Ulaşım, dünyanın her yerinde sıradan bir faaliyet. Bir noktadan diğerine giderken şahsi araç kullanmayacaksak ya da yoldan taksi çevirmeyeceksek, illa bizim gibi yollara düşmüş insanlarla aynı bineği paylaşacağız demektir. Dışarıdan baktığın zaman basit bir eylem. Bin git… Ama burası Türkiye, yok öyle dava. Türkiye’de toplu taşıma araçlarına binmek ve seyahat etmek için sosyal hayatta aklınızın ucundan geçmeyecek cümlelerin manalarını biliyor olmanız gerekir. Öyle ki bir toplu taşıma aracında geçen gündelik bir diyalogu düz yazıya döksek, +18 film senaryosu gibi bir metin çıkabilir ortaya. Koskoca bir toplu taşıma jargonunu oluşturan en temel 30 terimi işleyeceğimiz bu list’i okuduktan sonra, seyahat esnasında kulağınızı tırmalayan çemkirişlerin şifresini çözmüş olacaksınız. Toplu taşıma tarihinin en komik fotoğraflarının da yer aldığı Bu list’i okuduktan sonra siz de bilinçli bir toplu taşıma yolcusu olarak, belki de bu terimlerden birkaçını bir araya getirerek kuracağınız cümlelerle, seyahatin seyrine yol veren bir yolcu olarak tüm yolculuğu kontrolünüz altına alabileceksiniz. “Devam eeeeet!” diyerek başlıyoruz efendim;
Elden Ele
“Elden Ele” en az Nevruz kadar bu toprakların köklü ritüellerinden biridir. Bu ritüelin kurbanı olmak istemiyorsanız, minibüs ve dolmuşların locası olarak bilinen arka dörtlüde yerinizi kapmanız gerekir. Ama arka dörtlüye oturunca da başka dertleriniz olacak. Para uzatmak ve sonuçlarına katlanmak bir sanattır. Birincisi millet kulağına kulaklığını takmadan, Candy Crush’ta bölüm kasmaya başlamadan, yerine yerleşmeden o parayı uzatman gerek. Yoksa zalım çağın zalım insanları artık çok vurdumduymaz. Parayı ensesinden içeri soksan umurunda olmuyor elalemin. O yüzden oturur oturmaz paranı hemen uzatacaksın bu bir, ikincisi tam para vereceksin. Çünkü o para giderken ne yollardan geçecek belli değil ve şoförün ne zaman para üstünü vermek için keyfinin geleceğini hiç kimse bilemez. Öyle ki şoför siz ineceğiniz durağa geldiğinizde bile hala paranızın üstünü denkleştirmemiş olabilir. O yüzden gideceğin yer iki lira mı kardeşim? Asla beş lira uzatmayacaksın. 2 lira bozuğun yoksa yanındaki vatandaştan bozdur öyle gönder. Yoksa hiç sesini çıkartma, pıs oturduğun yere, sorarlarsa ben verdim dersin. Şimdi asıl sorun arka dörtlüde yer bulamazsak ne olacak? O zaman “Niyet ettim yolculuk için oturdum koltuğa, uydum hazır olan kaptana” diyeceksin ve ellerini cebinde birleştireceksin. Elden Ele’nin raconu budur. Şoförün “Haydi elden ele” diye seslenmesiyle başlayan ritüele hemen uyum sağlayacaksın. O an halay çekeceğiz falan sanmayacaksın, hemen paranı önündekine uzatacaksın, arkadakinden alacaksın yanındakine vereceksin. Demet Akalın konseri gibi eller hep havada olacak elden ele 100 lira gidecek, 5 lira gelecek, paralar havada uçuşacak. Ve hep beraber zikredeceksiniz “Elden ele elden ele” diye. Standart bir “Elden ele” ritüeli şoförün “Ya Allah” diyerek marşa basmasıyla başlar, artçı şoklarıyla giderek azalarak son durağa kadar sürer.
Durakta inecek yoksa çevre yolundan gidiyorum arkadaşlar!
