Ana sayfa » Müzik » Global Müzik Sahnesinde Silinmez İzler Bırakan The Weeknd Hakkında 10 Şaşırtıcı Gerçek
Global Müzik Sahnesinde Silinmez İzler Bırakan The Weeknd Hakkında 10 Şaşırtıcı Gerçek
Dünya onu The Weeknd olarak tanıdı. O karanlık, hipnotik sesi ve sınır tanımayan müzikal vizyonuyla global müzik sahnesinde silinmez iz bırakan bir sanatçı.
The Weeknd dendiğinde akla önce kırmızı takım elbiseyle neon ışıkların altında yürüyen bir figür, sonra o ikonik ses geliyor. Ama sahnede gördüğümüz o gizemli karakterin ardında, hayal kırıklıklarıyla, şans anlarıyla ve azimle örülmüş bir hikâye yatıyor. Grammy ödülleri, kırdığı rekorlar ve milyon dolarlık arabaları bir yana, Abel Tesfaye’nin hikayesi aslında kaybeden gibi başlayan bir gençliğin, tutku sayesinde nasıl efsaneye dönüştüğünün kanıtı. Yeni filmi Hurry Up Tomorrow ile çocukluk hayalini de gerçekleştiren sanatçı, sadece müzikte değil, sinemada da kendi dünyasını kuruyor. Peki The Weeknd ve hayatının perde arkasında neler var? İşte The Weeknd hakkında şaşırtıcı gerçekler…
1. Ünlü müzisyenin hayatı film oluyor: Hurry Up Tomorrow
The Weeknd, “Müzik beni kurtardı,” derken abartmıyor, çünkü müziği olmasa belki bugün onu hiç tanımıyor olacaktık. Tüm bunların dışında Abel Tesfaye ya da dünyanın onu tanıdığı adıyla The Weeknd, sahne ışıklarının ötesine geçip sinemanın büyüsüne adım atıyor. Yeni filmi Hurry Up Tomorrow, onun çocukluk hayalini gerçeğe dönüştürüyor. The Weeknd bu filmde, sesini kaybeden bir sanatçının içsel bir yolculuğa çıkışını anlatıyor.
Bugün Grammy ödüllerini vitrininde sergileyen The Weeknd’in hikayesi, lüks stüdyolarda değil, Toronto’nun arka sokaklarında başladı. Evsiz kaldığı dönemlerde müziğe sarıldı, çünkü onun için şarkı söylemek nefes almak gibiydi. Drake’in desteğiyle ilk kez adını duyurduğunda, kimse bu genç çocuğun birkaç yıl içinde dünyanın en çok dinlenen sanatçısı olacağını tahmin etmiyordu. Tüm bunların dışında The Weeknd hakkında şaşırtıcı gerçekler gerçekten ilham veriyor.
2. Birçok dil biliyor
The Weeknd’in kökleri, Etiyopya’dan Kanada’ya uzanıyor. İngilizce, Fransızca ve Etiyopyaca karışımı bir dil ortamında büyüyen Abel Tesfaye, küçük yaşta üç dilde düşünmeyi öğrendi. İlk konuştuğu dil İngilizce bile değildi. Büyükannesi İngilizce bilmediği için, çocukluğu Amharca masallar ve Fransızca okul günleri arasında geçti. Bu kültürel çeşitlilik, müziğinde duyduğumuz benzersiz tınıların da temelini oluşturdu. Şarkılarındaki ritimler, doğduğu mahallenin çok sesliliğini taşıyor.
3. Her fırsatta Jim Carrey’den ilham aldığını dile getiriyor
Birçok kişi için The Mask sadece eğlenceli bir film olabilir ama küçük Abel için bu film kaderinin başlangıcıydı. Henüz dört yaşındayken annesiyle sinemada izlediği Jim Carrey filmi, onda sahneye çıkma isteğini ateşledi. Yıllar sonra, şöhret basamaklarını tırmanırken Jim Carrey ile gerçekten tanıştı ve hatta komşu olduklarını keşfettiler. İkilinin birbirlerine teleskopla el sallaması ve Carrey’nin doğum gününde ona dev kırmızı balonlar yollaması, bu hikâyeyi daha da unutulmaz kılıyor. The Weeknd, “İlk ilham kaynağım Jim Carrey’di” derken samimiydi, çünkü o sabah kahvaltısını, bir zamanlar izleyip hayran olduğu adamla yapmak tam bir tamamlama anıydı.
