yediklerini öğütmesi için zaman tanımalısınız. Belki kısa bir yürüyüşe çıkmak isteyecektir, belki biraz uzanmak, belki WC’de gazetesini okumak. Siz siz olun, yemekle görüşmeniz arasına birkaç saat koymayı es geçmeyin.
6. Kös kös dikilmeyin: Odaya girdiğinizde mutlaka oturun
O büyük an geldi. Sekreteri size patronunuzun odasında olduğunu ve sizi beklediğini söyledi. Bunca zamandır beklediğiniz büyük an geldi. Kapının önünde dikiliyorsunuz. Birazdan kapıyı tıklatacaksınız. Acaba doğru şiddette ve doğru sayıda bir kapı tıklatma mı olacak bu yoksa daha içeri girer girmez patronunuzu çileden çıkaran bir tuhaflığa mı imza atacaksınız? Dert etmeyin bunları, önemsiz demiyorum ama siz en fazla 3 kez olmak kaydıyla kapıyı duyulabilecek ancak patronunuzu yerinden hoplatmayacak şiddette vurun ve kısa süre bekleyin. İçeri girdiniz; ya girin komutu verildi ya da siz öyle sandınız, fark etmez, içeridesiniz. Fakat patronunuz size bakmıyor. Alnında terler birikmiş ya da önündeki dosyalara gömülmüş ya da karnını tutuyor ya da elinde telefon size 1 dakika işareti yapıyor. Sakın odadan çıkmayın ve ne olursa olsun öyle kös kös dikilmeyin. Oturun! Size buyrun denmese de, buyrun dercesine el işareti yapılmasa da, oturun denmese de, oturun!
7. Gaza gelip abartmayın: Zam oranınızı makul bir seviyede tutun
2.000 TL kazandığınızı hayal edelim, bu rakamın net rakam olduğunu sakın unutmayın. Peki hangi oranda bir zammın patronunuz tarafından kabul edileceğini nasıl bileceğiz? Yüzde 10 mu, 20 mi? Yoksa bir yuvarlama ile mi sorunu çözmek gerek? Aldığınız ücretin ilk rakamını değiştirmemenizi tavsiye ederiz. Yani, 2.900 TL maaş alıyorsunuz, bu şu anlama gelmektedir: Zam istemek için çok ama çok yanlış bir zamanı seçmişsiniz. 2.000 TL üzerinde yoğunlaşırsak: 2.250 TL değil, yüzde 10’luk bir oran ile 2.200 TL hiç değil, belki bir aylık akbil kadar, 2.180 TL, hayır, çok göze batar. En iyisi, 2.100 TL’yle odadan mutlu çıkma ihtimalinizi artırın.
8. Ürümbüzlenmeyin: Tyler Durden’a özenip Kendinizi ya da patronunuzu yumruklamaya kalkmayın
Farz edelim ki patronunuz sizi tersledi, sizinle dalga geçti, istediğiniz zammı ancak rüyanızda görebileceğinizi söyledi, kahkahayu bastı ve sizi kapı dişarı etmek üzere ayaklandı. Sakın ama sakın kendinizi bir halt sanmayın, hele Tyler Durden hiç sanmayın. Öyle şeyler sadece filmlerde olur. Belki sizin de bir zamanlar bir dizi filmde figüranlık deneyiminiz oldu ancak arkadaşlarınıza ballandıra ballandıra anlatıp kendinizi Edward Norton sandığınız günler geride kaldı. Siz bir beyaz yakalısınız ve muhtemelen ömrünüzün sonuna kadar da öyle kalacaksınız. Unutmayın, burası Türkiye, sigortadan paranızı alacağım diye on yıllarca mahkemelerde sürünürsünüz. Evet, burası Türkiye, mucizeler ülkesi değil, maalesef.
9. Belki yarın belki yarından da yakın: Umudunuzu yitirmeyin, her an her şey olabilir
Rakamı söylediniz. Patronunuz müstesna bir gülüş attı, sizi az sonra gömecek, doğduğunuza pişman edecek. En olmadı sizi ikna edecek. İstediğinizin imkansız olduğunu size makul şekilde anlatacak ve muhtemeln özgüveninize hayran olduğunu ve bu özgüveni işinize yansıtmanız halinde iyi bir zammı hatta belki de kayda değer bir terfiyi hak etmenizin işten bile olmadığını size bildirecek. Tüm bu sözlerle sizi pohpohlayacak ve siz de uslu bir çalışan gibi başınızı önünüze eğip utanacak ve teveccühünüz diye kekeleyerek odayı terk edeceksiniz. Bu sizin kaderiniz. Yine de bardağın dolu tarafını görmekten bir zarar gelmez; bugün belki olmadı ama bir gün bir Cuma kokteylinde patronunuza öyle güzel bir iltifatta bulunacaksınız ve onu öyle şaşırtacaksınız ki hiç beklemediğiniz bir anda, haftada 50 saat dur durak bilmeden çalışıp aylık akbil almaya paranızı denkleştirmeye anca yetecek kadar para kazanabildiğiniz güzide şirketinizin sinek kaydı traşlı, tüm dağları ben yarattım tavırlı, 2 kız çocuğu babası patronunuz artık yol paranızı şirketin karşılayacağı müjdesini verecek. Umutsuz olmamak gerek, bu hayatta her şeyin mümkün olduğuna inanın.
10. Sakın bir aptallık yapmayın: Çünkü hayat devam ediyor
Zam talebiniz büyük bir hüsranla mı sonuçlandı? En azından sağı solu kırıp dökmediniz. O gece votkanın dibini görüp bir sonraki gün işe gidememezlik etmediniz. Şöyle düşünün; siz üzerinize düşeni yaptınız. Belki de şirkette kimsenin yapamayacağı bir şeyi yaptınız ve hak ettiğinizi düşündüğünüz şeyi istediniz. Maalesef bu hayatta her istenilen olmuyor, haklısınız. Ama tarumar olmayın. Hele ani kararlar verip hemen başka işler aramaya sakın kalkmayın. Bu sizi daha çok yıpratacaktır. Hele bazıları gibi marjinal tavırlar içerisine ise hiç girmeyin. Adam kaçırma, şantaj, muhasebe defterleriyle oynama gibi işler inanın size göre değil. Hem bu işler bile uzmanlık ister, uzak durun. Ayrıca, adaletin terazisi çok acımasızdır, başınıza bela açabilirsiniz. Şirketinizin kasalarında büyük bir titizlikle saklanan üretim sırlarını satmak mı? Duymamış olayım! Siz kendinize bunu yakıştırabiliyorsanız bunca zahmete neden katlandınız ki! En iyisi ne biliyor musunuz? Bir 6 ay daha bekleyin ve patronunuzu yeniden görün. Hem artık daha deneyimlisiniz. Şimdi güzelce traşınızı olun, ucuz yollu takım elbisenizi giyin, ayakkabılarınızı silin, saçlarınızı düzeltin ve o çok sevdiğiniz ve sizi bunca maceraya sokan “Ücret artışı talebinde bulunmak için servis şefine yanaşma sanatı ve biçimi” isimli kitabı yanınıza almaktan vazgeçin. Hayat böyle daha güzel..