Bir kaptan her daim alternatif çözüm yöntemleri üreterek, yolcularını en kısa sürede son durağa ulaştırmasını bilmelidir. Bu sebeple trafiğin ucunu göremeyen her şoförün “İnecek varsa insin film burada koptu” manasına gelen alternatif yola girileceği anonsu kulaklara çalınır. “Ama ben şurada inecektim” “Ama bana bu yol ters” diyenlerin sille tokat dışarı atılacağını hissettiğiniz için, minibüsün Aşkabad’a doğru gittiğini bile görseniz sesiniz çıkmaz, yutkunursunuz. Yapacak bir şey yoktur, güzergahtan çıkılmış, otomatik pilot devre dışı kalmıştır. Kaptan sazı eline almıştır artık önünüzde macera dolu bir yolculuk vardır.
Bana da basar mısınız?
Sokakta sorsan bu soruyu akıbetini gazetelerin üçüncü sayfalarından öğrenmek mümkün olur. Ama bir belediye otobüsünde bu kelam, sıradan bir tekliftir. “Basmak” terimini hayatımıza sokan şey zalım “Akbil” dediğimiz zımbırtı aslında. Yoksa en baştan beri kartlar kullanılsaydı toplu taşımalarda, bir basma eylemi olmayacak ve belki de biz bu list’teki maddeyi “Benim için de okutur musunuz?” ya da Allah muhafaza “Benim için de değdirir misiniz?” diye belirlemiş olabilirdik. Ancak burada tabirde de bir bozukluk var. Sonuçta akbil evet basılan bir cisimdir ancak, bize değil otomata basılır. İlk kim dedi, nasıl kabul gördü “Bana da bas” kelamı akıl sır ermiyor ancak yadırgamamış toplumumuz. Otomatın başında duran adam belki de sırf özgüven tazelemek için duruyordur orada diye düşünmeden edemiyor insan. Düşünsenize hiç tanımadığınız bir sürü insan hep bir ağızdan “Bana da bas, bana da, bana da, bana da bas” diye size uzanıyor.
“Kardeş gel seni motorun üstüne alalım”
Bilmeyenler için tarif ediyorum vitesin ardında duran Allah benzetmesin musalla taşına benzeyen cisim, aracın teknik aksamının yer aldığı bir kutucuk. Üstü genelde para üstü vs. koymak amacıyla masa gibi kullanılır. Ancak şoförün inisiyatifine bağlı olarak ek koltuk vazifesi de görür. Genelde minibüs çok kalabalık olduğunda ya da şoförün size kadrolu muavin yapmak için göz koyduğunda kullanıma açılan bu alanda oturmak her babayiğidin harcı değildir. Çünkü bir anda minibüsün ekonomiden sorumlu bakanı olursunuz. Bütün paralar sizin kucağınızdan transfer edilir. Minibüste oturur pozisyonda yola sırtını dönmüş tek kişi olarak da bütün yolcuların gözü üstünüzde olur. Büyük bir özgüven imtihanı olan motor üstü seyahati hala denememişseniz, kendinizi nimetten saymayın. Eğer şoför size “Seni motorun üstüne alalım” diyorsa da yanlış anlamayın, fırsatı değerlendirin.
“Metrobüste inecek biri vardı kapıya yanaşsın”
Kaptan dediğin kişiye güvenmek bir yolcunun koşulsuz kabul edeceği bir şey olmalıdır. Misal bilmediğin bir yerde daha önce gitmediğin bir istikamete ulaşmak istiyorsun. Bindiğinde kaptana melül melül bakıp “Abi ben şurada ineceğim, gelince bana haber verir misin?” diye sorarsın. Kaptan “Hallederiz” der seni yerine oturtur. Aradan yarım saat geçer; şoför o sürede 100 kişiyle küsuratlı para transferi yapar, yolda dört ayrı kişiyle küfürleşip kavga eder, kırmızı ışıkta bekleme yapan arabanın şoförüyle aşağı inip kapışır… Ama asla unutmaz seni. Kaybolduğunu düşünmeye başladığın bir sırada “Şurda inecek biri vardı kapıya yanaşsın bakayım” der, işte o an anlarsınız bir kaptanın kolay yetişmediğini.