4. The Weeknd’in okul hayatı hiç parlak değildi. 17 yaşında liseyi bıraktığında, birçok kişi onun kaybolmuş bir genç olduğunu düşündü
O ise müzik yapmak için hayatının en riskli kararını verdi. Toronto’da arkadaşlarıyla küçük bir dairede yaşarken, gündüzleri sokaklarda vakit geçiriyor, geceleri ise şarkılar yazıyordu. Anlattığına göre annesinin evden çıkarken attığı hayal kırıklığı dolu bakışları hâlâ aklında. Ama o bakış, bir anlamda The Weeknd’i motive etti. Hatta kelime dağarcığını geliştirmek için bulmaca çözmeye başladığını söylüyor. Çünkü kendini hep yeniden inşa etmeye kararlıydı.
Bir yıldızın hapishaneye girmesini düşünebilir misiniz? The Weeknd hakkında şaşırtıcı gerçekler arasında belki de en ilginci bu! Gençliğinde hatalar da yaptı. Küçük yaşta birkaç kez karakolluk oldu ve bir geceyi nezarette geçirdi. Söylediklerine göre o dönem, onun için adeta bir uyanış oldu. “Birçok insan ikinci bir şansı bulamaz,” diyor The Weeknd. “Ama ben buldum ve onu iyi kullandım.” O geceden sonra, hayatını gerçekten değiştirmeye karar verdi. Yıllar sonra o dönemi, hayatımın yönünü değiştiren önemli bir anı olarak tanımlayacaktı.
6. Çıkış yapmadan önce perakende sektöründe çalışıyordu
Bugün milyon dolarlık klipler çeken The Weeknd, bir zamanlar mağaza raflarını düzenliyordu. Toronto’da bir American Apparel mağazasında çalışırken, bir yandan da müzik yapıyordu. İş arkadaşları, mağazada çalan şarkıların ona ait olduğunu bile fark etmiyordu. Geceleri şarkılarını kaydediyor, sabahları gömlek katlıyordu. Hayal kurmayı bırakmadı. Ve o şarkılar, sonunda milyonlara ulaştı. Bu mütevazı başlangıç, onun “Starboy” hikayesinin ilk bölümüydü.
The Weeknd isminin ardında küçük bir yazım hatası değil, büyük bir hikâye yatıyor. Genç yaşta “The Weekend” takma adını kullanmak istemişti, ama aynı isimde bir rock grubu vardı. Bu yüzden, telif sorunlarından kaçınmak için “e” harfini atarak The Weeknd yaptı. İlginç olan şu ki, bu basit değişiklik artık global bir marka haline geldi. Yıllar sonra, “Bu isimle her şeyi başardım, ama artık gerçek kimliğimle devam etmek istiyorum,” diyerek Abel Tesfaye ismini yeniden sahneye taşıdı.
8. Kariyeri Drake’in desteğiyle başladı
Toronto’nun iki dev ismi, aynı şehirden çıkıp birbirini parlatan bir hikâyeye sahip. Drake, 2010’da henüz kimsenin tanımadığı The Weeknd’in şarkılarını blogunda paylaştı ve bir anda her şey değişti. Ardından Crew Love işbirliği geldi ve The Weeknd’in kariyeri roket gibi fırladı. İkili, yıllar içinde dostluklarını sürdürdü. The Weeknd, Grammy’lerde görmezden gelindiğinde, yanında yine Drake vardı. Gerçek bir Toronto kardeşliği hikayesi.
The Weeknd’in yıllarca koruduğu o ilginç saç modeli, sanıldığı kadar cool değildi. Ressam Jean-Michel Basquiat’tan ilham alan bu tarz, bazen boyun ağrısına bile neden oluyordu. Ancak o, herkes gibi görünmek istemediği için yıllarca aynı stili korudu. 2016’da saçlarını kestiğinde, “Sanırım yanağımdan bir damla yaş aktı” diye şaka yaptı. Yeni tarzı, onu daha özgür ve daha tanınmaz kıldı. Artık sokakta rahatça dolaşabiliyor ve kalabalığa karışabiliyordu.
10. Araba koleksiyonunun değeri 5 milyon dolara kadar çıkıyor
Spotify’da 100 milyon aylık dinleyiciye ulaşan ilk müzisyen olduğunda, Guinness onu “Dünyanın En Popüler Sanatçısı” ilan etti. The Weeknd artık bir ikondu. Fakat onun tutkusu sadece müzikle sınırlı değil. Yaklaşık 5 milyon dolar değerindeki araba koleksiyonu, kendi başına bir sanat eseri. McLaren P1, Lamborghini Aventador, Porsche 911 Carrera… Hepsi garajında sıraya dizili. Eski Los Angeles malikanesinde, arabalarını neon ışıklarla süsleyen özel bir galeri bile vardı. Müzik kadar arabalar da onun tarzını anlatıyor: Cesur, parlak ve özgün.