Neler sığar bir ömüre? Ne mutluluklar, ne dönüm noktaları, ne tecrübeler. Ne kadar gezilebilir bir ömürde? Kaç kilometre yol kat edilir? Kaç mil uçulur? Nereleri görmeye vefa eder ömür, kimler bu şansa sahip olur bilinmez. Vakit, nakit ve imkan buldukça gezmeli, görmeli elbette. Mümkünse kendi memleketimizden başlamalı, tarihimizi, medeniyetimizi, harikalarımızı görmeli, tanımalı. 1888 doğumlu National Geographic’e göre binlerce yıllık tarihe sahip topraklarımızdan “Ölmeden Önce Görülmesi Gereken Yerler” kitabına giren 6 yerle başlanabilir mesela. Başlayalım.
1. Ayasofya: “Belki de İnşaa Edilmiş En Mükemmel Bina”
Dünya mimarlık tarihinin ayakta kalmayı başarmış en önemli yapıtlarındandır Ayasofya. Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’a yaptığı en büyük kilisedir. Aynı yerde tam üç kez inşaa edilmiş olan tasarım harikasının bugünkü hali ise İmparator Justinianos (527 – 565) tarafından Miletos’lu (Milet) İsidoros ile Tralles’li (Aydın) Anthemios’a yaptırılmıştır. Ayasofya’nın daha gösterişli, daha görkemli olması için İmparatorluk sınırlarındaki tüm eyaletlere haber gönderilmiş, en güzel parçaların toplatılması istenmiştir. Ayasofya’da bulunan sütun ve mermerler Aspendos, Ephesus gibi Anadolu ve Suriye’de yer alan en önemli antik kentlerden toplanmıştır. Beyaz mermerler için Marmara Adası, pembe mermerler için Afyon, sarı mermerler için ise Kuzey Afrika kapılarına gidilmiştir. 537 yılında ibadete açılan Doğru Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’daki en büyük ve görkemli kilisesine Osmanlı İmparatorluğu döneminde mihraplar, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir.
Ayasofya’nın meşhur şaşı kedisi Gli’yle tanışmadan dönülmez 🙂
2. Sümela Manastırı
Trabzon – Maçka’da Altındere Vadisi’nde yer alan Sümela Manastırı dünyanın en eski ve en önemli manastırlarındandır. Bir rivayete göre MS 365 – 395 yılları arasında, Atina’lı iki rahip birbirlerinden bağımsız olarak rüyalarında Hz. İsa ve Hz. Meryem’i Mela Dağı’nda görürler. Rüyalarından etkilenen Barnabas ve Sophronios adlı iki rahip, denizden 1.150 m yükseğe, rüyalarında gördükleri yere Sümela Manastırı’nı inşaa etmeye karar verir.
Manastır’a çıkışta yer alan dinlenme alanında manzaraya karşı bir çay içmeden dönülmez 🙂
3. Mardin
“Baş döndürücü Mardin, Suriye çölüne yukarıdan bakan parlak taç gibi bir tepede yer alır” diye geçiyor kitapta “bir Artuklu mirası Mardin” için. Fırat ve Dicle nehirlerinin bereketli topraklarında yer alan önemli yerleşim yerlerinden Mardin, tam anlamıyla medeniyetlerin beşiğidir. Sürekli yerleşim başlangıcının M.Ö 6750lere tarihlenebileceğini gösteren kalıntılar mevcuttur.
Süryani şaraplarından tadılmadan dönülmez 🙂
4. Göbeklitepe
12.000 yıl öncesine ışık tutan bir kült merkezi Göbeklitepe. İlk keşfi 1963 yılında gerçekleşmiş olsa da, önemi 1994 yılından sonra anlaşılmış ve kazı çalışmalarına başlanmıştır. Kazılar sonucunda birçok bilgiye ulaşılmış olmasına rağmen, bu bilgiler den bazıları hala gizemini koruyor. Dünya’nın en eski yerleşimlerinden olan Göbeklitepe’yi yapanların kim olduğu, 60 ton ağırlığındaki sütunların buraya nasıl taşındığı ve üstlerinin neden örtüldüğü gibi sorular ve muhtemelen yıllarca sürecek tartışmalar sonucunda belki de insanlık tarihinin sırları çözülecek, kim bilir?
Şanlıurfa’nın kayıp şehri, saklı cennet Halfeti görülmeden dönülmez 🙂
5. Mısır Çarşısı
Doğu ile batı, kuzey ile güney arasında stratejik bir konumda bulunan Anadolu, ve özellikle İstanbul, gerek Bizans döneminde gerekse Osmanlı döneminde hareketli bir ticaret merkezi olmuştur. Doğal limanları sayesinde gerçekleştirilen ticaret, İstanbul’un ticaret merkezlerinin denize yakın şekilde konumlanmasına sebep olmuştur. Mısır Çarşısı’nın da bulunduğu Eminönü sahil kısmı Bizans döneminden beri yoğun bir pazaryeri olma özelliğini koruyor. Mısır Çarşısı, 1957 yılında inşaasına başlanan Yeni Camii Külliyesi’nin bir parçası olarak yapılmış, burada bulunan dükkanlar ve satılan malların genellikle Mısır’dan gelmesi sebebiyle Mısır Çarşısı adını almıştır.
Bir klasiktir, rahatlatır, mutlu eder, Yeni Camii avlusunda kuşlara yem atılmadan dönülmez 🙂
6. Kapadokya
60 milyon yıl önce, Hasan, Erciyes ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lavların milyonlarca yıl içerisinde rüzgarlar, sular seller ile sertleşerek bugünkü görünümünü almış olması, bütün bu volkanik oluşumların doğanın şaheseri oluşu yeterince muhteşem değilmiş gibi, taştan oyulmuş yaşam alanları, kiliseleri – camiileri, derin vadileri, yer altı şehirleri, açık hava müzeleri, bağları, çanak – çömlek atölyeleri, leziz yemekleri, misafirperver Anadolu insanı <3 Kapadoya’yı görmeden ölmemek için geçerli nedenlerden bazıları.
Bu masal diyarı gibi bölge, sıcak hava balonuyla gökyüzünden izlenmeden dönülmez 🙂
Kaynak 1 2 3 4 5 6