“Yer değiştirelim mi?”
Toplu taşımada baktın içerisi kalabalık, eğer son durakta inmeyeceksen asla kapının yanından ayrılmayacaksın. Çünkü o kıyametin içinde bir kaybolursan var ya, ineceğin durakta otobüs dursa bile sen kapıyı bulamayabilirsin. Bu şekilde üç yıl iniş kapısını bulamayan, kayıp ilanıyla aranan insanlar var bu memlekette. Ama tabii her zaman işler senin kontrolünde olmayabilir. Sürüklenip gidebilirsin derinlere doğru. O zaman da daha durağına gelmeden firar hazırlıklarına başlayacaksın, ufak ufak “Yer değiştirelim ben ineceğim” diyerekten kapıya doğru kendinize yolunuzu açacaksınız. Yer değişikliği size iyi gelecektir.
Yaslanmadan yaslanmadan
Kimi zaman seyahat esnasında sağdan soldan kimi zaman da şoförden duyabilirsiniz bu seslenişi “Yaslanmadan yaslanmadan…” Nedir diye merak edecek olursan, bil ki içeride “Fortçu” olarak tabir edilen bir mahlukat vardır. Fortçu, henüz insan olup olmadığı tam olarak kanıtlanamamış bir insansı canlıdır. Bu türün dişisi yoktur. Erkek erkeğe eşeysiz olarak çoğalırlar. İnsanların kaba etine yaslanarak adeta bir parazit gibi beslenirler. Nasıl ki kediye “pist”, köpeğe “hoşt” deniyorsa toplu taşımada da Fortçulara “Yaslanmadan…” diye seslenilir. Ha aslında hakkı bir temiz sopadır ama işte önce bu şekilde iletişim kurulması adettendir.
“Çök çök çök!”
Dünyada tam bir senkronizasyonla işlenen tek suç, minibüslerde ayakta yolcu taşınmasıdır. Çünkü burada suçu işleyen de, suç aleti de, suça alet olanlar da aynı amaca hizmet ederler: Son durağa bir an önce ulaşmak. Bu sebeple yolcular bile isteyerek ayakta gitmektedirler ve şoförün ceza yememesi için, yolculuğun yarıda kesilmemesi için gerekirse yerlere yatıp sürünmeye razıdırlar. Bu imzalanmamış bir anlaşma gibidir yolcuyla şoför arasında. Şoför rica bile etme gereği duymaz, köşe başında polis ekibini gördüğü an feryadı basar “Çök çök çök” diye. O anda ayakta yolculuk halindeyseniz çökmezseniz en toplum tarafından dışlanırsınız bizden söylemesi.
“Kaptan orta kapı”
Kimisinin ailesi rahat olduğundan orta kapı çevresinde bir yere kapağı atar otobüs içinde. Ne düğmeye basar ineceği durağa yaklaşırken, ne de yolu takip eder. Otobüs gelince ineceği durağa önündeki kapı açılırsa iner gider sessiz sedasız. Açık değilse de basar yaygarayı: “Kaptan orta kapı!” diye. Sanırsın süper kahraman çağırıyor. Kaptan da en çok bu tiplere uyuzdur ya, yine de bulaşmamak için söylene söylene açar kapıyı. Kimi zaman da gerçekten kaptan durakta yoldan geçen sarışına dalar gider unutur kapıları açmayı, o durumlarda da duyulabilir bu çemkiriş.
Arkalar boş ilerleyelim!
Otobüs şoförü için otobüsün orta kapısından sonrası bir kara deliktir. Sonsuz bir kapasiteye sahiptir. Sanırsın Stargate orta kapıdan ötesi, orta kapıyı geçen Super Mario Land’de buluyor kendini. Arkadaş bu da bir insan yapısı, bir kapasitesi var değil mi? Gel de bunu kaptana anlat işin yoksa. Bazen düşünmüyor değiliz bu otobüs şoförleri kargo firmalarında staj falan mı görüyor diye. Ama bir vatandaş olarak boynumuzun borcudur o otobüsün arka camını çatlatana kadar arka sıralara doğru ilerlemek. Ön kapıdan binip ön kapıdan inmek yok öyle kardeşim. Çıkışlar arka kapıdan, ikileyeceksin usul usul azarı işitmeden.
Arka dörtlü
Toplu taşımada araç içindeki herkes tekil birer bireydir. Ancak arkadaki dörtlü koltukta oturan, o dört kişi bir ekiptir. Asla tek bir kişi olarak algılanmazlar. Dokunulmazlıkları da vardır, kimse onlara para uzattıramaz. Ancak kendi aralarında da bir hiyerarşileri vardır bu dört kişinin. En tuzu kuru olan kapı tarafında oturandır. Önü boştur, yayılır ancak bir yer vermek gerekirse dördü arasında ilk o feda edilir. Ortada oturan iki kişinin görevi dörtlü arasında toplanan parayı ön sırada oturanlara uzatmak üzere verilmesi ve dönen para üstlerinin dağılımını yapmaktır. En handikaplı olanı ise dip köşedekidir. Yolculuk boyunca etliye sütlüye karışmaz, karizması yerindedir, tüm yolcuları ulaşılmaz köşesinden mağrur bir şekilde izler. Ancak son durakta inmeyecekse eyvahlar eyvahıdır… O arka dörtlüdeki diğer üç kişiye de “neticesini” dönmek suretiyle ama kucaklarına oturarak ama kestaneyi çizdirerek, yolculuk boyunca kalibresi yükselen karizmasını tek seferde yerle bir ederek iner gider.
“Bayana yer verelim”
Kadın erkek eşitliğinin yerle yeksan olduğu yerlerdir toplu taşıma araçları. Erkek milleti hep ayaktadır nedense. Ayaktakileri analiz edecek olursak; dörtte biri fortçudur kesin bu cepte, su götürmez. Dörtte ikisi az sonra inecektir. Ama kafadan dörtte biri de bir ‘bayana’ yer vermiştir. Aslında helal olsun bizlere bu konuda. Yalan değil dolan değil, yurtdışında böyle bir şey yok. Bizde ‘bayana’ ayrı bir değer verildiği kesin. Kibar milletiz çok şükür, ha aramızda mandıra kaçkını öküzler yok mu oturduğu yerden kıpırdamayan, var ne yazık ki. Ama genel olarak takdire şayan bir milletizdir bu konuda. Erkeklerimize sesleniyoruz otobüste minibüste olur ya dalıp gitmişsinizdir, kulağınıza çalınırsa “Bayana yer verelim” diye bir ses, hemen kalkın ayağa da alem erkek görsün.
“Arkadan vermeyen var mı?”
Başka bir ortamda sorulsa bu soru yemin ediyorum silahlar çekilir, tüm Adanalılar Burger’in önünde taşlı sopalı birbirine girer. Ama kaptan nazlı nazlı sorunca kimseye dokunmaz bu soru. Herkes bir “essalamünaleyküm” dönüşüyle arkaya doğru bakar. Herkes arka dörtlüyle bir göz göze gelir. Arka dörtlü mahçup mahçup koro halinde “Biz öndekine verdik” der. Sonra silsile halinde, minübüs içindeki bütün o koca koca insanlar, birbirlerine nasıl verdiklerini ayan beyan itiraf ederler. O ana kadar henüz “vermemiş” olan aranan kişi, bu keşmekeş içerisinde ilk durakta çaktırmadan inerek canını zor kurtarır.
“Aynanın önünü kapatmayın!”
Otobüs dolmuş taşmış, içeride Kamil Ocak Stadı’nı doldurmaya yetecek kadar insan var ve kaptanın tek derdi “Aman aynanın önü kapanmasın.” Yahu kıpırdayacak yer yok, adam aynanın derdine düşmüş. Tamam lazım sana o ayna da sen o kadar adamı otobüse doldurmadan önce düşünecektin o işi. Ön kapı civarında sıkışıp kalan herkes en az bir kere işitmiştir bu uyarıyı. İşitmedim diyen varsa Esenler İETT Hareket Amirliği’nden takdirnamesi törenle teslim edilmek üzere beklenmektedir.
Şuradan bir kişi…
Genelde tüm durakların aynı ücrete tabi olduğu ya da son durakta ineceğiniz zaman bu cümle gelir dilinize. Dünyanın ilk ve tek “gizli nesne” içeren cümlesidir bu. “Şuradan bir kişi” istikamet belirtmeksizin sizin yolculuk biletinizi kesen bir tanımdır. Bir de hayatında ilk defa para uzatan birine sarf ederseniz bu cümleyi sonu felaket olur. Sorar size “Bir kişi nereye?”, “Sen uzat kardeşim o bilir.” , “O kim?”, “Şoför ulan şoför uzat sen” gibi gereksiz bir diyalog yaşanır. Kimi zaman kavga bile çıkar bu arızalardan. Bu yüzden bu cümleyi direkt şoföre yöneltmek, parayı şoförün direkt eline vermek en garantisidir. Ha o şoförlere de yeri gelmişken ayrı bir alkış rica ediyorum izninizle. Hem parayı al, para üstünü hesapla, telefonla konuş, sigara iç, çay iç, direksiyonu çevir, pedala pas, vites at… Ulan Einstein iki işi bir arada yapamıyordu, bizim minibüsçülere demek ki bir tebeşir bir karatahta versen izafiyet teorisinin üstüne kat çıkacaklar.
“Fazla akbili olan?”
Belediye otobüslerinde para geçmiyor olması dünyanın görüp görebileceği en büyük problemini doğuruyor ki İsviçreli bilim adamları bile henüz çözemedi. Bindim otobüse, akbili bastım, boş çıktı. Cebimde 200 TL tam banknot var. Şoför “in” diyor. Ulan gıcır gıcır maaşımı yeni çekmişim bankadan zenginim yahu, param var ama gidemiyorum. Ezik ezik iniyorum aşağıya, parayı bozduruyorum bir yerde biniyorum tekrar otobüse, ümitsiz bir şekilde “Fazla akbili olan var mı?” diyorum kimseden çıt çıkmıyor. Şoförün yüzünde “Püğ rezil…” der gibilerinden bir ifade. Paramla rezil oluyorum resmen. Mahsun mahsun iniyorum aşağıya. Yana yana akbil dolduracak yer arıyorum. Ararken gideceğim yolu yarılıyorum zaten… “Fazla akbili olan?” diye soran biri varsa tüm bunlar aklınıza gelsin, insanlık namına yardım edin güzel kardeşlerim benim.
“İnmeyecekseniz basmayın yahu!”
Bazen gideceğiniz yolda hangi durakta ineceğinizi bilemezsiniz bir türlü. Her durakta düğmeye basıp durdurursunuz otobüsü. Kapılar açılır. Bir bakarsınız yanlış durak ses çıkartmazsınız. Kapılar kapılır yolculuk devam eder, bir olur iki olur aynı şeyi yapıp durursunuz. Sonunda şoför patlar “İnmeyecekseniz basmayın ulan şu düğmeye!” der. Bu korkuyla gerçekten ineceğiniz durakta da basamazsınız düğmeye son durakta inip yolu geri yürürsünüz. Bir de her durakta sırf pisliğine düğmeye basanlar var ki son duraklarda şoförler genelde bu tiplerin ifadesini alıyor. Bu gözler neler gördü.
Ben muavin değilim
Minibüslerde en öne oturanın da dramı bir başkadır. Nedendir bilinmez o koltuğa az biraz minibüsçü tipli, bıçkın bir eleman oturmuşsa ahali tarafından muavin ilan edilir. Şoför dururken paralar hep ona iletilir. O da tabii haklı bir isyanla üçüncü, beşinci muameleden sonra muavin olmadığı yönündeki şok edici basın açıklamasını yapar. Halbuki o ana kadar sergilediği performansla minibüsçünün gözüne girmiş, dolgun bir maaşla muavinlik kariyerine başlangıç teklifi almak üzeredir.
Haydar’ı çıkarttırma bana!
Toplu taşımalarda efsane olmuş bir isim varsa o da “Haydar” dır. Haydar sandığınız üzere bir kişi değildir. Bildiğin odundur, sopadır. Şoförün koltuğunun altında her daim hazır bulunur. İster yolcu olun, ister yoldan geçen biri, ister trafikte başka bir arabanın şoförü… Haydar’ın menzili herkesi kapsar. Atarlı bir minibüs şoförünün Haydar’ı çıkartması, Kuzey Kore’nin nükleer füzelerini ateşlemesiyle eşdeğerdir. O dakikadan sonra dünya hiç kimse için güvenli bir yer olamaz. Bu sebeple siz siz olun kaptanınızın gönlünü hoş tutun, damarına basmayın.
Sağlı sollu…
İlk bakışta siyasi bir ima taşıyormuş gibi gözükse de, aslında araca binen kişilerin disiplinli istiflenmesi adına bir yerleşke planının dile dökülmüş halidir: “Sağlı Sollu!” Bizim insanımız biraz yayılmacı politika izlediğinden boş bulduğu minibüsün neresinde duracağını bir türlü bilemez, nerede duracağını bilemez. O derin boşluk gözünü döndürür bizim insanımızın. İşte bu gibi durumlarda kaptana kulak vermek gerekir. Minibüse sağlı sollu yerleşildiği takdirde herkes sığacaktır, kimseler ezilmeyecektir.
“Durakta inecek var mı?!?”
Şoförün durakta inip inmeyeceğini sormasının Türkçe meali şudur: Mümkünse inme. Çünkü kaptan o sırada gaza gelmiş ve vitesi beşe takmak üzeredir, son dakikada birinin hevesini kursağında bırakmasını istemez. Bu soruyu duyduğunuz anda ineceğiniz varsa ya o an konuşacaksınız ya da sonsuza kadar susacaksınız. Öyle paramı verdim istediğim yerde, istediğim zaman inerim diye düşünmek yok.
“Herkes parasının üstüne sahip çıksın!”
Şoförden bu seslenişi duyduğunuz anda bilin ki kaptanınız dikiz aynasından muhtemel bir yankesici tespit etmiştir. Bu öyle bir cümledir ki pat diye orta yere söylendiği anda artık minibüs içindeki o birlik beraberlik bozulmuştur. Herkes birbirine suçluymuş gibi bakmaktadır ve siz de potansiyel bir suçlusunuzdur artık. Son durağa kadar bu güvensiz ortamda gitmektense, inip başka bir minibüse binmek belki de herkes için en hayırlısıdır.
Müsait bir yer…
“Müsait bir yerde inecek var” gibi bir durma eylemi ancak bu kadar şoförün inisiyatifine bırakılabilinir… Maksat giden aracı durdurmak değil mi? “İnecek var” de durur zaten. “Müsait bir yer…” dediğin her an ineceğin yerden kafadan bir kilometre uzaklaşıyorsun demektir. Çünkü şoförler yapı itibariyle rahat insan olduklarından müsait bir yer denildiğinde akıllarına genelde mesire yerleri gelmektedir. Müsait bir yerde inmek isterken yeni yerler keşfedebilirsiniz.
Üçlü beşli
Henüz amacı anlaşılmamış olmakla birlikte yine bir yerleşke planının söze dökülmüş halidir “Üçlü beşli” Alan daha geniş olduğu için daha çok otobüslerde kullanılır. Üç kişi oraya, beş kişi şuraya yerleşse sıkıntı olmayacak aslında yani ama işte anlamaz bizim insanımız. İlla uyaracaksın hatırlatacaksın. Yoksa aklı olana altılı yedili de olur, lezzetli çipetpet bunlar hep.
“Bozuk yok mu?”
Minibüsçünün, dolmuşçunun zorluk çıkartma söylemidir bu. Ulan bozuk olsa akıl eder veririm ya da paramı bozduracak yer arıyorum sana ne? Vermişim işte parayı, üstünü ver bitsin bu gereksiz ticari anlaşmazlık. Amacı zaten bozuk para değil ki tipine gıcık kapmıştır ondan böyle yapıyordur. Yoksa verdiğin parayı atomlarına ayıracak kadar para üstü verebilir. Ama niyeti kötü işte nalet olasıcanın. Bir de “Yok” dersin, onun üstüne “Paran çoksa taksiye bin hemşerim” diye cevap veren cinsleri vardır bunların. Öylesine denk gelen acısını bilir.
İndi bindi
Genel olarak yanlış anlaşılan bir terimdir: İndi bindi. Yolculuğa belli bir noktada dahil olup kafasına göre yakın bir yerde inen kişilerin seyahat şekli sanılır. Ancak sanılanın aksine bu yolculuk biçiminin adı “Bindi indi” dir ki zaten yapılan eyleme göre yorumlarsanız doğru sonuca ulaşırsınız. Peki ‘indi bindi’ nedir? İlk duraktan binip belli bir durakta ineceğini kaptana beyan eden ancak herhangi bir sebeple, belirttiği durağa ulaşmadan inip sonra tekrar binmek isteyen kişinin yolculuk biçimidir. Peki inen kişi hareket halindeki minibüse tekrar nasıl biner? Yol sıkışır, kaza vardır, minibüs ara durakta bekleme yapar vs. inen kişi tekrar binmek isteyebilir ya da manyağın evladı maraton koşucusudur arkadan koşarak yetişir kapıya dayanır. Bu gibi durumlarda şoför inip tekrar bindiği için bu kişiye ceza olarak bir ücret yansıtır işte buna “İndi bindi” ücreti denir.
“Kapatıyorum sıkışmayın!”
Kaptandan bu uyarı cümlesini duyduğunuz anda, kapının yakınlarında olmasanız bile siper almanız faydanıza olacaktır. Yurdumun şoförleri “Bir kapı kapanır, bin kapı açılır” düsturunda insanlar olmadıkları için, kapıları kapatırken son derece haşin gaddar ve zalım olurlar. Bu uyarıyı duyduğunuz anda ineceğiniz varsa fütursuzca sanki otobüs patlayacakmışcasına dışarı atlayın, sağlığınız için en iyisi budur.
“Orta kapıdan binelim!”
Bazen o kadar kalabalık olur ki otobüs, yasaklar delinmeye başlar. Arka kapıdan orta kapıdan geçişler serbest ilan edilir. Sınırlar kaldırılır, artık o dakikadan sonra otobüse camdan bile binebilen biner. Bu gibi durumların izni yine kaptanın keyfine kederdir. Kaptanın ön kapı civarındaki ahaliden memnun olması ve kadroda rotasyon istememesi halinde “Orta kapıdan binelim” diye durakta bekleyen insanlara bir seslenişi duyulur. Orta kapıdan binenlerin yarısı kartını akbilini uzatmaz falan ondan sonra çarşı pazar karışır işte kaptan için.
“Çocuğu kucağa alalım, çantaları indirelim”
Kaptanın yolcular arasında ten temasını yeterli düzeyde bulmaması halinde beklenmedik teklifler yapması mümkündür. Ayakta duran çocukların yer kaplamaması adına kucaklara alınması genelde öğrencilerin sırtından eksik olmayan çantaların yerlere indirilmesi en çok bilinen kaptan fantezileridir. Bu fantezilerin gerçekleşmesi halinde araç içinde ekstradan yirmi kişilik yer açıldığına birçok kez şahit olunmuştur.
Medeniyet Bonusu: İnenlere yol verelim
Dünyada sadece Türkiye’de kullanılan “İnenlere yol verelim” cümlesi, toplum olarak medeniyet seviyemizi ortaya koyan ibretlik bir toplu taşıma terimidir. Kardeşim araç kapasitesinin on katında yolcu almış, gelmiş önünde durmuş zaten binmemen sağlığın için daha hayırlı olacakken binmeye karar vermişsin. Baktın içeride bir hareketlenme var iki dakika dur bekle değil mi? Stratejik düşün içerde 50 kişi varken mi binmek daha kolay yoksa 45 kişi varken mi? Yok anacım durmuyor bizim milletin insanı. Mantalite, “Sen istersen in aslanım, ben binemesem de yaslarım” cümlemize yazıklar olsun. Allah rızası için daha güzel yarınlar için hepimiz inenlere bir yol verelim.